| Konu: | Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarı ve Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 21 |
| Tarih: | 16.11.2016 |
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 435 sıra sayılı Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak görüşlerimizi açıklamak üzere huzurlarınızda bulunmaktayım. Bu vesileyle sizleri ve aziz milletimizi saygılarımla selamlıyorum.
Bugün, mini bir torba kanunu, hem de temel kanun olarak görüşüyoruz. Son yıllarda yasama kalitesi iyice düşmüş olup yasama faaliyetleri baştan sona düzensiz, eksik ve özensiz bir şekilde yürütülmektedir. Tasarı hazırlanırken mevzuat hükümlerine yine uyulmamıştır.
Trafikte kırmızı ışıkta geçmeyi marifet sayanlar gibi, Hükûmet de Anayasa ve yasalarla konulan kuralları çiğneme konusunda aynı anlayışa sahiptir. Bu tasarının da mevzuat gereği zorunlu olan düzenleyici etki analizi hazırlanmamış, mali boyutuna ve sosyal güvenlikle ilgili düzenlemelere dair aktüeryal hesaplara yer verilmemiştir. Yapılan düzenlemeyle ilgili sağlıklı bir analiz ve değerlendirme yapabilmek ve katkı verebilmek için Komisyonda talep ettiğimiz özellikle mali boyutla ilgili bilgiler de verilmemiştir. Bu durum, Hükûmetin kendisinin de bu tasarı üzerinde bir analiz çalışması yapmadığını ortaya koymaktadır.
Hükûmet, tasarının 1 ve 6'ncı maddelerinin gerekçesini Anayasa Mahkemesinin 26 Mayıs 2016 tarihli kararına dayandırmıştır. Bu çerçevede, 5018 ve 4734 sayılı kanunlarda değişiklik yapılması öngörülmüştür. Oysa, Anayasa Mahkemesinin kararına bakıldığında iptal edilen hükümlerin bu kanunlarla ilgili olmadığı, 6583 sayılı Kanun'un 6'ncı ve 9'uncu maddelerinin bazı hükümlerinin iptal edildiği görülecektir.
Anayasa Mahkemesi Anayasa ve yasalarla konulan kurallara uygun olmayan düzenlemeleri iptal etmiş, Hükûmet ise kurala uygun düzenleme yapmak yerine kuralı kaldırma ya da sulandırma yolunu seçmiştir. Buna rağmen, 1'inci maddeyle yapılan düzenleme Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe hakkının açıkça ihlalini içermekte olup yine Anayasa'ya aykırıdır. Zira, Anayasa'da Bakanlar Kuruluna dahi kanun hükmünde kararnameyle bütçede değişiklik yapma yetkisi verilmezken yapılan düzenlemeyle Bakanlar Kurulunun bir üyesi olan Maliye Bakanına bu yetkinin verilebilmesi öngörülmektedir. Maliye Bakanlığına 2017 yılı için kurumlar arası 63 milyar liraya, kurum içi ise toplamda 129 milyar liraya varan ödenek aktarması yetkisi verilmesi söz konusudur.
6'ncı maddeyle yapılan düzenleme de ödeneği olmayan bir yatırıma başlanılamaması kuralını belli yatırımlar için ortadan kaldırdığı ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe hakkını ihlal ettiği gibi, Anayasa'nın 161'inci maddesine aykırı olarak bütçe kanununa bütçeyle ilgili hükümler dışında hükümler konulmasına imkân vermektedir. Bu düzenlemelerle bütçe ilkeleri göz ardı edilmekte, bütçe disiplini bozulmaktadır.
Yine, geçmişte önemli reform düzenlemeleri olarak çıkarılan kamu mali yönetimi ve kamu ihale sisteminde yeni delikler açılmaktadır.
Dolayısıyla, Anayasa'ya aykırılık içeren ve birçok alanda olumsuz etkileri bulunan 1'inci ve 6'ncı maddeler tasarı metninden çıkarılmalıdır.
