GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 1'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:32
Tarih:06.12.2016

MHP GRUBU ADINA MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2017 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'nın Başbakanlık Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı ve Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce heyetinizi ve ekranları başında bizleri izleyen aziz Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, vatanımızı ve milletimizi canlarını feda ederek koruyan şehitlerimizi rahmetle anıyor, gazilerimize hayırlı bir ömür diliyor, terörün kökünü kazımak için yurt içinde ve yurt dışında mücadele eden güvenlik güçlerimize şükranlarımı sunuyorum. Allah kahraman güvenlik güçlerimizin yâr ve yardımcısı olsun.

Değerli milletvekilleri, 15 Temmuz gecesi milletçe çok ciddi bir işgal girişimiyle karşı karşıya kaldık. Bu olayı çok doğru okumak, doğru dersler çıkarmak lazım ki tekrarını yaşamayalım. Aradan geçen sürede herkes 15 Temmuzdan kendi adına ne çıkarabilecek, hangi kazanımları elde edebilecek telaşına düştü, bu da bizi işin özünden uzaklaştırmaktadır. Fetullahçı terör örgütünün öncülük ettiği 15 Temmuz darbe girişimi Türkiye'yi bölüp parçalamayı, Türk milletini birbirine düşürerek bin yıllık kardeşliğimizi dinamitlemeyi hedeflemiştir. Ancak, o gece Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli herkesten önce makamına gelerek her zamanki gibi "Önce ülkem ve milletim, sonra partim." düsturunu bu zor zamanda bir kez daha uygulamıştır. Aslında, 15 Temmuzla ilgili kişisel kahramanlık çıkarımlarının faydalı olmadığını düşünüyorum. Çünkü, 15 Temmuz gecesi siyaset kurumu, basın-yayın, asker -bunu özellikle vurgulamak istiyorum, eğer Türk ordusunun içerisinde demokrasiye, devletine, milletine bağlı insanlar olmasaydı o gece işimiz zordu- polis, kısaca bütün milletimiz topyekûn bir millî duruş göstermiştir. Bu topyekûn millî duruşu gölgelemeye kimsenin hakkı olmadığı kanaatindeyim.

Değerli milletvekilleri, bu girişten sonra bazı endişelerimi ve kanaatlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. 15 Temmuza doğru yol alırken yıllardır devletin kurumları Fetullahçı terör örgütü tarafından birer birer ele geçirilmiştir. Bu süreçte MİT ne yapmıştır? Yapması gerekenlerin ne kadarını yapabilmiştir? 15 Temmuz gecesi Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Başbakan niçin MİT Müsteşarına ulaşamamıştır? 15 Temmuz sonrası neler yapılmıştır?

Şimdi, bu minvalde soracağım soruları herkesin dikkatlice dinlemesini ve tefekkür etmesini istirham ediyorum.

1) MİT 15 Temmuz öncesinde FETÖ'nün hareketleriyle ilgili olarak hangi istihbaratları hangi kurumlara zamanında iletmiştir?

2) 15 Temmuz gecesi Başbakan ve Cumhurbaşkanının MİT Müsteşarına ulaşamamasının sebepleri irdelenmiş midir?

3) 15 Temmuz sonrası kendisine bağlı MİT Müsteşarıyla Sayın Başbakan kaç defa görüşmüştür? Ya da uzunca bir süreden bu yana görüşmediği iddia edilmektedir. Bunun sebepleri nedir?

4) Özellikle, 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonunda dinlediğimiz asker kökenli kişiler, bugüne kadar FETÖ'yle ilgili askerî kaynaklara bilgi gitmediğinden yakınmaktadır. Bilgi yok olduğundan mı gitmemiştir, yoksa olduğu hâlde ilgili kurumlara bu istihbarat ulaştırılmamış mıdır? Bunun sebepleri nelerdir?

5) Sayın Başbakan bunları hiç merak etmiş midir? Yoksa, bir an önce Başbakanlığı lağvedip bu sıkıntılardan kurtulmakla mı meşguldür? Tabii, hâlihazırda Başbakandır ve sorumludur, hiç kimse hesap soramasa da tarih kendisinden bunun hesabını soracaktır.

6) 15 Temmuz gecesi TRT'de bildiri okutan yurtta sulh konseyi kimlerden oluşmaktadır?

7) Bu sözde konseyin siyasi uzantıları ve siyasi destekçileri kimlerdir?

8) FETÖ yapılanmasının kullandığı kaynakların ciddi rakamlara ulaştığından bahsedilmektedir. Son günlerde TMSF'nin birçok şirket hakkında aldığı el koyma kararları bulunmaktadır. Bugüne kadar MİT, MASAK, BDDK gibi devletin sorumlu kurumları bu para hareketlerinin hiçbirisini fark etmemiş midir? Gördüyse ne yapmıştır? Bugün FETÖ'nün kullandığı mali kaynakların bütün detaylarıyla ortaya konulması gerektiği kanaatindeyim.

