GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 674 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/760) ve İçtüzük'ün 128'inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:19
Tarih:10.11.2016

CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Tekrar Genel Kurulda olmaması gereken bu olayların yaşanmasından duyduğumuz üzüntüyü ifade etmek isterim ancak bu olayların yaşanmasına sebep olan konu da esasen kimi kamu görevlilerinin muhalefet partilerine yönelik hoşgörüsüz tutumlarıdır. Yani, onların şöyle zannetmemesi lazım: İşte bunlar muhalefet, bunlar iktidar. Devletin polisi devletin polisidir. Elbette, bugün söylediği gibi, o millettir, biz vekiliz; asıl olan odur ama orada bir görev ifa etmektedir ve o görevi yaparken siyasilerin rozetlerine göre değil, görevin gereğine göre hareket etmek zorundadır, aksi bir durum Türkiye'de daha tatsız gelişmelerin yaşanmasına yol açar.

Sayın milletvekilleri, bugün yaşanan olay Sayın Cumhurbaşkanına yönelik yüksek güvenlik önlemlerinden kaynaklı, biz bunu biliyoruz ama burada biz bile potansiyel olarak bir suçlu gibi, bir tehdit gibi görülüyorsak, devlet bu hâle geldiyse yanlış burada. O polisler ya benim biraz önce söylediğim gibi, iktidarın ordusu olmaya soyunmuş insanlar ya da FETÖ'cüler, bu tür provokasyonlar da mümkün. Ne malum bunların bir gerginlik yaratmak amacıyla Emniyete sızmış FETÖ'cü olmadığı. Var mı bu konuda bir deliliniz? Bir sürü adam alıyorsunuz, bunları bir sorgulayın bakayım. Eminim, yarısı FETÖ'cüdür, yarısı FETÖ'cüdür. İktidar olarak -sayın milletvekillerini tenzih ediyorum- bu tür tavırlara sizin prim vermemeniz lazım, bu tür iş ve işlemleri yapan bürokratlara sizin haddini bildirmeniz lazım. Aksi takdirde, bugün bana, yarın başkasına.

Herkesin bir şey bilmesini isterim. Sayın Cumhurbaşkanını gerekirse bu millet, herkes korur, ben de korurum. Benim bulunduğum yerde böyle bir şeyi ben tespit etsem, onun polisinden önce ben buna müdahale ederim, o eli ben kırarım, silah çeken eli. Herkes haddini bilsin. Kimse kraldan çok kralcı olmasın. Yani doğal olarak bugün, bana, şahsımda partimize ve milletvekillerimize yapılan iş ayıp bir iştir, Hükûmetin partimizden özür dilemesi lazım. Sayın Bakan Maliye Bakanı, kendisini de çok severim, ayrı, bir şey demiyorum. (CHP sıralarından gülüşmeler) Gülmeyin, seviyorum, evet, bu ayrı bir şey. Ama, İçişleri Bakanının bu olaydan haberi yok mu? Meclis Başkanı nerede? Nerede Meclis Başkanı? Bugün benim Anıtkabir'e sokulmayan arabam "TBMM 30" plakalı. Ben sonra bizim milletvekillerimizin geldiği otobüse binerek Anıtkabir'e girdim. Adama diyorum ki: "Kardeşim plaka bu. Al bak kimliğimi de göstereyim." O Dışişlerinde basılan giriş kartı bu milletvekili kimliğinden daha mı kıymetli? Bu ne kepazelik! Bunu kabul etmemiz mümkün değil. Efendim bir de bağırıyor oradan: "Çekin, çekin." Alıştılar ya bunlar, dava açacaklar. Bildiğin yere kadar git. Gidebildiğin yere kadar git. Sen önce devletin polisi olmasını öğren. (CHP sıralarından alkışlar) Bunlar olur mu? Terbiyesiz dedim adamlara. "Terbiyesiz" iyi eğitim almamış, gerekli eğitimle donanmamış demektir. Tekrar bu konuyu kapatmak istiyorum.

