| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 25 |
| Tarih: | 23.11.2016 |
ŞENAL SARIHAN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli kâtip üye arkadaşlarım, sevgili yazman arkadaşlar ve değerli milletvekili arkadaşlarım; şimdi, buraya doğru yürürken aslında çok da aklımda olmayan bir cümleyle, bir olayla başlamayı düşündüm, o geldi aklıma.
Bilir misiniz, adli tutuklular cezaevinden çıkarken yani tahliye oldukları zaman, kullandıkları cam bardaklarını ellerine alırlar ve kapıda kırarlar, bu bir gelenektir; bir kez daha cezaevine düşmemek için bardağı bir kez kırarlar. Şimdi zaman değişti, bilemiyorum, benim cezaevlerinde olduğum günlerden farklı olabilir çünkü bardaklar da ya plastik ya da kâğıt, o sebeple artık kırılamıyor, bu yüzden de insanlar sıkça yeniden yeniden cezaevlerine girmek zorunda kalıyorlar.
İyi bir haberle başlamalıyım biraz önceki o gergin tartışmalardan sonra. İyi haber şu: 2 arkadaşımız, cezaevinde bulunan 2 değerli arkadaşımız Aslı Erdoğan ve Necmiye Alpay salıverildiler. (CHP ve HDP sıralarından "Hayır, hayır" sesleri)
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Hayır.
MİTHAT SANCAR (Mardin) - Hayır, hayır.
ŞENAL SARIHAN (Devamla) - Öyle mi?
VELİ AĞBABA (Malatya) - Hayır, salıverilme olmadı. Terörle ilgili tutukladılar, başka davadan tutuklulukları devam.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Bu suçtan tahliye, öbür suçtan devam.
MİTHAT SANCAR (Mardin) - Başka suçtan tutuklulukları devam ediyor.
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) - Başka bir suçtan dolayı dosyaları olduğu için...
ŞENAL SARIHAN (Devamla) - Peki. O zaman, umarım yarın bu haberi alabiliriz. (HDP sıralarından "Umarız." sesleri)
AHMET YILDIRIM (Muş) - İnşallah.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Zor, zor, zor...
ŞENAL SARIHAN (Devamla) - O da zor.
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) - Bu dosyada tahliye kararı verildi ama başka bir dosya... Demek ki dosyaları inceleniyor.
CEYHUN İRGİL (Bursa) - Onu düzeltin isterseniz tutanaklardan.
ŞENAL SARIHAN (Devamla) ¬- Peki, düzeltiyorum o zaman; bu doğrulanamamış bir haber oldu, düzeltiyorum o zaman. Böyle bir yankı geldi, umarım kendisi de gelir.
Sevgili arkadaşlarım, bilirsiniz "Hapishanenin Doğuşu" adlı kitabı vardır Foucault'nun. Cezaevi konusunun en önemli uzmanlarından birisidir. Ha, zannetmeyin ki o kitapta cezaevinin tarihçesi anlatılır; cezaevinin tarihçesi anlatılmaz, aksine, iktidarın hangi güçleri var, hangi sopaları var, iktidar kendisini hangi ayaklar üzerinde var eder, bu anlatılır.
Şimdi, hemen anımsatayım size, der ki Foucault: "Modern toplum yani cezaevlerini yaratan toplum kendisini cezaevlerinde, okullarda, kışlada ve işletmede yansıtır." der. Bu deyim, bugün herhâlde dünkünden çok daha hâkim bir şekilde önümüzde duruyor.
Arkadaşlarım konuştular, siyasi parti temsilcisi arkadaşlarım düşüncelerini ifade ettiler. Cezaevi, her zaman Türkiye Büyük Millet Meclisinin, aynı zamanda Türkiye'nin bir sorunu olmaya devam etti. Orada kanayan bir yara vardır. Cezaevlerimizin eski koşullarında kirlilik söz konusu idi, o kirliliğe bağlı olarak sağlıksızlık söz konusu idi. Bunlar önemli ölçüde bir çabayla düzeldi, artık "çok kirli", "çok pis" dediğimiz cezaevleri yok yani ayaklarınızın altında farelerin dolaştığı, yiyeceklerinizin üzerine farelerin geldiği ya da böceklerin geldiği bir cezaevi yok ama cezaevi var.
Bir kez daha söylemek isterim, Foucault'nun sözüyle de "Cezaevi bir kötülüktür." Bülbülü altın kafese koysanız, orada o "vatan" der, cezaevinde de insan "özgürlük" der; dışarıdaki bir simidi özler, bir simit yemeyi özler, dışarıdaki simitçinin sesini duymayı da özler, kendi çocuklarını kucaklamayı da elbette, kendi mesleğini ifa etmeyi de. Şimdi, ben eminim ki HDP'li 10 milletvekili arkadaşımız bu kürsülerde olmayı özlüyorlardır ve eminim ki biraz önce adından söz ettiğim 2 yazar arkadaşımız kendi bilgisayarının başına oturmayı özlüyorlardır.
Biz bugün, özellikle OHAL'in ilanının ardından ne yaptık sevgili arkadaşlar ya da OHAL bizim önümüze ne getirdi, koydu? Şimdi size bir rakam vereceğim, belki birçoğunuz biliyorsunuz: OHAL'den sonra, OHAL kapsamı içinde tutuklu olan kişi sayısı bugün 36.951. 36.951 kişi OHAL'in ilanından sonra tutuklandı. Tutuklama bir önlemdir, bütün hukukçu arkadaşlarım da bilirler, sizler de bilirsiniz, aydın insanlarsınız. Şimdi, biz neredeyse 37 bin kişiyi önlem alarak cezaevine koyarak acaba ne yapıyoruz? Yaptığımız şey nedir? Esas olan özgürlükler değil midir?
