| Konu: | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 1'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 32 |
| Tarih: | 06.12.2016 |
CHP GRUBU ADINA AHMET HALUK KOÇ (Ankara) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, ayrılan kısa süre içerisinde Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerinde siyasi değerlendirme mi yapalım, yoksa bütçe rakamları üzerinden teknik bir değerlendirme mi yapalım? Ama, herhâlde komisyonda teknik boyutu konuşuldu. Daha çok siyasi değerlendirme yapma ihtiyacı ortaya çıkıyor.
Öncelikle, hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, tarih öyle örnekler ortaya koyuyor ki bazı ülkelerde demokrasinin tanıdığı temel hak ve özgürlükler kullanılarak sandıktan iktidar olarak çıkanların, daha sonra kendilerini oraya getiren temel hak ve özgürlükleri adım adım budayarak, ortadan kaldırarak sandıktan bir daha çıkmamak gibi bir sorunun olmayacağı bir ortamı sağladıklarını görüyoruz. Bu, Türkiye'deki örneklerden bir tanesidir. Diyeceksiniz "Biz hangi özgürlükleri kısıtladık?" Bunlar örnekleriyle var. Anayasa'nın 101, 102, 103, 104'üncü maddelerinde Cumhurbaşkanlığı makamıyla ilgili... Ki parantez içinde şunu da söyleyeyim: Herkesin, Türkiye Cumhuriyeti devleti için çok önemli bir makam olan bu konuda yorum yaparken, siyaset geliştirirken -o makamı işgal edip o görevi yaparken de- çok dikkatli olması gereken bir noktada olduğunu hatırlatmak istiyorum.
Anayasa'da, dediğim gibi, maddelerde hukuki durum ifade edilmiş. Bir de fiilî durum var yaşadığımız. Maalesef, Anayasa'da yer alan tariflerle hiçbir ilgisi yok bugün yaşadığımızın. Yani, Anayasa'ya göre sorumluluk alanları sayın bakanlar ve Başbakanda. Başbakan büyük bir çaba içerisinde kendini ilga etmek için şu aşamada yani kendi varlığını ortadan kaldırıp sistemi bir başkanlık sistemine dönüştürmek için büyük bir çaba içerisinde. Cumhurbaşkanlığı makamına bakıyorsunuz, sorumsuzluk tarif ediliyor. Ama, sorumsuz bir kişi bugün Türkiye'de hem Cumhurbaşkanı, hem Başbakan, hem Meclis Başkanı, hem Yargıtay Başkanı, hem üniversite rektörü, hem doktor, hem spor federasyonu başkanı, hem dernek başkanı, hem sendika başkanı, her şey. (CHP sıralarından alkışlar) "Ben her şeyim." diyor, "Bunu bu şekilde kabul edeceksiniz." diyor, "Ben yaptıklarımdan sorumlu tutulmam." diyor, "Böyle bir sistem geliştireceksiniz." diyor, "Ben denetlenmeyeceğim. diyor, "Böyle gidecek bu iş." diyor ve uzun yıllar Batı Trakya'da eziyet çekerek sonunda ana vatanına kavuşan Sayın Müezzinoğlu bunu külhanbeyi siyaseti olarak yorumluyor ve cumhuriyetin kurucusuyla bağdaştırarak bir yorumda bulunuyor bu tavra, hiç ilgisi dahi yok.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, bakıyorsunuz, siyasetin görevi nedir? Siyasetin görevi fiilî durumları hukuk devleti kuralları içerisine getirme görevidir. Şimdi, Türkiye'de yaşanan tersten okuma. Nedir o? Bir fiilî durum var, hukuki durum içine bunu getiremiyoruz, o zaman hukuki durumu fiilî duruma göre ayarlayalım. Ya, ne yapalım? Bu kişinin istediği bütün yetkileri verelim, denetlenmesin, sorgulanmasın, başına buyruk gitsin.
Değerli arkadaşlarım, bir gün "Esad'a savaş açmak için oraya girdim." diyen, yirmi dört saat sonra "Oradaki terör örgütlerine karşı mücadele etmek için oradayım." diyen, bir gün "Libya'da NATO'nun ne işi var?" diyen, ertesi gün NATO'nun verdiği görev çerçevesinde Libya'ya giden bir kişiye her konu nasıl emanet edilebilir?
Bakın, tarih 4 Şubat 2015 -dört yıl parti sözcülüğü yaptım- şöyle demişim tek kişiyi tarif ettikten sonra: "4 Şubat 2015. Özetle şunu demek istiyor: 'Yeni çıkacak bir paketle sürekli bir sıkıyönetim hâli getirmeliyim ki Türkiye'ye, sürekli bir olağanüstü hâl dayatmalıyım ki hak, hukuk, adalet, özgürlük ve eşitlik gibi kavramlar peşine düşen her kimse onları bir şekilde derdest edebilmeliyim, nefes alışlarını dahi takip edebilmeliyim.' İşte Türkiye böyle arızalı bir siyasetin elinde." demişim parti sözcüsü olarak. (CHP sıralarından alkışlar)
4 Şubat 2015, Allah'tan subliminal mesaj çıkartılmadı bana, bir darbe sonrasında gerçek darbeyi yapan bir eylemi tarif etmemişim orada. Sadece kişinin beklentilerini tarif etmişim.
