| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında TürkAkım Gaz Boru Hattı Projesine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 30 |
| Tarih: | 01.12.2016 |
HDP GRUBU ADINA MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında Rusya'yla yapılan bu anlaşma üzerine, özellikle muhalefet partisi sözcülerinin değerlendirmelerine katılıyorum. Hakikaten Rusya sadece bu dönem değil, aslında Orta Çağ'dan beri Türkiye'yle rakip olan, çoğu zaman ilişkileri çok da yolunda gitmeyen, bugün de süper bir güç olan ya da emperyal bir güç olan bir ülke.
İki boru hattıyla... Biri ülkemizde kullanılacak gaza ilişkin. Diğer ikinci boru hattıyla Avrupa transit gaz geçişi yapılacaktır. Dolayısıyla, çok detaya girmeden, özetle bu, Türkiye'yi bir ölçüde bağımlı hâle getirecektir.
Tabii, mesele sadece bir Rusya'dan ibaret de değil. Esas mesele, özellikle AKP iktidarının uluslararası alanda yürüttüğü ilişkiler, diplomasinin tutarsızlığıdır. Bakın, öyle bir hâle geldik ki neredeyse her akşam ya da her gece AKP bir rüya görür ve ertesi günü, dış ilişkilerde veya uluslararası ilişkilerde yeni bir söz, cümle veya krize neden olmaktadır.
Mesela somut örnek olarak, geçen, iki gün önce Sayın Cumhurbaşkanının Mecliste de onaylanan Suriye ve Irak tezkeresinin gündeminde bile olmayan ama Suriye'de mevcut iktidarı devirmeye yönelik açıklamaları oldu. Şimdi, bu açıklamalara anında tepkiler geldi, en başta, şu anda anlaşma yapmış olduğumuz Rusya'dan geldi. Rusya Devlet Başkanı Sözcüsü ve Dışişleri Bakan Yardımcısı anında, Esad'ın yönetiminin devrilmesine ilişkin, Sayın Cumhurbaşkanının yaptığı açıklamaya ilişkin açıkça Türkiye'den açıklama istediler ve bakın, Rus haber ajansı Sputnik'te yer alan bir habere göre... Türkiye Cumhurbaşkanlığı makamından bir kaynağa dayanan bir açıklama Sputnik'te -ki Sputnik yarı resmî Rus haber ajansı- bu Cumhurbaşkanlık kaynağı, Cumhurbaşkanının sarf ettiği sözü boşa çıkarırcasına aynen şu açıklamayı yapıyor: "Erdoğan'ın sözleri harfi harfine ele alınmamalı. Umarım ki bu nedenle Rusya'yla yaşanan yanlış anlama hızlı bir şekilde ortadan kaldırılır." Ve gördüğünüz üzere, ertesi günü Dışişleri Bakanlarının görüşmesinde, evet, bu söz geri alındı ve Sayın Cumhurbaşkanı muhtarlarla yaptığı toplantıda, aslında Suriye'nin toprak bütünlüğüne saygı duyduklarını ve hiçbir şahsı da hedef almadıklarını dile getirdi.
Şimdi, değerli milletvekilleri, benzer hadise, Suriye'de de aynı şekilde krizlere neden oluyor. Bakın, Suriye'de ÖSO üzerinden Suriye topraklarında şu anda TSK var ve TSK'nın bünyesinde Amerika'nın kontrol ettiği gruplar var, Suudi Arabistan'ın kontrol ettiği gruplar var, elbette Türkiye'nin de belli ölçüde kontrol ettiği gruplar var. Ama bu koalisyon içerisinde farklı ülkelerin kontrol ettiği, farklı ülkelerin denetiminde olan grupların ne zaman ne yapacağı bilinmemektedir. Mesela, bugün, Yeniçağ gazetesinde köşe yazarı olan Ahmet Takan'ın Türk askerî kaynaklarını -ki sağlam kaynak diye belirtiyor- dayanak göstererek son günlerde özellikle, iki gün önce El Bab bölgesinde kaçırılan 2 askerin kaçırılma olayında, yanında ÖSO mensubu militanların olduğu, o baskın sırasında bu ÖSO militanlarının askerleri bırakıp kaçtığını ve bu askerlerin bu şekilde IŞİD'in eline esir düştüğünü ifade ediyor. Bu eğer gerçek ise şunu gösterir: Yarın Suriye'de ÖSO grupları içerisinde, ÖSO koalisyonu içinde hangi grubun bize silah doğrultacağını, askerlere silah doğrultacağını kestirmemiz mümkün değil.
