GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 674 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/760) ve İçtüzük'ün 128'inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:19
Tarih:10.11.2016

AK PARTİ GRUBU ADINA MAHMUT ATİLLA KAYA (İzmir) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 674 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin tümü hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü vefatının 78'inci yılında rahmetle, minnetle anıyorum.

Atatürk'ün önümüze koyduğu muasır medeniyet seviyesine erme hedefi bizim ülkümüz olmuştur ve yine "En büyük eserim." dediği cumhuriyetimizi içerideki ve dışarıdaki düşmanlara karşı korumak da en büyük vazifemizdir.

Değerli milletvekilleri, 15 Temmuz darbe girişiminden bu yana yaklaşık dört aylık bir süre geçti. Millî iradeye kasteden, millî iradenin merkezi Türkiye Büyük Millet Meclisini bombalayan, insanlarımızın üzerine acımasızca kurşun ve bomba yağdıran, 246 vatan evladını şehit eden hainlerle mücadelemiz devam ediyor.

15 Temmuzun hemen ardından toplanan Millî Güvenlik Kurulumuzun Bakanlar Kurulumuza tavsiyesiyle olağanüstü hâl ilanı ve kararı, Milliyetçi Hareket Partisinin desteğiyle birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisimizden de geçti. Tabii, bu olağanüstü hâl kararıyla birlikte bu hain ve iş birlikçileriyle mücadelemiz daha hızlı ve daha etkin yapılmaya başladı.

Olağanüstü hâl ilanıyla Anayasa'mızın 121'inci maddesi kapsamında çıkarılan tüm kararnamelerin ortak bir yanı vardır; bu da hainlere ve iş birlikçilerine karşı Türkiye Cumhuriyeti'nin bekasını, devletimizin, milletimizin huzur ve güvenliğini sağlamaktır.

Değerli milletvekilleri, bu süreçte sadece FETÖ'yle değil, PKK'yla da, DAEŞ'le de mücadelemiz devam ediyor. Bu süreç içerisinde gördük ki aslında bu 3 örgüt birbirinin içerisine girmiş ve bir komuta merkezinden idare ediliyor. O amaçla, Anayasa'mıza eklenen -özellikle- geçici maddeyle 154 milletvekili arkadaşımızın dokunulmazlıklarının kaldırılmasından sonra, bu süreç içerisinde pek çok arkadaşımız gidip ifadelerini vermişken maalesef, dokunulmazlığı kaldırılan bazı milletvekilleri devlet ve yargı otoritesini tanımayarak ifade vermeye gitmemişler, ardından da gözaltı süreci ve akabinde de bugün yaşadığımız gelişmeler ortaya çıkmıştır.

Değerli milletvekilleri, hep beraber gördük, bunların gözaltına alınması anından itibaren, ülkemizde PKK yine silahları ve bombaları konuşturmaya başladı. Polislerimiz, askerlerimiz, sivil vatandaşlarımız şehit oldu; küçük, daha bebek yaşta çocuklarımız şehit oldu. Amaç belli; orada yaşayan vatandaşlarımıza, bölge halkına "Siz eğer devlete, Hükûmete, bu ülkenin liderine karşı durmadıkça sizden başlayarak öldürmeye devam edeceğiz."

Hep beraber gördük çözüm süreci ve 7 Haziran süreçlerinden sonraki süreçte, bunların demokratikleşme ya da özgürleşme gibi bir temel dayanakları yok. Bunların tek derdi var, bu da kan, kan, kan! Başka bir dertleri yok.

İşte, geçenlerde eski bir HDP'li vekilin, bölge halkının destek vermemesi üzerine, orada yaşayan Kürtlere yönelik yoğun hakaretlerini, iftiralarını attığı "tweet"te hep beraber gördük. İşte, aslında bunların Kürtlere de bakış açısı budur. Bunlar hiçbir zaman oradaki Kürtlerin haklarının zaten savunucusu olmamışlardır. Bunlar destek alamıyorlar, şimdi kızıyorlar ama içteki gerçeklik bellidir. Bölge halkı da Kürtler de bunların gerçek yüzünü görmüştür ve o bölgede yaşayanların ve Kürtlerin onlardan tek bir isteği vardır, artık yakalarından düşmeleridir.

Değerli milletvekilleri, dokunulmazlıkları kaldırılan HDP milletvekilleriyle ilgili süreç, tamamen Anayasa'ya, hukuka ve eşitlik ilkesine uygun olarak yürütülmüştür. Normal bir vatandaşımız nasıl bir yargı süreciyle baş başa kalıyorsa, aynı şekilde bunlar da o süreçle baş başa kalmışlardır ama onlar devletin otoritesini, yargının otoritesini kabul etmemişlerdir. Dokunulmazlıkları kalktığı için herhangi bir imtiyaza ve bir hakka da sahip değillerdir.

