GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:41
Tarih:15.12.2016

MHP GRUBU ADINA KADİR KOÇDEMİR (Bursa) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerimin başında yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkçenin büyük şairi Ali Akbaş'ın Bosna'da tecavüze uğrayarak hamile kalan bir annenin ağzından yazdığı, yine Bayram Bilge Tokel'in çok güzel bir şeklide bestelediği "Bizim için çalar çanlar,/ Kana bulandı Balkanlar./ Gözlerimiz yolda kaldı,/ Ey insanlar! Ey insanlar!" diye devam eden şiirine konu olan katliamdan çeyrek asır sonra bugün Halep'te çok ciddi bir katliam yapılmaktadır. Burada tabii yüreğimiz yanıyor. Bu katliamı dualarımızla, elimizden ne geliyorsa onunla engellemeye çalışıyoruz ama bunu yaparken tabii ki gerçekleri görmemiz de gerekmektedir. Bir güzel söz var, der ki: "Savaşın ilk kurbanı hakikattir, savaşın ilk öldürdüğü şey hakikattir." Eğer biz herhangi bir İnternet sitesinden Suriye'deki toprakların hangi gruplarda olduğunu günlük olarak, iki günde bir gösteren haritalara bir bakarsak, Halep'in doğusunda, bu Hatay istikametinden gelen koridorun kapanmasından ne kadar gün, ay geçtiğini de görürüz. Maalesef, Halep'te doğru dürüst bir muhabiri bile olmayan, bu sürecin en büyük müsebbibinin, kuzeyimizdeki komşumuzla 27'sinde bir araya geleceğiz, çok güzel, onlarla bu işi çözmek için görüşmeler yapıyoruz, yine, doğumuzdaki komşumuz ve onun oradaki milisleri tarafından olduğunu, bir kere, unutmamamız gerekiyor.

Türk basınının hiçbirinde yer almadığı hâlde, beğenmediğimiz, ikide bir çifte standartla itham ettiğimiz uluslararası kuruluşlar 30 binden fazla kadının tecavüze uğradığını haber vereli bir-bir buçuk ay oldu. Bizim neyimiz var oradan haber alacak ki burada dert ediyoruz? Efendim, bu zamana kadarki kendi yaptığımızı, yapamadığımızı da sorumlu bir şekilde de önümüze koymamız lazım.

Cenab-ı Allah öyle yaratmış, insanın fıtratında kendisini sürekli teyit etme gibi bir tarafı var. Hani derler ya herkesin aklını pazara çıkarmışlar, üzerine hiçbir şey yazmamışlar, sonra insanları salmışlar, pazara gitmişler ve herkes kendi aklını almış. Bu insani bir şey, kendimizi savunma doğru bir şey ama arkadaşlar, insani olan başka hasletler de var. Bunlardan birisi utanma, birisi de merhamet. Eğer, bu iki haslet bir insanda varsa insan nereye düşerse düşsün, nereye savrulursa savrulsun oradan yeniden bir başlangıç yapabilir ama utanması ve merhameti gitmişse, kendini teyit adına bu iki duyguyu köreltmişse o zaman işimiz zor demektir.

Yine, bu konunun, devlet birikiminin, diplomasi birikiminin bir tarafa atılmasının nelere yol açabileceğini göstermesi bakımından bundan sonraki kendi tavırlarımız için de hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Yine, son günlerde zirveye ulaşan, "Artık bıçak kemiğe dayandı." dedirten terör olaylarının da bir an önce bitmesi, bunlara karşı müşterek tavrın meyve vermesi ve teröre karşı yaptığımız bu mücadelenin bizi 80 milyon olarak büyük ve onurlu, şerefli bir aile olma duygusunu hisseden bir toplum hâline getirmeye vesile olmasını diliyorum, yani ayrışmaya, birbirimizle kamplaşmaya değil, birbirimizi kucaklamaya, birbirimizin kıymetini bilmeye vesile olmasını diliyorum. Orada da yine birlikte yaşamayla ilgili yüzlerce, binlerce yıllık birikimimizin devre dışı bırakılmaması gerektiğini bir kere daha hatırlatmak istiyorum.

