GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: SÖZLÜ SORU ÖNERGELERİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:2
Tarih:02.10.2012

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Teşekkür ederim Değerli Başkanım.

Saygıdeğer Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Meclisimizin bu yeni döneminin ikinci gününde, yüce Meclisimize başarılı ve hayırlı çalışmalar temenni ediyorum.

Değerli milletvekillerimizin sorduğu sorular vesilesiyle hem siz değerli milletvekillerimizi hem de milletimizi aydınlatma fırsatımız olacak. Bu sebeple, soru soran bütün milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

(528) sıra sayılı soruda Başbakanımıza bir soru sorulmuş, ülkemizde beslenme yetersizliği, açlık sebebiyle ölümler konusunda bir soru. Ölüm ve ölüm sebebi verileri 2008 yılına kadar ICD-8 kod sistemine göre, 2009 yılından sonra da 10 sistemine uygun olarak toplanmaktadır ve TÜİK tarafından yayımlanmaktadır. Söz konusu kodlama sistemlerinde tek başına "beslenme yetersizliği", "açlık" diye bir kod bulunmamaktadır. Soru önergesinin verildiği dönemde bazı basın-yayın organlarına yansıyan Samsun'da bir yavrumuzun açlık sebebiyle hayatını kaybettiği iddiasının gerçekle ilgisi bulunmadığı da anlaşılmıştır. Hayatını kaybeden yavrumuzun klinik ön teşhisinin "kistik fibrozis" diye bir hastalık olduğu anlaşılmış durumdadır. Adli Tıp Kurumu raporunda da ölüm sebebinin beslenme yetersizliği olmadığı açıkça belirtilmiştir.

(35) sıra sayılı soru da borç stokuyla ilgili bir sorudur. Borç stokunun mutlak büyüklüğündeki artışı tek başına ele alarak makroekonomik dengelere ilişkin değerlendirmede bulunmak eksik ve yanıltıcı sonuçlara yol açabilmektedir. Borç stokunun mutlak büyüklüğündeki artış, ancak ekonominin veya finansal sistemin büyüklüğü ve borçlanma şartlarıyla birlikte değerlendirilince bir anlam ifade etmektedir. Bu sebeple, borç stokuna ilişkin değerlendirmelerde "stokun nominal büyüklüğü" değil, "borç yükü" kavramını kullanmak daha doğrudur. Borç yükünün temel ve uluslararası göstergesi, borç stokunun millî gelire oranıdır. Bu çerçevede, borç yükü açısından hem uluslararası kıyaslamaların yapılmasına imkân sağlanmakta hem de sadece borç stokunun mutlak büyüklüğündeki artışı ele alarak yapılacak eksik ve yanıltıcı değerlendirmelerin önüne geçilmektedir. Bu çerçevede değerlendirildiğinde, 2002 yılında yüzde 56,2 olarak gerçekleşmiş olan, Türkiye brüt dış borç stoku/gayrisafi yurt içi hasıla oranı 2011 yılı sonu itibarıyla yüzde 39,6 seviyesine düşürülmüş, diğer bir deyişle, dış borç stoku nominal olarak artarken ekonomideki genişlemeye paralel olarak borç yükü hafifletilmiştir.

Sayın Ensar Öğüt'ün, reçetesiz ilaç sektörüyle ilgili sorusu, 91'inci sırada. Soruda bahsedilen kanun 1262 sayılı İspençiyari ve Tıbbi Müstahzarlar Kanunu'dur. Bu kanun, alanı düzenlemek açısından bir çerçeve oluşturmaktadır. İlaç ve tıbbi ürünlerin ruhsatlandırılması, üretimi, ambalajlanması, satışı ve dağıtımı gibi işlemler, aslında bu kanuna dayalı olarak çıkarılmış olan ve Avrupa Parlamentosu ve Konsey direktifine paralel olan uygulama yönetmelikleri, tebliğler ve kılavuzlar kapsamında sürdürülmektedir. Dolayısıyla, münhasıran kanuna ilişkin acil bir yeni düzenleme ihtiyacı görmemekteyiz.

Sayın Ensar Öğüt'ün kardiyoloji ve stent takılan hastalarla ilgili bir sorusu var. Malumunuz olduğu üzere, Bakanlığımızca ilaçların bedelinin ödenmesi söz konusu değildir. Tedavide öngörülen ve hastalar tarafından kullanılan ilaçların bedelinin ödemesi Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından yapılmaktadır ancak Soysal Güvenlik Kurumunun da, uygulamalarını gerçekleştirirken bilim adamlarından müteşekkil komisyonlarca alınan kararlar doğrultusunda hareket ettiğini hatırlatmak istiyorum. Değerli milletvekilleri, zaman zaman bu tarz tartışmalar var. Sosyal Güvenlik Kurumu ilaç geri ödemeleri konusunda bilimsel heyetlerin oluşturduğu komisyonlara uyarak adımlarını atmaktadır.

"Zayıflama ilaçları" diye pazarlanan, aslında ilaç olmayan maddelerle ilgili olarak Sayın Reşat Doğru'nun 113'üncü sırada bir sorusu var. Ülkemizde zayıflama amacıyla kullanılan ve Bakanlığımızca onaylı yalnızca iki adet ilaç vardır ancak bunlar Değerli Milletvekilimizin soru önergesinde belirttiği şekilde, zaten satılamaz.

