GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 669 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması ve Milli Savunma Üniversitesi Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname (1/751) ve İçtüzük'ün 128'inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:18
Tarih:09.11.2016

CHP GRUBU ADINA MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Biz bu kanun hükmünde kararnamede de daha öncekilerde de neyi konuşuyoruz? Konuştuğumuz, temel olarak devletin yeniden yapılandırılması. Bu ihtiyaç niye oluştu, nereden çıktı bu ihtiyaç? 15 Temmuz darbe girişiminden. Peki, Türkiye'yi 15 Temmuza kim taşıdı? 15 Temmuza gelene dek Türkiye'yi on dört yıl kim yönetti? O kadroları Fetullahçı yapılanmaya kim tahsis etti? Kim buna göz yumdu? Millî Güvenlik Kurulundan başlamak üzere, bütün istihbarat raporlarına, devletin bütün raporlarına, belgelerine rağmen buna kim göz yumdu? Hatta, Silahlı Kuvvetlerin komutanı bu raporu Başbakana götürdüğü zaman "Ya, Paşam, bunlarla çok fazla ilgilenmeyin, fazla büyütüyorsunuz." kim dedi? İşte, değerli arkadaşlar, burada temel olarak konuşmamız gereken budur. AKP iktidarı Fetullahçı yapılanmaya yardım ve yataklık yapmıştır. Sonuç olarak, sizler bizim bildirgemizi suç duyurularıyla korkutamazsınız, bizi çekindiremezsiniz. İstediğiniz kadar suç duyurusunda bulunun sonuç olarak sizlerin FETÖ terör örgütüne yaptığı yardım ve yataklığı gizleme olanağınız yok. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, olağanüstü hâli çok sevdiniz, haksız hukuksuz bir uygulama. Zaten OHAL'in kurallarının da hiçbirine uymuyorsunuz, dışına taşıyorsunuz ve uzattıkça da uzatıyorsunuz. Ben buradan sormak istiyorum: Nereye kadar Türkiye'yi OHAL'le yöneteceksiniz? Türkiye'yi gerçek bir anayasal düzene, bir demokrasiye, en azından kabul edilebilir bir hukuk düzenine ne zaman getireceksiniz? Bakın, Türkiye yanıyor, enflasyon artıyor, döviz almış başını gidiyor, Türkiye'de her yerde kanlı eylemler oluyor ve siz hâlâ OHAL'i kendi diktatöryal rejiminizi inşa etmek için kullanma gayretindesiniz.

Değerli arkadaşlar, keyfî uygulamalar yapıyorsunuz, bunların hepsi Anayasa'ya aykırı, bunların hepsini götüreceğiz. Her ne kadar Anayasa Mahkemesi sizin hoşunuza gidecek bir karar vermek uğruna kendi tarihini lekeledi ve evrensel hukuk ilkelerini ve Anayasa'yı da görmezden geldi ama önünde sonunda doğrular ortaya çıkacak ve bugünkü bu konuşmalar ve bu kanunlar tarihe kara bir leke olarak geçecek, bunun hepimizin farkında olmamız gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, temel insan haklarından uzaklaşıyoruz gittikçe. Anayasa'mızın 15'inci maddesi uyarınca temel hak ve özgürlükler yani çekirdek haklar asla, OHAL de olsa, sıkıyönetim de olsa sınırlanamaz. Hâlbuki bu kararnamede de, daha öncekilerde de açık seçik görüyoruz ki birçok temel hak ve özgürlüğü sınırlıyorsunuz, kısıtlıyorsunuz, hatta yok ediyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, burada ihraçlar olduğunu görüyoruz. İhraçlarla ilgili olarak dilimizde tüy bitti artık anlatmaktan ama bir kez daha söylemekte yarar görüyorum: Bu ihraçları bu şekilde yapmak haksızdır, herkesin yargılanma hakkı var, hiç olmazsa bir soruşturma yapın. Bakınız, sorgusuz sualsiz, insanları görevden alıyorsunuz, ekmeğe muhtaç hâle getiriyorsunuz. O da yetmiyor, burada kanunla o kişileri damgalıyorsunuz. Bakın, bu listedeki insanlardan biri dahi masum olsa bunun vebalini kim taşıyacak? Peki, şu gerekçeyi öne sürebilirsiniz: Ya, biz FETÖ'yle mücadele ediyoruz, OHAL'de bu kadar olabilir. Hayır, olamaz. Acelemiz yok. Bakın, bunları açığa alırsınız, ihraç etmezsiniz, maaşlarının bir kısmını verebilirsiniz, adil bir yargılama sürecinden geçmesini sağlayabilirsiniz. Şimdi, bunlar yapılmadan peşinen ihraç yapmak elbette ki temel insan haklarına aykırıdır.

