| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında TürkAkım Gaz Boru Hattı Projesine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 30 |
| Tarih: | 01.12.2016 |
CHP GRUBU ADINA EREN ERDEM (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tabii, bu kadar önemli enerji politikalarımızı ilgilendiren bir madde konuşulurken, bir anlaşma konuşulurken Enerji Bakanının burada olmamasını çok gayriciddi bulduğumu ifade etmek istiyorum. Kesinlikle Enerji Bakanının burada olması ve bu konuda malumat vermesi gerekirdi ve bu anlaşmanın şu gördüğünüz tali komisyonlara indirilmesi gerekirdi.
Enerji Komisyonuna indirilmedi değil mi?
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) - İndirilmedi.
EREN ERDEM (Devamla) - İndirilmedi yani bu Dışişleri Komisyonu bu anlaşmanın mahiyetini tartışabilir ama mesele enerjiyle alakalıdır, dolayısıyla bu iş çok yanlış yapılmıştır, bunu söyleyelim.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Sen de Komisyona gelmedin.
EREN ERDEM (Devamla) - Tabii, bu Rus uçağının düşürülmesiyle alakalı değerli arkadaşlar, "Emri ben verdim." şeklinde bir yaklaşım vardı, bunun üzerinde bir sürü değerlendirme zaten burada yapıldı.
Tabii, bu akımın Türkiye üzerinden geçmesinin çok farklı boyutlarda değerlendirilmesi mümkün ama toplamda ana gerekçe ve her yerde, medyada zikredilen temel gerekçe, Türkiye ekonomisine bu işin katkı sağlayacağı yönünde bir gerekçe. Bu gerekçe üzerine arkadaşlar, tabii, biz, meselenin arka planında Türkiye'nin bugün Rusya'yla ilişkilerinin daha farklı boyutlara evrileceği gerçeği -benden önce konuşmacılar çok dillendirdiği için ben çoğunu onayladığımı ifade etmek istiyorum- doğrudur, Türkiye bugün daha katı otoriter emperyalist rejimle sıkı fıkı bir ilişki içerisine girerek bir boyunduruk ve iltisak ilişkisine dâhil edilme aşamasına getirilmektedir ki bu aynı şekilde geçmişte Büyük Ortadoğu Projesi'nin eş başkanlığı ilanları döneminde farklı rejimlerle yürütülüyordu, anlaşılan o ki bu başka bir noktaya evrilecek.
Ama burada tehlikeli olan şey şudur değerli arkadaşlar: Bakın, siz yola çıkarken Kopenhag kriterleriyle başladınız, geldiğimiz noktada Belarus kriterlerine tabi oldunuz, bunun bir sonraki aşaması Singapur kriterleridir, daha da tehlikelisi ondan sonra Uganda kriterleriyle karşı karşıya kalabiliriz. Yani bunu temel hak ve özgürlükler açısından değerlendirdiğimiz zaman, Türkiye'nin önünde çok daha tehlikeli bir virajın olduğunu görüyoruz. Neden? Basit bir örnek verelim: Geçtiğimiz günlerde Sayın Cumhurbaşkanı "Biz Suriye'deki varlığımızı, Esad rejimini devirme ekseni üzerine konumlandırdık." diye bir ifade kullandı. Akabinde nasıl bir görüşme oldu, bilmiyoruz ama bu görüşmenin sonrasında, Putin'le yapılan görüşme sonrasında "Ben orada bir kişiyi hedefleyen... Bu Fırat Kalkanı Operasyonu bir kişiyi hedeflemiyor." şeklinde bir beyanat verdi.
Şimdi, bakın, şunu çok net söyleyeyim değerli arkadaşlar: Burada bulunan milletvekilleri, özellikle de iktidar partisi milletvekilleri, Cumhurbaşkanının hangi siyasi konu üzerinde nasıl bir tutum izleyeceğini muhtemelen televizyondan öğreniyordur. Yarın söyleyeceği bir cümlenin, bu akımla ilgili yapılan anlaşmanın da kapsamında, Türkiye'nin başını çok büyük belalara sokma potansiyeli olan bir anlaşmayla karşı karşıya olduğumuzu bilmeniz ve bunu görmeniz gerekiyor. Neden? Hemen basitçe şöyle değerlendirelim, değerli arkadaşlar. Rusya krizini hatırlayalım. Şener Şen'in meşhur bir filmi vardır. Neydi o filmin adı -bilenler- bu bando, mızıka meselesi olan?
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Selamsız Bandosu.