Daha bir yıl önce, bu Meclisin açıldığı ilk anda, Anayasa'mızın 81'inci maddesi gereğince hep beraber burada yemin ettik. Yeminimiz nasıl başlıyor: "Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma..." diyerek başlayıp akabinde "...büyük Türk Milleti önünde namusum ve şerefim üzerine söz veriyorum." diye bitiriyoruz.

Bunlar yeminlerini tutmadılar, bunlar hukuk yerine terörü, demokrasi yerine şiddeti tercih ettiler. Milletin değil, Kandil'in vekili oldular. Terörle, teröristlerle aralarına mesafe koymadılar. Terörle iç içe bir duruş sergilediler. Güneydoğuda kurtarılmış bölgeler ihdas etmeye çalıştılar. Belediyeler eliyle devletin, milletin parasını bölücü terör örgütü PKK'ya peşkeş çekmeye çalıştılar. 6-8 Ekim olayları gibi kanlı olaylar çıkararak tüm provokasyonlarla tüm ülkenin huzurunu bozmaya çalıştılar. Milletvekili olarak yasama dokunulmazlığının arkasına sığınıp teröre kalkan olmaya çalıştılar. Milletvekilliği kimseye suç işleme imtiyazı vermez. Arabasında terör örgütüne silah taşıyan milletvekili olmaz, terörist taşıyan, bomba taşıyan vekil olmaz. PKK paçavrası taşıyıp terörist cenazesine katılan milletvekili olmaz. Devletimize karşı "PKK'nın öyle bir gücü var ki sizi tükürüğüyle boğar." tehdidinde bir milletvekili olmaz, olamaz.

Türkiye Cumhuriyeti'nin yasalarını, devletin mahkemelerini, kararlarını tanımayacaksınız, meydanlarda terörün, teröristlerin propagandasını yapacaksınız, sonra yargının karşısına çıkıp "Biz milletvekiliyiz, bize dokunmayacaksınız." diyeceksiniz, yok öyle yağma. Evet, boşuna uğraşmayın, sızlanmayın, vatana ihanet cezasız kalmaz. Terör örgütünün siyasi şubesi gibi çalışmayı hiçbir demokrasi kabul etmez. Dünyanın hiçbir yerinde de böyle bir şey, hiçbir demokraside de böyle bir durum yoktur.

Ama, hemen olayların akabinde gördük, evet, beklendiği gibi, Avrupa Birliği hemen, zaten her zamanki konularda olduğu gibi Türkiye aleyhine bir tutum içerisine girdi, salı günü Meclisi, HDP Grubunu da ziyaret ettiler. Bakın, biz artık buna alıştık. Hem 15 Temmuzdan sonraki süreçte hem de daha önceki süreçlerde bu, kendi ülkelerinde yaşanan en ufak terör olayından sonra merkeze askerlerle güvenlik tedbiri alanlar ve aylardır olağanüstü hâlle memleketini idare edenler gelip sürekli Türkiye'nin meselelerine burnunu sokuyorlar. Şunu buradan açık, net şekilde ifade etmek istiyorum: Türkiye artık onların istikamet verdiği bir ülke değildir. 15 Temmuzda da gördük, Türkiye bu milletin, bu büyük milletin ancak çizdiği istikamet noktasında yoluna doğru devam eder.

Fakat maalesef, bizi şaşırtan bu süreçte özellikle ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisinin tutumu ve Türkiye'yi suçlayanlar kervanına katılması da bizler içerisinde üzücü ve şaşırtıcı olmuştur. Evet, İzmir'de, maalesef, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu aynen şu ifadeleri kullandı: "Seçimle gelen seçimle gitmeli. HDP'lilere karşı mafya yöntemleri uygulanıyor. Türkiye freni patlamış kamyon gibi." Sayın Başbakanımız Binali Yıldırım zaten bu noktada gerekli cevabı verdi. Terörle iç içe girenlerin bunun hesabını vermesi gerektiğini de açık şekilde ifade etti ama ben de bir İzmir milletvekili olarak ve yine İzmir milletvekili olan Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu'nun da bu açıklamayı yapmadan, en azından bir İzmirlilere danışmasını isterdim. Keşke, bu sözler ağzından çıkmadan önce, o toplantı salonunun içerisinde kendi partisi mensuplarının dahi ne düşündüğünü sormasını isterdim. Hatta, hemen o toplantı salonunun yakınında Konak Toros'ta, daha kısa zaman önce şehit olan Halit Zilani Çelik kardeşimizin babası Mehmet ağabeye bir sormasını dilerdim. Yine, çok kısa süre önce İzmir'de şehit verdiğimiz, gittiği o havaalanı güzergâhının üzerindeki Torbalı ilçemizdeki Mustafa Eser kardeşimizin annesi Türkan Hanım'a ve onun o küçük, gözü yaşlı kardeşlerine sormasını isterdim. Keşke, şu an terörle mücadelede kahramanca mücadele eden askerimize, polisimize ve bunların ailelerine bu görüşü ortaya koymadan önce sormasını isterdim ama maalesef gördük ki -demin sayın grup başkan vekili de Cumhuriyet Halk Partisinin açtı- hemen İzmir'deki programlar apar topar kesilip bir de bir parti meclisi kararı alındı. Bakın, siz açtınız diye söylüyorum. Parti meclisi kararını biz de okuduk. Zaten partimiz de bu parti meclisi kararına ilişkin olarak hukuki süreci, şikâyet sürecini de başlattı. Burada direnme hakkından bahsediyorsunuz ve özellikle HDP'lilere ilişkin olarak ortaya koyduğunuz tutum da, sanki bunlar sütten çıkmış ak kaşık, teröre, terörizme ve demin saydığım bu olayların hiçbirine karışmamışlar, akabinde tek suçlu Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, tek suçlu Başbakanımız Binali Yıldırım, tek suçlu AK PARTİ ve her birimize yönelik hakaret ve iftiralar içeren beyanlarla dolu bir parti meclisi bildirisi görüyoruz. Evet, Sayın Başbakanımız buna ilişkin de söyledi. Gerçekten, bizim üniversite yıllarımızda, baktığımızda, okulda, çıkışta o eski solcu arkadaşlar çıkarlardı, her hafta bir kantinde bir bildiri okurlardı. İnanın, bu bildiriden farkı da kalmamış ama partimize, Başbakanımıza ve Cumhurbaşkanımıza da ağır hakaret ve iftiralar içeren bir bildiri.