Burada 5'inci maddede bir nokta dikkatimizi çekiyor hemen. Bir Millî Savunma Üniversitesi kuruluyor, burada kalıcı düzenlemeler yapılıyor, bir OHAL kanun hükmünde kararnamesinde olamayacak kadar Millî Savunma Bakanlığının yapısında kalıcı düzenlemeler yapılıyor ama orada da yine yetki aşımı yapılıyor ve rektör seçme yetkisi yine Cumhurbaşkanına veriliyor. Yani 669 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'de Cumhurbaşkanı rektör atamak konusunda yetkilendirilmiş oluyor. Tabii biliyorsunuz, kalıcı yetkiyi de daha sonra aldı Sayın Cumhurbaşkanı.

Değerli arkadaşlar, konunun önemine binaen Gülhane'yle ilgili birkaç noktaya değinmek isterim. Gülhane'nin sivilleştirilmesi ve Sağlık Bakanlığına bağlanması çok büyük bir hatadır. Yanlışın neresinden dönülse kârdır. Gelin, bunu yapmayın. Gülhane'ye kıymayın efendiler. Bunu yapmayın. Bakın, eninde sonunda döneceksiniz çünkü askerî tababet bambaşka bir şeydir. Bu, kamuoyuna yansıdığında şöyle dendi: "Canım, Gülhane ne yapar? En çarpıcı örneği harp cerrahisidir. E harp cerrahisini, bizim cerrahlarımız da çok tecrübeliler, pekâlâ yapabilirler." Oysaki bu gerçeği yansıtmıyor.

Bakınız, şunları cankulağıyla dinlemenizi istirham ediyorum. Bakınız, bir askerimizin yaralandığını varsayın. O askerimiz önce ilk yardım istasyonuna getiriliyor, sonrasında ambulansla ayırma istasyonuna getiriliyor, oradan ikinci kademe dediğimiz seyyar birliklere getiriliyor; eğer orada seyyar cerrahi uygulamayla iyileştirilebiliyorsa yapılıyor, olmuyorsa da helikopterle Diyarbakır'a götürülüyor veya Şırnak, Yüksekova veya Hakkâri'deki askerî hastanelere götürülüyor, helikopterle. Eğer orada da yetersizse, gerekiyorsa ambulans uçakla GATA'ya getiriliyor ve orada tedavisi yapıldıktan sonra da eğer ihtiyaç varsa -ki gaziler açısından sıklıkla ihtiyaç oluyor- rehabilitasyon merkezine getiriliyor. Bakın, bu başlı başına bir organizasyondur ve başlı başına askerî bir işlemdir. Buna dikkatinizi çekiyorum. Bu, sivillerin yapabileceği bir şey değildir. Biz, sivilleri alırız, askeriyede de çalıştırırız. Bu anlayış yanlış bir anlayış. GATA'nın kapatılmasıyla askerî tababeti de bitiriyorsunuz, askerî sağlık eğitimini bitiyorsunuz. Askerî sıhhi astsubaylığını da bitiriyorsunuz, askerî hemşireliği de bitiriyorsunuz ve oradaki yaralılarımızı normal sağlık hizmetlerinin dışında tutuyorsunuz ve sivil kaynaklardan bunu gidermeye çalışıyorsunuz ama bunun bu şekilde giderilmesinin olanağı yok.