9) 15 Temmuzdan bu yana byLock kullananların listesine ulaşan, byLock kullanan ebeye, hemşireye, öğretmene, hâkime, hekime, polise, askere ulaşan MİT, bunları atayan il müdürlerine, genel müdürlere, müsteşarlara ve bakanlara ulaşamamıştır. Üst düzey bürokratlara ve siyasetçilere ne zaman ulaşılacaktır?

10) Bugüne kadar FETÖ'ye istediği arazileri tahsis eden belediye başkanlarına niçin ulaşılamamaktadır?

Tüm bunların üzerinde ciddiyetle durulması ve bu karanlık noktaların aydınlatılması gerekmektedir.

Bundan sonrası için yeni bir 15 Temmuz yaşanmaması konusunda da şu önerilerimizin dikkate alınmasını tavsiye ediyorum:

1) Hukukun üstünlüğü sağlanmalıdır, yapılan her şey hukuk içinde yapılmalıdır. Haksız yere ihraç edilen, açığa alınan kim varsa bunların mağduriyetleri bir an önce giderilmelidir.

2) Devletin içindeki bütün terör unsurları temizlenmelidir.

3) Devletin içerisinde liyakat, ehliyet ve devlete sadakat öne çıkmalı, şunun bunun adamı olmak devletin içerisinde herhangi bir makama gelmekte ölçü olmaktan çıkmalıdır.

4) Bir paralelle mücadele ederken yeni paralellere alan açılmamalıdır. Bu noktada, 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonunda dinlediğimiz eski Diyanet İşleri Başkanı Sayın Ali Bardakoğlu'nun ortaya koyduğu ölçü çok dikkat çekicidir. Eğer birisi "Ben cemaatim." diyor ve sadece dinle uğraşıyorsa bununla meşgul olmaya gerek yoktur ancak birisi "Ben cemaatim." diyor, dinden başka siyasetle, ticaretle, kadrolaşmayla, eğitimle ve diğer kamu faaliyetleriyle çok yakından ilgileniyorsa bunların da şimdiden dikkatle takip ve kontrol edilmesi gerekir. Göz göre göre yeni terör örgütlerinin ortaya çıkmasına seyirci kalınmamalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin içeride ve dışarıda karşı kaşıya kaldığı tehditlerin her yönüyle değerlendirildiği, daha doğrusu değerlendirmesi gereken bir kurumumuz var. Bu kurum Millî Güvenlik Kuruludur. Ülkemizin içeride ve dışarıda çok ciddi tehlikelerle karşı karşıya olduğu da ortadadır ancak bu kurum yani Millî Güvenlik Kurulu maalesef Türkiye'nin gündemiyle uğraşmak yerine sanal gündemlerle Türkiye'yi meşgul etmektedir. Türkiye'nin içinde bulunduğu coğrafyada yaşanan olağanüstü gelişmelerin olduğu bir dönemde Millî Güvenlik Kurulu toplantılarından kamuoyuna yansıyan açıklamalar Türkiye'nin gerçeklerini milletimize açıklayabilecek nitelikte değildir. Millî Güvenlik Kurulu kararlarının nasıl sümen altı edildiğini de detaylarıyla birlikte sorgulamakta fayda var. Zamanın Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer 2004 yılındaki Millî Güvenlik Kurulu kararını nasıl sümen altı ettiklerini kitabında açıkça ifade etmektedir, merak edenler oradan baksınlar ancak Millî Güvenlik Kurulu 2004 yılı sonrasında ülkemiz için tehlike arz eden FETÖ olayını neden bir daha gündeme almamıştır ya da alamamıştır? Millî Güvenlik Kurulu "çözüm" adlı ihanet süreciyle ilgili uyarıları zamanında niçin yapmamıştır? Özellikle çok yakın coğrafyamızdaki gelişmelerle ilgili gerekli değerlendirmeleri yaparak alınması gereken tedbirleri zamanında niçin alamamış ve bunun sonucunda ülkemiz milyonlarca mülteciyi ağırlamak zorunda kalmıştır? Millî Güvenlik Kurulu sınır güvenliğinin sağlanması konusunda gerekli değerlendirmeleri bugüne kadar niçin yapmamıştır? Terör örgütlerinin faaliyetlerini sürdürebilmesi için ciddi kaynaklar kullandıkları ortadayken, terör örgütlerinin kullandığı kaynakların kurutulmasıyla ilgili gerekli değerlendirmeler Millî Güvenlik Kurulunda bugüne kadar niçin yapılamamıştır?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe deyince akla gelecek bir başka husus da bir taraftan geleceğe yönelik projeksiyon yapmak ama bir taraftan da geçmişin hesabını vermek söz konusudur. Kürsüye çıkan bütün Hükûmet yetkilileri "Hesabını veremeyeceğimiz hiçbir şey yok." diye kükremektedir. Ancak AKP iktidarı döneminde örtülü ödenek kullanımı katlanarak artmıştır. Aziz Türk milletinin aklına gelen ilk soru şudur: Madem hesabı verilemeyecek hiçbir şeyiniz yoktur, neden hesabı sorulamayacak konulardan bu kadar büyük paralar harcanmaktadır? Örtülü ödenek keyfîliği örtmek için konmamıştır, örtülü ödenek savurganlığı gizlemek için konulmamıştır, örtülü ödenek sorumsuz makamları fonlamak için konulmamıştır. Dolayısıyla örtülü ödenek kullanımının azaltılması ve bütçe kaynaklarının şeffaf bir şekilde harcanması sağlanmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz sosyal bir kaosun kıyısında olduğu kadar ekonomik bir krizin de eşiğindedir. Devletin yaşaması için milletin de yaşatılabilmesi lazım. Milletin yaşamasıyla ilgili iki temel husus vardır. Birisi güvenlik, ikincisi de ekonomidir. Az önce güvenlikle ilgili endişelerimizi dile getirmeye çalıştım, şimdi de müsaade ederseniz ekonomiyle ilgili düşüncelerimi kendi seçim bölgem Muğla'dan vereceğim örneklerle sizlerle kısaca paylaşmak istiyorum.

Başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere herkes milletimize dövizlerini bozdurmaya yönelik çağrılarda bulunuyor, ancak 2016 yılında seçim bölgem Muğla'da ne turizmci ne çiftçi ne de esnaf borcunu ödeyecek kadar para kazanamadı. Eğer bu insanların parası olsa döviz alacaklarına önce borçlarını öderlerdi. Bugün bölgemizde dikkat çekici bir şekilde mülk satışı vardır. Vatandaşlarımız bu şekilde borçlarını ödeme gayreti içine girmişlerdir.

Hükûmetin on dört yıllık yanlış iç ve dış politikalarının sonucu olarak maalesef turizm bitmiştir. Can çekişen turizmin ayağa kaldırılmasıyla ilgili olarak bu kürsüden defalarca uyarılarda bulunduk ancak hiçbirisi dikkate alınmadı. Sektör çalışamadığı için işletmeler para kazanamadı. Sektörde çalışan insanlarımız işsiz kaldı ve buna bağlı olarak turizm sektörünün lokomotifliğini yaptığı bütün işletmeler perişan hâle düştü. Turizm, 2015 yılında 2014'e göre yüzde 30 geriye gitti. 2016 yılında da 2015'e göre turizm sektörü yüzde 45-50 civarında yeni bir kayıpla karşı karşıya kaldı. Bu da cari açığın kapanması konusundaki en önemli yerli kaynak olan turizm gelirlerinin bittiği anlamına gelmektedir. Bugüne kadar önerilerimiz dikkate alınmadığı için turizm sektörü 2017 için de umut vadetmemektedir.

Yine, Hükûmetin uyguladığı yanlış dış politikaların sonucu olarak yaş sebze ve meyve pazarlarımızı kaybettik, bu da üreticilerimizi çaresiz bırakmıştır. Geçtiğimiz günlerde bölgemizdeki bazı sebze meyve hallerini ziyaret ettik, üreticilerimizle buluştuk. 2016 yılında ürettiği narı satamayan üretici nar ağaçlarını kesti. Şu anda tarlada limonun fiyatı 15-20 kuruş, portakalın fiyatı 25-30 kuruş, seradaki domates 75 kuruş. Yani, üretici ürettiği ürünü maliyetine bile satamamaktadır, bu da üreticilerimizi çaresiz bırakmıştır. Bu bağlamda, 23 Kasım 2016 tarihinde Muğla'daki bütün ziraat odalarının başkanları Meclise gelerek üreticilerin sorunlarını bizlere aktardılar. Peki, bu durumda, 2017 bütçesi çiftçinin, esnafın, memurun, işsiz vatandaşlarımızın, turizmcinin kısaca değindiğim sıkıntılarına derman olabilecek midir? Maalesef, her sene olduğu gibi bu sene de böyle bir bütçeden bahsetmek mümkün gözükmüyor. Ekonomik darboğazdan çıkmak için bu bahsettiğimiz konulara çözüm getirecek yerli ve millî bir uygulamaya ihtiyaç vardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son vermeden önce çok önemli bir hususa dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Son dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi ağlama duvarına dönmüştür. Anadolu'nun dört bir köşesinden gelen binlerce insan Meclisin kapısında uzun kuyruklar oluşturmaktadır, bu da yurdum insanının ne kadar çaresiz olduğunun çok basit, açık bir göstergesidir. İktidar sözcülerinin "Burada her şey güllük gülistanlık." demesi vatandaşlarımızın sorunlarına çözüm olmamaktadır. Eğer vatandaş dertlerine çare bulsa buralarda ne işi vardır?

Bu duygu ve düşüncelerle 2017 yılı bütçesinin milletimiz için, devletimiz için hayırlı uğurlu olmasını diliyor, sizleri ve ekranları başında bizi izleyen vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)