Ben şunu açık, net söylüyorum: Hep İzmir üzerinden siyaset yapıyorsunuz, İzmir'i kendi tekelinizde görüyorsunuz. Gelin, şu okuduğunuz parti meclisi bildirisini İzmir'de okuyun, herhangi bir noktasında okuyun ve İzmirli hemşehrilerimize sorun "Evet, teröre destek veren şu an tutuklu milletvekilleri için direneceğiz, gelin bakalım İzmirliler." deyin. Ne yapacak o İzmirliler, hepiniz çok net şekilde görürsünüz.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - O bildiriyi okuyalım, ben varım İzmir milletvekili olarak.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) - Çarpıtıyorsun ya, ne alakası var?

AKIN ÜSTÜNDAĞ (Muğla) - Çarpıttın ya, çok çarpıttın ya, bu kadar da değil ya!

MAHMUT ATİLLA KAYA (Devamla) - Bakın, bunlar milletin vicdanında mahkûm oldular. Geçmişte diyorlardı ki: "Bizim arkamızda PKK var, YPG var, PYD var; sırtımızı bunlara dayadık." Lütfen, bakın, bir milletvekili olarak da değil, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak söylüyorum: Bunların gönüllü sırt dayanağı olmayın. Sizin, özellikle bu koymuş olduğunuz bildiriden sonra... İşte, bugün HDP'liler Mecliste yok ama gözleri arkada değil. İşte, çıkılıp burada sürekli, maalesef, özellikle Yenikapı ruhundan da uzaklaşılan... Demin Başkanımız da söyledi, ne değişti Türkiye'de? Bakın, AK PARTİ'nin veya Milliyetçi Hareket Partisinin duruşunda herhangi bir şey değişmedi ama maalesef, siz bu Yenikapı ruhundan uzaklaştıkça uzaklaşıyorsunuz. İşte, sizin de "Ne değişti?" diye sorduğunuz konunun asıl sebebi budur. Bu noktada, özellikle, sadece muhalefet yapmak adına, Türkiye Cumhuriyeti devleti düşmanlarının, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti devletinin düşmanlarının değirmenlerine lütfen su taşımayınız.

Bakın, şunu da açık, net söyleyelim: Bunların arkasını, sırtını dayadıkları PKK da, PYD de, YPG de bunları kurtaramadı, boşuna uğraşmayın bunları siz de kurtaramazsınız. Türk milletinin adaletinden, Türk adaletinden yaptıkları işlerin her birinin, yaptıkları eylemlerin, sözlerin teker teker cezasını çekeceklerdir.

Evet, bugün ülkemizin ve devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün ölüm yıl dönümü. Ne demişti Atatürk? "Ulusal varlığımıza düşman olanlarla dost olmayalım." Bakın, çok önemli bir söz. Evet, gerçekten, bugün Türkiye bir beka mücadelesi veriyor. Tüm bu KHK'larla, alınan tedbirlerle ortaya konulan şey budur. İşimiz bitmedi. Son hain bertaraf edilinceye kadar, milletimiz ve memleketimiz için tüm tehditler ortadan kalkıncaya kadar canımızı dişimize takarak mücadele etmeye devam edeceğiz.

Ben buradan diyorum ki: Türk milleti eğilmeyecek, Türkiye Cumhuriyeti devleti de yenilmeyecektir.

Hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kaya.