Konuya da şuradan girdik: Derik Kaymakamımıza yapılan saldırıdaki güvenlik zafiyetinden girdik. O kaymakamı biraz koruyabilseydi ya bu devlet, beni engelleyeceğine. Bir diğer siyasi partinin grup başkan vekiline de benzer muamele yapılmış. Ayıptır bunlar. Size de geliyorlar "Öyleydi, böyleydi.", tabii, işgüzar bunlar yani bürokratları söylüyorum. Emniyet Genel Müdürlüğü mensuplarının büyük çoğunluğunu da tenzih ediyorum. Polis arkadaşlarımız bu konuyu üstüne almasın. Ama, bir realite var, Türkiye'de bu koruma işinin tadı kaçtı. Başbakanlık korumaları, Cumhurbaşkanlık korumaları, Türkiye garip, anormal bir hâl aldı. Devletin her vesileyle "Millet, millet... Milletin bağrından çıktık..." İyi, güzel, çıktın. Ne korkuyorsun o milletten? Korkma, bu millet sana bir şey yapmaz. Bu millet vakti zamanı geldi mi seni sandıkla oradan indirmesi icap ediyorsa indirir. (CHP sıralarından alkışlar) Bu, Başbakan için de geçerli, sayın bakanlar için de geçerli, benim için de geçerli. Milletten korkarak siyaset yapılır mı? Tehdit var, biliyorum, yok demiyorum. Elbet belli tedbirlere ihtiyaç var ama işin tadını kaçırmaya gerek yok. Bu konuda umarım, dilerim Emniyetten bir yetkili de beni dinliyordur.

HALİL ELDEMİR (Bilecek) - Niye bağırarak konuşuyorsun?

ENGİN ALTAY (Devamla) - Ses az çıkıyor diye bağırıyorum.

BAŞKAN - Sayın Altay, bu arada şunu ifade edeyim: Meclis Başkanımızı da sordunuz, o istirahatte, raporlu.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Öyle mi?

BAŞKAN - Ciddi bir rahatsızlık geçirdi. Buradan Allah'tan şifalar diliyoruz kendisine.

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) - Ne tesadüf 10 Kasıma denk gelmesi!

BAŞKAN - Bilgileri ileteceğiz yalnız.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Ben de Sayın Meclis Başkanına acil şifa diliyorum, Allah'tan şifa diliyorum, geçmiş olsun; bir an önce sağlığına kavuşmasını temenni ediyorum ve iş görür hâle geldiği gün itibarıyla da bu konu benim değil onun namusudur. Bu konuyu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına emanet ediyorum, nasıl biliyorsa öyle yapsın.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; KHK'ya geçeceğiz.

