| Konu: | 668 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/748) ile İçtüzük'ün 128'inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 17 |
| Tarih: | 08.11.2016 |
CHP GRUBU ADINA MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, Anayasa Mahkemesi, bana göre, hukuk tarihine, Türk hukuk tarihine kara bir leke olarak geçecek bir karar vermiştir ve Anayasa'nın 148'inci maddesinden hareketle, olağanüstü hâl kararnamelerinin şekil ve esas bakımından denetlenemeyeceğini ve bu nedenle de -bizim başvurumuz dolayısıyla- yetkisiz olduğunu söylemiştir. Oysaki bu, daha önceki içtihatlarına aykırıdır. Üç tane çok net kararı var, Anayasa Mahkemesi demiştir ki: "Senin olağanüstü hâl demen beni bağlamaz, ben bakarım, içine girerim, olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnamesiyse dokunmam ama sen o sınırları geçtiysen iptal ederim." Doğru karar odur ve bilmelisiniz ki yüksek mahkemeler böylesine sık karar değiştirmezler. Eğer Türk Anayasa Mahkemesi kararını 180 derece değiştiriyorsa bunun bir anlamı vardır ve bu da aslında, Anayasa Mahkemesinin de bugün diğer mahkemeler gibi siyasetten talimat aldığını, tarafsız olmadığını ve bağımsız olmadığını açıkça ortaya koymaktadır.
Değerli arkadaşlar, şu soru ortadadır: Olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnameleri, mesela, şu anda bizim görüştüğümüz 668 eğer Anayasa'ya aykırıysa ne olacaktır? Hukuka aykırıysa ne olacaktır? Uluslararası sözleşmelere aykırıysa ne olacaktır? Kim denetleyecektir bunu? Yani, yasamaya yani sizlere böylesine geniş bir yetki tanımaya Anayasa Mahkemesinin hakkı var mıdır? Anayasa'yı böylesine çiğnemek Anayasa Mahkemesinin yetkisinde midir? Bakın, abartılı olduğunu biliyorum ama şu örneği de vermek isterim sizler açısından, şuna aklınızın bir köşesinde cevap bulmanızı temenni ediyorum: Peki, sizler bir gün niyeti bozsanız, "Biz olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnamesiyle Anayasa Mahkemesini de kaldıracağız." deseniz Anayasa Mahkemesi ne yapacak bu durumda? Bakınız, üzerine konuşacağım kanun hükmünde kararnamede de, 667'de de, sonrakilerde de bir sürü kalıcı düzenleme var. Ne diyor Anayasa Mahkemesi: "Sadece olağanüstü hâl süresiyle ilgili olabilir bu." diyor. Yine, yetkisizlik kararında da söylemiş yani "Kalıcı düzenleme yapamazsın." diyor yani "Rektör seçimini burada düzenleyemezsin." diyor. (CHP sıralarından alkışlar)
Yine, burada da aynı şekilde, devletin, özellikle Silahlı Kuvvetlerin, özellikle Jandarma teşkilatının yapılandırılmasıyla ilgili açık, yapısal kararlar var. Şimdi, bu hangi yetkiyle, üç aylık olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnamesiyle bunu düzenliyoruz? Bu açık bir yetkisizliktir, açık bir hak ihlalidir ve bu açıkça yasamaya yani sizin yetkinize bir saldırıdır ve yüce Meclis burada, 15 Temmuzda nasıl biz bombaların altında burada görev yaptıysak, demokrasimizi, yasama Meclisimizi koruduysak aynı şekilde bugünkü bu saldırıya da yani Hükûmet eliyle getirilen saldırıya da karşı koymamız gerekiyor. (CHP sıralarından alkışlar) Yetkinizi gasbettirmeyin. Bakın, bu ülke hukuk devletidir, bu Meclis hukuk yapabilir, kanunlarını yapabilir, çıkartabilir, bu hakkımız, bu yetkimiz var.
