GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bilirkişilik Kanunu Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:16
Tarih:03.11.2016

MHP GRUBU ADINA MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) - Aziz Türk milleti, saygıdeğer milletvekilleri; 388 sıra sayılı Bilirkişilik Yasa Tasarısı'nın ikinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım, bu vesileyle sizleri saygılarımla selamlıyorum.

Kanun tasarısına ilişkin düşüncelerimizi paylaşmadan önce, bugün oturumun açıldığından itibaren 3 Kasımın anlam ifade ettiği çerçevede milletvekili arkadaşlarımız kendi yaklaşımlarıyla durumu ifade ettiler, biz de bizim açımızdan 3 Kasımın ne anlama geldiğiyle ilgili bir durumu paylaşmak isteriz.

3 Kasım bizim için Afyonkarahisar Bolvadinli ülkücü şehidimiz Alparslan Gümüş'ün bundan kırk bir yıl önce hain kurşunlar tarafından şehit edilmesini hatırlatıyor, o çerçevede hemşehrim rahmetli Alparslan Gümüş'e buradan Cenab-ı Allah'tan rahmet diliyorum, sevenlerine, tüm camiamıza bu vesileyle başsağlığı diliyorum.

Alparslan Gümüş'ün şehit olmadan önce nişanlısına yazdığı şiirde yer alan "geri dur deme" ifadeleri, milliyetçi-ülkücü hareketin, Türkiye Cumhuriyeti'nin devleti ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü her şeyin önünde tuttuğunun açık bir göstergesidir. Söz konusu vatan olduğunda Milliyetçi Hareket Partisi kırk yıl önce de, bugün de ve yarınlarda da asla geri durmayacaktır.

Sayın milletvekilleri, bilirkişilik müessesesi, adaletin sağlanması noktasında çok kritik bir noktada bulunan, önemli bir müessesedir. Gelişen ve değişen dünya her geçen gün farklı ihtiyaçları beraberinde getirmekte, çeşitli ve detaylı araştırma yöntemleri gerektiren konular artarak hukuki anlaşmazlıkların konusu olmaktadır.

Diğer yandan teknolojideki gelişmeler yeni tetkik ve analiz yöntemlerine imkân sağlamakta; bu gelişmeler, bilirkişilik müessesesinin esnekliğini ve verimliliğini sorgulanır hâle getirmektedir.

Bilirkişilik müessesesindeki eksiklik ve aksaklıkların giderilmesi, adil, kontrol edilebilir ve sürdürülebilir bir sistemin oluşturulması, yargının etkin ve hızlı bir şekilde karar vermesi noktasında büyük bir öneme sahiptir.

Bilirkişilik müessesesinin uzun zamandır devam eden köhne ve keyfî yapısı, adaletin tesisi noktasında görev yapan ve sistemden adalet bekleyenler tarafından gayet iyi bilinmektedir. Yetkinlik, yeterlilik, çeşitlilik, eşitlik, adalet, ciddiyet ve hız gibi konularda âdeta sınıfta kalan bilirkişilik sisteminin değiştirilmesi önemli bir ihtiyaçtır.

Görüşülmekte olan Bilirkişilik Kanunu Tasarısı'nın, bakanlıklarımız, yüksek yargı, odalar ve meslek kuruluşları, SPK, YÖK, TÜBİTAK gibi ihtisas kurumları gibi farklı disiplinlerden gelen yapılardan alınan katkılarla hazırlanmış olmasını, çalışmalar sırasında Adli Tıp Kurumu yetkililerinin görüşlerine de başvurulmuş olmasını bu anlamda önemli bulduğumuzu ifade etmekte yarar görüyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi, bu konudaki aksaklıkları önceden beri dile getiren bir yaklaşıma sahiptir. Nitekim, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, hem 7 Haziran seçimlerinde hem de 1 Kasım seçimlerindeki beyannamelerimizde "Adli, idari ve askerî yargıdaki ceza, hukuk ve idari yargılama usullerinde bilirkişilik müessesesi ile bilirkişilerin seçimi ve denetimi yeniden düzenlenerek adaletin gerçekleşmesine katkı sağlayacak bir yapıya kavuşturulacaktır." demek suretiyle konuya ilişkin değerlendirmelerimizi aziz Türk milletiyle paylaşmıştık

Saygıdeğer milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz 388 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın ikinci bölümünde genel olarak, Adli Tıp Kurumunun yönetim ve kurul yapısında değişikliğe gidilmesi; çalışma koşullarının ve özlük haklarının iyileştirilmesi, gerçeğe aykırı bilirkişilik yapmanın cezasının ağırlaştırılması; bilirkişi listelerinin hazırlanmasına dair hususların belirlenmesi; bilirkişilerin sicil, performans ve bunun gibi açılardan değerlendirilmesine ilişkin hususların tespiti öngörülmekte, ayrıca değişikliklerin ilgili mevzuata işlenmesini temin eden maddeler yer almaktadır.

