GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 668 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (1/748) ile İçtüzük'ün 128'inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:17
Tarih:08.11.2016

HURŞİT YILDIRIM (İstanbul) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; görüşülmekte olan 417 sıra sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'yle ilgili söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.

Kıymetli milletvekilleri, 15 Temmuz, milletimiz tarafından millî iradeye, millet egemenliğine sahip çıkılmasıyla beraber aynı zamanda Türkiye'nin geleceğine sahip çıkılmasıdır. Konuşmamın hemen başında tüm partilere, dünya görüşü, ideolojisi ne olursa olsun darbe girişimine karşı demokrasinin yanında tavır sergilemelerinden dolayı teşekkür ediyorum. Darbe girişiminden hemen sonra Meclisteki tüm partiler tarafından kaleme alınan bildiriyi de herkes gibi anlamlı buluyorum. En büyük kazancımızın 15 Temmuzda olduğu gibi, millî birlik ve beraberliğimizin olduğuna inanıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, demokrasinin, millet iradesinin devamlı olması için huzur ve kamu düzeninin de devamlı olması gerekir. Kamu düzeninin olmadığı yerde hiçbir şeyin manası olmaz, olamaz. Devletin, hükûmetin ve millet iradesinin tecelli ettiği Türkiye Büyük Millet Meclisinin asli görevlerinden biri de kamu düzenini sağlamakla ilgili gereken tedbirleri almasıdır. Son yıllarda, küresel güçlerin de teşviki ve planlamasıyla ülkemizi güçsüzleştirmek, içte ve dışta itibarımızı azaltmak, pazarlık paylarını artırmak, nihayetinde bin yıllık devlet geleneği olan ülkemizi parçalamak, zayıf düşürmek isteyen şer güçlerin son çılgınlığı 15 Temmuz darbe girişimi olmuştur.

15 Temmuz darbe girişiminden sonra Türkiye olarak terör örgütlerine karşı alınması gereken tedbirlerle ilgili Anayasa'mızın 119, 120 ve 121'inci maddeleri gereği OHAL ve kanun hükmünde kararnameleri çıkardık.

Saygıdeğer milletvekilleri, olağanüstü dönemlerde olağanüstü kararlar almak gerekir. Bu kararları da yıldırım hızıyla almak ve hızlıca uygulamak gerekir.

OHAL ve KHK'lar gereği anayasal düzeni, devletin demokratik işleyişini bozma tehdidi taşıyan kamu personelinin ve tüm terör unsurlarının bürokrasiden temizlenmesi gerekir. Başka bir ifadeyle, devlete sadakatle bağlı olmayan bürokrasi ile devletin beraber çalışması düşünülemez.

Saygıdeğer milletvekilleri, elbette ki her türlü siyasi partinin siyasi faaliyetlerde bulunmasını, ülkesi ve milleti için yararlı ve faydalı faaliyetlerle hatırlanmasını, millî irade ve demokrasinin yanında durmasını, güçlenen ve büyüyen Türkiye'ye destek vermesini isteriz ama bir siyasi partinin demokrasinin yanında değil de, insan haklarının yanında değil de insanları öldürenin yanında olursa, terörün yanında olursa, bu duruşunu da ısrarla devam ettirirse hukukun devreye girmesinden başka bir çare kalmamış demektir.

Kanaatimizce, Halkların Demokratik Partisi kendisine verilen siyaset yapma fırsatını elinin tersiyle itmiştir. Oysaki 7 Haziranda 80 milletvekili, 1 Kasımda 60 milletvekiliyle Parlamentoda siyaset yapma ve Türkiye partisi olma yerine kışkırtıcı ve tahrik edici, bozucu bir dil benimsenmiştir. Oysaki mevcut İç Tüzük gereği, muhalefet partileri, iktidar partisine göre Parlamentoda zaman olarak daha fazla söz alma ve siyaset üretme fırsatını da kanaatimizce doğru değerlendirememiştir.

Bakınız, siyasi tarihimizde HDP'den milletvekili sayısı daha az olmasına rağmen, Refah Partisinin 40 milletvekiliyle, Büyük Birlik Partisinin 7 milletvekiliyle siyasi hayatımıza ne denli etki ettiği, siyasi hayatımızı nasıl etkilediği; bozmadan, kırmadan, dökmeden milletimizin birlik ve beraberliği için ne denli önemli katkılar yaptığı hepimizin malumudur.

HDP, Parlamentodaki önemli bir sayısına rağmen terör örgütünün saldırılarını açık ve kesin olarak kınayamamıştır; içinde terörün olmadığı, devletin tehdit edilmediği herhangi bir söylem maalesef geliştirememiştir. Bölgede binlerce Kürt kardeşimiz, PKK'nın özerklik talebine kahramanca direnerek evini, barkını, yurdunu bırakıp teröre karşı tavır almıştır. HDP'nin bu tavırları en çok bölgedeki Kürt kardeşlerimize zarar vermiştir. Siyaset anlayışında Marksist bir söylemle çatışma, etnikçilik ve şiddet söylemiyle beraber yürümekten çekinmeyenler, Ankara'da bombalar patladığında "katil devlet" diyen, terörist cenazelerine omuz veren, 6-7 Ekim olaylarında onlarca insanımızın ölümüne sebebiyet veren tavırlardan maalesef kaçınmamışlardır; kahraman Türk askerimize, polisimize, vatandaşlarımıza haince saldırılırken ses çıkarmamışlardır. Her cümlede "demokrasi" diyen ve adında demokrasi geçen bir parti, demokrasi içerisinde kalarak siyaset yapamamış, maalesef siyaset üretememiştir. Türkiye partisi olma yolunda atılan adımları tamamlamak yerine terörün dilini Gazi Meclise taşımayı seçmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, malumunuz olduğu üzere, burada milletvekillerimizin oylarıyla Anayasa değişikliği yaparak hakkında fezleke bulunan tüm milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldırdık. HDP ise önceden bu dokunulmazlıkların kaldırılmasını yüksek sesle söylerken dokunulmazlıkların kaldırılmasından sonra Anayasa Mahkemesine başvurdu, Anayasa Mahkemesi de bu talebi -biliyorsunuz- reddetti.