Ben yine Foucault'dan bir alıntı size yapmak istiyorum, diyor ki: "Tımarhane ve hapishane iktidarların bir sopası olmuştur." Tımarhane ve hapishane. Orta Çağ'da da böyle, bugün de böyle. Bu sopaya niye ihtiyacımız var? Çünkü, biz hâlâ demokratik bir ortamı yaratamıyoruz, demokratik koşulları yaratamıyoruz, insanların özgürce kendilerini ifade edebildikleri, özgürce herhangi bir alanda siyasi bir örgütlenme içinde var olabildikleri ortamı yaratmıyoruz ve sürekli sıkıştırarak, sürekli kelepçeleyerek, sürekli cezaevine atarak insanların ceza yoluyla eğitilmesini sağlamaya çalışıyoruz. Oysa, nasıl hep diyoruz ya OHAL demokrasiyle aşılır, insanların suç oranı da onlara verdiğiniz eğitim ve özgürlükle aşılır. Bunu ne yazık ki yapamıyoruz.
Yine Foucault'dan bir sözü paylaşmak istiyorum, diyor ki: "İktidar bir savaştır; başka araçlarla sürdürülen, ilan edilmemiş bir savaştır." OHAL de nedir? OHAL, iktidarın kendi yasal olanaklarını bir kat daha artırmasıdır, bu savaş alanındaki savaş araçlarını biraz daha çoğaltmış olmasıdır.
Yine Foucault'dan son bir sözü söyleyeceğim size, diyor ki: "Erdem, kendimize karşı sorumluluklarımızdır, topluma karşı değil." AKP'li arkadaşlarımın dikkatine sunuyorum: "Erdem, kendimize karşı sorumluluklarımızdır, topluma karşı değil." Elbette topluma da karşı ama bireyin öncelikle kendi vicdanıyla baş başa kaldığı bir süreç söz konusudur, bu süreç çok önemlidir. Kendi yüzümüze aynada bakabildiğimiz ve yüzümüzün kızarmadığını, utanmadığını gördüğümüz süreç çok önemlidir.
Biraz önce, AKP'li milletvekili arkadaşım "Bize örnekler sunar mısınız? Cezaevindeki kötülüklere ilişkin somut söyleyin." dedi. İşte, söylüyorum arkadaşlar: İnsan Hakları Derneğinin raporu. Tek tek isimler var, kimlere işkence yapılmış cezaevinde, kimlere kötü muamele yapılmış. Gaziantep L Tipi Cezaevinde yaşanan hak ihlallerine ilişkin İnsan Hakları Derneğinin raporu: Avukat arkadaşlarımızla gitmişler, inceleme yapmışlar, Gaziantep'e OHAL sebebiyle nakledilen 93 hükümlünün nasıl çıplak arandığını, bir cezaevinden bir cezaevine taşınmalarına rağmen hastaların nasıl dayak yediğini, bunları birinci elden saptamışlar.
Yine başka bir rapor. Bu rapor da Şırnak T Tipi -özel güvenlikli- Kapalı Cezaevine ilişkin. Hastaları sayıyor; şizofreni hastası var. Hukukçu arkadaşlarım bilirler, şizofrenlerin herhangi bir biçimde cezai ehliyeti yoktur. Bu insanın cezaevinde bırakılmasından umut edilen kazanç nedir?
Değerli arkadaşlar, daha başkaları var. Çok yakında Veli arkadaşımız cezaevini ziyaret etti ve Ali Bulaç'la görüştü, basına da yansıdı, okumuşsunuzdur. Ali Bulaç diyor ki: "AKP'li arkadaşlar, çoğunuz benim yanımda yetiştiniz. Bu tutuklamanın haklı olup olmadığını siz bilebilirsiniz." Size sesleniyor, AKP'li arkadaşlarımıza sesleniyor. Biz birbirimizi biliriz sizin beni bildiğiniz kadar ya da benim sizi bildiğim kadar; insanların terör örgütü üyesi olup olmadıklarını, terör örgütü üyesi olmanın ne anlama geldiğini hukuken de biliriz, bireysel olarak da biliriz.
Şimdi bunlar Veli arkadaşımızın basına yansıyan raporunda da var, biraz önce kendisiyle de konuştum, 127 yazarçizer gazeteci şu anda cezaevinde. Yanılmıyorum değil mi rakamda?
VELİ AĞBABA (Malatya) - Evet.
ŞENAL SARIHAN (Devamla) - Kendi yazdıkları kitap kendilerine yasak arkadaşlar. Böyle bir yasaktan söz edilebilir mi?
Şimdi, Selahattin Demirtaş ta Edirne'ye götürüldü. Selahattin Demirtaş'ın ailesi ya Ankara'dadır ya Diyarbakır'dadır, bilmiyorum nerede olduğunu.
PERVİN BULDAN (İstanbul) - Diyarbakır'da.
ŞENAL SARIHAN (Devamla) - Elbette durumları da iyidir, bir yerden bir yere gidebilirler ama yüzlerce sanık var ki annesi Van'dadır, kendisi Edirne'dedir. O insanların ceplerinde oraya gidip de ziyaret edebilecek paraları yoktur ve ceza, güvenlik tedbirlerine ilişkin, ne bizim yasamız, iç hukukumuz ne uluslararası standartlar, minimum standartlar buna izin vermemektedir.
Hukuktan dönersek hukuksuzluğa batarız ve bir gün biz de onun altında kalırız.
Teşekkür ederim. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.