Bugün 10 Kasım, önemli bir gün. Bugün bütün devlet ricali Anıtkabir'deydi. Belki Türkiye için, Türkiye'deki bu gergin, gerilim siyaseti için bir umut, bir başlangıç olur diye bekledim. Ancak, her şeye rağmen, huylu huyundan vazgeçmiyor. Sayın Cumhurbaşkanında bugün iki şey yakaladım. Birincisi, Atatürk'e yönelik, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e yönelik olumlu, müspet, yapıcı ve Atatürk'ü sanki bizden çok daha iyi kavramış, anlamış. İddia, iddia ona ait; doğal, olabilir, keşke öyle olsa keşke Atatürk'ü çok daha iyi anlamış olsa keşke Atatürk'ün nasıl bir Türkiye tasavvurunu, tasavvur ettiğini kavramış, bizden daha iyi kavramış olsa. Ben burada bir kere söyledim: Atatürk Cumhuriyet Halk Partisinin Atatürk'ü değil sadece, Atatürk 80 milyonun Atatürk'ü, bunda bir tereddüt yok ve hep öyle olacak. (CHP sıralarından alkışlar) Hep öyle olacak. İktidar partisinin sayın milletvekillerinin de iktidar partisine oy veren 20 küsur milyon seçmenin de Atatürk'ü bir tereddüt yok ama bu şu demek değil: Zorda kaldı mı, mecbur oldu mu -öyle de iddia edilebilir- ya da resmî günlerde Atatürk'le ilgili bir iki övgü dolu söz söyleyip ondan sonra çıkıp da başka yerlerde başka şeyler söylemek. Atatürk'ten ne anlıyoruz, bu çok önemli. Ben Atatürk deyince sadece Atatürk anlamıyorum. Ben Atatürk deyince laik cumhuriyet anlıyorum. Burada mutabıksak mesele yok. Atatürk deyince hukukun üstünlüğünü anlıyorum. Atatürk deyince ötekileştirmemeyi anlıyorum. Atatürk deyince inanç aidiyeti üzerinden siyaset yapmamayı anlıyorum. Atatürk deyince yaşam tarzına müdahale etmemeyi anlıyorum. Atatürk deyince etnisite siyasetinden uzak durmayı anlıyorum. Çağdaşlaşmayı anlıyorum Atatürk deyince, "Yurtta barış, dünyada barış." anlıyorum ve egemenliğin kerametini Meclisten ve milletten bilmek anlıyorum, Meclisin ve milletin dışında hiçbir şeyden keramet ummamak anlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Yani, cemaat ve tarikatlardan değil, Meclisten keramet, milletten keramet anlıyorum ben Atatürk deyince. (CHP sıralarından alkışlar)

Böyle baktığınız zaman... Bize "kurucusu olduğu partinin mirasyedileri" demiş Sayın Cumhurbaşkanı. Sayın Cumhurbaşkanının bugün de böyle bir kutuplaştırma, bir ayrıştırma, bir kamplaşma politikasından ne murat ettiği konusunda kuşkum var. Daha doğrusu, Sayın Cumhurbaşkanından önce Sayın Cumhurbaşkanının danışman kadrosuyla ilgili, kendisi dâhil herkesin bir kafa yorması lazım. Belki de adamcağıza diyorlar ki: "Efendim, reis bey, reis hazretleri -her neyse- böyle yaparsak biz yüzde 50'yi konsolide ederiz." Ya, yapmayın, yazıktır, günahtır. Üç gün önce söyledim: Bu milleti bölmeyin, bu toplumun içine nifak sokmayın, bu toplumu laik-antilaik diye; Alevi-Sünni diye; cumhuriyetçi, Atatürkçü- Atatürkçü olmayan, cumhuriyetçi olmayan diye; inanan-inanmayan diye ayırmak günahtır, ayıptır. Bu Meclis el ele, kol kola, et tırnak gibi geçmiş insanların mücadelesiyle Atatürk'ün önderliğinde bu ülkeyi bu hâle getirdi. "Tarihimiz doksan yılla sınırlanıyor." Ne alaka Sayın Cumhurbaşkanı, ne alaka? Biz Kayı boyunu da biliriz, Selçuklu'yu da biliriz, Osmanlı'yı da biliriz. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Yeni yeni öğrenmeye başladınız.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Bütün bunların en üstünde Türkiye Cumhuriyeti var, ne güzel, ne mutlu. Kim Selçuklu'ya ilişmiş, kim Osmanlı'ya laf etmiş? Yani "Tarihi doksan yılla sınırlıyorlar." ne demek, nasıl bir laf? Ne murat ediyor buradan Sayın Cumhurbaşkanı, çok merak ediyorum.