Hukuk herkes için eşittir. Hukukun yazılı kuralları vardır. Hukuk bu kuralları işletmezse kamu düzeni ve kamu otoritesi kalmaz. HDP milletvekilleri hariç olmak üzere, diğer vekillerimiz, hatta parti genel başkanları yargının daveti üzerine ifade vermeye gittiler. HDP milletvekilleri ise mahkemenin davetini reddetti.

Yargı kararlarından belki en çok da biz mağdur olduk. 1999 yılında kurucu Genel Başkanımız, Millî Eğitim Bakanlığının tavsiyeli bir şiirini okuduğundan dolayı hakkında soruşturma açılmasına rağmen "Ben gelmiyorum." demedi, hakkında hapis kararı olmasına rağmen "İnfazı tanımıyorum." demedi ve Pınarhisar Cezaevinde kaldı, ortalığı da ayağa kaldırmadı.

İBRAHİM ÖZDİŞ (Adana) - "Anayasa'yı tanımıyorum." dedi ya. "Anayasa'yı tanımıyorum." dedi.

HURŞİT YILDIRIM (Devamla) - Yine, hepinizin bildiği "367 kararı"nda karar içimize sinmese de karara uyduk fakat her ikisinde millet bizi farklı bir yere koydu, her ikisinde millet millî iradeye ve bize sahip çıktı.

Sayın milletvekilleri, Avrupa ülkeleri bu konuda yapılan açıklamalarda demokrasiyi savunduklarını ve Türkiye'yi demokrasiye davet ettiklerini ve kaygı duyduklarını ifade ediyorlar. Bizim kimsenin kaygısına ihtiyacımız yok. Kimin ne niyetle ne yaptığını çok iyi biliyoruz ve şunu çok iyi biliyoruz ki Batılı ülkeler demokrasiye değil, kendi adamlarına sahip çıkıyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Avrupa ülkelerinin terör listesine aldıkları PKK ve onun destekçisi kim varsa ayağa kalkarak yüksek sesle kınaması gerekir. Avrupa ülkelerindeki hukuk normlarını hepimiz çok iyi biliyoruz. Geçen hafta İspanya'daki bir belediye başkanının ifade vermeye gitmediği için tutuklanmasını sizlere hatırlatmak isterim. Geçen hafta yine, 3 Kasım 2016'da OHAL gerekçesiyle Fransa 4 camiyi kapattı, gerekçe Fransa'nın güvenliği. Türkiye'ye karşı açıklama yapan Avrupa ülkelerinin benzer konularda açıklama yapmamasını ikircikli yapısıyla anlayabiliriz ancak.

Avrupa'nın terör listesine aldığı PKK, uyuşturucu baronudur. Batılı ülkelerden baronlara karşı mücadele için de bir ses bekliyoruz. PKK, binlerce masum insanın kanını döken cani bir örgüttür. Batılı ülkelerden canilerle ilgili de bir açıklama istiyoruz. PKK Diyarbakır Dürümlü'de onlarca Kürt köylü kardeşimi öldürürken Batı'dan bir ses duymadık. Ankara'daki, İstanbul'daki masum insanlarımız katledilirken Batı'dan, Avrupa'dan bir ses duymadık. Eğer gerçekten Batı siyasete sahip çıkıyorsa iktidar partisinin milletvekili adayları, gençlik kolları başkanı, ilçe başkanı, belediye meclis üyeleri öldürülürken onlara neden sahip çıkmadılar, siyasi mesai arkadaşlarımız öldürülürken onlardan niçin ses çıkmadı? Batılı ülkeler "Benim teröristim iyidir." mantığıyla uzun zamandır tutarsız bir politika izlemektedirler. Aslında bu tutarsız politikalarla kendi sonlarını hazırlıyorlar. Terör bumerang gibidir, eninde sonunda kiminle arkadaş olursa onu mutlaka vurur. Kendi suni, ekonomik ve güvenlikli hayatını sürdürebilmek için adalet ve paylaşım anlayışından vazgeçen, tutarsız politikalarıyla insanlığa eziyet eden, Müslümanların kanını akıtarak sinsice politikalar üreten, etrafına kan ve gözyaşı ihraç eden, terörist örgütlere silah ve lojistik destek veren, bizatihi mültecilerin göç etmesine sebebiyet veren ve bizatihi de mültecilerden âdeta kaçan Batı için bu sürdürülebilir bir mantık değildir. Batı dünyası bu uygulamayla aslında kendi sonunu hazırlamaktadır. Batı'ya çağırımız şudur ki: Dürüst olun. Eninde sonunda mutlaka adalet ve insanlık kazanacaktır. Kimin kimle ne için iş tuttuğunu çok iyi biliyoruz. Türkiye, bin yıllık devlet mirasıyla bölgesinin ve kendisinin kaderini ancak kendisi belirleyecektir. Bizim için aslolan, Batı'nın ne dediği değil, "medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar"ların dediği değil, asil olan aziz milletin dediğidir.

Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Yıldırım.