| Konu: | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı Maddeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 41 |
| Tarih: | 15.12.2016 |
HDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'nın 13'üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Toplumun ülke siyasetine yön vermesine olanak sağlayan, bu anlamda cumhuriyet ve temsilî demokrasi geleneğinin göz bebeği konumunda olan Meclis kurumu halkın seçtiği milletvekillerinden oluşmaktadır, yüceliğini, saygınlığını, itibarını ve gücünü buradan almaktadır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de bugün geldiğimiz noktada ne yazık ki sivil siyasete musallat olmuş ve demokratik kriterler bakımından kaygı düzeyini çoktan aşmış bir tehditle karşı karşıyayız. Artık siyaset ile şiddet, şiddet ile hukuk, hukuk düzeni ile olağanüstü hâl ve benzeri kavramlar arasındaki eşiği aydınlatabilecek pek az şeye sahibiz maalesef. Benzeri türden bir başka tutum ise suç ile siyaseti, cezai kavramlar ile siyasi kavramları, kriminal şiddet ile siyaseti birbirinden ayıran eşiğin muğlaklaştırılması, belirsizleştirilmesi biçiminde ortaya çıkmaktadır.
Türkiye'de siyaset belki de hiçbir zaman olmadığı kadar cezai terimlerin, usullerin baskısı altına girmiş bulunmaktadır. Bugün itibarıyla parti eş başkanlarımız Sayın Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ tutukludurlar ve tecrit altında tutulmaktadırlar; Grup Başkan Vekillerimiz Sayın İdris Baluken ve Çağlar Demirel tutukludurlar ve tecrit altında tutulmaktadırlar. Yine, tutuklanan diğer milletvekillerimiz tecrit altındadırlar.
Diğer taraftan, seçimlerde halkın yüksek desteğiyle göreve gelmiş olan toplam 43 belediyemize kayyum atanmış, 62 belediye eş başkanımız tutuklanmıştır. Ömürlerini barışa adamış olan Mardin Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Sayın Ahmet Türk ve Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Gültan Kışanak bu bağlamda son derece çarpıcı örneklerdir.
Bakınız, son bir yıl içerisinde 15 bin civarında HDP ve Demokratik Bölgeler Partisi üyesi yurttaşımız gözaltına alınmıştır, bunların yaklaşık 5 bini tutuklanmıştır. Açıkça belirtmek gerekir ki bir siyasi yapının ve bu yapıya gönül vermiş olan milyonlarca yurttaşımızın topyekûn kriminalize edilmesi, siyasetten medyaya birçok alanda hedef hâline getirilmesi, Türkiye'de alternatif siyaset geliştirmenin, alternatif fikir beyan etmenin karşı karşıya bulunduğu baskı seviyesini çok net bir biçimde ortaya koymaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geldiğimiz noktada, siyasetçilerin meşru bir siyasal fikir beyan etme veya meşru bir siyasal eylemde bulunma özgürlükleri hiç olmadığı kadar baskı altındadır. Bir siyasetçi için meşru siyasetin nerede başlayıp nerede bittiğini, suç fiilinin nerede başlayıp nerede bittiğini tayin eden şey, demokrasi ve hukuk devleti ilkelerinin hiçbirisiyle izah edilemeyecek keyfî biçimlerde kullanılan ve alabildiğine esnekleştirilmiş kodlara göre iktidara ve güce sahip olanlarca belirlenmesidir. Meşruiyet kavramının çerçevesinin siyasi iktidarın tekelinde bulunması hiçbir demokratik rejimde kabul edilemez. Son derece olağan bir siyasi faaliyetin, hatta içerisinde şu veya bu ölçüde belirli bir siyasal motivasyonun bulunduğu herhangi bir faaliyetin kolayca ceza yargılamasının konusu hâline getirilmesi demokratik ve siyaseti önemseyen hiç kimsenin savunacağı bir tutum olamaz. Bu bağlamda, görmek gerekir ki sivil siyaset, keyfî uygulanan cezai kovuşturmaların nesnesi hâline getirildikçe çağdaş dünyayla ve evrensel demokratik değerlerle olan bağımız daha da zarar görmeye devam edecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakınız, Türkiye'de bir yılı aşkın zamandır yaşanan yoğun hak ihlalleri ve altı aydır sürdürülen OHAL uygulamaları neticesinde Avrupa Parlamentosunun Türkiye'nin üyelik müzakerelerinin geçici olarak durdurulmasını öngören tavsiye kararının ardından Avrupa Birliği Bakanlar Konseyi tarafından alınan yeni müzakere başlığı açmama kararı, demokratik değerler bütünü olarak kabul ettiğimiz Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki ilişkilerin geldiği nokta bakımından içler acısıdır. Demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını ve azınlık haklarını güvence altına alan kurumların varlığını siyasi kriterler olarak belirleyen Kopenhag Kriterleri'ni görmezden gelmeye çalışmak bizi iyi bir noktaya asla ulaştırmayacaktır. Yine, Venedik Komisyonunun yasama bağışıklığına dair, milletvekili dokunulmazlığına ilişkin altını çizdiği esaslar yokmuş gibi davranmak ülke demokrasimizi daha da baltalamaktan başka bir işe yaramayacaktır. Diğer taraftan, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasa'mızın 15'inci maddesinde karşılığını bulan "dokunulamaz çekirdek haklar" ve "masumiyet karinesi" görmezden gelinemeyecek ilkelerdir. Bu bağlamda, âdeta birer siyasi rehin muamelesi yapılan seçilmiş milletvekili ve belediye başkanlarımızın bir an önce serbest bırakılmaları Türkiye'nin geleceği adına önem arz etmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; altı aydır hukukun en asgari ilkelerini dahi görmezden gelerek ısrarla sürdürülen olağanüstü hâl uygulamalarında yaklaşık 150 gazeteci tutuklandı, yine 150'yi aşkın yayın organı kapatıldı, yüzlerce sivil toplum örgütü, dernek ve vakfın kapısına mühür vuruldu.
