GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 7'nci Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:38
Tarih:12.12.2016

MHP GRUBU ADINA AHMET SELİM YURDAKUL (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, saygıdeğer vatandaşlarım; 2017 yılı Sağlık Bakanlığı bütçesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, tüm şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum, ruhları şad, mekânları cennet olsun.

AKP Hükûmeti, sizlerin de bildiği gibi, 2003 yılından itibaren Sağlıkta Dönüşüm Programı'nı uygulamaktadır. Peki, Sağlıkta Dönüşüm Programı nereden çıkmıştır? Ülkemizde sağlık sektörünün büyüklüğü şu anda yaklaşık olarak 230 milyar TL'dir. 2023 yılında bu rakamın yaklaşık olarak 580 milyar TL'ye çıkacağı tahmin edilmektedir. Sadece 2017 yılı Sağlık Bakanlığı kamu sağlık harcamaları için ayrılan paranın miktarı 136 milyar TL'dir. İşte, küresel güçler ve sermaye bu pastayı sadece kendileri paylaşmak ve yemek istiyorlar.

Peki, 2003 yılında Dünya Bankası, IMF ve Dünya Sağlık Örgütünün ortaya koyduğu ve Sayın Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın Türkçeye çevirdiği ve uyguladığı bu yurt dışı Sağlıkta Dönüşüm Programı gerçekten başarılı bir sistem midir yani Türk milletinin menfaatine midir?

Gelin, şimdi, ulusal ve uluslararası göstergeleri kullanarak, tarafsız olarak, hep birlikte bir değerlendirme yapalım. Bir ülkede uygulanan sağlık politikasının başarılı olduğunu göstermek için ilk kriterimiz sağlık göstergelerinde düzelmeler olması gerekmektedir. Yani Sağlık Bakanımızın ifade ettiği gibi, örneğin bebek ölüm hızları düşmeli, anne ölüm hızlarında bir düşüş sağlanmalı.

Şimdi, bakın, devletin resmî rakamlarını içeren bir tabloyu size gösteriyorum, bebek ölüm hızlarını içeren bir tablo. Maalesef, 2010 yılından -bugün- 2016 yılına kadar bebek ölüm hızları binde 10'ların altına bir türlü inmemekte ve 10'larda seyretmektedir. Bir ilginç tablo ise, bebek ölüm hızını, 2015 yılı rakamlarıyla, devletin resmî rakamlarıyla değerlendirdiğimizde, bakın, Türkiye Halk Sağlığı Kurumu bebek ölüm hızını binde 10, Türkiye İstatistik Kurumu binde 10,7; OECD binde 10,8 olarak göstermektedir. Ancak, Sağlık Bakanlığı yetkilileri bebek ölüm hızını 7,6 olarak göstermektedir. Niçin biliyor musunuz? Çünkü Sayın Sağlık Bakanımız, bebek ölüm hızını düşük göstermek ve algı operasyonu yapmak için, sadece bir yıl içerisinde 28 hafta üzerinde doğan ve bin gramın üzerinde doğan bebekler arasından ölenlerin sayısını bize vermektedir. Yani Sayın Sağlık Bakanına "2015 yılında kaç bebek öldü?" diye sorulduğunda kendisi, 10.351 bebek öldüğünü ifade etmektedir. Ancak, gerçek rakam, Türkiye İstatistik Kurumunun açıkladığı, 14.164 bebektir yani 3.813 bebek Sağlık Bakanlığı tarafından gizlenmektedir. İşte, sevgili vatandaşlarım, Sağlık Bakanımızın ifade ettiği gibi, Sağlıkta Dönüşüm Programıyla bebek ölüm hızları maalesef düşmemektedir, sadece algı operasyonu yapılmaktadır. Bu Sağlıkta Dönüşüm Programı tüm Türkiye'de uygulanmaktadır, peki, bebek ölüm hızları örneğin niçin Kilis'te binde 25,3'tür, niçin Gaziantep'te 17,2'dir, niçin Rize'de 5,2'dir?