Yani, daha doğrusu, Milletvekilimiz böyle bir tespit yapmıştır ancak bu şekilde satışlar, kanuna aykırı olarak gerçekleşmektedir. İlaçların münhasıran eczanelerde satılması gerekir. İlaçların eczaneler dışında satılması ya da ilaç ruhsatı olmayan ürünlerin ilaç gibi satışının yapılması hâlinde, toplatma ve imha başta olmak üzere, gerekli tüm tedbirleri alıyoruz. Bu çerçevede denetimleri de titizlikle yürütüyoruz. Fiillerin suç teşkil etmesi hâlinde, cumhuriyet savcılıklarına suç duyurusunda bulunuyoruz.

Yalnız, bu hususta, bizim de müşahede ettiğimiz bir taraf var: Mahkemelerin uzun sürmesi, bu şekilde kanunsuz biçimde, ilaçmış gibi bu ürünleri satanlar açısından bir boşluk oluşturmaktadır. Bu boşluğu bilen ve gören satıcılar ya da kişiler, mahkemeler sonuçlanıncaya kadar aslında bu satışlarına devam etmeye çalışmaktadır. Özellikle İnternet yoluyla ve Türkiye dışından yayın yapan bazı televizyonlardaki reklamları yoluyla doğrudan kapıya postayla satış yapmaktadır.

Bu vesileyle belirtmek isterim ki halkımızın sağlığını tehlikeye atan ve başta İnternet olmak üzere benzeri mecralarda pazarlaması yapılan bu tür ürünlere karşı vatandaşımız da son derece dikkatli olmalıdır. Bu işin kestirmesi şudur: Vatandaşlarımız eczaneler dışında hiçbir yerden ilaç satın almamalıdır.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Ceza Kanunu'nda hüküm var Bakanım, tedbir kararı verebilir mahkeme.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - İşte onu söylüyorum efendim, Değerli Milletvekilimiz. Biz mahkemelere başvuruyoruz ve mahkemelerin süreçlerinin uzun sürmesi işimizi zorlaştırıyor.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Tedbir kararı verebiliyor.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - İşte, yani mahkemelere biz "Tedbir kararı verin." ya da "Erkenden bunu sonuçlandırın." demek gibi bir şansa da sahip değiliz. Ancak Adalet Bakanlığıyla bu konu üzerinde bir taraftan da çalışmaları yürütüyoruz. Yüce Meclisimizin gündemine, bu konudaki cezaları daha etkili hâle getirecek bir kanun değişikliği önerisini de önümüzdeki yılda getirmeyi umuyoruz ve bütün milletvekillerimizin desteğiyle bunu kanunlaştıracağımıza da inanıyorum.

Kütahya Milletvekilimiz Sayın Alim Işık'ın (224) numaralı soru önergesinde üniversite hastanelerinin Sağlık Bakanlığına bağlanmasıyla alakalı kamuoyuna yansıyan haberlerle ilgili bir soru var. Üniversitelerimize ait hastanelerin Bakanlığımıza bağlanacağı yönünde sorunun sorulduğu dönemde medyada yer bulan iddialar doğru değildir. Üniversite hastanelerinin Sağlık  Bakanlığına bağlanması gibi bir çalışmamız olmamıştır. Ancak, hâlen ülkemizin değişik şehirlerinde on iki üniversitemizle ortak kullanım uygulamaları çerçevesinde vatandaşlarımıza başarıyla hizmet vermekteyiz. Bu uygulamalar, hükûmetlerimiz döneminde ülke kaynaklarının hem insan kaynağı hem diğer ekipman kaynağı açısından verimli kullanılmasını sağlamış ve hizmet kalitesini artırmıştır.

Sayın Arif Bulut'un bir talasemi merkeziyle ilgili, Antalya'daki bir merkezle ilgili sorusunda? Söz konusu talasemi merkezinin Âdem Tolunay Talasemi ve Kan Hastalıkları Merkezi olarak yapılması taahhüt edilmiş, hayırsever tarafından tamamı yaptırılamamıştı. 2009 yılında Sağlık Bakanlığı olarak bu merkezin inşaatını biz tamamladık ve şu anda merkez, hastalarımıza hizmet vermektedir. Bu merkezde bir kan merkezi ve aferez merkezi de bulunmaktadır. Bu birimler, araştırma hastanemiz bünyesinde hematoloji eğitim kliniğine bağlı olarak  çalışıyorlar. Bu şekilde çalışmanın da işleyiş açısından daha yararlı olduğu kanaatindeyiz.

Kemik iliği nakli ünitesiyle ilgili olarak da bu husustaki personel eğitimini tamamladık, başvuru dosyasını inceleyerek ruhsatlandırılmasına karar verdik. Kemik iliği nakli ünitesinin, içinde bulunduğumuz ayda, belki kasım ayında hizmete açılmış olmasını planlamış durumdayız.

(297) sayılı sözlü soru önergesinde Muğla Milletvekilimiz Nurettin Demir, Türk uyruklu olmayan, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayan kişilerin Türkiye'de sağlık hizmeti sunmasıyla ilgili bir soru sormuş.