Saygıdeğer milletvekilleri, görüşülmekte olan kanun tasarısı, az önce ifade ettiğim bazı yönleri itibarıyla olumlu değerlendirilmekle birlikte birçok yönü itibarıyla da mevcut sorunların giderilmesi bir yana, yeni sorunlara yol açma potansiyeli yüksek düzenlemeleri de ne yazık ki içermektedir. Tasarı, her şeyden önce bilirkişiliğin ticarileşmesine yol açabilecek yaklaşımları içermekte, bu durum ise ticarileşen bir bilirkişi sisteminin tarafsızlığına ilişkin soru işaretlerini doğal olarak beraberinde getirmektedir. Diğer yandan, tasarıyla kurulması öngörülen Bilirkişilik Danışma Kurulunun yapısıyla Adalet Bakanlığına bağlı bir bilirkişilik dairesi, yargı bağımsızlığına müdahale eleştirilerini kaçınılmaz hâle getirmektedir. Hükûmetin her konuyu tek noktadan tutarak kontrol etme eğilimi, bilirkişilik müessesesinde bir kez daha anlaşılmakta ve tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmaktadır. Siyasette seçmenini cemaatler üzerinden kontrol etmeye çalışırken vatan hainlerine elini verip kolunu kaptıran bir hükûmetin, şimdi de Adli Tıp Kurumundaki Başkanlar Kurulunun yetkilerini sadece tek bir kişide, Adli Tıp Kurumu Başkanında toplamaya gayret etmesi, tasarının ileride büyük sorunlara yol açabilecek önemli handikaplarından birisi olarak karşımızda durmaktadır. Belediye yönetir gibi ülke yönetmeyi marifet zanneden iktidar, bu kez de yargının vereceği kararlara karşı önemli etkileri bulunan bilirkişilik müessesesini âdeta taşeronlaştırmaya çalışarak, adaletli yargı kararlarını oluşturacak bağımsız, tarafsız ve sağlıklı bilirkişi raporları yerine, önceden belirlenmiş, adaletsiz ve taraflı yargı kararlarını destekleyecek raporlar düzenleyebilecek bilirkişi yapılarının arayışı içerisine girmiş görünmektedir. Ölülerin mezarlarından çıkarak oy kullanmalarına kadar varan hain çağrılarla desteklenen 2010 referandumu sonucunda yargıyı, malum ve hain kesime kaptıran, âdeta bu yönüyle ava giderken avlanan iktidar, anlaşılan o ki bağımsız ve tarafsız hukukun bir gün herkese lazım olacağını hâlen tam anlamıyla idrak edememiş, yargıya müdahale hevesinden ne yazık ki vazgeçememiştir.

Sayın milletvekilleri, kanun tasarısıyla Adli Tıp Kurumunda gerçekleştirilmesi öngörülen yapısal değişikliklerde, Devlet Denetleme Kurulunun Adli Tıp Kurumunun bağımsızlığı noktasındaki uyarılarının dikkate alınmadığı, daha tarafsız bir Adli Tıp yerine, daha kontrol edilebilir bir Adli Tıbbın oluşturulmasına çalışıldığı izlenimi yer almaktadır. Özellikle Adli Tıp Kurumunun görev alanına giren konularda özel kurum ve kuruluşlardan hizmet alınabilecek olması, Adli Tıbbın görevlerinin ticarileşmesine, hukukun ve adaletin âdeta ne yazık ki taşeronlaşmasına sebep olabilecek önemli bir yanlıştır. Adli Tıp Kurumunun görev ve yetkilerinin arttırılması olumlu bir girişim olmakla birlikte, görev ve yetkileri artmış bir kurumun bağımsızlığının ve tarafsızlığının korunmasına yönelik yapısal tedbirlerin alınmasından ısrarla imtina edilmesi kabul edilebilecek bir durum değildir.

Saygıdeğer milletvekilleri, Adli Tıp Kurumunda yapılmaya çalışılan bu değişiklikler, tasarının ilk maddesinin 3'üncü fıkrasında yer alan "Kanunlarda bilirkişilik hizmeti verebileceği öngörülen kurumlar ile yargı mercilerinin talebi üzerine bilimsel ve teknik görüş bildiren kamu kurum ve kuruluşları bu Kanunun kapsamı dışındadır." ifadesine açıkça aykırıdır. Adli Tıp Kurumu, bilirkişilik hizmeti verebileceği öngörülen bir kamu kurumu olduğuna göre, kapsam dışı tutulduğu bir kanunla nasıl yeniden düzenlenebilmektedir? Hükûmet, bırakın ilgili mevzuatı, kendi içerisinde böylesine çelişkiler barındıran plansız ve özensiz bir tasarıyı nasıl savunabilmekte, nasıl övebilmektedir?

Bilirkişilik müessesesinde büyük sorunların bulunduğu, yetkinlik ve denetim başta olmak üzere önemli eksikliklerin adaletin tesisi noktasında olumsuz etkilere neden olduğu büyük bir hakikat olarak karşımızda durmaktadır. Ancak sorunlu her konuda olduğu gibi, sorunlu bir konunun milleti yıldıracak noktaya gelmesinin beklemesi ve ardından Hükûmetin mutlak kontrolüne meydan verecek şekilde yeniden düzenlenerek "Bakın, sorunlu bir konunun daha üzerine gittik, bir sorunu daha çözdük." tavrının takınılması ne kadar doğru, ne kadar kabul edilebilirdir milletimizin takdirine bırakıyorum. Kurullara, komisyonlara, velhasıl, bir yapıyı objektif olmaya yönelten her türlü yapıya karşı durmak, bunun yerine, işlerin kişiler, tek yetkililer ve başkanlarla iş yürütmeye yönelik düzenlemeler yapmak, yetki ve sorumlulukların da gitgide daha fazla kişiye dağıtılarak doğrunun ve adaletin yakalanması gibi bir yöntem karşısında nasıl savunulacaktır?

15 Temmuzda hain bir darbe girişimini milletinin desteğiyle geride bırakmış bir Meclis olarak adalete her şeyden daha fazla ihtiyacımız olduğunu unutmamamız gerekmekte, adaletin tesisi ve yargının tarafsız ve adaletli kararlar alabilmesinin önünü açacak sağlıklı yapıların kurulmasını sağlayacak yapılara ihtiyacımız bulunmaktadır.

Bu düşüncelerle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)