Peki, gelin bu bebek ölüm hızlarını bir de bizim gibi gelişmekte olan ülkelerle birlikte değerlendirelim. Örneğin, OECD ülkelerinde bundan iki yıl önce bebek ölüm hızı kaçtı? Binde 4. Avrupa'da kaç? Binde 2,5, şu anda binde 1'lere düşmüş vaziyetteler. Yani Sağlık Bakanımızın ifade ettiği gibi bebek ölüm hızları maalesef düşmemektedir.

Peki, anne ölüm hızları nasıl? Bakın, yine devletin resmî rakamlarını veriyorum: 2010 yılı ile 2016 yılında yani son altı yılda anne ölüm hızları binde 15'in altına maalesef düşmemektedir. İşte, Dünya Bankasının 2015 tablosu, anne ve bebek ölüm hızlarını gösteren tablo. Ne diyor biliyor musunuz? Maalesef, Meksika ve Şili'den sonra OECD ülkelerinin arasında sondan 3'üncüyüz.

Bir diğer önemli nokta ise, hastalık sayılarının azaldığı ifade edilmekte. Devletin resmî rakamlarına göre şu an 7 milyon 122 bin şeker hastası var yani yüzde 14,5. 20 milyonun üzerinde hipertansiyon hastası var. 2016 yılında 2 milyonun üzerinde kanser hastası var. Dünyada HIV enfeksiyonunun yüzde 450 arttığı tek ülke Türkiye. Niçin biliyor musunuz? Maalesef koruyucu sağlık hizmetlerine yeterince önem vermememizden kaynaklanmaktadır.

Peki, sağlık çalışanlarımıza gelelim. Ülkemizde yaklaşık olarak 741 bin sağlık personeliyle hizmet vermekteyiz, bunların 141 bini doktor. Sayın Sağlık Bakanımız diyor ki: "Doktor sayımız az." Bunun için ne yaptılar biliyor musunuz sevgili vatandaşlarım? Türkiye'deki yaklaşık her ile tıp fakültesi açtılar. Şu anda tıp fakültesi sayımız 85 ve buralara öğrenci almaya başladılar, kontenjanları artırdılar. Ne oldu biliyor musunuz? O periferdeki sadece kurdukları binalarda eğitim veremediler çünkü orada eğitim veren öğretim üyeleri yok, fiziksel yetersizlikler var ve donanım eksikliği var. Oradaki öğrenciler ne yaptı biliyor musunuz? Ankara, İstanbul gibi büyük şehirlere geldiler. Şu anda Ankara'daki tıp fakültelerinde 100 kişilik amfilerde 200-300 kişiye ders vermek zorunda kalıyoruz. O zaman ne oluyor biliyor musunuz? Eğitimde niceliği artırırken niteliği yani kaliteyi sıfırlara doğru götürüyorsunuz. Ancak burası insan hayatı; burada eğitimden, kaliteden taviz veremezsiniz. Allah'tan ki YÖK Başkanı uyardı da kontenjanı şu anda 12 binlerde sınırlandırdınız.

Peki, gelelim bir diğer önemli noktaya, aile hekimliği sistemi. Şu anda yaklaşık 3.520 aileye 1 aile hekimi düşüyor. Bu aile hekimlerimizin sırtındaki yük maalesef günden güne giderek artış gösteriyor. Üstelik sağlık hizmeti vermek için fedakârca çalışan hekimlerimiz bu yükün altında son nefeslerini vermek üzereler. Aile hekimliği uygulaması başladığında hekimlerimiz büyük bir heyecan ve enerjiyle, mesleklerini severek birinci basamak sağlık hizmetlerini yani koruyucu sağlık hizmetlerini vermeye başladılar. Bu, çok sevindirici bir olaydı ülkemiz için ancak aile hekimlerimizin statü belirsizliği, ceza puanı uygulamaları, nöbet uygulaması ve sözleşme fesih tehditleri, defin ruhsatı ve adli tıp problemleri gibi ek angarya işler, günden güne artan giderler ve aile sağlığı merkezlerindeki eleman ihtiyaçlarının giderilmemesi gibi sorunlarla karşı karşıya kaldılar. Bu durum kabul edilemez. Hekimlerimiz sağlık mı dağıtacak, koruyucu tıp uygulamalarını vatandaşlara mı ulaştıracak, yoksa muayenehanenin sarf malzemelerini, kâğıt havlularını, yazıcı tonerlerini ya da elektrik ve su faturalarını mı takip edecek? Böyle bir aile hekimliği sistemi kesinlikle olamaz.