Bakınız, burada, ben, Gülhane Hastanesini yani eski Gülhane Tıp Akademisini ziyaret ettim. Gördüğüm şudur: Oradaki sağlık personeli, elinden geldiği kadar çalışmasına devam ediyor. Şu denebilir: Zaten Gülhane çalışıyordu; üniformalıydı, şimdi üniformasız çalışıyorlar. Ancak, arkadaşlar, orada şöyle bir sıkıntı var. Bugün itibarıyla, bir an için, asker yaralıların veya askerî şahısların tedavilerinin Gülhane'de öncelikli olarak ve ayrıcalıklı olarak yapıldığını kabul edebiliriz, kabul edelim. Ancak, bunun kalıcı düzenlemeye ihtiyacı var çünkü önümüzdeki süreçte, bir yıl sonra, üç yıl sonra, beş yıl sonra diğer hastanelerden hiçbir farkı olmayan, hiçbir statü farkı olmayan bugünkü Gülhane Hastanesinin askerî yaralıları öncelikli alması için bir sebep var mı? Bakın, mevzuata bunu mutlaka koymamız gerekiyor, hiç olmazsa bunu yapalım. Yani diyelim ki: "Askerî şahıslar yaralandıklarında öncelikle Gülhane Hastanesine gelirler. Bu bile eksik yani bu, oradaki doktorların, yöneticilerin inisiyatifine bırakılamayacak kadar ciddi bir sorundur. Askerî sıhhiye şu işe yarar: Öncelikle, yaralıyı tedavi etmeye yarar. Evet, yaralı tedavi edilecektir elbette ama bir yönü daha vardır; asker cephede savaşırken kendisine bir şey olursa en iyi şekilde bakılacağını, ortada kalmayacağını ve en iyi şekilde rehabilite edileceğini bilmek zorundadır. Peki, şu hâliyle belli midir, yani Şırnak'ta, Silopi'de yaralanan bir gazimizin ne olacağı belli midir? Şu mevzuatta yeri var mıdır? Yani çıkıp Sağlık Bakanı "Öncelik verdim onlara; hiçbir gazimiz, yaralımız açıkta kalmadı." diyebilir. Doğru da olabilir bu ki aksi örnekleri biliyoruz ama varsayalım ki doğru olsun. Bir yıl sonra bunun doğru olacağını biliyor muyuz? Bunu mutlaka bir mevzuata bağlamamız gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, askerî tıbbiyenin kendine özgü özellikleri var. Bakınız, hep harp cerrahisi üzerinden anlatıldı ama harp cerrahisi dışında askerî psikoloji var, harp psikiyatrisi var, askerî hijyen var. Askerî olmayan bir tıp fakültesine askerî hijyen öğretemezsiniz.

Bunun dışında, hava uzay hekimliği var, deniz su altı hekimliği var, askerî sağlık hizmetleri ana bilim dalı var, biyomedikal ana bilim dalı var. Türkiye'de tek biyomedikal ana bilim dalı Gülhane'de var. Şimdi, bu kararnamede diyorsunuz ki: "Bunları devrettik." Devretmekle olmaz, bunlar ancak askerliğin içinde verilebilecek eğitimler.

Bakın, burada, yine, kıta tababeti neler içeriyormuş? Yani kıtadaki doktorun asker olması niye gerekli? Uçuş tababeti bilecek, deniz altı tababetini bilecek, sıhhiye takım komutanlığını yapabilecek, seyyar cerrahiyi yapabilecek.

Tabii, pratisyen doktorların da sıkıntısı var. Şimdi, askerî pratisyen doktorların önünde bir ihtisas beklentisi kalmadı şu durumda ve bunun da mutlaka, acilen yasal bir düzenlemeyle düzenlenmesi gerekiyor.

Sürem yetmediği için Gülhane'yle ilgili yapılanları, yapılan hataları daha fazla anlatamıyorum ama bunun büyük bir hata olduğunu, bir an evvel dönülmesi gerektiğini, bir formül üretilmesi gerektiğini yüce Meclisin takdirine sunuyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)