Tasarının 2'nci ve 3'üncü maddelerinde, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu yurtlarında barınan öğrencilerle birlikte Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıflar ve kamu yararına çalışan derneklere ait yükseköğrenim yurtlarında barınan öğrencilere besleme ve barınma yardımı yapılabilmesi düzenlenmektedir.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak yapılan düzenlemeyi olumlu bulmakla birlikte, beslenme ve barınma yardımının yüksek öğrenim gören ve belirlenecek usul ve esasları taşıyan tüm yurt ve öğrencileri kapsaması gerektiği görüşündeyiz. Dolayısıyla, talep eden ve şartları taşıyan her öğrenci hangi yurtta kalırsa kalsın eşitlik ilkesinin bir gereği olarak beslenme ve barınma yardımından yararlandırılmalıdır.
KYK yurtlarına öğrenci yerleştirmede yıllardır sorunlarla karşılaşılmakta, günlerce yedek sırasını bekleyen birçok öğrenci açıkta kalmakta, öğrenciler ve aileleri tedirginlik yaşamaktadır. Yurt başvurusu olan hiçbir öğrenci açıkta bırakılmamalı, üniversite kayıtlarıyla aynı anda yurt yerleştirmeleri de yapılarak talep eden her öğrenciye yurt ya da yurt şartlarıyla barınma imkânı temin edilmelidir.
Değerli milletvekilleri, tasarının 4'üncü ve 5'inci maddelerinde, serbest bölgelere yönelik bazı vergi avantajları getirilmektedir. Buna göre, serbest bölge ilan edilen arazinin kullanıcı lehine tapuda tescilin yapılacağı tarihe kadar arazi vergisinden muaf tutulması, ayrıca serbest bölgelere veya bu bölgelerden yapılan ihraç amaçlı yük taşıma işlerinin katma değer vergisinden istisna tutulması öngörülmektedir.
İhracata yönelik yatırım ve üretimi teşvik etmek, doğrudan yabancı yatırımları ve teknoloji girişini hızlandırmak, işletmeleri ihracata yönlendirmek ve uluslararası ticareti hızlandırmak amacıyla ülkemizde 15 ilimizde kurulan 19 serbest bölge bulunmaktadır. Serbest bölgelerin kurulu olduğu bölge ve ülke ekonomisine pek çok açıdan katkıları bulunmaktadır.
Konya'ya da serbest bölge kurulması yıllardır dillendirilmesine rağmen, herhangi bir adım atılmamıştır. 2017 bütçe görüşmelerinin devam ettiği Plan ve Bütçe Komisyonunda konuyu gündeme getirmem üzerine, Ekonomi Bakanımız Sayın Zeybekci serbest bölgelerin artırılarak devamını düşündüklerini, Aydın ve Konya'da serbest bölge çalışmalarının olduğunu ve olgunlaştığında bunları açıklayacaklarını söylemiştir. Sayın Bakanımıza Konya adına teşekkür ediyorum. Konya, serbest bölge çalışmasının ivedilikle tamamlanmasını ve bir an önce Konya'ya kazandırılmasını bekliyor.
Ülkemizin ihracat hedeflerine ulaşabilmesi için, serbest bölgeler özel ekonomi bölgelerine dönüştürülmeli ve yüksek katma değere dayalı bir yatırım cazibe merkezi olmalıdır. Dünyada ekonomik atılım yapan birçok ülke örneğinde olduğu gibi, özel ekonomi bölgeleri ülkemizde de oluşturulmalı ve Konya'ya da mutlaka kurulmalıdır. Konya özel stratejik yatırımlar için öncelikli olarak dikkate alınmalıdır.
Aslında, herkes tarafından kabul edildiği üzere, Marmara havzasının ağır sanayi yatırımlarından dolayı artık sıkıştığı, bu nedenle sürdürülebilir kalkınma için Türkiye'nin sanayiyi -Konya gibi- Anadolu'daki yeni merkezlere doğru kaydırması gerektiği açıktır. Konya, tüm özellikleriyle Türkiye'nin merkezidir. Konya, ticaret, sanayi ve ihracat potansiyeli yüksek olan ve ülke ekonomisine önemli düzeyde katkı veren üretim merkezlerinden biridir. Konya, tamamen öz imkânlarıyla geliştirdiği sanayisi, organize sanayi bölgeleri, 2 adet teknoloji geliştirme bölgesi, KOBİ'lere dayalı altyapısı, nitelikli iş gücü, üretim ve ürün çeşitlendirme potansiyeliyle Türkiye'de oldukça önemli bir yerdedir. Düz arazi varlığı yatırımlar açısından, başta altyapı maliyetleri olmak üzere birçok avantaj sağlamaktadır. Ayrıca, Konya deprem riski en düşük iller arasında yer almaktadır.