Değerli arkadaşlarım, bakın, herkes tedirgin, gerçeği paylaşalım, herkes huzursuz. Büyük bir ihtimalle benim son dönemim görev olarak, sizlerin de. İnşallah devam edersiniz ama bir noktada son vereceksiniz. Bu huzursuzluk çevrenizde de var, sizlerde de var. Yarından emin değil kimse. Kimse güven duymuyor, herkes tedirgin. Siyaset görevi olarak siz başka şeyler söyleyeceksiniz, bunu anlayışla karşılarım ama ben gerçeği söylüyorum. Baktığınız zaman, şimdi, birilerine bir siyasi görev verilmiş gibi -demin söylediğim gibi- başkanlığın peşinde koşan bir siyaset tarzı Türkiye'de geliştirilmeye çalışılıyor. Onların eski söylemlerine bakıyoruz. Ben tekrar etmiyorum. Eski söylemleriyle çelişen tavırlar siyaseti her zaman için güvenilir kurumların en sonunda gösteriyor Türkiye'de.
Değerli arkadaşlarım, bu örnekten de yola çıkarak, çelişkiler yumağı var karşımızda, pişmanlıklar sahnesi var siyasette, ikiyüzlü politika örnekleri var; kötü, teslimiyetçi, inandırıcılıktan uzak siyaset tavırları var. Yani bütün bunları yaşıyoruz. Sizler çok büyük kalabalıklar toplayabilirsiniz -tarihte bunun örnekleri var- gösteriler ve göz alıcı törenlerle herkesin gözünü boyayabilir, etkileyebilirsiniz. Oluşturduğunuz medya havuzlarında istediğiniz kişileri ve kurumları haysiyet suikastlarıyla karşı karşıya bırakabilirsiniz. Örneklerini her gün görüyoruz. İstediğinizi vatan haini, istediğinizi iş birlikçi ilan edebilirsiniz. Bu yetkileriniz var. Bu haklarınızı kullanıyorsunuz. Yandaşlarınızla birlikte tarif edilmesi zor bir iktidar kibrinde "erişilmez"i, "tartışılmaz"ı oynayabilirsiniz; her gün sabah-akşam, ilgili-ilgisiz her konuda, büyük, her şeyi bilen edasıyla topluma ayar vermeyi de inatla sürdürebilirsiniz. Bunları gören de sizi gerçekten güçlü, tutarlı ve erişilmez zannedebilir. Aslında yaptığınız tüm eylemlerinizden, hukuk dışılıklarınızdan, sergilediğiniz usulsüzlüklerden ve yolsuzluk iddialarından gerçekten korkuyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar) Gerçekten huzursuzsunuz, tedirginsiniz. En çok da birbirinizden korkuyorsunuz, acaba Pandora'nın kutusu açılır da nasıl birbirimizin kuyruğundan birbirimizi tutarız diye tedirginsiniz. Özet olarak, Türkiye bu dayatmalarla karşı karşıya.
Değerli arkadaşlar, samimi bir arkadaşınız olarak, 4'üncü dönemini, 5'inci dönemini tamamlayan bir arkadaşınız olarak, beş yıl grup başkan vekilliği yapmış, değişik noktalarda bulunmuş bir arkadaşınız olarak şunu samimiyetle söyleyeyim: Türkiye'ye iyilik yapmıyorsunuz. Sizler de Türkiye'ye iyilik yapmıyorsunuz değerli kardeşlerim. Bu tavır, uygun bir tavır değil. Bu tavır, Türkiye'nin birliğini, bütünlüğünü savunabilecek bir tavır değil. Bu şekilde gelgitlerle, uluslararası her türlü ilişkinin ortasında muhasara edilmiş gibi duran tek bir kimlikle Türkiye, bugün içine düştüğü iç ve dış güvenlik sarmalından çıkamaz, çok daha ağır bedeller ödemek zorunda kalır.
Bu ülke, bu vatan hepimizin. Hep birlikte, hep birlikte bu vatanın asıl sahipleriyiz. Hep beraber eşit haklara sahip, eşit hukuku paylaşan, eşit birer cumhuriyet yurttaşı olarak demokratik parlamenter sistemimizi güçlendirmek zorundayız.
Yanlış yaparsınız. Türkiye'ye iyilik yapmazsınız. İnatla siyaset olmaz. Tek kişinin güdümünde giderek siyaset olmaz. Ortak aklı geliştirecek her türlü mekanizmayı kullanmak zorundayız. İşte, onun için Parlamento var. Onun için Parlamentoyu korumalıyız. Onun için parlamenter demokrasiyi geliştirmeliyiz. Tek kişiye emanet edilen bir Türkiye başını beladan -açık söylüyorum- kurtaramaz.
Bir an önce öz eleştiri yapması gerekenler umarım öz eleştirilerini yapar ve Türkiye bu sıkıntıdan bir an önce kurtulur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET HALUK KOÇ (Devamla)- Hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)