Bu kürsüden bir kere daha söylüyorum: Ne oldu 15 Temmuzda? O zaman iyiydi. Karşılıklı birbirlerine bakıldığı zaman insanlar gülüyordu, içten gülüyordu. Ne geçti? Ne değişti? İnsaf, vicdan. "Ben kamplaşmaktan besleniyorum." Aklıma bu geliyor. Belki, Allah var, Tayyip Erdoğan'ın iç dünyası bu değil ama o danışmanlar, o şürekâsı diyor ki: "Sen vur CHP'ye!" Şimdi, MHP'ye vurmuyor bugünlerde. "Vur ona, buna!" Bu nasıl bir mantık? Bu mantık bir gün milleti bezdirir. Hani, hep söylüyorsunuz ya "Şu kadar oy aldık, bu kadar oy aldık." Bir gün bu mantıktan millet bezer, pek fena bir ders verir size. Bir zamanlar yüzde 22'den yüzde 1'e düşen partiler biliriz biz. Olun diye söylemiyorum, beddua etmiyorum, milletin takdiri, yapmayın etmeyin diyorum, milleti bölmeyin, ülkeyi bölmeyin, toplumu bölmeyin diyorum; biz iyi niyetliyiz diyorum, biz samimiyiz diyorum, biz Allah'la aldatanlardan değiliz, siz de -kastım Hükûmet- Hükûmet de aldatmasın diyorum. Yanlış mı söylüyorum? (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Yanlış.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Şimdi, bugün bir konu daha var, çok kısa ona da değinmek istiyorum.

Metiner burada mı? Gıybet yapmayalım ama bugün bir gazetede bir yazı yazmış, şöyle yazmış, özetle diyor ki: "CHP; HDP'liler tutuklandı, Cumhuriyet'e baskı oldu diye Parti Meclisini topladı olağanüstü, 15 Temmuzda niye toplamadı?" Sonra bizi de PKK'yla ve FETÖ'yle ilişkilendirmiş kıt aklıyla ve her zamanki işgüzar kişiliğiyle. Metiner bunlara cevap verir. O Metiner'i bir gün siz o partiden atacaksınız, belki hapse de atacaksınız, o zaman onun hukukunu da Cumhuriyet Halk Partisi sağlayacak, temin edecek, koruyacak. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şahsiyatla uğraşmayalım lütfen Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Bir gazeteci olarak o Cumhuriyet Halk Partisi Parti Meclisini -çok ilgili de, ilgili gibi de aslında- ve Cumhuriyet Halk Partisini daha yakından izlemesinde yarar var. 15 Temmuzdan bir gün sonra -ki 15 Temmuz 16'ya sarktı- Cumhuriyet Halk Partisinin dışında hiçbir siyasi parti en üst organını toplamadı. 17 Temmuzda biz parti meclisini olağanüstü topladık. Başka toplayan parti var mı?

MEVLÜT KARAKAYA (Adana) - Biz toplu hâldeydik. Biz zaten toplu hâldeydik.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Allah için, kimi siyasetçiler o zaman evinden çıkamıyordu, daha ne olacağı belli değil, bakarsın ikinci dalga gelir diye. Neredeydi Metiner o gece? Neredeydi, burada mıydı? Ayıptır! O gece şöyle demişiz... Bu kürsüde hayatımda metin okumadım, bakarak konuşma yapmadım.

MARKAR ESEYAN (İstanbul) - Ayıp ediyorsun! Tankın üzerindeydi o.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Ben... Peki, Metiner burada olabilir.

Ben soruyorum sadece. CHP bir gün sonra parti meclisini topladığı hâlde "CHP 15 Temmuzdan sonra parti meclisini toplamadı." gibi bir yalanı yazmak ayıp etmek olmuyor mu? O, verir...

BAŞKAN - Sayın Altay, lütfen, Genel Kurula hitap edelim, şahsiyatla uğraşmayalım, kendisi de yok burada, lütfen.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Tamam Başkanım.

Uzun zamandan sonra, bir şey okuyacağım.

Cumhuriyet Halk Partisi Parti Meclisi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Grubu ortak açıklaması:

"Parti Meclisi ve TBMM Grubumuz 15-16 Temmuz darbe girişimi ve sonrasındaki süreci değerlendirmek üzere 17 Temmuz 2016 tarihinde Parti Genel Merkezinde toplanmıştır.

Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki bir cuntanın parlamenter demokrasimize yönelik darbe girişimini lanetliyoruz." Darbeden iki gün sonra, daha siz konuşmuyorsunuz.

"Türk Ordusunun üniformasına ve onuruna yakışmayan tutum içindeki bu gruba karşı siyaset kurumu, milletvekillerimiz ve milletimiz gereken tutumu alarak karşı çıkmıştır. Parlamenter demokrasi birikimimizin yarattığı demokrasi kültürü, bu darbe girişimini başarısız kılmıştır.

Her türlü darbe ve kalkışmaya karşı halkın demokratik direnme hakkı kutsaldır. Parlamenter demokrasinin yarattığı tarihsel birikimin gücüyle halkımız, darbeye karşı direnme hakkının bir örneğini vermiştir.

Bu bağlamda, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da asker sivil ayrımı yapmaksızın her türlü darbe girişimine ve vesayete şiddetle karşı olduğumuzu ifade ederiz.

Siyasi partilere önümüzdeki dönemde çok önemli sorumluluklar düşmektedir. Benzeri olaylarla bir daha karşılaşmamamız için siyasi partilerin özeleştiri yapması bir zorunluluktur.

Önümüzdeki görev, darbecilerin hesap vermesi, toplumsal normalleşmenin sağlanması ve demokrasimizin güçlendirilmesidir.

Türkiye'nin saygınlığı açısından hesaplaşma süreci sadece ve sadece hukuk sınırları içinde yürütülmelidir. Darbeciler, tüm iş birlikçileriyle birlikte hukuk düzeni içinde yargı önüne çıkmalı ve hesap vermelidir. Hesap sorma sürecini ve soruşturmaları, Anayasa ve hukuk sınırları dışına taşıyıp bir cadı avına dönüştürmek, Anayasa'yı ihlal eden darbecilerle aynı konuma düşmek olur.

Soruşturmalarda özellikle sorumlu olanla olmayanı ayırmak, sorumlulardan hukuk sınırları içinde hesap sormak, bundan sonraki normalleşme ve demokratikleşme sürecinin selameti açısından büyük önem taşımaktadır. Soruşturmalar, intikam ve tasfiye fırsatı gibi görülmemelidir.

Öte yandan, hukuk devletinin gereği olarak er ve erbaşlara dönük linç girişimleri de aynı biçimde soruşturulmalıdır.

Siyaset kurumu ve devlet organları, halkın kutuplaştırılmasına, kışkırtılmasına, çatışma potansiyelinin tahrik edilmesine, Türk Silahlı Kuvvetlerinin düşman gibi gösterilmesine dönük her türlü girişim ve ortamı ortadan kaldırmakla sorumludur.

Ülkemizin geleceği tam demokrasidedir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bütün siyasi partilere açık çağrımızdır: Güçlü bir parlamenter sistem ve özgürlükçü demokrasi için her türlü çabayı göstermeye hazırız. Bu, bizim tarihî sorumluluğumuzdur."

Sayın Mehmet Metiner'in bugünkü yazısına bir cevaptır, anlayan anlar. Anlayana sivrisinek saz, anlamayana yapacak bir şey yok. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, öte yandan, çok tartışılan son parti meclisi bildirimizi zamanım çok kalmadı, okumayacağım ama oradan bir iki şeyi sizinle paylaşmak istiyorum: "Darbe girişiminde yer alan, destek veren askerî, siyasi ve bürokratik tüm unsurlar en kısa sürede ortaya çıkartılmalı ve hukuk çerçevesinde yargılanmalıdır." Neresi yanlış bunun?

"AKP, Türkiye Büyük Millet Meclisi zemininde ve seçimle gelen temsilcilerle yürütülmesi gereken çözüm sürecini, TBMM'yi hiçe sayarak doğrudan PKK'yla pazarlığa girerek yürütmüştür." Yanlış mı, ne var bunda?

