GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:41
Tarih:15.12.2016

CHP GRUBU ADINA KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'nın 10'uncu maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulumuzu ve yüce milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, öncelikle sözlerime 10 Aralık günü İstanbul Beşiktaş'ta yaşanan ve bütün ulusumuzu derin bir yasa boğan hain terör saldırısına değinerek başlamak istiyorum. İstanbul'da, Beşiktaş'ta yaşadığımız hain saldırı ve yitirilen 44 can, 44 şehidimiz, ocaklara düşen 44 ateş... Bu vesileyle, bu alçakça saldırıda şehit olan polislerimize ve sivil yurttaşlarımıza Allah'tan rahmet, kederli ailelerine, sevenlerine ve bütün milletimize başsağlığı ve sabır, yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum.

Dünya İnsan Hakları Günü'nde insanlığa karşı apaçık suç işleyen bu saldırının faillerini, azmettiricilerini ve arkasındaki güçleri bir kez daha lanetliyoruz. Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de kamu düzeninin sağlanması, huzur ve güven ortamının kurulması, terörle mücadele edilmesi, doğal olarak, o ülkeyi yönetenlerin yani hükûmetlerin asli görevidir. Tekrar söylüyoruz: Cumhuriyet Halk Partisi terörle mücadelede Hükûmete her türlü desteği vermeye hazırdır.

Değerli milletvekilleri, bu acı olay ve bunun gibi yüzlercesini geride bıraktığımız menfur saldırılar sonrasında, dirayeti olan ve terör belasından bu ülkeyi kurtarma azmi ve kararlılığında olduğunu iddia eden bir iktidardan, bugün bu devleti yönetme sorumluluğunu almış bulunan Hükûmet yetkililerinden normal şartlar altında, yani normal siyasi ahlak ve sorumluluklarının gereği olarak ne beklenir? Herhâlde bugüne kadar işe yaramamış olan, iflas etmiş olan politikalarını itiraf etmeleri ve ülkemizin bekası için akılcı, bilimsel, tutarlı, katılımcı ve demokratik çözüm önerileri sunmaları, değil mi? Peki, iktidar sahipleri ne yaptılar? Bir sayın bakan çıktı ve polisimize yaptığı bir konuşmada "Allah nasip ederse ben de şehit olayım, inşallah sizler de şehit olun." tavsiyesinde bulundu. Benzeri bir konuşmayı Ağustos 2015'te bir başka sayın bakan da yapmıştı ve "Benim amacım, Allah nasip ederse, şehit olmaktır." demişti. Aman sayın bakanlar, biliyoruz, vatan için şehit olmaya hazırsınız. Ancak, şehit olmayı değil de her gün şehit verdiğimiz terör faaliyetlerini bitirmeyi, vatanımıza ve milletimize hizmet etmeyi deneyiniz. Allah'a hizmet etmek istiyorsanız önce halka hizmet etmeyi deneyiniz. Bu halk size şehit olmanız için değil, kendisine hizmet etmeniz için görev verdi.

Çaresizlik, çözümsüzlük ve zavallılık içerisinde olan ve Yüce Allah'ımızın adını kullanarak sadece kendilerinin himaye edildiklerini düşünen iktidar sahiplerine soruyorum: Peki, ya siz memurumuzu, işçimizi, esnafımızı, çiftçimizi, köylümüzü, emeklimizi, işçimizi, ezcümle bütün yurttaşlarımızı himaye edebiliyor musunuz? Polisimizin, askerimizin haklarını koruyabiliyor musunuz? Mesela, sormak istiyorum: 10 Aralıkta Beşiktaş Stadı'nda görev yapan ve sadece orada değil, yurdumuzun her köşesinde her gün, hafta sonu demeden, spor müsabakalarında, toplumsal olaylarda, gece gündüz, bayram seyran demeden, cumartesi pazar demeden verilen her göreve hiç tereddüt etmeden giden ve hatta "Belki de akşama eve dönemeyebilirim." düşüncesiyle her evden ayrılışında anasıyla, babasıyla, eşiyle, yavrularıyla, sevdikleriyle helalleşerek görevine giden, kimi zaman memleketin her köşesindeki kontrol noktalarında her an silahlı teröristlerle, canlı bombayla veya bomba yüklü araçla karşı karşıya kalma riskine rağmen vatanı, milleti için gözünü kırpmadan şehit olmaktan hiçbir tereddüdü dahi olmayan polisimizi himaye edecek misiniz? Özlük haklarını verecek misiniz? 3600 ek gösterge verecek misiniz? Normal çalışma sürelerinin dışındaki görevlerine ücret, harcırah ödeyecek misiniz? Çalışma sistemi koşullarını insani düzeye getirecek misiniz?

Değerli milletvekilleri, madde hakkındaki görüşlerime girmeden önce bir talebimi de ifade etmek isterim. Başbakan Sayın Binali Yıldırım Ödemiş'te, Erzincan'da yapmış olduğu konuşmada kendi ağzından aynen şu ifadeyi kullanmıştır: "Geçtiğimiz on beş yıl içerisinde tarım ve hayvancılığa verdiğimiz destek tam 90 milyar lira, yanlış duymadınız, tam 90 katrilyon; helalühoş olsun." Esasen çiftçilerimizin hakkı olan desteklemenin ne kadar eksik verilmiş olduğunu itiraf etmiştir. Zira, Tarım Kanunu'nun 21'inci maddesini hepimiz çok iyi biliyoruz, bu kürsüden de defalarca ifade edildi: "Tarımsal destekleme programlarının finansmanı, bütçe kaynaklarından ve dış kaynaklardan sağlanır. Bütçeden ayrılacak kaynak, gayrisafi millî hasılanın yüzde 1'inden az olamaz." Bu hüküm gereği on beş yıllık AKP İktidarı döneminde toplamda en az 156 milyar lira kanuni destekleme yapılması gerekirken -ki bu Haziran 2016'ya kadar- Sayın Binali Yıldırım ısrarla 90 milyar verildiğini söyleyerek aslında 66 milyar lira eksik ödeme yapılmış olduğunu açıkça itiraf etmiştir. Sayın Başbakan, sizlerden ricam, çiftçimizin yasal ve helal hakkı olan, eksik ödemiş olduğunuz 66 milyar lira borcunuzu da lütfen derhâl çiftçimize ödeyiniz, eminim faiz maiz de istemeyeceklerdir.

