GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 7'nci Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:38
Tarih:12.12.2016

CHP GRUBU ADINA OĞUZ KAAN SALICI (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, önceki gün İstanbul'da gerçekleşen hain terör saldırısında hayatını kaybedenlere başsağlığı, yaralanan yurttaşlarımıza, polislerimize de acil şifalar diliyorum. Umarım, tekrardan olmaz ve Hükûmet bu terör saldırılarını engelleme konusunda daha yoğun bir çaba içine girer.

Değerli arkadaşlar, ben Avrupa Birliği Bakanlığı bütçesi üzerine söz almış bulunuyorum. Sayın Bakan da karşımda; onun için de doğrudan ona karşı ifade etme imkânımız da olacak.

Şimdi, Avrupa Birliği ile Türkiye ilişkileri konusunda bir süreden beri çok gerilimli bir siyaset izleniyor Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti tarafından. Bu izlenen gerilimli siyaset, Hükûmet tarafından, partinin yetkilileri ve Hükûmetin bakanları tarafından yapılan açıklamalara da yansıyor.

Ama tabii, şunu ifade etmek lazım: Uluslararası ilişkiler ya da dış politika, hamasetle ya da iç politika malzemesi hâline getirilerek çözülebilecek bir şey değil ama 2002 yılından beri -ilk birkaç yıl hariç- Adalet ve Kalkınma Partisi dış politikayı iç politikanın temel meselesi hâline getirip, meydanlarda, bizim dışarıda muhatap olduğumuz devlet başkanlarını ismen anarak, bazı yerlerde yuhalatarak dış politikamızı doğrudan miting meydanlarına taşıdı.

Bu bize üzüntü veriyor, biz böyle bir şeyi istemeyiz. Bunun şöyle bir sonucu ortaya çıktı: "Üç bin yıl bile geçse Türkiye Avrupa Birliğine üye olamaz." diyen Avrupalı siyasetçiler türedi, Adalet ve Kalkınma Partisinin kötü vasıflarını örnek alan kötü Avrupalı siyasetçiler türedi ve onlar da dönüyorlar Türkiye'yi her yaşadıkları seçimde kendi iç politikalarının malzemesi hâline getiriyorlar. En son Avusturya'daki Cumhurbaşkanlığı seçiminde aşırı sağcı aday çıktı ve dedi ki: "Eğer Türkiye Avrupa Birliğine girerse biz Avrupa Birliğinden çıkma konusunu referanduma sunarız." Yani biz şu anda İngiliz "pub"larında ya da Alman restoranlarında masalarda meze olmuş durumda bir ülkeye dönüşmüş durumdayız ki bu da herhâlde Adalet ve Kalkınma Partisinin istediği o büyük lider ülke Türkiye olmasa gerek.

Şimdi, 2002'de Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldiğinde Avrupa Birliğiyle ilgili bizi de şaşırtan bir siyaset izledi. Tutarlı, Avrupa Birliğine girmeyi hedef aldığını ifade eden, hatta Avrupa Birliği tarafından Türkiye'ye yapılan haksızlıklarda "Gerekirse biz Kopenhag Kriterlerini Ankara kriterleri hâline dönüştürürüz, Maastricht Kriterlerini de İstanbul kriterleri hâline dönüştürürüz." diyen başmüzakerecileri ve Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan'ı gördük. Ama devir öyle bir döndü ki bugün Avrupa Birliğindeki ülkelerin tamamı dış mihrak, bunlar Türkiye'nin altını oymaya çalışıyorlar, hatta Adalet ve Kalkınma Partili milletvekilleri bol keseden "15 Temmuz hain darbe girişiminin arkasında bu mihraklar vardı." diye televizyonlarda isim isim sayıyorlar.

Şimdi ben buradan Sayın Bakana sormak istiyorum: Sayın Bakan, 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında Amerika Birleşik Devletleri var mıydı? Bunu çıkın lütfen bu kürsüden ifade edin. Sayın Numan Kurtulmuş Türkiye'de başka konuşuyor, Avrupa'ya ya da Amerika'ya gidiyor, "Elimizde böyle bir kanıt yok." diyor. Adalet ve Kalkınma Partili milletvekilleri Hükûmete yakın gazetelerde ve televizyonlarda "Bu işin arkasında Avrupa Birliği vardı, hatta şu şu ülkeler vardı." diye liste çıkarıyor. Buyurun onu da söyleyin, Avrupa Birliği bu işin arkasında destek olan bir şekilde var mıydı? Biz de Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizi gözden geçirme ihtiyacı duyacak mıyız duymayacak mıyız muhalefet olarak bunu sizin ağzınızdan, en azından güvenilir bir kaynaktan söyleyelim.

