| Konu: | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 4'üncü Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 35 |
| Tarih: | 09.12.2016 |
AK PARTİ GRUBU ADINA MÜRTEZA ZENGİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Bakanlığı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle geçmişte olduğu gibi bugün de Kuvayımilliye'yi amil, iradeimilliyeyi hâkim kılacak olan yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Cenab-ı Allah insanlığı doğru yola iletmek için gönderdiği Kur'an'ı Kerim'de "Muhakkak ki Allah adaleti, iyiliği, akrabayı yardım etmeyi emreder. Çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor." diye buyurmaktadır.
Değerli milletvekilleri, adaletin hâkim olduğu yerde silahın yeri yoktur. Bugün dünyanın her yerinde silahlar ölüm kusuyorsa adalet ayaklar altında demektir. Timurlenk bile "Ülkeler kılıçla alınır ancak adaletle korunur." diyerek çıkış yolunu göstermiştir. Bu yol, Kanuni Sultan Süleyman'ın söylediği gibi "Kılıcın yapamadığını adalet yapar." anlayışını tekrar hâkim kılmaktır. Artık dünyadaki bu adaletsizliği adaletle yıkmak gerekir. "Kenâr-ı Dicle'de bir kurt aşırsa bir koyunu/ Gelir de adl-i İlâhî sorar Ömer'den onu!" diyerek Hazreti Ömer'i konuşturan İstiklal Şairimiz bugün Halep'te yaşanan zalimlikleri duysa acaba nasıl isyan ederdi?
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Bakanlığı yalnızca bina yapan, personelin özlük işlemlerini yürüten bir kuruluş değildir. FETÖ terör örgütünün adalet camiası içindeki örgütlenmesi göstermiştir ki toplumdaki ihtilafları adaletle çözmesi gereken kurumun bizatihi kendisi sorunların kaynağı hâline dönüşmüştür. Bu durum adalete olan güveni sarsmıştır. Yargı bağımsızlığının bulunmadığı, mülkiyet hakkının tehlikede olduğu rejimler istikrar ve güven sağlayamaz. Ayrıca belirtmeliyim ki tutuklu sanıklara iddianame verilmemesi uygulaması yeniden gözden geçirilmelidir.
Bilindiği gibi adalet, hâkim, savcı ve avukat içinde dağıtılan en önemli toplumsal hizmetlerden biridir. Maalesef ülkemizde avukatlık kurumu yeterince etkin hâle getirilmediği için erken uyarı sistemi çalışmamıştır. Ancak bugün yeni anayasa çalışmaları nedeniyle olumsuzluğu gidermek için büyük bir fırsat doğmuştur. Adalet Bakanlığı kendi müktesebatı nedeniyle en çok katkı sunacak durumdadır. Zaten milletimiz 15 Temmuz gecesi canıyla, kanıyla demokrasiye sahip çıkarak Anayasa'nın yazılı olmayan 1'inci maddesini kendi elleriyle yazmıştır. Esasen, anayasalar tarihsel süreç içinde âdeta insan derisi üzerine yazılmış metinler değil midir?
Değerli milletvekilleri, yeri gelmişken, en büyük özgürlük mücadelesinin kral, kraliçe, hükümdar, padişah, cumhurbaşkanı gibi değişik adlar altında anılan ve kısaca devlet başkanı dediğimiz kuruma karşı verildiğini belirtmek zorundayım. Bunun nedeni şudur: Bilindiği gibi, başlangıçta yasama, yürütme ve yargı diye ifade edilen bütün kuvvetler, devlet başkanının şahsında toplanmıştı. İlk önce yargı, sonra yasama ve nihayet yürütme kuvveti, hükümdarın kudretinden koparılmış birer parçalardır. Siyasetin fizik kanunu, bu durumu şöyle ifade etmiştir: Ezelî tecrübeyle sabittir ki kuvvet sahibi herkes bunu kötüye kullanmaya eğilimlidir ve bir sınırla karşılaşıncaya kadar kötüye kullanmaya devam eder. Fazilet bile sınırlanmaya muhtaçtır. Kuvvet, kuvvetin kötüye kullanılmaması için o şekilde düzenlenmelidir ki kuvvet, kuvveti durdursun. Montesquieu'nun hiç adını duymaksızın, ona benzer ifadelerle bu temel prensibi 1919'da ortaya koyan Salihli Delegesi Zâhid Molla'yı da anmak isterim. Alaşehir Kongresi'nde aynen şöyle demiştir: "Dünyada her şey muvazene, denge kanunu tesirindedir. Bu kayıttan maksat, heyet-i umumiye kumandanlar üzerinde bir murakabe, muvazene tesisidir. Her kim ki kuvvet alırsa hasbelbeşer yani insanlık gereği bunu suistimal eder, şahıs devam etmez, usul payidar olur."
Değerli milletvekilleri, klasik anlamda kuvvetler ayrılığı ilkesi olarak anılan bu durum, siyasal parti gerçeği karşısında fiilen uygulanamaz hâle gelmiştir. Bu cümleden olarak, ülkemizde tek kişiden oluşan bir anayasal organ görünümündeki cumhurbaşkanına, 1982 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'yla yeni bir konum ve fonksiyonlar kazandırılmış. Cumhurbaşkanı hem devletin ve hem de yürütmenin başı olarak kabul edilmiştir. Cumhurbaşkanına pozitif anayasa tarafından yüklenilen manevi rol, devlet kurumlarının en üstüne yerleştirilmesi ve partiler iktidarının devlet iktidarıyla sınırlandırılmak tercihi bu makamın önemini büsbütün artırmıştır. Temel hak ve özgürlükler bakımından, devlet başkanlığının yeni yetkilerle donatılması, toplum yönünden kazanılmış hakların kaybedilmesi anlamına gelmektedir. Ancak, dünya ve siyasal parti gerçeği dikkate alındığında daha etkin yönetimlerin oluşturulması zarureti doğmuştur.
Sonuç olarak, Batılılar "Türkler inşa eder ancak tamir edemez." hükmünü Anayasa değişikliği noktasında ilk defa geçersiz kılabilir mi? Ayrıca, Milliyetçi Hareket Partisinin Değerli Genel Başkanı Sayın Doktor Devlet Bahçeli'nin de olumlu katkı ve yol gösterici uyarılarıyla birlikte Anayasa geleneğimiz bakımından tarihî bir uzlaşma ortamı doğmuştur.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Zengin.