Bildiğiniz gibi 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yle esas olarak Bakanlığımız teşkilatı idari yapılanması hakkında düzenlemeler yaptık. Dolayısıyla Bakanlığımız kurumsal yapılanmasına dair olan düzenleme, ilgili bakanlıklarla koordineli olarak çalışmalar neticesinde gerçekleşti, bu hususta süreç içinde birçok paydaşla da görüşmeler yaptık.

Türkiye İş Kurumu verilerine ve sahadaki gözlemlerimize göre ülkemizde iş bulamayan hemşire ve hekim bulunmamaktadır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de, malum, işsizlik son yıllarda azaldı, yüzde 10'un altına indi, tek rakamlı hâle geldi ancak öteden beri sağlık diploması olan kişilerle alakalı bir işsizlik sorunu yoktur. Türkiye'de gerek kamu sektöründe gerek üniversite sektöründe sağlık mesleği diploması olanlar rahatça iş bulmaktadır; kaldı ki, biliyorsunuz, biz hekimlerimize devlet hizmeti yükümlülüğü koyarak kamuda çalışmaları açısından bir de kanuni zorunluluk getirmiş durumdayız. Çünkü Türkiye'de mevcut hemşire ve doktor sayısı nitelikli sağlık hizmeti verilmesi açısından gerekli sayının maalesef çok altındadır. Bu anlamda sağlık çalışanlarının fedakârca bu iş yükünü göğüsleme çabalarını da takdirle karşıladığımı huzurlarınızda ifade etmek isterim.

Bu durum Dünya Sağlık Örgütünün Avrupa bölgesinde yer alan ülkelerle karşılaştırıldığında daha belirgin olarak ortaya çıkıyor. 2010 yılı verilerine göre Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölgesi'nde 100 bin kişiye 330 hekim ve 800 hemşire-ebe düşmektedir. Türkiye'de benzeri oranlar: 100 bin kişiye 167 hekim ve 298 hemşire-ebe şeklindedir. Dolayısıyla Türkiye'de sağlık çalışanlarının üzerindeki yükü azaltacak sağlık insan gücü sayısını süratle artırmaya ihtiyacımız var. Bir taraftan Türkiye'deki üniversitelerde ve meslek liselerinde kontenjanları artırırken öte yandan da yurt dışından Türkiye'ye personel getirilmesi bu çerçevede son derece doğru bir uygulama olacaktır.

Türkiye'de çalışacak yabancı uyrukluların Türkçe bilmeleri gerekmektedir, yaptığımız düzenleme bu şekildedir. İletişim ve ulaşım vasıtalarının çok geliştiği, seyahat ve ilişkilerin arttığı günümüz dünyasında kültürel farklılıkların evrensel ve ortak uygulamaları barındıran sağlık hizmeti sunumuna etkisinin asgari düzeyde kalacağı açıktır. Nitekim ülkemizde şifa bulamadığını düşünen vatandaşlarımız, nadiren de olsa, tedavi için yurt dışına giderken senede 100 bini aşkın sağlık turisti -aslında geçen yılın verileri yaklaşık olarak 150 bine  işaret ediyor- şifayı ülkemiz hastanelerinde aramaktadır.

Datça'yla ilgili bir soru sormuş Sayın Muğla Milletvekilimiz Nurettin Demir, Datça'da bir vatandaşımızın ölümüyle alakalı bir soru. Bu ölüm yani bir üzücü durum olan vatandaşımızın vefatıyla ilgili olarak Muğla Sağlık Müdürlüğümüzce gerekli inceleme ve soruşturma yapılmıştır. Soruşturma sonucunda Seyfi Togo isimli vatandaşımızın Datça Devlet Hastanesine müracaatından vefatına kadar geçen süre içerisinde gerekli olan tıbbi müdahale ve tetkiklerin uzman tabip, tabip ve sağlık personeli tarafından zamanında yapıldığına dair soruşturma raporu tanzim edilmiştir. Vatandaşımıza Allah'tan rahmet diliyorum.

Nüfusu 17 bin olan ilçemizde 26 yataklı bir devlet hastanesi vardır, 1 aile hekimi uzmanı, 4 tabip, 2 diş tabibi olmak üzere, ayrıca 19 hemşire, 6 ebe ve 20 diğer sağlık personeli görev yapıyor. Dolayısıyla Datça Devlet Hastanesinde ilçenin ihtiyaçlarını karşılamak üzere yeterli sağlık hizmeti verilmektedir. Özellikle turizm mevsiminde de Datça ve benzeri bölgelerdeki hastanelerimize ilave personel görevlendirmesi, mümkün olduğu ölçüde uzman görevlendirmesi de yapmaktayız.

Ülkemizde hekim sayısının yetersizliğine rağmen, nüfusu çok düşük 61 ilçe devlet hastanesi hariç olmak üzere yataklı sağlık tesisi bulunan tüm ilçelerimizde uzman hekim bulunmaktadır.