Sayın Bakan tabii ki bu konuyla ilgili görüşlerini ifade edecektir ama bu sıralar Sayın Bakanın işi zor çünkü Sayın Bakan genellikle Türkiye'nin Avrupa Birliğine tam üyeliğinden yana mesajlar veriyor ama partinin kurucusu, önceki başkanı, şu anda tarafsızlık yemini etmiş ama taraflı Cumhurbaşkanı Şanghay İşbirliği Örgütünden bahsediyor. Şimdi, bunu da bir açıklığa kavuşturalım. Bizim bir Şanghay İşbirliği Örgütü hedefimiz var mı Sayın Bakan? Yani, biz ya da Hükûmete yakın seçmen, Adalet ve Kalkınma Partili milletvekilleri bundan sonra çocuklarını okumaya Özbekistan'a, Kırgızistan'a, Tacikistan'a mı gönderecekler; yoksa, "gelişmiş Batı" dediğimiz, "değerler Avrupası" dediğimiz ve dünyada en yaşanabilir kentlerin olduğu Batı ülkelerine turizme ya da çocuklarını okutmaya mı gidecekler? Türkiye'nin bu konudaki vizyonu nedir, bunu net bir şekilde ortaya koymak lazım.

Aslında, Şanghay İşbirliği Örgütü, bildiğiniz gibi, Avrupa Birliğine alternatif bir örgüt değil, NATO'ya alternatif olabilecek bir örgüt yani daha vahim bir şeyden bahsediyoruz. Yani, bir ekonomik temeli olan bir örgüt gibi değil de daha askerî çerçevede olan bir örgüt. Bizim bu konudaki tavrımız çok açık ve net. Cumhuriyet Halk Partisi değerler Avrupa'sında olmayı, oraya tam üye olmayı, özel statü gibi, herhangi bir şekilde -özellikle Alman Hristiyan Demokratlar tarafından icat edilen- yöntemlerin doğru olmadığını düşünen bir siyaset izliyor. Avrupa Birliğine yakınlaşacak, oradan birilerinin Adalet ve Kalkınma Partisine ya da Türkiye Cumhuriyeti'ne yönelik yapmış olduğu olumsuz değerlendirmeleri hasmane bir tutumla değil de Türkiye'nin çıkarları, Türkiye'nin geleceği üzerinden bakacak bir siyaseti Cumhuriyet Halk Partisi geçmişte destekledi, bundan sonra da desteklemeye devam eder. Bizim Avrupa Birliğiyle ilişkimiz sadece bazı başkentlerle yapılan bir ilişki değildir. Avrupa Birliğinin, Türkiye'nin ekonomisine de, Türkiye'nin ihracatına da, Kıbrıs sorununa da, Türkiye'de yargı bağımsızlığına da, Türkiye'de parlamenter demokrasinin kökleşmesine de ciddi etkileri vardır.

Hükûmetin gazetelerinde yer almadı ama bundan iki üç gün önce, Avrupa yargı birliği, Türkiye'de HSYK'nın gözlemci statüsünü ortadan kaldıran bir karar aldı. Bu, açıkça şu demek: Biz, HSYK'nın bağımsız olduğunu, siyasetten, Hükûmetten bağımsız olduğunu düşünmüyoruz demek ki, bu Türkiye'ye gelecek olan yabancı yatırımların tamamının önünü keser.

Bakın, arkadaşlar, size AB'yle aramızdaki ticari bağlarla ilgili yani daha somut şeylerle ilgili bir iki rakam vereyim, oradan bunu anlamış olacağız. Türkiye, ihracatının yüzde 49'unu Avrupa Birliğine yapıyor. Bizim, Avrupa Birliğiyle ilişkileri koparmamız demek, çok kolay yapılabilecek bir şey değil. Türkiye'deki yatırımların yüzde 70'i Avrupa Birliğine ait şirketler tarafından, Avrupa Birliğiyle kurulmuş şirketler tarafından yapılıyor. Dünyadaki yatırımların yüzde 49'u, Türkiye'deki yatırımların yüzde 70'i doğrudan burası tarafından yapılıyor. Dolayısıyla, bizim, Avrupa Birliğiyle ilişkileri hamasetle değil, soğukkanlılıkla ele alan bir siyaset izlememiz gerekiyor. Ben de Hükûmeti böyle bir tavır izlemeye davet ediyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)