Konu: | Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 28 |
Tarih: | 29.11.2016 |
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, ben de Adana Aladağ'daki yurtta çıkan yangında hayatını kaybeden çocuklarımızın ailelerine metanet ve sabır diliyorum, gerçekten çok üzgünüz, Allah rahmet etsin; yaralılara acil şifa diliyorum.
Yurtlarda kalan çocuklarımızın başta can güvenliği olmak üzere her türlü güvenliğinden devletin sorumlu olduğunu bir kez daha hatırlatmak istiyorum.
Son kanun hükmünde kararnameyle Gündem Çocuk Derneği kapatılmıştı. Gündem Çocuk Derneği on bir yıldır bu mücadeleyi veriyor ve çocukların başta yaşam hakkı olmak üzere çocukların geleceğinden devletin sorumlu olduğunu haykırıyor ve bu yurtlarda, okullarda gerekli olan bütün denetimlerin yapılması gerektiğini söylüyor ve bu çalışmaları yapıyordu. Son çalışması da yurtlarda ve okullardaki yangın tehlikesine dairdi, kapatıldı. En son bir konuşmamızda da yine Gündem Çocuk Derneğinin kapatılmasını eleştirdiğimizde AKP'li milletvekilleri "Hangi örgüte bağlı, onu da söyle." diye sataşmışlardı, gerçekten tekrar hatırlatmak istedim bunu. Şimdi olaya dair detaylar netleştikçe bir anne olarak benim bir kez daha yüreğim sızlıyor. Yangın merdiveninin kilitli olduğu bilgisi var. Adana Büyükşehir Belediye Başkanı bu bilgiyi verdi ve cenazelerin daha çok yangın merdiveninin orada bulunduğunu, orada ulaşıldığını söyledi. Bu çok ciddi bir ihmaldir. Geçen sene 1 Aralıkta Kulp'ta o yangın sebebiyle ölen çocuklarla ilgili gerekli sorumluluk üstlenilmiş olsaydı, araştırma yapılmış olsaydı ve suçlular, sorumlular ceza almış olsaydı ve sonrasında, esas olan, yurtlarda ve okullarda denetimler yapılmış olsaydı sağlıklı bir şekilde belki bugün o yangın merdiveninin önüne koşan minik bedenler hayatta olmuş olacaktı.
Ben aslında konuşmamda şunu belirtecektim: Tutuklu bulunan eş genel başkanlarımız ve 10 milletvekilimizin tutuklanmasının ne kadar hukuka aykırı olduğunu anlatacaktım ancak bu Adana olayı gerçek anlamda hepimizin yüreğini yaktı.
4 Kasım darbesi gerçek anlamda bir darbedir. Üzerinden üç hafta geçti ve tam yirmi beş gündür eş başkanlarımız ve milletvekillerimiz tutsak edilmiş durumdadır. Ne yazık ki partimize ve bileşenlerine yönelik özellikle 7 Haziran seçimlerinden sonra başlayan haksız uygulamalar ve hukuksuzluklar hâlâ devam ediyor. HDP'li milletvekillerinin tutuklanması bu sürecin en önemli halkalarından biridir.
1994'te dönemin siyasi iktidarı yine bugün hayal edilen hedefleri gerçekleştirmeye çalışmış ve yine o dönem DEP'li milletvekillerinin tutuklanmasına vesile olmuşlardı. Tutuklandılar ama ondan sonra hangi süreçleri yaşadık, hep birlikte sizler de gördünüz. Bugün de aynı siyasi saiklerle yine parlamenterlerimiz siyasetten uzaklaştırılmak isteniyor. Ama, o gün de uyardığımız gibi bugün de uyarıyoruz: Başaramayacaksınız, hiçbir zaman siyasi hareketimizi lağvetmeyi başaramayacaksınız.
Hatırlarsınız, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de DEP'li milletvekillerinin tutuklanmasında aykırılık bulmuştu. Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni açıkça ihlal ediyor. OHAL bahanesiyle AİHS'nin askıya alınması Türkiye'yi uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülüklerinden kurtaramayacaktır. 1994'te yapılan yanlış, Türkiye'ye başta uluslararası itibarı olmak üzere çok şey kaybettirdi. Şimdi Türkiye'de geldiğimiz noktada hâlâ anlaşılıyor ki yine demokratik siyasete engel olan mekanizmalar devrededir. Türkiye siyasetinde oluşturduğunuz yasal olan fakat meşru olmayan bu tablo bizlere, hepimize çok şey kaybettirecektir. Halkların birlikte yaşama azmine ve iradesine en büyük kötülüğü şu an AKP iktidarı yapmaktadır.
Görünürde tüm milletvekilleri için ama gerçekte sadece HDP için yapılan milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılmasının somut bir açıklaması yapılabilmiş değildir. Meclisin hiçbir nesnel ölçüte dayanmadan salt siyasal düşüncelerle, gerekçe göstermeden dokunulmazlığın kaldırılmasına ya da kaldırılmamasına karar verebilmesi bir hukuk devletinde görülmemesi gereken bir keyfîliktir.
AİHM yine Türkiye'yle ilgili bir kararında "İfade özgürlüğü herkes için önemli olmakla birlikte, halkın seçilmiş temsilcileri için özellikle önemlidir." demişti. "Milletvekili, seçmenlerini temsil eder, onların kaygılarına dikkat çeker ve menfaatlerini savunur. Bu doğrultuda, başvurucu gibi bir muhalefet milletvekilinin ifade özgürlüğüne yapılan...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) - ...müdahalelerin mahkeme tarafından dikkatlice incelenmesi gerekir." demiştir. Milletvekillerimizin tutuklanması asla meşru değildir, Kürt halkı da bunu böyle okuyor, meşru olmadığını görüyor ve biliyor.
Hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)