Kütahya Milletvekilimiz Sayın Alim Işık'ın 348 esas numaralı sorusu: Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın uygulanmaya başlanmasıyla birlikte insan kaynakları yönetimi alanında önemli çalışmalar yaptık. Bu çerçevede ihtiyacımız bulunan bölgelerde sözleşmeli personel çalıştırılması da gerçekten işimizi kolaylaştırdı. Şöyle ifade edeyim: 2003 yılında başlanan sözleşmeli personel istihdamı çerçevesinde Bakanlığımızda 269 uzman hekim, 2.870 pratisyen hekim, 61 bin ebe-hemşire, 28 bin diğer sağlık personeli 2011 tarihi itibarıyla çalışmaktaydı. Biliyorsunuz, bir kanun hükmünde kararnameyle bu dönemde sözleşmelileri kadroya geçirdik ve dolayısıyla daha sonra aldığımız alımlarla birlikte, Eylül 2012 tarihinde, şu anda sözleşmeli çalışan personel sayısı 22.284'tür ve bu rakam Sağlık Bakanlığında çalışan toplam personelin sadece yüzde 6'sına tekabül etmektedir.

Diğer taraftan, bir Bakanlar Kurulu kararıyla sözleşmeli personele karşılıklı yer değişikliği, eş durumu, sağlık mazereti, can güvenliği, eşin vefat etmesi, eşin şehit olması durumlarında tayin hakkı ve üç yıl hizmeti tamamlamış personele de kurum içi yer değişikliği hakkı tanınarak sosyal sorunlarının çözümünde önemli adımlar atılmıştır. Biraz önce de ifade ettim, 632 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 77.238 personelin de sözleşmeli kadrolardan diğer 657 sayılı Kanun'un 4/A maddesindeki sürekli kadroya atamalarını gerçekleştirdik.

Sayın Alim Işık'ın Kütahya ile ilgili bir sorusunda, "Kütahya ili AK PARTİ iktidarları döneminde verdiği yüksek orandaki oy desteğine karşılık, hak ettiği sağlık hizmetlerini alamamıştır." diyerek başladığı bir soru vardı. Şunu açıkça ifade etmeliyim ki: Biz, AK PARTİ hükûmetleri olarak bize herhangi bir ilde yüksek oy verilmiş olsun olmasın, kuşkusuz, vatandaşımıza her türlü sağlık hizmetini en güzel biçimiyle götürmeye çalışıyoruz.

Ancak Kütahya'da da aslında hakikaten çok ciddi değişiklikler olmuş. Şimdi bazı rakamlar vermek isterim: 2002 yılında 153 uzman hekim çalışmakta iken bugün 351 uzman hekim vatandaşlarımıza hizmet vermektedir. Ülkemiz genelinde uzman hekim başına düşen ortalama nüfus 2.317 olmasına rağmen Kütahya ilimizde bu nüfus 2.090'dır. Benzeri rakamları pratisyen hekimle ilgili olarak da görüyoruz. Pratisyen ve uzman hekim sayısı bakımından Kütahya bugün Türkiye ortalamasından daha iyi durumdadır. Aralık 2010 tarihinde ülke sathına yaygınlaştırdığımız aile hekimliği uygulamasıyla birinci basamak sağlık kuruluşlarının mekânsal olarak geçmişte kullanılan alanları büyük ölçüde aile hekimleri tarafından kullanılmaktadır ancak süreçle yerleşim bölgelerindeki nüfus azlığı, binaların hizmete uygun olmayışı, ulaşabilirliğin çok kolay olması gibi sebeplerle, bu kriterlerle ihtiyaç olmadığı belirlenen atıl hâldeki sağlık ocağı ve sağlık evi binalarıyla lojman ve arsa gibi taşınmazların tahsisleri kaldırılarak bunlar Millî Emlake devredilmiştir. Bununla birlikte ihtiyaç bölgelerinde yeni hizmet binaları da oluşturulmaktadır.

Kütahya ilimizde  daha önce sağlık ocağı olarak hizmet veren binaların elli dokuzu aile sağlığı merkezi, elli beşi sağlık evi, ikisi de toplum sağlığı merkezi olarak hizmete devam etmektedir, yalnızca dört sağlık ocağı tahsisi kaldırılmış durumdadır. Ayrıca Emet ilçesindeki eski SSK hastanesinin de araç gereçleri mevcut devlet hastanesine taşınmış ve hizmet bütünlüğü sağlanmış durumdadır. Kuşkusuz ki Sağlık Bakanlığı Kütahya'da da, bütün Türkiye'de de vatandaşlarımızın, sağlık hizmetine erişimini artırmaya devam edecektir.

Sayın Ali Halaman, Adana Milletvekilimiz, 355 numaralı soruda Adana Numune Hastanesindeki bir şiddet davranışıyla alakalı soru soruyor. Sağlık Müdürlüğümüzden alınan bilgilere göre 14 Ekim 2010 tarihindeki bu şiddet olayı sırasında, daha doğrusu teşebbüsü sırasında hastane polisinin anında müdahalesiyle fiziki darp ve şiddete dönüşümü engellenmiştir. Güvenlik kamera kayıtları adli makamlara teslim edilmiş, cumhuriyet savcılığına intikal ettirilerek adli ve hukuki süreç başlatılmıştır. Henüz cumhuriyet savcılığınca soruşturma ve iddianame aşamasında olan olayın hukuki süreci hastane yönetimimizce yakından takip edilmektedir. Ayrıca, biliyorsunuz, Türkiye'de bir ilk olarak sağlık personeline şiddete uğraması durumunda doğrudan Sağlık Bakanlığının hukukçuları hukuki destek veriyorlar. Bu anlamda mağdur ve müşteki durumundaki personelimize gerekli hukuki destek de verilecektir.