Nitelikli bilimsel çalışmalar yapmak konusunda çağdaş dünyanın zaten oldukça gerisinde bulunan üniversitelerimizin içerisinde bulunduğu baskılanmış ortam yetmiyormuş gibi, olağanüstü hâl uygulamaları neticesinde yaklaşık 4 bin akademisyenin çeşitli yöntemlerle görevlerine son verilmiş bulunmaktadır. Sürekli bir biçimde YÖK baskısıyla terbiye edilen üniversitelerin rektörlerini bile kendilerinin seçmesine tahammül edemiyoruz artık. Bu hâliyle, üniversitelerden nitelikli bilimsel çalışmalar yapmasını beklemek en hafif tabirle abesle iştigaldir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, siyasi ve toplumsal zeminde iktidarca yürütülen gerilim politikalarının en negatif sonuçlarından birisini de ekonomi alanında görmekteyiz maalesef. Bir yıl içerisinde döviz karşısında yüzde 20 değer kaybeden bir para birimine sahibiz. Basit bir hesapla, sanayide, günlük yaşamda kullandığımız petrol, doğal gaz gibi enerji kaynaklarını ithal eden bir ülke konumundayız ve bu ithalatı Türk lirasıyla yapmadığımızı hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla, döviz karşısında bu yüzde 20'lik değer kaybı yaşamın her alanında herkesi olumsuz etkileyecek enflasyon rakamlarına yansıyacaktır. Cari işlem açığını kapatmak için daha fazla döviz ihtiyacının ortaya çıktığı bir süreçte, halka yapılan "Dövizlerinizi bozdurun." çağrılarının, kampanyalarının absürtlüğü ortadadır. Yalnızca bu kampanya bile içinde bulunduğumuz, sürdürülemez derecede vahim, ekonomik gidişatın itirafı niteliğindedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Asgari Ücret Tespit Komisyonu geçtiğimiz günlerde ilk toplantısını yaptı. Toplantıda işçileri temsilen bulunan TÜRK-İŞ yüzde 23 zam talebinde bulundu, asgari ücretin 1.600 TL'ye çıkması talebine karşı işverenlerin yanıtı "sıfır zam" oldu. Yani geldiğimiz noktada, asgari ücretle çalışanın bu ücretle geçimini sağlama imkânı kalmamış, diğer taraftan ekonomik daralma neticesinde işverenlerin de bu ücreti bile ödeyebilecek gücü azalmış bulunmaktadır. TÜİK'in Türkiye'de 2016 yılı 2'nci çeyreği itibarıyla 15'le 35 yaş aralığı için açıkladığı işsizlik oranı yüzde 13,2 oldu. Elbette fiilî işsizliğin bu rakamın da üzerinde olduğunu hepimizi gayet açık olarak biliyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamı sonlandırmadan, parti olarak sürekli biçimde dile getirdiğimiz çağrılarımızı bir kez daha Parlamentoya açıklamak ve bildirmek istiyorum. Siyasetten ekonomiye her alanda istikrarsızlığa yol açan asayişçi ve güvenlikçi politikalardan, keyfî cezai uygulamalardan ve özellikle olağanüstü hâl uygulamalarından ülkemiz adına, demokrasi adına bir an önce vazgeçilmesi gerektiğini bir kez daha Türkiye kamuoyuna ve Parlamentoya haykırmak istiyoruz. 21'inci yüzyıl dünyasında Türkiye için büyük bir ayıba dönüşen başta Kürt sorunu ve inanç hürriyeti bağlamında eşit yurttaşlık talepleri sürekli ötelenen Alevi sorunu olmak üzere, çözüm bekleyen tüm demokratik hak talepleri acilen gündeme alınmalı, demokratik çözüm ve barış sürecine dönülerek güçlü demokrasiye, hukukun üstünlüğüne, özgür ve eşit yurttaşlığa hizmet edecek çağdaş ve makul düzenlemelerin önü açılmalıdır diyor, bir kez daha Genel Kurulu sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Dora.