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) - Doğru.

ENGİN ALTAY (Devamla) - Bir tespit değil mi bu? Geçiyorum.

"Hukuki süreçler tamamlanıp hüküm kesinleşmeden milletvekillerinin tutuklanması Anayasa'ya ve Anayasa Mahkemesinin içtihatlarına aykırıdır. Bu hukuk dışı uygulamaya son verilmelidir." Ne var bunda? Şunu da söyleyeyim: "FETÖ, PKK ve IŞİD terör örgütlerine yardım ve yataklık eden saray ve AKP yöneticileri -buraya takıldığınız muhakkak- demokrasimize ve ülkemizin bekasına yönelik en büyük tehdittir. Bu tehdit yurttaşlarımıza demokratik direnme hakkını da vermektedir." Bu bir tespit, bu bir eleştiri. Siyasette birbirimize her gün gül uzatamayız. Dünyanın en doğru işini bile yapsanız muhalefetin size "Aferin" demesini mi bekliyorsunuz? Sayın Binali Yıldırım'la altı yedi yıl önce Sinop'ta bir anım vardır. Binali Bey Sinop'a gelmiş Bakan olarak, Sinop'un o dönemki milletvekilleri "Efendim, bu Engin Bey bizimle çok uğraşıyor yerelde." diyorlar. Binali Bey çok güzel bir cevap verdi onlara: "Siz Engin Bey'den övgü mü bekliyorsunuz? Siyasetin gereği budur, adam işini yapıyor." dedi. Binali Bey'in sekiz sene önceki mantığının şimdi iktidar partisinin sayın milletvekillerinde ve özellikle Hükûmette de olması lazım. Her vesileyle söylediğim bir şey var: Öfke biraz muhalefete yakışır, iktidara yakışmaz; size sabır yakışır. Ben Refah Partisinin 56 milletvekiliyle şurada koalisyon iktidarına kök söktürdüğünü biliyorum. Sizin gösterdiğiniz refleksi, o günkü koalisyon hükûmetine mensup siyasi partiler o zaman göstermedi.

Değerli milletvekilleri -çok konu var, dağıldı tabii bu tantana şeyle- şunu söylemek istiyorum yalnız: Arkadaşlar, hepimizin bir siyasi aidiyeti var. Hiç şüphesiz, parti hiyerarşisi de var. Bunları kabul ediyorum, saygıyla da karşılıyorum, bizim de var ama ortada bugün Sayın Cumhurbaşkanı da söylüyor: "Bu cumhuriyet gökten zembille inmedi, sokakta bulunmadı." Bizim de söylediğimiz bu. "Efendim, biz Atatürk'ü daha iyi anladık." Ne mutlu, ne güzel! Hiçbir itirazımız olmaz. Başından beri söyledik hepimizin bu diye, cumhuriyet de bizim değil, Atatürk de; hepimizin, ortak değer, ortak ülkünün önderleri, değerleri ama sorumlu olduğumuz bir 80 milyon insan var. Kürt'üyle Türk'üyle, Alevi'siyle Sünni'siyle, Arap'ıyla Gürcü'süyle, kuzeylisiyle güneylisiyle, bu 80 milyon insanı bölmeyin -Hükûmete söylüyorum tabii- ayrıştırmayın, ötekileştirmeyin, kamplaştırmayın. Bundan kimseye hayır yoktur. İnançların gereği de bu değildir, siyasetin edebi de bu değildir. Bu tür politikalarla zaman zaman belli oylar konsolide edilebilir. İnanç aidiyeti üzerinden siyaset yaparak belli kesimin oylarını alabilirsiniz, desteğini alabilirsiniz ama o aslında bir zafer değildir, hezimettir. Hani diyorsunuz ya "Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır." Siz, şimdi zafer zafer yenilgiye gidiyorsunuz, farkında değilsiniz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Çok çalışmanız lazım.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.