Bundan önce burada söyledim, dedim ki: Göz bildiğini görür. Hükûmetimiz belediye kadrolarından geldi. Diğer kadrolardan gelenler de bir kişiye tabi oldukları için belediyelerde olan alanlarda 10 liralık işi 12 liraya yapsalar bile, 15 liraya yapsalar bile bir şeyler yapıldı: Havaalanı, bölünmüş yol, sosyal yardım, alt geçit, üst geçit. Ama belediyede olmayan alanlarda, diplomaside, adalette, emniyette, istihbaratta, yargıda, eğitimde, burada rakamlarını üzülerek verdiğim için... Ben bir Türk milliyetçisiyim ve Türk milliyetçisinin nihai hedefi, bu toplumu milletler ailesinde itibar bakımından, prestij bakımından en üst sıraya getirmektir. Bizim hedefimiz, bir insana sorulduğunda "Bilmediğiniz bir ülkede bir odada 2 kişi kalacaksınız, aşağıda diğer milletlerden, şu, şu milletlerden insan var, kiminle kalmak istersiniz?" denildiğinde kahir ekseriyetle "Türk'le beraber kalmak isterim." cevabının olmasıdır. Onun için bu istatistikler bizi duyanlardan daha fazla yaralıyor ama bu istatistiklerin verdiği bir hakikat var: Özellikle altı, yedi senedir bütün alanlarda sekiz sıra, on sıra geriye doğru gidiyoruz.

Bunu ben anlıyordum, hani belediyeden gelindi, insan bildiği işi yapar, bildiğini görür ama maalesef mahallî idareler alanında da Türkiye iyiye gitmiyor arkadaşlar. Ben o zaman aktif görevdeydim bürokrat olarak, bir mahallî idare birimi olan özel idarenin de başındaydım. Bu bütünşehir gelirken, etrafımda bununla ilgili -hasbelkader literatürü de takip eden bir insanım- ne bir literatürde tartışma oldu bütünşehir gelsin diye ne bir talep var... Bana birisi göstersin, 2013'ten önce böyle "Büyükşehir olmalıdır." diye -2010'da, 2011'de- bir yazı, bir tartışma vesaire... Bir kişi sabahleyin bunu dedi, hatta ilçe belediyeleri buraya toplandı vazgeçireceğiz diye ama Kızılcahamam'da, zannediyorum, bir toplantı yapıldı, ondan sonra herkes kanaatini değiştirdi. Bu, mahallî idarelerde mahallî, medeni, müşterek ihtiyaçların giderilmesiyle ilgili müktesebata aykırıdır arkadaşlar. "Subsidiarite ilkesi" diyoruz, "hizmette yerellik" diyoruz; bu Hükûmet de bunu çok yüksek sesle dillendirdi, nedir bu? Bir hizmet, prensip olarak, vatandaşa en yakın idari birim tarafından yerine getirilmeli. Eğer o idari birim bu hizmeti hiç yapamıyorsa ya da etkin bir şekilde yapamıyorsa ancak ondan sonra bir sonraki birim bunu üstlenmeli.

Bugün köylerimizin tüzel kişiliği ortadan kaldırılmıştır. Tüzel kişilik de -bakın, hukuk "kişilik" diyor- bir kişiliktir. Üç yüz, beş yüz yıldan beri, bazıları, benim köyüm gibi altı, yedi yüz yıldan beri birlikte yaşayan, köy derneğinde bütün seçmenlerin karar organı olduğu, demokrasinin beşiği olan köyleri ortadan kaldırdık. İnsanların, orada karar alma, gündem oluşturma, kendi meselesini çözme konusunda kapasite ve kabiliyetlerinin gelişmesinin önünü durdurduk.

İlçe belediye başkanlarımız şu anda memur hükmündedir ve ilçe belediye başkanları çöp toplamaktan başka herhangi bir etkin, yetkin göreve sahip değildir bütünşehirler içinde. Vatandaşımızın da kafası allak bullaktır. Hangi konudan şikâyet etse, kime ulaşsa o diğerini göstermektedir. Büyükşehire ulaşabilirse -ki zor- "Efendim, ilçe belediye başkanımıza biz orada verdik, o yapacak." İlçe belediye başkanına ulaştığında "Efendim, kanunen bu mezarlık işi, kanalizasyon işi, su işi büyükşehirdedir." İnsanımız derdini anlatacak bir yer bulamamaktadır. Bu konular düzenlenirken, gene şu anda hiç tartışma da olmadığı hâlde bir kahvaltıda baktık, bu bütünşehirlerin sayısının 60'a çıkarılması gündemdedir. Bari bu sefer bu konuyu masaya yatıralım, dünyada denetimle, kaynakların etkin kullanımıyla ilgili alınan tedbirler nedir, bunların nasıl sonuçları olmuştur, bu tecrübeden istifade edelim. Akıllı insan başkalarının tecrübelerini bizzat yaşayarak tecrübe etmeden kararlarına dâhil eden insandır; akıllı devlet de böyle bir devlettir, böyle davranan bir devlettir. Unutmayalım ki ülkemiz, herkesin kendi yanılgısını, hevesini tatbikata geçirip daha sonra döndüğünde "Aldanmışım, yanılmışım." diyeceği kadar kapasitesi, kaynağı çok olan bir ülke değildir.

O bakımdan, ben, bu bütçede de Anayasa Mahkemesi kararlarının dikkate alınmaması gibi aynı tutumun devam ettiğini ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koçdemir.