Sağlık Bakanının övündüğü bir diğer konu ise, "Sağlık hizmetlerine erişimi kolaylaştırdık." diyorsunuz. Evet, ne oldu, biliyor musunuz, 2015 yılında 78 milyonluk bir nüfusta tam muayene sayısı ne kadar, biliyor musunuz? 660 milyon yani 1 vatandaşımız bir yıl içerisinde kaç kez doktora gidiyor, biliyor musunuz? 8-9 kez. Bu, OECD ülkelerinde ne kadar? 6 kez. Üstelik, biz genç bir nüfusa sahibiz. Bunun sebebi nedir, biliyor musunuz? Bunun sebebi, sadece, uygulanan Sağlıkta Dönüşüm Programı sonucunda meydana çıkarılan kışkırtılmış sağlık talebi yüzündendir.

Sayın Sağlık Bakanımız diyor ki: "Tüm hastanelerimize tomografiler aldık, MR'lar aldık." Doğrudur ama bunun sonucunda ne oldu, biliyor musunuz? Sadece yataklı tedavi kurumlarında, 78 milyonluk nüfusumuzda, radyasyon içeren tomografi çekilen hasta sayımız ne kadar, biliyor musunuz? Şu anda, 2016 yılında tam olarak 15 milyonun üzerinde, MR çekilen sayı 12 milyonun üzerinde. Bu rakamları nasıl izah ediyorsunuz Sayın Sağlık Bakanı? Peki, ben izah edeyim istiyorsanız: Performans sistemi adı altında bir sistem getirdiniz, doktora diyorsunuz ki: "Ne kadar çok hasta, o kadar çok para; ne kadar çok tetkik, o kadar çok para." O zaman ne oluyor, biliyor musunuz, sevgili vatandaşlarım, saygıdeğer milletvekillerim, 1 doktor günde 100 hasta bakmak zorunda kalıyor yani 1 hastaya dört, beş dakika ancak ayırabiliyor. Ben buradan, vatandaşlarımın önünde, Sayın Sağlık Bakanına yani sayın meslektaşıma, hekim arkadaşıma soruyorum: Bir hastanın şikâyetini dinlemek, onu muayene etmek ve tetkiklerini yazmak için dört, beş dakika yetebilir mi? Eğer "yeter" diyorsanız ben bu kürsüden özür dileyeceğim. Bunun standart süresi on beş yirmi dakikadır. O zaman ne oluyor, biliyor musunuz; sevgili vatandaşlarım, size hitap ediyorum, ne oluyor, biliyor musunuz; hastalıklarınızın tanısı ve tedavisinde gecikmeler oluyor. Doktor kardeşlerimiz ne yapıyor, biliyor musunuz? Gereksiz tetkikler istemek zorunda kalıyor ve komplikasyonlar ortaya çıkıyor. Gelin, buna bir dur diyelim.

Bütün bunlara rağmen, yapılan sağlık harcamaları ne kadar, biliyor musunuz? 2015 yılında tam olarak 104 milyar TL, 2016 yılında yaklaşık 115 milyar TL. Maalesef, bu, Sosyal Güvenlik Kurumunun harcamaları yüzünden, tam on dört yılda Sosyal Güvenlik Kurumuna bütçeden ayrılan transfer ne kadar, biliyor musunuz? Maalesef, 702 milyar TL yani eski parayla 702 katrilyon. Bakın, bu parayla genç işsiz kardeşlerimize, memurlarımıza, emeklilerimize, çiftçi ve esnaf kardeşlerimize neler yapılır sevgili vatandaşlarım? Başbakanımız diyor ya: "Tasarruf yapmalıyız." Evet, Sayın Sağlık Bakanı, burada tasarruf yapmalıyız, bu 702 milyardan tasarruf yapmalıyız.