Değerli milletvekilleri, bu anlamda "Emeğe Saygı, Şiddete Sıfır Tolerans" afişleri ve benzeri materyallerini hazırlayarak bütün Türkiye'de bunları hastanelerimize, vatandaşlarımıza ulaştırmaktayız. Ayrıca, Nisan 2011 tarihinde hasta ve çalışan güvenliğinin sağlanmasına dair bir yönetmelik yaptık, ilgili bütün kurumlarımızda çalışan güvenliği komiteleri kurulmasını sağladık.

Sağlık kuruluşlarında şiddet, maalesef, dünya genelinde karşılaşılan durumdur. Bu hususta İngiltere örneğini vermek isterim size. Neden İngiltere örneği? Çünkü dünyada kapsamlı çalışmalar yapılmış ülke sayısı, maalesef, azdır. İngiltere'de yapılan araştırmalar, yılda -2000'li yılların başında yapılan araştırmalar- 80 bini aşkın şiddet davranışını işaret etmektedir. Bu 80 bini aşkın şiddet davranışının yaklaşık üçte 1'inde fiilî şiddet olduğu bilinmektedir.

Peki, Türkiye'de durum ne? Geçmişte bu konuyla ilgili yeterli veri, maalesef, ülkemizde yoktu. Dolayısıyla, şöyle bir kural getirdik, biraz önce söylediğim hukuki anlamda sağlık çalışanlarını, onların mağduriyetlerini takip eden bir sistem kurmuş olmakla birlikte: Sağlıklı bir veri tabanı oluşturmak ve iyi bir izleme yapabilmek için her türlü şiddet olayında çalışanlarımızın hakkını adli makamlarda aramak üzere, 2012 yılı Mayıs ayında, yirmi dört saat aktif 113 numaralı telefon ve İnternet hattını oluşturduk. Şiddete uğrayan personele ilişkin adli makamlara bildirim ile adli sürecin takibini, böylece, avukatlarımız vasıtasıyla yapıyoruz.

Bakanlığımızca kayıtların tutulmaya başlandığı günlerden bugüne kadar dört buçuk aylık bir süre geçti değerli milletvekilleri. Bu dört buçuk aylık süre içerisinde 3.084 vaka bildirilmiş olup bunların üçte 1'i fiziksel şiddet şeklinde gerçekleşmiştir, geri kalanlar da sözlü şiddet durumundadır. Çalışanlara yönelik fiziksel olsun, sözlü olsun şiddetin kontrol altına alınmasını ve çalışanların böyle bir durumda kaldığında anında olaya müdahale edilmesini sağlayan "Beyaz Kod Sistemi" diye adlandırdığımız bir erken uyarı sistemi de kurduk. Ama bu meselenin önlenmesi için aslında "beyaz önlük" ile sembolize ettiğimiz sağlık çalışanlarıyla vatandaş arasında bir sevgi ilişkisi kurmak, daha doğrusu bunu geliştirmek gerektiğini biliyoruz. Dolayısıyla, medya kampanyaları, özellikle televizyonlarda gösterdiğimiz küçük, kısa süreli filmlerle çalışanlar ve vatandaş arasında "Sevgi en iyi ilaçtır." temasıyla bir sevgi atmosferi oluşturmaya çalışıyoruz. Bu konuda benim şahsen hassasiyetim çok yüksektir. Şiddetin her türlüsünü olabildiğince ortadan kaldırmak için gayretlerimize devam edeceğiz. Bir tek sağlık personeline söylenmiş kötü bir söz, hakaret ya da herhangi bir fiilî saldırıyı ben kendime yapılmış bir saldırı olarak görüyorum. Söylediğim gibi, bu konuda çalışmalarımızı devam ettireceğiz.

(474) numaralı soruda Sayın İhsan Kalkavan -Samsun Milletvekilimiz-Samsun'da şiddetle ilgili bir soru soruyor. "Samsun'da kamu yönetiminin şiddeti önlemeye yönelik çalışmalar yapmadığı" iddiasını doğru bulmadığımı ifade etmem gerekir. Sadece Samsun'da değil, bütün illerimizde mülki amirler, şiddetin önlenmesine yönelik faaliyetleri gerçekleştiriyorlar. Samsun Valiliğinden aldığım bilgilere göre, Samsun'da Şiddet İl Yürütme Kurulu oluşturulmuş, il acil müdahale ekip personeli telefon zinciri oluşturulmuş, şiddet olaylarına acil müdahale, eğitim ve bilgilendirme çalışmalarına devam edilmektedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyon raporlarında, şiddet konusunda, Samsun iline özgü yüksek bir oran yahut adli vaka sayılarında dikkat çeken bir artış da gözlemlemedim ben bunu değerlendirdiğimde. Samsun'da, yıllara göre  -bir değerli milletvekilimizin yine aynı sorusunda- depresyon sebebiyle doktora müracaat eden kişi sayıları 2007 yılında 57 bin kişiyken -bunlar mükerrer müracaatlar da olabilir tabii, 57 bin defa depresyon sebebiyle müracaat yapılmış- 2011 yılında bu sayı 33 bindir. Dolayısıyla, son üç yılda -özellikle son üç yılda- dört yılda, depresyon sebebiyle doktora müracaat sayısında azalma dikkat çekmektedir. Ancak, bunun için de herhangi bir bilimsel yorum yapamayız yani "azaldı" ya da "çoğaldı" gibi bir yorum yapmak kanaatimce doğru olmaz. Bu anlamda, antidepresan ilaç kullanımı kutu sayısı ve maliyeti açısından da Samsun iline özgü bir artış yoktur. Depresyon, sık görülen bir ruhsal rahatsızlıktır. Dünya Sağlık Örgütü, toplumlarda depresyon sıklığının yüzde 10 olduğunu bildirmektedir.