Bakın, olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnameleri ölçülü olmak zorunda, ölçüsüz işler yapılıyor, çok açık bir biçimde masumiyet karinesi ihlal ediliyor. Bu kararnamede 1.400'ün üzerinde kişi, kamu görevlisi görevinden ihraç ediliyor. Bunlar yargılandı mı, bunlar soruşturuldu mu, bunlar mahkeme edildi mi? Biz hangi yetkiyle, hangi hakla bunları görevden alıyoruz? Bakınız, FETÖ'yle mücadele edeceksiniz tamam, sonuna kadar yanınızdayız ama bunu hukuk dışında, bir terör örgütü gibi yapamazsınız. Birazdan geleceğiz, her noktada hukukun üstünlüğüne saygı duymak zorundasınız, adil yargılanma hakkına saygı duymak zorundasınız. Bu ilkeleri çiğneyerek, eninde sonunda döneceğini bildiğiniz... Eğer, AKP iktidarı ülkemizi bir başka mecraya götürmeyecekse, uygar dünyadan koparmayacaksa, Avrupa Konseyinden koparmayacaksa, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden koparmayacaksa, sözleşmeye uyacaksa bunların hepsi bir gün dönecek arkadaşlar, bunu bilmelisiniz. Dolayısıyla, burada açık seçik hukuksuzluklar yapılıyor.
Bugün bu tablonun ilk günü. Bakınız, burada bir parti grubu temsil edilmiyor. Bu tek başına bir sorundur, nereden bakarsanız bakın yani en sağdan da bakabilirsiniz, AKP sıralarından da bakabilirsiniz, bu bir sorundur. Bu sorunu sizler yaşatıyorsunuz. Biz bu dokunulmazlıklar kaldırılırken açık seçik söyledik "Bu millî iradeye bir saldırıdır." dedik. "Evet, dokunulmazlıklar kaldırılmalıdır, herkesin mahkemeye gidip bağımsız mahkemelerde hesap vermesi gerekir, çalanın da, soyanın da, hırsızın da ve terör örgütüne destek verenin de yargılanması gerekir." dedik ama kürsü dokunulmazlığını sonuna kadar savunmamız gerektiğini burada defaatle ifade ettik. Bakın, gelinen nokta nedir? Gelinen nokta milletvekillerinin tutukluluğudur. Oysa Anayasa Mahkemesinin açık kararları var. Bunun seçilme hakkına da seçmen iradesine de, hani sizin dilinize pelesenk olan şu "millî irade" lafları var ya, ona da aykırı olduğunu Anayasa Mahkemesi söyledi. Hem de öyle bir Anayasa Mahkemesi ki sizin 2010 referandumundan sonra özene bezene atadığınız Anayasa Mahkemesi. Öyle bir Anayasa Mahkemesi ki kendi iki üyesinin terör örgütüyle iltisaklı olduğunu çevre bilgisinden, sosyal bilgiden çıkartmış ve o sırada da hukuku çiğnemiş yani sizin ve sarayın iki dudağının arasına bakan Anayasa Mahkemesi bile bunu söyledi. Şimdi, bunlar ortadayken "Canım gelmeyiversinler." diyebilir miyiz? Bakınız, sorunlarımızı, problemlerimizi ve sizin ülkemizi getirdiğiniz bu karanlık durumu çözebilmemizin bir yolu var, burada anlaşmak zorundayız, o yol daha fazla hukuk, daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlüktür. Biz burada anlatıyoruz hukuksuzlukları, haksızlıkları ama bir karşılık bulamıyoruz. Dolayısıyla da buradan baktığınız zaman, hukuku önemsemeyen milletvekillerine konuşuyor olmak bizim için son derece hayal kırıcı. Yani, şurada anlaşmamız lazım: En azından FETÖ'yle de başka terör örgütleriyle de mücadele edeceksek hukukun içerisinde kalalım. Bizi terör örgütlerinden ayrı yapan, devleti ayrı yapan meşru gücü kullanması ve hukuk içerisinde mücadele etmesidir.