Sağlık politikasının başarılı olduğunu gösteren ikinci önemli nokta neresi? Vatandaşı finansal riskten korumamız lazım yani vatandaşımızın cebinden para harcamaması lazım. Sizin uyguladığınız politikayla, 2009 yılında vatandaşımız tam 8,1 milyar TL cebinden para harcadı; 2015 yılında ise bu rakam tam 17 milyar, şu anda 20 milyara doğru gidiyor. Üstelik ne yaptınız, biliyor musunuz? "Katastrofik sağlık harcaması" denilen yani yıllık gelirinin yüzde 40 ve daha fazlasını sağlık harcaması yapan ailelerin oranı ne kadar, biliyor musunuz? Tam on binde 35'lere yükseldi. İşte bütün bu gerçekleri gördüğümüz zaman vatandaşlarımızın sağlık için para harcamasına izin vermememiz gerekiyor.

Peki, ne yaptı Sağlık Bakanlığımız Sayın AKP Grubu? "Katkı payı" adı altında 15 kalemden para almaya başladınız. Yani daha, hasta telefonla randevu alacak, para; doktora muayene olacak, para; hoca farkı, para; tetkik para, muayene para, ameliyathane para, ilaç para. Bu, adalet mi?

VURAL KAVUNCU (Kütahya) - Toplamı kaç lira Hocam ya bir hasta için?

AHMET SELİM YURDAKUL (Devamla) - Peki, toplamın ne kadar olduğunu söyleyeceğim.

Sayın Kavuncu, Sayın Sağlık Bakanı; madem bu katkı paylarını alacaksınız niçin vatandaşlarımızdan "sağlık sigortası" adı altında prim topluyorsunuz? Üstelik yetmiyor, sevgili vatandaşlarım, size ne diyorlar biliyor musunuz? "Hastaneye geldiğinizde hastalığınızın tanı ve tedavisinin yeterli, tamamıyla olabilmesi için aynı arabalardaki kasko sigortası gibi tamamlayıcı sigorta yaptırmak zorundasınız." diyorsunuz Sayın Kavuncu. Yani ne diyorsunuz biliyor musunuz? "O tamamlayıcı sigortayı yaptırmazsanız o zaman ben sizin hastalığınızın yeterince tanı ve tedavisini yapamam." İşte, biz bu adaletsizliğe karşı çıkıyoruz. Bu mu sosyal devlet, bu mu adalet?

Peki, bir diğer önemli konu ise kamu hastane birlikleri yani Sayın Sağlık Bakanımız -ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın özlemiyle- diyor ki: "Biz kamu-özel ortaklığıyla 34 tane şehir hastanesi yapıyoruz." Ve bize soruyor, diyor ki: "Sevgili milletvekilleri, 5 yıldızlı otel konforunda hastane istemez misiniz?" Biz de diyoruz ki: Kesinlikle isteriz Sayın Sağlık Bakanım. Ancak bu 5 yıldızın maliyeti nedir? Önemli olan budur, önemli olan bunun parasıdır çünkü bu Türk milletinin parasıdır, yetimin hakkı vardır burada. Şimdi, bakın, sevgili vatandaşlarım, ne yapıyorlar, biliyor musunuz bu özel sektöre bu şehir hastaneleri için: Devletin arazisini bedavaya veriyorlar, yanlış söylüyorsam Sayın Sağlık Bakanım düzeltsin. Bu bedava verilen arazi üzerine hastane yapabilmeleri için bankalardan kredi imkânı veriyorlar ve hazine garantisi veriyorlar. Daha sonra, hastane bittikten sonra bu hastaneye yüzde 70 doluluk garantisi getiriyorlar. Ha, bu da yetmiyor, diyorlar ki o özel sektöre: "O hastanenin etrafındaki arazilere istediğin ticari tesisi yani otopark, kantin, AVM, restoran, ne kurarsan kur. Buradan gelen parayı da kendin kazan." Buradan gelen rantı onlara bırakmamak lazım çünkü burada Türk milletinin, yetimin hakkı vardır. Bütün bunlar da yetmiyor, devlet ne yapıyor biliyor musunuz Sayın Sağlık Bakanımız? "Personel desteği bizden." diyor. Bu da yetmiyor sevgili vatandaşlarım, tam yirmi beş yıl boyunca, bu özel sektörün kurmuş olduğu şehir hastanelerine yıllık yüksek kira veriyorlar. Peki, diyeceksiniz ki Sayın Kavuncu'nun söylemiyle: "Ne kadar canım bunun parası?" Bakın, 2017 yılı bütçe sunumunda Maliye Bakanı aynen şunu söyledi, dedi ki: "34 hastanenin sabit yatırım tutarı 27 milyar TL." Peki, yirmi beş yıl boyunca bu özel sektörün kurduğu şehir hastanelerinde yaklaşık olarak 130 ile 160 milyar TL para ödeyeceksiniz.