Konya, ilk millî otomobilimizi üretebilecek kapasiteye de sahiptir. Konya, otomotivde kaliteli ürünleriyle artık dünyada çok önemli bir merkez hâline gelmiştir. Konya'da otomobilin her parçası üretilebilmektedir, yeni bir motor üretmek için yeterli altyapı vardır. Bu itibarla yeni bir tasarımla, Türk malı ilk otomobili yapabilecek en uygun ve en ideal şehir Konya'dır. 2017 bütçesinin görüşüldüğü Plan ve Bütçe Komisyonunda yerli otomobil üretimine Konya'nın talip olduğunu dile getirmem üzerine Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanımız Sayın Özlü yer konusunun henüz değerlendirilmediğini belirterek Konya sanayisini övmüş ve bunu değerlendireceklerini söylemiştir.
Konya ekonomisinin daha büyük hamleler yapabilmesi, dinamik gücünden ve geniş üretim potansiyelinden daha çok yararlanılması için, sanayi ve ihracatla doğrudan ilişkili fiziki altyapı eksiklikleri giderilmeli, buna yönelik yatırımlara hız verilmelidir. Ancak, her ne hikmetse Konya'nın bu kapsamdaki projeleri yıllardır konuşulmasına ve müjde olarak sunulmasına rağmen, uygulamada bir mesafe alınamamaktadır. Bakınız, Konya Kayacık Lojistik Merkezi Projesi 2008 yılında yatırım programına dâhil edilmesine karşın dokuz yıldır bir arpa boyu mesafe katedilmemiştir. Aynı yılda programlanan lojistik merkezlerin birçoğu hizmete bile açılmıştır. Konya Kayacık Lojistik Merkezinin yapım ihalesi 2014 yılında yapılmış ancak 49 firmanın başvurduğu söz konusu ihale 2015 yılında iptal edilmiştir, iptal gerekçesi de kamuoyuna açıklanmamıştır. Konya ekonomisi için büyük önem arz eden Kayacık Lojistik Merkezi yapımına hızla başlanmalı ve bir an önce bitirilmelidir.
Konya sanayicisinin kalifiye teknik eleman ihtiyacını karşılayacak, AR-GE, yenilikçilik ve katma değeri yüksek ileri teknolojiler konusunda sanayiciye destek verecek Konya teknik üniversitesi artık kurulmalıdır.
Yıllardır yatırım programında yer alan ve hâlen devam etmekte olan Konya-Mersin arası çift katlı demir yolu yatırımlarına hız verilmeli, sanayici ve ihracatçımızın limanlara hızlı ve uygun maliyetli ulaşımı bir an önce sağlanmalıdır. Konya yıllardır talep ettiği uluslararası sivil havalimanına artık kavuşturulmalıdır.
Değerli milletvekilleri, tasarının 7'nci maddesinde, binek otomobiller için ÖTV matrahını esas alarak fiyat grupları oluşturmaya, bu fiyat grupları ve malların cinsi, sınıfı, üst yapı, gövde tanımı, emisyon türü ve değeri, istiap haddi ile yolcu ve yük taşıma kapasitesi itibarıyla farklı oranlar belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkili kılınmaktadır. Esasen, araçların özellikleri fiyatlarına yansımakta olup ÖTV oranı fiyata uygulandığından, hesaplanan ÖTV tutarı da araçların özelliklerine göre farklılık göstermektedir. Yine de vergilendirmede adalet açısından ÖTV oranlarında farklılaştırmaya gidilmesi olumlu olmakla birlikte, vatandaşlarımıza ilave ve mükerrer bir vergi yüklenmemelidir. Türkiye, zaten araç vergilerinde dünyada en yüksek yüzdelere sahip 2'nci ülke konumundadır. Son on dört yılda araçlardan alınan ÖTV yüksek oranda artırılmıştır.