(475) numaralı soruda, Sayın İhsan Kalkavan, ülkemizdeki intihar girişimleriyle ilgili bir soru sormaktadır.

Değerli milletvekilleri, 2004 yılında, acil serviste intihar girişimlerine psikososyal destek ve krize müdahale  çalışmalarını başlattık. Ülkemizde 2006 yılından beri bu uygulamayı yaygın olarak gerçekleştiriyoruz, Samsun'da da üç ayrı hastanemizde bu program çerçevesinde ilgili birimler faaliyettedir.

Samsun ilindeki intiharlar, özellikle ölümle sonuçlanan intihar vakaları ile Türkiye'deki intihar vakalarını karşılaştırdığımızda, Türkiye'ye kıyasla Samsun ilimizde bir artış göze çarpmamaktadır. TÜİK verilerine göre, Türkiye ve Samsun'da kaba intihar hızlarına -yani bir yıl içinde her bin nüfus başına düşen intihar sayısına- baktığımızda, Samsun, 2007 yılı dışında ülkemiz genelinden daha düşük bir hıza sahiptir. Örneğin, 2008'de Türkiye 3,96 iken Samsun 3,73'tür, 2011'de Türkiye 3,62 iken Samsun 2,40'tır.

Ölümle sonuçlanan intihar vakalarının yaş, eğitim durumlarına göre dağılımları açısında da Samsun'da Türkiye geneli dışında bir durum gözlemiyoruz.

Sayın Kalkavan'ın (476) sayılı sorusunda da Samsun Ruh Sağlığı Hastanesiyle ilgili bazı hususlar var.

Değerli milletvekilleri, 293 yatak kapasiteli bir dal hastanesidir Samsun Ruh Sağlığı Hastanemiz. Burada, 1 nöroloji uzmanı, 18 ruh sağlığı, 2 çocuk ruh sağlığı uzmanımız vardır. Özellikle çocuk ruh sağlığı uzmanı açısından bu rakamın yeterli olduğunu söyleyemeyiz; ancak Türkiye'de Sağlık Bakanlığında çalışan bütün çocuk ruh sağlığı uzmanlarının 95 kişi olduğunu düşünürsek, aslında bu sayı küçümsenmemelidir.

Bununla birlikte, tıpta uzmanlık sınavında çocuk ruh sağlığı ve hastalıkları kontenjanlarını artırarak bu alandaki eksikliği tamamlamaya çalışıyoruz.

Sayın Mehmet Ali Susam, İzmir Milletvekilimiz (6/479) esas numaralı sorusunda, o tarihlerde bir basın yayın organında Türkiye'de vatandaşların kobay olarak kullanıldığına dair bir haber var, onunla ilgili bir soru sormuş.

Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz Türkiye'de bu hususta mevzuat çok sağlamdır; gerek Anayasa'mız gerek Biyotıp Sözleşmesi'ne koyduğumuz imza gerekse Türkiye'de yaptığımız bu husustaki yönetmelikler son derece güçlüdür. Bu husustaki denetimler, sadece Bakanlığımız tarafından da değil, bağımsız etik kurullar aracılığıyla yapılmaktadır. Bu itibarla, Amerika'da yapılamayan denemelerin Türkiye'ye kaydırıldığı şeklindeki iddialar gerçeği yansıtmıyor. İlaçların "Sağlığa yararlıdır." belgesinin alınması gibi bir şartla insan üzerinde denenmesi asla söz konusu olamaz. Bu bilimsel araştırmalar, ancak konusunda yetkin etik kurulların izni ve gözetiminde yapılmaktadır. Böyle bir uygulama, yani bu "Sağlığa yararlıdır." diye vatandaşlar üzerinde böyle bir araştırma yapılamaz.

İddiaların yer aldığı derginin konuya uzak bir moda dergisi olduğunu belirtmeden de geçemeyeceğim.

(6/496) ve (6/1070) esas numaralı sözlü sorularda Sayın Ensar Öğüt'ün Ardahan'la ilgili soruları var.