Peki, bu yatırımlar daha ucuz olabilir mi? Şimdi, ben Sayın Sağlık Bakanının memleketinden bir örnek vereyim, Erzurum'dan. Erzurum'a 1.200 yataklı, 7 ameliyathane ve yoğun bakım ünitesi olan bir hastane yapalım. Bunu gelin, tüm 81 ilimize yayalım. Hepsinin maliyeti 2015 yılı rakamıyla ne kadar biliyor musunuz? 17 milyar TL. Peki, şimdi siz elinizi vicdanınıza koyun ve hep birlikte bir değerlendirme yapın.

Bütün bunlar sonucunda, "Hocam siz değerleri veriyorsunuz fakat hep devletin resmî rakamlarını verdiniz ama hiç uluslararası rakam vermediniz." Peki, gelin onları da verelim. Uygulanan, Sağlıkta Dönüşüm Programı sonucunda, bakın, 187 ülke arasında sağlık endeksi açısından kaçıncı sıradayız biliyor musunuz? 69'uncu. Peki, dünyaca tanınan Lancet dergisinin 2015 yılında açıkladığı bir rakamı da ben size söyleyeyim: Sağlık hizmetlerinin kalitesi Türkiye'de nedir? Hani, hep övünüyorsunuz ya, vatandaşlarımıza algı operasyonu yapıyorsunuz ya, nedir biliyor musunuz? 188 ülke arasında, maalesef 103'üncü sıradayız. İşte, bakın, bu gerçekleri size niçin söylüyorum biliyor musunuz? Bu küresel sermaye güçleri, bu sağlık sektöründeki büyük payın hepsini almak istiyorlar. Lütfen gelin, buna birlikte izin vermeyelim. Yoksa, burada Sayın Komisyon Başkanımız Kavuncu'nun, Sayın Bakanımız Recep Akdağ'ın bir suçu olmayabilir ama buna hep birlikte izin vermememiz gerekiyor.

Peki, sağlık personelimize gelelim. Sağlık personelimiz, ülkemizin her köşesinde büyük fedakârlıklar içinde hizmet vermeye devam ediyor ama onların özlük haklarına gelince yani maaşlarında, emeklilik ikramiye ve maaşlarında artışa gelince susuyorsunuz. "Döner sermayelerini emekli maaşlarına aktaralım." diyoruz, yine susuyorsunuz. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak sağlık çalışanlarımızın özlük haklarının artmasına yönelik bir kanun teklifi hazırladık. Ben, burada, tüm sağlık personelimizin önünde, Sayın Sağlık Bakanına ve AKP Hükûmetine teklif ediyorum: Gelin, burada, başarıyı artırmak için bu kanun teklifini birlikte değerlendirelim ve sağlık personelimizin bu özlük haklarını birlikte artıralım.

Bir diğer önerdiğiniz nokta ise yıpranma payı. Biliyorum sağlık çalışanlarım, hep sizi oyalıyorlar. Ne yapıyorlar biliyor musunuz? İşte, 14 Mart geldiği zaman, kendi internet sayfalarında "Müjde, sağlıkçılara yıpranma payı." adı altında bunu maalesef gösteriyorlar ama ne yapıyorlar biliyor musunuz? Ha bire oyalıyorlar sizi, yıpranma payını bir türlü getirmiyorlar. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak ne öneriyoruz biliyor musunuz? Kısa ve öz: Her dört yıla bir yıl yıpranma payı, bu kadar. Buradan, bunu, Sayın Sağlık Bakanımıza da teklif ediyorum.