Türkiye'deki vergi sistemi, ağırlıklı olarak, tüketim ve işlemler üzerinden alınan vergilerin yer aldığı, tabana yayılmamış bir yapıdadır. Bu durum bir yandan bazı makroekonomik hedeflerimize ulaşmayı zorlaştırmakta, diğer yandan da vergi yükünün adaletsiz dağılması sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Tüketim üzerinden alınan vergilere aşırı bağımlı yapıdan uzaklaşmak için vergi gelirleri içindeki dolaylı vergilerin payının azaltılması, gelir ve kârlar üzerinden alınan vergilerin artırılması hem vergi adaleti bakımından hem de kamu maliyesi açısından bir zorunluluk olarak görülmektedir. Bu kapsamda, bir kısım rantiyeci azınlıkça elde edilen imar ve emlak rantı mutlaka vergilendirilmelidir. Adalet ve Kalkınma Partisi öncelikle bu konuda verdiği sözü tutmalıdır. Seçimlerde sözü verilen ve 64'üncü Hükûmetin eylem planında "21 Mart 2016 tarihine kadar yapılacak." denilen imar planı değişiklikleri sonucunda ortaya çıkan değer artışından kamunun pay alması sağlanacak vaadinize ne oldu? Sayın Bakan, rantiyecileri vergilendirmekten vaz mı geçtiniz ya da vaz mı geçirttiler?
Uzun süredir ekonomide reform niteliğinde yapısal önlemler alınmaması nedeniyle ülkemizde ekonomik sorunlar artmıştır. Son dönemde yatırımlar azalmış, büyüme daralmış, işsizlik patlamış, ekonomi tıkanmıştır. Piyasalar sıkıntılıdır. Özellikle tahsilat sorunu had safhaya ulaşmıştır. Karşılıksız çek, protestolu senet ve sorunlu kredi tutarında yüksek artışlar görülmekte, iflaslar artmaktadır. Ekonomiye güven kaybolmuştur. Sanayimiz, KOBİ'lerimiz, üreticimiz zor günler yaşamaktadır. Rekabet gücü tükenme noktasına gelmiştir. Artan döviz kuru, bilançoları olumsuz etkilemiş durumdadır. İthal girdideki kurdan kaynaklanan fiyat artışları ürün maliyetlerini artırıp içeride de fiyatları artırma baskısı yaratırken dış pazarda bu fiyatlarla rekabet daha da güçleşmiştir.
Kamu maliyesinin kalitesiyle ilgili sorunlar önümüzdeki dönem için ciddi riskleri bünyesinde barındırmaktadır. Vergilerdeki adaletsizlik sürmekte, harcamalar ekonomiyi büyütecek, AR-GE ve yenilikçiliği teşvik edecek mahiyette değildir.
Türkiye ekonomisinin düzlüğe çıkarılması için üretim, istihdam ve ihracat odaklı yeni plan ve programlara ihtiyacımız bulunmaktadır. Teknoloji geliştirebilen, yenilikçiliği, girişimciliği ödüllendiren ve bilgi üretebilen bir ekonomik atılım gerçekleştirilmelidir. Bu çerçevede, yatırım yapanlara, istihdam, üretim ve ihracat artışı sağlayanlara yönelik vergi indirim ve kolaylıklarını içeren bir program uygulamaya konulmalıdır. Yatırım teşvik sistemi coğrafi boyutta haksız rekabeti önleyecek şekilde gözden geçirilmeli, sektörel ve dar bölge teşvik sistemine geçilmelidir. Yatırım iklimi özellikle makro açıdan iyileştirilmelidir. Üretim ve ticarete ilişkin harcamaların tamamı gider sayılabilmelidir. Vadeli işlemlerde KDV ertelemesi yapılabilmelidir.
Sayın Maliye Bakanı geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, ekonominin yavaşladığının farkında olduklarını ve Hükûmet olarak para politikası dâhil, tüm enstrümanları kullandıklarını belirterek Bakanlığın bazı vergi adımları üzerinde çalıştığını, mali disiplini dikkate alarak geçici vergi indirimlerinin yapılabileceğini söylemiştir. Yine, bir başka açıklamasında "Mükellefler geçmişteki borçlarını düzenli ödediyse, geçmiş üç yılın da karnesi pekiyiyse o zaman diyeceğiz ki 'Ödeyeceğiniz vergiyi daha düşük oranda ödeyin.' Oran indirimine gideceğiz." demiştir. Maliye Bakanımıza diyorum ki: Doğru yoldasınız. Evet, Milliyetçi Hareket Partisi olarak hep söyledik: Vergisini düzenli ödeyen vatandaşlar ödüllendirilmelidir. Vergi tabanını genişletip vergi oranları düşürülmelidir. Türkiye'de üretim üzerindeki vergi yükü ağırdır ve bu durum işletmelerin rekabet gücüne zarar vermektedir. Başta elektrik olmak üzere üretim girdileri üzerindeki vergi yükü azaltılmalıdır.