Değerli milletvekilleri, Sayın Öğüt aslında tecrübeli bir milletvekilimiz ve Ardahan'ı da iyi tanır, Ardahan'daki değişiklikleri de çok iyi bilir. Biz göreve geldiğimizde Ardahan'da sadece 14 uzman hekim vardı. Bugün 55 uzman hekimle hizmet veriyoruz. Ardahan, sağlık hizmetleri açısından en parlak dönemini iktidarımız döneminde yaşamaktadır. Diş hekimi sayısı 3'e katlanmış, sağlıkta toplam personel sayısı 2 misline çıkmıştır. Ardahan'da yepyeni, pırıl pırıl, mükemmel bir hastane inşa ettik. Ardahan'da bölgede hizmet veren helikopter ambulanslarımız 20 hastamızı ihtiyaç durumunda Ardahan'dan ilgili merkezlere taşımış durumdadır. Gerek ambulanslarımız gerek kar üstü paletli araçlarımız, Sayın Milletvekilimizin sorusunda söylediği, tam da teknoloji çağını yaşayan Türkiye'ye yakışır uygulamalardır. 30 aile hekimiyle Ardahan'da hizmetlerimizi yürütüyoruz ve aile hekimi başına düşen ortalama nüfus Türkiye ortalamaları civarındadır. Gezici sağlık hizmetleri de gerçekleştiriyoruz ve Ardahan'da geçmişte çok yüksek olan bebek ölüm hızı, anne ölüm hızı, daha doğrusu Kuzeydoğu Anadolu Bölgesi'nde yüksek olan bebek ve ölüm hızları çok ciddi ölçüde düşürülmüş durumdadır. Türkiye, bu hususta Dünya Sağlık Örgütünün dünyaya örnek gösterdiği ve UNICEF'in dünyaya örnek gösterdiği bir ülke durumuna gelmiştir.

Sayın Lütfü Türkkan, Kocaeli Milletvekili (6/553) esas numaralı bir soru sormuş. Burada, Kocaeli Körfez Devlet Hastanesinde bazı uzmanların olmayışından bahsediyor. Bu hastanemiz Kocaeli Derince Eğitim Araştırma Hastanesine 3 kilometre mesafededir, ilgili hastanemizde söz konusu göğüs hastalıkları uzmanı 3 kişi vardır. Ayrıca Körfez Devlet Hastanesine de Kasım 2011 tarihinden itibaren bu şekilde atanmış bir hekimimiz göreve başlayacaktır. Yine hastanede bir ortopedi ve travmatoloji uzmanı aktif olarak görev yapmaktadır. Hastanenin konumu ve hizmet hedefleri göz önüne alındığında, Sayın Milletvekilimizin bahsettiği cihazın olmayışı sağlık hizmetlerinde bir aksama sebebi olarak düşünülmemelidir.

Sayın Ensar Öğüt (6/565) esas numaralı sorusunda Ardahan'da bir anjiyo ünitesi kurulmasından bahsetmektedir, yani "Yapılabilir mi?" diye. Bu hususta yetkin uzmanlarla yaptığımız çalışmalar, bir anjiyo ünitesinin 400 ila 500 bin nüfusa kurulması, ancak bu şekilde gerekli tecrübenin sağlanabileceği ve verimliliğin sağlanabileceği yönündedir. Dolayısıyla, Ardahan'da her türlü imkânla, biraz önce bahsettiğim acil taşıma imkânlarıyla kendilerine müdahale edilen, ilk müdahaleleri yapılan, yapıldıktan sonra da bu ambulanslarla, gerektiğinde hava ambulans sistemiyle de taşınan vatandaşlarımız Kars'ta ya da Erzurum'da bu hizmetleri alabilmektedir. Ancak, söylediğim gibi, Ardahan ölçeğindeki illerimizde anjiyo, anjiyoplasti ve açık kalp cerrahisi hizmetlerini vermek nüfuslar itibarıyla doğru değildir.

Sayın Milletvekilimiz Ensar Öğüt (6/567) esas numaralı sorusunda Ardahan'da yine bazı eksikliklerden bahsetmektedir. Sorunun tevdi edildiği dönemde Ardahan Devlet Hastanesinde beş aydan beri göz hastalıkları uzmanı olmadığı iddiası gerçeği yansıtmamaktadır. Ardahan Devlet Hastanesine atanan göz hastalıkları uzmanı Eylül 2011 tarihinde görevine başlamış olup daha önce de bir geçici görevlendirmeyle bu hizmetler verilmekteydi. Şu anda da 2 göz hastalıkları uzmanı aktif olarak görevine devam etmektedir. 2002 yılında Ardahan'daki uzman hekim sayısını biraz önce ifade etmiştim. Bugün 55 uzman hekimle vatandaşlarımıza hizmet verdiğimizi hatırlatmak isterim.

Sayın Ensar Öğüt, (6/604), (6/1216), (6/1440) numaralı sorularda da bazı şehirlerimizde engelli raporu alınamadığından bahsetmektedir. Sayın milletvekilleri, Değerli Milletvekilimizin saydığı illerde, bu illerimizin hepsinde engelli vatandaşlarımız özürlü sağlık kurulu raporu alabilmektedir; Ardahan, Gümüşhane, Bayburt devlet hastanelerimiz, Hakkâri'de devlet hastanesi, Yüksekova Devlet Hastanesi, Şırnak'ta Şırnak ve Cizre devlet hastaneleri özürlü sağlık kurulu raporu vermektedirler. Bu illerimizde rehabilitasyon hizmetlerini Bakanlığımız hastanelerinde vermekteyiz ancak ülke kaynaklarını verimli şekilde kullanmak adına?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Bir beş dakika daha verirseniz Sayın Başkan, bitiririm.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - ?ileri bakım gerektiren rehabilitasyon hizmetleri için de bölge hastanelerine vatandaşlarımızı taşımaktayız.