Son olarak, sizlerden, Türk gençleri adına, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bir isteğimiz var: Lütfen, sağlık personeli atamalarında şu taşeron sisteminden vazgeçin. Şu anda, yaklaşık 350 bin atanamayan yardımcı sağlık personeli var. Bunlar, zorluk içerisinde okumuş, eğitim almış, donanımlı ve eğitimli gençlerimiz. Bu gençlerimizin, yeni yapılacak bu şehir hastanelerine, yeni yapılacak yaşam merkezlerinize -sizin ifadenizle- aile sağlığı merkezlerine ve il sağlık müdürlüklerinin taşra merkezlerine birer atamasını yapalım. Bu durumda olan gençlerimize ve ailelerine bir müjde verelim Sayın Bakan. Niçin bunu söylüyorum biliyor musunuz? Bakın, inanın -size de gelmiştir- maalesef bu gençlerimiz ve aileleri psikolojik zorluk içerisinde. İnanın, çok büyük kısmı burada söyleyemeyeceğim durumlara gelmiş durumdalar, her gün benim yanıma geliyorlar. Buradan sizden istirham ediyorum: Bu yeni yapılacak hastanelere -bakın- bu eğitimli ve donanımlı gençleri, hem de aralarından istediğiniz, isterseniz sizin partinizle uyumlu veya sizin ideolojinizi destekleyen kişileri, yeter ki eğitimli ve donanımlı bu gençlerimizi alalım. Çünkü, geçen gün bir kardeşimiz bana WhatsApp'tan bir ayakkabısını gönderdi. Ne oldu biliyor musunuz, o ayakkabının altı nasıl biliyor musunuz Sayın Sağlık Bakanı? Maalesef delik. Bakın, bu gençlerimizi lütfen atayalım çünkü bunları siz okuttunuz, siz açtınız bu sağlık meslek liselerini. Bu hemşire kardeşlerim, bu yardımcı sağlık personellerim, tıbbi sekreterlerim şu anda açıkta bekliyor. Ama, ondan sonra diyorsunuz ki: "Hemşirelerimiz az, kalite düşük." İşte gelin, hep birlikte kaliteyi artıralım. Burada Milliyetçi Hareket Partisi olarak kendi adımıza biz bir şey istemiyoruz.

"Peki, Milliyetçi Hareket Partisi olarak siz ne öneriyorsunuz?" diye sorduğunuz zaman tek tek sayıyorum. Bir: Tedavi edici hizmetlerden ziyade koruyucu sağlık hizmetlerine önem vereceksiniz. Bu sayede ne olacak biliyor musunuz? Tedavi edici hizmetlerdeki yoğunluk azalacak ve sağlık harcamaları azalacak. Birinci basamak sağlık hizmetlerinin yeniden yapılandırılması olacak yani kalite, koordinasyon ve hasta mutluluğunun sağlandığı, geliştirilmiş multidisipliner yani temel röntgen ve laboratuvar tekniklerinin olduğu, örneğin diş hekimlerinin, psikologların olduğu sağlık merkezleri yapalım. Kültür değişimi gerçekleştirelim yani yüksek performanslı sağlık sistemleri yapalım. Sağlık çalışanlarını değersizleştirme politikalarından uzak duralım. Hem hastalarımızı hem de çalışanlarımızı birlikte mutlu eden, ikisinin birlikte güvenliğini sağlayan bir sistem ortaya koyalım. İlla performans sistemi uygulayacaksanız, burada hacim değil, değere önem verin. Hesap verebilir sağlık kurumları yaratalım. Eğitim, AR-GE çalışmaları ve enformasyon teknolojilerine önem veren bir Türk sağlık sistemi kuralım.

İşte, son olarak şunu söylüyorum ki: Vatandaş ve sağlık çalışanlarını göz ardı eden, ülke gerçeklerini göz önüne almayan, tüm ilgili tarafların görüşünü ve onayını almayan hiçbir sağlık sisteminin başarıya ulaşma imkânı yoktur.

Hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)