Değerli milletvekilleri, 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'nın 10'uncu maddesi KÖYDES ve SUKAP projeleri kapsamında ödeneklerin kullandırılma usul ve şekilleri konusunda hükümler içeriyor. Bilindiği gibi, 2005 yılına kadar köylerimize yol, su, kırsal altyapı ve benzeri bütün yatırım ve hizmetleri götüren Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün bu iktidar döneminde tasfiyesi sonrası, taşınır ve taşınmaz bütün varlıklarının ve vasıflı personelinin il özel idarelerine, İstanbul ve Kocaeli'de büyükşehir belediye başkanlığına devirleri sonrasında köylerimiz uzun bir dönem hizmet yoksunu bir duruma sokulmuştur maalesef.

2012 yılında yayımlanarak yürürlüğe giren 6360 sayılı Büyükşehir Yasası'yla yapılan düzenlemelerin, topraklarımız ve özellikle meralarımız bakımından giderilmesi imkânsız sonuçlar doğuracağını dün söyledik ve bugün de söylemeye devam ediyoruz. Bildiğiniz gibi, söz konusu kanunla 34.434 olan köy sayısı 18.214'e geriledi. 1.977 olan belde sayısı 394'e düşürüldü. 16.220 köy ve 1.583 belde bir anda mahalle yapılarak şehirlere bağlandı ve köy statüsünü yitirdi. Böylece köy ve beldelerin tüzel kişiliği ortadan kaldırıldı. 2012'de yüzde 77,3 olan kentli nüfus oranı 2013'te bir anda yüzde 91,3'e yükseltildi yani 17 milyonu aşan köylü nüfusu bir kalemde 6 milyona düşürüldü. E, tabii, kâğıt üzerinde memlekette köy kalmayınca KÖYDES projesinin yükü de azaltılmış oldu. Şaka gibi, değil mi?

6360 sayılı Kanun'la mahalleye dönüşmüş olan köylerde köy tüzel kişiliğine ait tüm varlıklar belediyelere devredilmiş, tarım arazileri, meralar ve yaylakların imara açılmasının önü açılmıştır. Böylelikle, tarımsal üretimden zaten kazanç sağlayamayan çiftçinin, elindeki araziyi satıp üretimden çekilmesi için de zemin hazırlanmıştır.

Büyükşehir belediyelerinin önemli bir kısmının, tarımsal sulama hizmetleri başta olmak üzere, tarımsal kırsal altyapı hizmetlerini yerine getirmede, parasal ve insan kaynakları bağlamında yetersiz kaldığı ve merkezî yönetimin sorumluluğunda olduğu düşünülerek de ilave kaynak verilmeyen bu hizmetlere bütçelerinden kaynak ayırmada isteksiz, hatta kayıtsız kaldıkları da gözlemlenmektedir.

6360 sayılı Kanun'la kapatılan il özel idarelerinin sorumluluklarının büyükşehirlere devredilmesine rağmen mahalleye dönen köylerimizin KÖYDES yani Köylerin Altyapısının Desteklenmesi Projesi ve SUKAP, Su Kanalizasyon ve Altyapı Projesi kapsamında desteklerden yararlanmalarının da önüne geçilmiş oldu yani kısaca, mahalle statüsü verilmiş olan ancak aslen köy olan 16.223 köyümüzün KÖYDES'ten yararlanabilmeleri artık mümkün değildir.

Diğer yandan, "...ödeneklerinin 2017 Yılı Yatırım Programında belirlenmesini müteakip, KÖYDES Projesi için iller bazında; SUKAP için ise belediyeler bazında dağılımı, kullandırılması, izlenmesi ve denetimine ilişkin usul ve esaslar Yüksek Planlama Kurulu tarafından karara bağlanır." hükmü ise bir başka endişeyi beraberinde getirmektedir.

Başbakan ve 7 bakandan oluşan yani Hükûmet yetkililerinden oluşan YPK'nın KÖYDES ve SUKAP ödeneklerinin hangi özel idarelere, hangi belediyelere hangi kriterlere göre dağıtılacağı ve ne kadar adil olabilecekleri konusunda endişelerimiz olduğunu söylemem gerekir. Böylesi ödenek dağıtımlarından bağımsız ve tarafsız kurullar tarafından, önceden belirlenmiş, nesnel, ölçülebilir, denetlenebilir nitelikte kriterlerle dağıtımın olması gerektiğini söylemeye bile gerek yok.

Değerli milletvekilleri, dün bu kürsüden Orman ve Su İşleri Bakanı Sayın Veysel Eroğlu da Bakanlığın çalışmaları hakkında bilgilendirme yaptı ve GAP hakkında konu gündeme geldi. Şunu özellikle belirtmek istiyorum ki 1,8 milyon hektar alanın sulamaya açılmasını öngören projenin şu anda yüzde 26'lık kısmı tamamlanmıştır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMİL OKYAY SINDIR (Devamla) - ...AKP iktidarının on beş yıllık döneminde ise sadece yüzde 15'lik kısmı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimi burada sonlandırırken 2017 yılı merkezî yönetim bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyorum.

Yüce milletimizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sındır.