Ayrıca, bankacılık kesiminin reel sektöre sürekli olarak mali destek verebilir hâle getirilmesi ve reel kesimin finansman maliyetlerinin düşürülmesi için tedbirler alınmalı, mevcut borç sorunu da yeniden yapılandırma yoluyla çözümlenmelidir. Reel sektör üzerindeki vergi yükünün ve finansman maliyetinin azaltılmasının üretim, istihdam ve büyümeye olumlu katkı sağlayacağı ve belli bir süre sonra bu kesimden sağlanan toplam vergi gelirlerinde artışa yol açacağı hesaba katılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, tasarının 8'inci maddesinde, brüt asgari ücretin 6,5 katı olan sigorta primine esas kazanç üst sınırının brüt asgari ücretin 7,5 katına yükseltilmesi öngörülmektedir. Komisyonda TOBB, TİSK, TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ temsilcileri yapılan düzenlemeye olumsuz görüş bildirmiştir ancak Hükûmet sosyal tarafları hiç kale almamıştır. SGK'nın prim gelirlerinin artırılması gerekçe olarak ifade edilmiş ve daha fazla prim tahsil edilerek bu kapsama giren yaklaşık 350 bin sigortalıya daha fazla aylık ve gelir alma imkânı verilmesinden bahsedilmiştir. Hâlbuki, kamu çalışanlarına başta döner sermaye gibi çeşitli adlar altında yapılan bazı ek ödemelerden prim kesilmemekte ve bu ek ödemeler emekli aylığına yansımamaktadır. Oysa böyle bir düzenleme de SGK'nın prim gelirlerini artıracaktır. Özel sektörde ücret gelirinin düşük gösterildiğinin tespiti hâlinde bir dünya idari para cezası kesilmekte iken kamunun kendi çalışanlarının gelirlerini düşük göstermesi büyük bir çelişkidir ve tutarsızlıktır. Bu itibarla, kamu çalışanlarına çeşitli adlar altında yapılan tüm ek ödemelerin prim matrahına dâhil edilerek emekli aylığına yansıtılmasını sağlayacak düzenleme de mutlaka yapılmalıdır.
Ülkemizde emekliler mutlu değildir ve gelecekten umutsuz bir hayat sürdürmektedir. Emekli aylıkları yetmemektedir. Zaten elektrik, gaz ve su faturaları ile sağlık kesintileri emekli aylığının önemli bir kısmını alıp götürmektedir. Emekliler aldığı aylıkla kendi giderlerini karşılayamazken bir de işsiz çocuğuna bakmak durumunda kalmışlardır.
Hükûmet emeklilere verdiği sözleri tutmamaktadır. Herkes banka promosyonu alırken emekliler sekiz yıldır üvey evlat muamelesi görmektedir. Önceki Başbakan Sayın Davutoğlu, 21 Ekim 2015 tarihinde, emeklilerin huzurunda "Bankalarla anlaşmalar yapıyoruz. Emeklilerimiz böylece yılda en az 300 lira promosyon almaya başlayacaklar." demişti. Peş peşe değişen Çalışma Bakanları da hep umut vermiş ama emekliler bugüne kadar ancak hava almışlardır. Sayın Müezzinoğlu önce "Emeklilere promosyon taahhüdümüz yok." demiş, sonra da çalışmalara devam ettiklerini belirterek "Promosyon konusunda isterseniz bir ay kadar konuşmayalım." demiştir. Hükûmet emeklilere promosyon verilmesini bir tür sağlayamamıştır.
Emekli aylıkları arasındaki eşitsizlikler de giderilmemiştir. Emeklilerden en fazla aldığımız şikâyet, aylığının neden düşük olduğudur. "Filancadan daha çok hizmetim var, daha fazla prim ödedim, aylığım onunkinden neden az?" diye haklı olarak soruyorlar. "Hükûmet 100 lira zam sözü verdi ama kimisi 10 lira, kimisi 20 lira zam aldım." diyorlar.
Ben teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)