Değerli arkadaşlar, bu kanun hükmünde kararnameyle bir sürü basın-yayın organını kapatıyorsunuz, radyolar kapatılıyor, gazeteler kapatılıyor. Bakın, Cumhuriyet gazetesine açık bir saldırı var. Bir vakıf senedindeki bir problemden yani hukuk mahkemesinde görülmesi gereken bir problemden tutuluyor, gazeteciler tutuklanıyor ve yargılanmaları tutuklu devam ettiriliyor. Yine, milletvekillerinde olduğu gibi, suçlular yargılanır, elbette ki cezalarını çekerler ama tutukluluk bir istisnadır. Şimdi, biz bunları söylediğimiz zaman hemen koro şeklinde diyorsunuz ki "Ya, bunlar adil mahkemeler, bağımsız mahkemeler, ne yapalım yani, mahkemelere emir mi verelim?" Evet, siz mahkemelere emir vermeyin, hatta sadece yapmanız gereken mahkemelere emir vermemek, mahkemeleri serbest bırakmak. Bakın, bu milletvekillerini tutuklayan mahkemeler de Cumhuriyet gazetesinin yazarlarını tutuklayan mahkemeler de sulh ceza hâkimlikleridir. Hatırlıyor musunuz sulh ceza hâkimliklerinin nasıl kurulduğunu, hatırlıyor musunuz? O bakan yatak odalarından para kasaları çıkarken, ayakkabı kutularından dolarlar fışkırırken bunlar ortaya çıktığı zaman siz alelacele o mahkemeleri kurdunuz ve tabii hâkim ilkesine aykırı bir biçimde olağanüstü mahkemeler ihdas ettiniz. Ve bugün de işte bütün bu kirli işleri o olağanüstü mahkemelere hallettiriyorsunuz ve buna da "hukuk" diyorsunuz, o tutuklamalar karşısında da diyorsunuz ki: "E, Ne yapalım canım, mahkeme bir karar verdi." Hayır, mahkeme öyle karar vermedi, o mahkemelerin hepsi aslında gayrimeşru. Bizim yapmamız gereken, yapılması gereken terörle de, IŞİD'le de, FETÖ'yle de mücadele edeceksek bunun hukuk içerisinde yollarını bulmak zorundayız; bizim görevimiz bu.
Değerli arkadaşlar, açığa almak, onları yaftalamak, suçsuz var ise içlerinde nereye kadar varacağı bilinmeyen mahalle baskılarına, sosyal travmalara maruz bırakmak bizim yapacağımız iş midir? Ya, bu yanlıştan dönemez miyiz?
Değerli arkadaşlar, bakınız, bu kararnamenin ekinde bir sürü isim var. Yani, bu kararname onaylandığı zaman ne olacak? Bu, bir kanun sırası da alıyor, kanunlaşmış olacak ve bu kişilere dönük bir kanun yapmış olacağız; bu, bile bir garabet. Nerede kaldı kanunların genelliği, soyutluğu ilkesi? Peki, bu insanlar masumsa ne olacaklar? Ya, bu insanlar hakkında, Türkiye Büyük Millet Meclisi yani siz "Evet." derseniz birazdan, Millet Meclisinden "Evet, bunlar FETÖ'yle irtibatlı, iltisaklı." diye bir sonuç çıkacak ve altında sizin oylarınız olacak. Bunun nasıl bir garabet ve nasıl bir vebal olduğunun farkında mısınız? Bu yanlıştan bir an evvel dönülmelidir arkadaşlar.
Bakın, savunma hakkı sonuna kadar yok edilmiştir, silahların eşitliği ilkesi yok edilmiştir, savunma hakkı bitirilmiştir. Neden korkuyorsunuz? Mahkemeyi atadınız, mahkemeler bağımsız değil; avukatların konuşmasını, görüşmesini engelliyorsunuz; savcı olmaksızın arama, el koyma yapıyorsunuz. Korkunuz niye, niye hukuktan, bağımsız yargıdan bu kadar kaçıyorsunuz?
Değerli arkadaşlar, bu duygularla bu kararnameye karşı olduğumuzu bildiriyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Emir.