| Konu: | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 9'uncu Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 40 |
| Tarih: | 14.12.2016 |
HDP GRUBU ADINA MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, günlerdir 2017 bütçe görüşmeleri üzerine bir tartışma yürütüyoruz, onlarca milletvekili arkadaşımız görüşlerini dile getirdiler. Hakikat şu ki: 2017 bütçesi gerçekten bu ülkenin yoksullarına, emekçilerine, kadınlarına, özcesi halklarımıza özgürlüğü, barışı, mutluluğu getiren bir bütçe olarak düzenlenmemiştir. Dolayısıyla, 2017 bütçesinin 2017 yılı içerisinde asgari ücretlileri, çalışanları, emekçileri, köylüleri, esnafımızı daha da yoksullaştıracağı, ekonomik krizin daha da büyüyeceği, dolayısıyla, doların daha çok artacağı, devalüasyonun bir miktar daha artacağı gerçeğiyle bizi yüz yüze bırakmış gözükmektedir.
Değerli arkadaşlar, bütçe görüşmelerinin sadece rakamsal ifadelerle, kâğıt üzerinde veya Hükûmetin önümüze getirdiği matematiksel hesaplarla, gerçek anlamda sonuç elde eden, ülkenin refahına, sosyal yaşamına, ülkenin barışına bir katkı sunması mümkün değildir. Hiç şüphesiz, bütçelerin ve doğal olarak Hükûmetin bütçe üzerinden uygulamaya koyduğu siyaset ve politikaların ülkemiz gerçekliğinde sonuç elde edebilmesinin, barışın, kardeşliğin ve ortak yaşam duygusunun pekişmesinin biricik yolu, öncelikle ülkede kronik sorunların, yapısal sorunların çözümüne bağlı olarak gerçekleşecektir. Siz ne kadar mükemmel bütçe yaparsanız yapın, ama ülkede çatışmanın, ülkede ayrışmanın, ötekileştirmenin, dışlamanın mevcut olduğu koşullarda, hiç şüphesiz, barış olmadığı sürece bir sonuç elde edilemez.
Değerli arkadaşlar, bu Meclis kürsüsünde, aslında pek çok arkadaşımız pek çok sorunu dile getirdi, ama bu Meclis kürsüsünde ülkenin içinde bulunduğu süreç, çatışmalı süreç, toplumsal yaşamın paramparça olması gibi temel sorunlar üzerine beyin yorulacağına, çözüm üretileceğine, çözüm dili geliştirileceğine, aksine hamaset siyaseti üzerinden, aksine sloganvari söylemlerle, belki geldiği yörenin duygularını okşayacak tarzda kahramanlık ifade eden sözlerle, bu ülkede, maalesef, bir çözüm üretemeyiz.
Bu ülkede, bugün temel kronik sorunların başında, hiç şüphesiz, yüz yıllık olan Kürt sorunu var. Yine, inanç bakımından yüz yıldır devam eden Alevi inancına ilişkin sorunlar var. Diğer inanç birimleri ve diğer kültürel yapılara ilişkin temel sorunlar var. Bu sorunları ortak bir paydada, ortak yaşam iradesi etrafında çözmek yerine, buna yönelik çözümler üretmek yerine sürekli bir biçimde, çoğunluk olan inancın, çoğunluk olan etnik yapının üzerinden bir siyaset üretmek, bunun üzerinden söylemler geliştirmek elbette bu ülkeye barışı getiremeyeceği gibi, günlük yaşamda biz siyasetçilerin, biz bu kürsüye çıkıp konuşanların ötesinde, sokakta ortaklık yapan, örneğin, bir Kürt'le bir Türk arasındaki ortaklığın bozulmasına; örneğin, büyük şehirlerde giderek etnik temelde ya da inanç temelinde gettolaşmaya, ayrışmış mahallelerin kurulmasına, günübirlik, aynı apartmanda yaşayan insanlar arasındaki duygu kırılmasına neden olmaktadır.
Bir gerçeğin altını çizmek zorundayız. Burada inkâr etsek de, gözlerimizi kapatsak, kulaklarımız duymasa dahi güneşin gerçekliği kadar, bu ülkede bir Kürt gerçekliği vardır ve doksan yıldır Kürt halkının doğuştan gelen temel hakları yok farz ediliyor. Bu yok farz edilmenin belki de doruk noktası 12 Eylül 1980 darbesidir. Bugün her çıkan hatibin "terör", "terörizm", "teröristler" kavramıyla ifade ettiği PKK bir sonuçtur, bir sebep değil. Elbette biz "AKP'yle birlikte bu sorun doğdu." demiyoruz, AKP'den önce de vardı bu sorun. Özellikle doksan yıllık politika ama özel olarak 12 Eylül askerî darbesinin uygulamaları PKK'yi ortaya çıkardı, doğurdu.