Saygıdeğer milletvekilleri, (648) numaralı soruda Sayın Zühal Topcu, Ankara Milletvekili, özürlü personel sayısıyla ilgili bir soru sormuştur. Özürlü personel sayımız 2010 yılı itibarıyla 3.289'dur. 2011 yılında 5.114'e ulaşmıştır. Çalıştırmamız gereken özürlü personel sayısı yüzde 3 oranıyla 9.457'dir ve Sağlık Bakanlığı bu açıdan, özürlü istihdamı açısından kamu kurum ve kuruluşları arasında ilk sıralardadır, belki de ilk sıradadır. Yine özürlü personel alımına devam edeceğiz. Bu anlamda Devlet Personelle de görüşmelerimizi sürdürüyoruz.

Sayın Mesut Dedeoğlu, Kahramanmaraş Milletvekilimiz, (666) ve (668) sayılı sorularda Çağlayancerit'le ilgili bir soru sormuştur. Çağlayancerit ilçe hastanemize bir iç hastalıkları uzmanı ve çocuk hastalıkları uzmanı atanmıştır. Ayrıca, bir kadın doğum hastalıkları ve doğum uzmanı da planlanmış ve atanmıştır. Burada bir kar paletli ambulansımız vardır. Ayrıca, ilçede iki adet ambulans da vardır ve acil sağlık hizmetlerine bu şekilde cevap vermekteyiz.

(667) sayılı soruda, Sayın Mesut Dedeoğlu, Kahramanmaraş Milletvekilimiz, geriatri hastanelerini sormaktadır. Ülkemizde de geriatri nispeten yeni bir uzmanlık alanıdır. Geriatri, çok yönlü bir hizmettir. Dolayısıyla, biz geriatri için ayrı hastaneleri kurmak ve bunların sayısını arttırmak düşüncesinde değiliz. Bu hizmetleri rehabilitasyon hastaneleri ve genel hastaneler için de vermenin daha doğru olduğunu tespit etmiş durumdayız. Bununla birlikte, Ankara, İstanbul ve Kayseri illerinde müstakil geriatri klinikleri faaliyet göstermektedir.

Adana'yla ilgili olarak, (684) numarada Sayın Ali Halaman'ın sorusu: El,-ayak, uzuv yaralanmaları, kopmalarla ilgili bir soru sormaktadır. Bu konu ülkemizin en önemli konularından birisidir. Şöyle ifade edeyim: Çalışmalarımız sonunda Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesiyle Çukurova Doktor Aşkın Tüfekçi Devlet Hastanesinde bahse konu bölümleri hizmete açmış olup buralarda vatandaşlarımıza hizmet etmekteyiz.

(718) ve (1393) sıra sayılı sorularda Ardahan Milletvekilimiz Ensar Öğüt Kars ilimizle ilgili sorular sormaktadır.

Kars'ta 2002 yılında sadece 39 uzman hekim vardı, bugün ilimizde 200 uzman hekim görev yapmaktadır. 376 olan hemşire, ebe sayımızı 681'e çıkardık. Kars ilimizde 44 aile hekimimiz bugün görev yapmaktadır. Geçmişte çok çok ihmal edilmiş olan Kuzeydoğu Anadolu Bölgesi'nde bu ihmalleri Kars ilimizde de büyük ölçüde ortadan kaldırmış durumdayız. Burada, geldiğimizde, başlanmış, yarım bir hastane inşaatı vardı; sekiz yıl boyunca bitirilememiş bu hastaneyi hizmete soktuk. Kağızman'da yeni bir ek bina gerçekleştirdik. Sarıkamış'taki yeni hastaneyi yakında hizmete sokacağız. Kars Doğumevi Hastanesinin inşasına başladık. Üniversitemize yeni bir hastane kazandırdık. Dolayısıyla, 85 milyon lira Kars ilimize Hükûmetimiz döneminde yatırım yapmış olduk.

Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık (738) sayılı soruda bu malum tam gün yasaları çerçevesinde ne kadar doktorun muayenehanesini kapattığını soruyor.

508 hekim muayenehanesini kapamıştır yani aslında muayenehanesini kapayan hekimlerin sayısı çok fazla olmamıştır. Kuşkusuz buralarda çalışan kişiler açısından bir iş kaybı söz konusu olabilir ama bütün bu süre içerisinde hem diğer muayenehanelerin açık kalması -çünkü o muayenehaneler için yeni kurallar getirerek ilave personel çalıştırma zorunluluğu koyduk- hem de yeni tıp merkezlerinin, özel merkezlerin açılması, bu anlamda, iş gücü kaybı bir tarafa, belki onun birkaç misli yeni iş gücü alanı, istihdam alanı oluşturmuş durumdadır. Ancak hangi amaçla Tam Gün Yasası'nı yaptığımızı biliyorsunuz. Muayenehanelerde vatandaşımızın çilelerini sonlandırmak için bu yasayı yapmıştık.

Değerli Başkanım, sanıyorum diğer sorulara zaman kalmayacak, isterseniz burada kesmiş olalım. Arkadaşlarımızın sorularını da cevaplarız.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.