GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 668 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/748) ile İçtüzük'ün 128'inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:17
Tarih:08.11.2016

MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 417 sıra sayılı 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin görüşmelerinde birinci bölüm üzerine söz aldım. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle belirtmek isterim ki bu kanun hükmünde kararnamenin görüşmelerini önemsiyoruz. Çünkü, bu kanun hükmünde kararnameler Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçtikten sonradır ki diğer yasal yollara, yargıya gitmek mümkün olabilecek, Anayasa Mahkemesine gitmek mümkün olabilecektir ve bu olağanüstü hâl nedeniyle meydana gelen durumda en azından yargı yolunun tıkanmaması sağlanacaktır.

Olağanüstü hâl ilan edilirken de, uzatılırken de sıklıkla vurguladığımız bir husus var değerli arkadaşlar; o da bu olağanüstü hâlin mümkün olan en kısa süre içerisinde olağan hâle geçişidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak da, Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu olarak da gayretimiz bu yöndedir. Kanun hükmünde kararnamelerin Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesini olağan döneme geçişin önemli bir adımı olarak görüyoruz ve kanun hükmünde kararnameleri Mecliste görüşerek hukukun, Anayasa'nın ve İç Tüzük'ün işletildiği görülmektedir.

Olağanüstü hâl bir anayasal süreçtir. Anayasa OHAL'in sınırlarını çizmiştir. OHAL bir dönemdir ve bu sebeple süre, konu, yetki ve maksat bakımından da sınırları vardır. Bütün tartışmalara rağmen bunu kabul etmek gerekir. Hükûmetin OHAL'deki kanun hükmünde kararname yetkisini de bu sınırlar içerisinde kalarak kullanması gerekir. İçerisinden geçtiğimiz bu hassas dönemde kanun hükmünde kararnamelerde gerekli düzenlemelerin ve düzeltmelerin süratle yapılması gerekir. Kararnamelerin Meclis görüşmelerinin de OHAL'in gerekli kıldığı hususlarla ve anayasal sınırlar içerisinde yapılması gerekir.

Yine kanun hükmündeki kararnamelerde OHAL kapsamında değerlendirilmesi mümkün görünmeyen düzenlemeler, maalesef, var. Örneğin, rektör atamalarını, sözleşmeli öğretmen atamalarını OHAL düzenlemeleriyle tevil etmek mümkün değil. Devleti dizayn eden, devlet kurumlarının yapısını kökten değiştiren düzenlemeler OHAL'in konu ve amacının dışındadır ve OHAL kanun hükmünde kararnamelerindeki düzenlemeler bir fiilî duruma yol açmamalıdır. Fiilî durum, Anayasa ve hukuk dışına çıkmaktır. Fiilî durumlar, aynı zamanda, devlet yönetimini de çivisinden çıkarmaktadır.

Olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnamelerinde yetki hükûmettedir. Bu bakımdan, sorumluluk da hükûmettedir, yetki kimdeyse sorumluluk da ondadır. "Bu bilinen şeyi niye tekrarlıyorsunuz?" diyecek olursanız, mevcut iktidarın ve devleti yönetenlerin yetki kullanmakta ve bu yetki kullanma arzusunda namütenahi, âdeta sonsuz yetkiyi kullanma arzusunu fakat sorumluluğu hiç yüklenmeme gayretini gördüğümüz için bu hatırlatmayı yapmakta fayda gördük.

Değerli milletvekilleri, 15 Temmuzun üzerinden tam yüz on beş gün geçti. Yüz on beş gündür FETÖ'yle mücadele ve FETÖ'nün kamu kurum ve kuruluşlarından ayıklanma süreci devam ediyor. Bu kapsamda, Türk Silahlı Kuvvetleri, yargı, emniyet, kamu kurum ve kuruluşları, basın-yayın organları ve sosyal medya, üniversiteler ve eğitim kurumları ile iş dünyasında operasyonlar devam ediyor. Ahtapotun 8'inci ayağı olan siyaset kurumundaysa henüz bir ayıklama süreci başlatılmamıştır. Bununla birlikte dikkat çekici bir diğer husus da Yüksek Seçim Kurulundan ne hikmetse bugüne kadar hiçbir FETÖ'cü çıkmamıştır. Bunun izahı biraz zordur diye düşünüyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

FETÖ, her kurum ve kuruluşa sızmış, her il ve ilçede yapılanmış fakat siyaset kurumu ve YSK'da bu süreçten muaf mı kalmış? Siyaset kurumu ve Yüksek Seçim Kurulu için istihbarat birimlerinin bilgisi mi yoktur, yoksa Hükûmete bilgi mi verilmemiştir?