Öte taraftan, dış politikada o kadar istikrarsız bir durumla karşı karşıyayız ki daha bir ay kadar önce, Musul operasyonu başlamadan önce, yine, AKP grubu başta olmak üzere, Başbakandan Cumhurbaşkanına kadar tek ağızla "Haşdi Şabi terör örgütüdür, Telafer'e giremez. Girerse gereğini yerine getiririz." diye kamuoyuna ve dünyaya ilan ettiler. Haşdi Şabi bugün Telafer'de. Ve sadece bu mu? Değil. Irak parlamentosu Haşdi Şabi'yi Irak ordusunun bir parçası olarak kabul etti ve bu yönde karar çıkardı. Şimdi, Haşdi Şabi Irak ordusunun bir parçası hâline geldiğine göre biz Irak'la savaş mı yürüteceğiz? Ya da aynı şekilde, bugün terör örgütü diye ilan ettiğimiz, Suriye'deki YPG'nin de dâhil olduğu Suriye demokratik güçlerini, örneğin, yarın Hafız Esad "Suriye demokratik güçleri Suriye ordusunun bir parçasıdır." şeklinde parlamentosundan veya organlarından geçirirse biz hâlâ, ısrarla "İşte, biz orada bir Kürt koridorunun oluşmasına izin vermeyiz, ne pahasına olursa olsun engel olacağız." deyip savaş mı ilan edeceğiz? Ve savaş ilan ederken biz Putin'i karşımıza mı alacağız, Amerika Birleşik Devletlerini karşımıza mı alacağız, Avrupa Birliğini karşımıza mı alacağız? Bakın, gene basit bir örnek vereyim: Bu yetmezmiş gibi Sayın Cumhurbaşkanının iki gün önceki açıklamasına sadece Rusya'dan tepki gelmiyor. Bakın, bu tepki aynı zamanda Arap Birliğinden geldi. Bu açıklama üzerine, Sayın Cumhurbaşkanının "Esad'ı devireceğiz." yönündeki açıklaması üzerine Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt Türkiye'yi direkt suçlayan bir açıklama yaptı. IŞİD'in tüm yabancı mensuplarının Türkiye üzerinden IŞİD'e katıldığını, yine, IŞİD'in gelir elde etmek için petrolü Türkiye üzerinden sattığını ileri sürdü. Rusya'nın dışında İran tepki gösterdi. İran Devrim Muhafızları Komutanı açıkça Türkiye'yi âdeta tehdit edercesine "Türkiye'nin gücü Beşar Esad'ı devirmeye yetmez." diye açıklamada bulundu.
Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, öncelikle uluslararası anlaşmaları yaparken uzun vadede bu işlerin bize neler getirip neler götüreceğini iyi hesaplamak lazım. Bakın, Orta Doğu'da şu anda var olan savaş, Orta Doğu denkleminde sürüklenmiş olduğumuz durum şu veya bu şekilde sonuçlansa bile hepinizin çok iyi bildiği üzere bölgesel savaşlar ya da üçüncü dünya savaşı dediğimiz bu süreç sona ermeyecektir. Orta Doğu'da bir şekilde bu savaş sona ererse -bir öngörü olarak söylüyorum, belki pek çok milletvekili arkadaşım bu düşünceye katılabilir- yakın bir gelecekte ikinci Orta Doğu Kafkasya'dır. Ermenistan-Azerbaycan sorunu, Gürcistan-Osetya, yine, Çeçenistan meselesi, Rusya Federasyonu'na bağlı Dağıstan meselesi yani emperyal güçler, silah satan holdingler yeni bir Orta Doğu'yu yaratacaklardır ve Kafkasya'da yakın gelecekte Orta Doğu benzeri halklar arasında başlayacak bir savaşta biz Rusya'yla tamamen karşı karşıya geleceğiz. İşte, o zaman bu bağımlı olduğumuz anlaşma bizim için en büyük handikap olacaktır, bizim için en büyük engel olacaktır. Dolayısıyla, salt ekonomik çıkar hesapları üzerinden kendi iç meselelerimizi, kendi komşularımızla olan sorunlarımızı, demokratik, çağdaş bir tarzda çözmeden emperyal bir güce mahkûm olmanın doğru olmadığını düşünüyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)