O hâlde, bizim burada sloganlar üzerinden, tehdit diliyle, kibir diliyle ya da demokratik meşru zeminde seçilmiş HDP'ye -ki Türkiye'nin üçüncü büyük partisi- bunun demokratik siyaset zeminindeki meşruiyetine zede getirecek tarzda kriminalize ederek, eş genel başkanları ve 10 milletvekilini içeri tıkarak muhatapsızlık, bu Mecliste tartışma zeminini, bu Mecliste çözüm zeminini yok etmek demek, ülkemizde ortak yaşam iradesine sahip halklarımız arasında düşmanlığı, ayrışmayı, çatışmayı teşvik etmek demektir. Daha yanı başımızda Suriye gerçeğiyle yüz yüzeyiz. Suriye kendi mezhepsel sorunlarını, etnik temelden kaynaklı sorunlarını Esad-Baas milliyetçiliği temelinde bastırmamış olsaydı, yıllardır Baas diktatörlüğü bu meselelere demokratik meşru zeminde çözüm üretmiş olabilseydi, bugün Suriye'de yaşanan sorunlar yaşanmamış olacaktı. Ama, ne yazık ki on dört yıllık AKP iktidarı, Kürt sorununu çözmek yerine, Kürt sorununu demokratik zeminde çözmek yerine merkeziyetçi otoriter yapıyı ademimerkeziyetçileştirecek, yerel yönetimleri güçlendirici, yetkileri yerel yönetimlerle paylaşan bir sistem getirmek yerine, bu temelde bir çözüm üretmek yerine, tam tersine, daha diktatöryal, daha otoriter, daha merkezî bir devlet örgütlenmesine, devlet yapılanmasına gittiği gibi, "terör sorunu" diye tarif ettiği Kürt sorununu on dört yıl içinde çözemediği gibi, maalesef karşımıza daha bağnaz, daha barbar iki yeni sorun daha çıkarmış oldu.
Çözümsüzlüğün doğası budur zaten. Nedir bu? On dört yıl içinde kendi bağrında beslediği, koalisyon yaptığı, bütün devlet imkânlarını sunduğu, "hazretler" düzeyine çıkardığı FETÖ örgütlenmesi kendi karşısına yepyeni bir şiddet sarmalı olarak, bir darbe girişimi olarak çıkmış oldu. Bunu üreten, sistem içinde buna fırsat veren, bu darbeyi tetikleyen, aslında on dört yıllık AKP iktidarının ta kendisi.
Yine, bütün yabancı IŞİD militanlarının ya da teröristlerinin, elini kolunu sallayarak Suriye'ye geçen bu yabancı unsurlu teröristlerin neredeyse yüzde 80, 90'ı Türkiye sınırları üzerinden geçmiştir. Bugün Halep düştü. Baas rejimi bir şekilde kuzeye doğru, Türkiye sınırlarına doğru bu terörist grupları sürüklemektedir ve Türkiye üzerinden giden bu teröristler tekrar Türkiye'nin içine dönmeye başlayacaktır. Yani, başımıza bir FETÖ terörünü de, bir IŞİD terörünü de son on dört yıl içinde yaratan AKP iktidarı oldu.
Şimdi, değerli arkadaşlar, burada yapmamız gereken şey şudur: Bu Meclisin üzerine düşen tarihsel görev... Anayasa Mahkemesinin yasamaya ilişkin, yasama hakkına ilişkin mahkeme kararı ortada dururken, yine milletvekillerimizin konumuyla benzer durumda olan birtakım milletvekillerinin geçmişte cezaevinden tahliyelerine ilişkin içtihadı ortada olduğu hâlde, bu içtihat görmezden gelinerek -tıpkı Cumhurbaşkanının Anayasa Mahkemesinin kararlarını tanımaması gibi- hiyerarşik en alt sırada olan sulh ceza mahkemelerinin dahi Anayasa Mahkemesinin içtihadını tanımayarak yasama faaliyetlerinden men edilen milletvekillerimizin bugün cezaevinde tutuklu olmaları -yargılanmalarından bahsetmiyorum- Anayasa Mahkemesinin içtihadına açık bir aykırılıktır. Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesinin içtihatlarının tanınmadığı bir ülkede yargı bağımsızlığından, yargı tarafsızlığından bahsetmek, siyasetin etkisinden kurtulduğundan söz etmek mümkün değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) - Dilerim, bu Meclis tarihsel misyonunu yerine getirir, demokrasi dilini, barış dilini tekrar oluşturur.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.