EREN ERDEM (Devamla) - Selamsız Bandosu gibi biz... Şener Şen'in değil miydi o? Tamam, yanlışım varsa düzelteyim. Selamsız Bandosu, hatırlıyorsunuz, tren geliyor, geçiyor, millet, işte bando müzik çalıyor falan derken gerçekten de keyifli bir filmdi. Arkadaşlar, krizin sona ermesi sonrası biz Rus turistleri bu şekilde karşıladık havalimanında, bandolar eşliğinde karşıladık. Yani bakın, bizim Rusya'yla yaşadığımız gerilimin şu anda Türkiye turizmine getirmiş olduğu zarar yüzde 38 oranında bir küçülmedir yani. Bunun yanı sıra dedik ki: Kardeşim, bu domatesler, biberler, vesaire, bunlar elimizde kaldı, bol bol yeriz dedik. 60-70 kuruşa mal ettiğimiz domatesi 4 liraya sattık. Yani bizim bu işten ettiğimiz zararın telafisi olmayan boyutlara geldiği gerçeğini görmemiz gerekiyor. Bunu ne zaman göreceğiz? Önümüzdeki turizm sezonunda zaten göreceğiz.
Gidelim Kapalıçarşı'ya -burada İstanbul milletvekillerimiz var- Kapalıçarşı esnafının hâlini beraber görelim. Kapalıçarşı'da insanlar peşin para dükkân kirası ödedikleri için dükkânlardan çıkmıyorlar. Niye? Çünkü benim iki ayım kaldı kardeşim. İki ay daha kalayım. Hiç olmazsa üç beş tane bir şey satarım da cebime para girer hesabı yapıyorlar. Ama o kiralar dolduğunda yani ocak ayı itibarıyla orada kimseyi tutamayacaksınız ve Kapalıçarşı gibi önemli bir yerin ana caddesi döner satılan, tabiri caizse oranın dokusuna uygun olmayan -dönercileri aşağılamak için söylemiyorum- oranın dokusuna yabancı bir zeminle karşı karşıya kalacağız. Bunun nedeni ne? Bizim Rusya'ya olan hem turizmdeki bağımlılığımızdır hem de enerjideki bağımlılığımızdır.
Şimdi, biz, Avrupa Birliğiyle farklı bir noktada bir tartışmanın içerisine girdik diye bugün Şangay zemininde bir ekonomik ilişkiye iltisaklandığımız zaman, yarın özellikle de Şanghay'ın Orta Doğu'daki siyasi stratejisinin 180 derece zıddında konumlanan Cumhurbaşkanının bir cümlesi bizim başımıza çok ağır felaketler getirecektir.
Burada yapılması gereken ne? Elbette bu akım ve aynı şekilde benzeri enerji projeleri Türkiye ekonomisi ve kalkınması adına yararlı olabilir. Bunları tartışalım ama Enerji Bakanıyla tartışalım, daha derinlikli bir şekilde değerlendirelim, Türkiye'nin yararına olan bir boyuta getirelim. Fakat, gelin, Sayın Başbakana bir konuda sizler itiraz edin. Sayın Başbakan dedi ya, "Bu teknoloji işine fazla kafayı takmayın. Bu teknoloji işine çok kafayı takarsanız kafayı yersiniz." gibi bir cümle kullandı. Gelin arkadaşlar, teknolojiyi daha da güçlendirecek pozitif yatırımlar üreterek Türkiye'nin yeni enerji kaynaklarıyla daha ekolojik, daha doğal enerji kaynaklarıyla kendi kendisini var etmesini sağlayacak bir zemin oluşturalım. Bunu da birlikte yapalım. Ama biz kalkıp bütün irademizi bu tür projelerin üzerinden belli siyasi güç merkezlerine teslim ettiğimiz zaman ortaya ne çıkıyor? İşte, Cumhurbaşkanı bir cümle söylediği zaman bu, krize dönüşüyor.
Şimdi, burada, arkadaşlar, mesele ekonomik dedik. Ekonomi adına, tabii, geldiğimiz noktada vahim bir durumun da içerisindeyiz. Dolar az önce 3,50 bandını geçti. Yani burada birçok insan da takip ediyor çünkü bu, negatif etki yaratıyor. Birçok insan bundan çok geniş bir şekilde olumsuz etkileniyor. 1999-2000 dönemindeki kriz kadar derinlikli bir sorun yaratmıyor belki ama daha ileriye dönük olarak kalıcı birtakım hasarların oluşmasını sağlıyor.
ÖZKAN YALIM (Uşak) - Yaratacak, yaratacak...