Değerli milletvekilleri, 15 Temmuz FETÖ darbe girişimine baktığımızda, bu darbe girişiminin 1 numaralı elebaşı ve talimat vereninin Fetullah Gülen olduğu açık, bunda bir ihtilaf yok. Ancak, 15 Temmuz darbesini Türkiye'de yönetecek ve icra edecek askerî yöneticiler, liderler ve üst düzey yönetici kadroları hâlâ belli değildir. "Yurtta sulh konseyi" denilen oluşum adına TRT'de bildiri okunmuştu ancak bunun kimlerden oluştuğu hâlâ bilinmemektedir. Darbe girişimi sonrası Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde sıkıyönetim görevlilerinin isim listesi ele geçirilmişti. Askerî sıkıyönetim komutanları belli ancak bunların emrinde görev yapacağı konsey üyeleri meçhul. 15 Temmuz sonrası askerî yönetimde, TRT ve bankalar gibi devletin belli kuruluşlarında görev yapacak kişilerin, subayların listesinin ele geçirildiği basına yansıdı; e, tamam. Ancak darbe sonrası Hükûmette yer alacak siyasi kadrolar üzerinde kalın sis perdesi hâlâ aralanmamıştır. Düşünebiliyor musunuz TRT genel müdürünün kim olacağı belli de TRT'den sorumlu bakanın kim olacağı belli değil. Bu, akla ve mantığa hiç de uygun gelmiyor. Yani, böyle bir askerî veya bir darbe planlamasının olmayacağı aşikârdır, buna ilkokul çocukları bile inanmaz. Teröristbaşı Gülen'in ve darbeyi planlayanların siyasi kadroları belirlemeyi atladıklarını, bunları unuttuklarını düşünemeyiz. Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin elde ettiği istihbarat bilgilerinden, soruşturmalardaki şüpheli ifadelerinden ya da aramalarda ele geçirilen belgelerden bu siyasi kadrolar hakkında somut ipuçlarına ulaşmış olacağını düşünüyoruz. Bunlar gerçekten hâlâ bilinmiyorsa o zaman ortada çok ciddi ve vahim bir durum var demektir ve bu, tehdidin derinliğini ve vahametini gösterir.

Değerli arkadaşlar, Türkiye kurum ve kuruluşlarıyla âdeta felç edilmiştir. Devlet kurumlarının Gülen çetesinden temizlenmesi süreci zor ve sancılıdır, önümüzdeki günlerin de zor ve sancılı olacağı anlaşılmaktadır. Yüzeysel tedbirlerle bu sıkıntının içinden çıkmak mümkün değildir. Her geçen zaman ülkemizin aleyhine işlemektedir ve ayrıca bu FETÖ hadisesi nedeniyle birtakım bazı mağduriyetlerin olduğu hepimizin malumu. Bunları da zaman zaman hepimiz dile getiriyoruz.

Fakat, ben, burada, sözlerime son verirken zamanın darlığı nedeniyle bir küçük örnek vermek istiyorum: Bir gazi çocuğu ve asker, acemi eğitimini tamamlamış, 14 Temmuz 2016 tarihinde de birliğine teslim olmuş ve teslim olma süresinden sonra, daha birliğini tanımadan -ayın 14'ünde- kimseyi bilmeden ve eğitime dahi çıkmadan ayın 15'inde annesine mesaj atıyor: "Burada kıyamet kopuyor. Bir şeyler mi oluyor?" ve benzeri mesajlar... Burada, şaşkınlığını ve bilgisizliğini de mesaj yoluyla ailesine iletiyor ve annesinin kullandığı hatta bildiriyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Devamla) - Daha sonra, "Anne hakkını helal et. Bizi panzere bindiriyorlar ve bilmediğimiz yere götürüyorlar." şeklinde ikinci mesajını gönderiyor ve bundan sonra da ailenin çocuklarıyla irtibatı kesiliyor ve şu anda, Sincan Cezaevinde dört aydır bu çocuk tutuklu.

Artık, bundan sonraki dönemde behemehâl ve acilen bu tür hususları ele alıp mağduriyetleri gidermek Hükûmetin birinci derecede görevi olmalıdır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Akçay.