EREN ERDEM (Devamla) - Bakın, arkadaşlar, "Döviz bozdur." diye bir kampanya başladı sosyal medyada. "Hashtag"ler açıldı. Efendim, vatandaş gitsin döviz bozdursun... Vallahi ben size bir şey söyleyeyim değerli arkadaşlar: Dövizi 3,5 bandından 3 lira bandına indirecek kadar, bizim vatandaşımızın döviz rezervi olduğunu düşünmüyorum. Tam tersine, bizim vatandaşımızın ortalama kredi kartı borcu 3.700 TL bandında. Bizim vatandaşımız zor geçiniyor. Asgari ücret kur farkı yüzünden 71 dolar azalmış. Türkiye'de yoksulluk derinleşmiş.
Ben şöyle bir tavsiyede bulunmak istiyorum: Gelin arkadaşlar, bu dövizleri İsviçre bankalarında paraları olan arkadaşlar bozdursunlar. Onlar bozdururlarsa biz o kuru emin olun 2,5 bandına indirebiliriz yani. (CHP sıralarından alkışlar) Çünkü gerçekten de, şu anda İsviçre bankalarında, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan, ekseriyetle bunların kimler olduğunu da biliyorsunuzdur, onların paralarını bozdurduğumuz takdirde dolar kuru 2,60 zeminine inebiliyor arkadaşlar. E, böyle yapalım, düzeltelim. Niye sürekli vatandaş elini cebine atıyor? Biraz da bu işin başını çekenler elini cebine atsın. Gelin arkadaşlar, şu ihale zengini edip vergi borcunu sıfırladığınız firmaların sahipleri dolarlarını bozdursunlar, dövizlerini bozdursunlar. Bunlar bozdurduğu zaman esas ekonomiye katkı sunacaklar. Madem millî ekonomiden yanalar, madem bu ülkenin kalkınmasından yanalar; bozdursunlar. Vallahi, benim dövizim, dolarım yok. Benim, hiçbir birikmiş mevduatım da yok ama ben çok iyi biliyorum ki siyasetle uğraşıp bu işten milyonlarca, milyarlarca dolar bir yerlerde biriktirmiş insanlar var; bunlar bozdururlarsa sorun biter.
Yahut da arkadaşlar, gelin kemer sıkma politikaları uygulayalım. Kemer sıkmaya da nereden başlayalım? Bakın, şöyle söyleyeyim size: Şimdi, tabii ki, ben, bir klişe kullanmak istemiyorum, sadece bir realiteyi ortaya koymak istiyorum, klişeleri çok sevmiyorum fakat bizim Sayın Cumhurbaşkanımızın örtülü ödeneği 150 milyon TL; bunu düşürelim. Yani gerçekten böyle zor bir dönemde 150 milyon TL çok para. Gelin, şimdi sarayın su gideri 3 milyon TL, bunu düşürelim. Dolar almış başını gidiyor, ne gerek bu kadar israf yapmaya. Gelin arkadaşlar, ısıtma gideri 3 milyon TL... Ya, arkadaşlar, bugün Hazreti Ömer yaşasaydı -muhtemelen sarayda yaşamazdı ama velev ki yaşasaydı- orada şu anda mum yakardı. Vatandaş -3,5 TL dolar- yani müthiş bir kriz yaşıyor. Bu kiralık araç giderleri 8 milyon TL, bakın, 8 milyon TL...
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) - Nasıl bir demagoji bu ya, nasıl bir demagoji? Gecenin bu saatinde yapma Allah aşkına.
EREN ERDEM (Devamla) - Elektrik giderleri 9 milyon 672 bin TL. Buralardan kısalım, vatandaşa "Gelin, döviz bozdurun." çağrısı yapmayalım. Yok arkadaşlar, vatandaşın yastığının altında hiçbir şey kalmadı, emin olun yok. Benim annem -hep biz ona "kirli çıkı" deriz- yastığının altına sürekli üç beş kuruş atardı, geçtiğimiz günlerde yani hâlini hatırını sordum, hakikaten onda bile yoksa vatandaşın hiçbirinde yoktur değerli arkadaşlar.
O yüzden, benim tavsiyem, bu anlaşmalara ekonomiyi entegre etmek yerine...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EREN ERDEM (Devamla) - ...üretimi ve teknolojik enerji üretimini sağlayacak Türkiye'yi emperyal güçlere teslim etmeyecek bir zemin oluşturalım. Enerji Bakanımızı da buraya davet edelim, öyle konuşalım diyorum.
Saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)