| Konu: | Bilirkişilik Kanunu Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 15 |
| Tarih: | 02.11.2016 |
CHP GRUBU ADINA CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bilirkişilik Kanunu Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimizi bildirmek üzere söz almış bulunuyorum.
Doğum kontrolü caiz midir? Vallaha ben bilmiyorum. İnsan bilmediği bir şeyi kime sorar? Bir bilene sorar, o konuda bilirkişi olana sorar. Bir vatandaşın aklına "Doğum kontrolü caiz midir?" diye bir soru gelse gider mahallenin imamına sorar. Oradan tatmin olmazsa müftülüğe sorar, oradan da tatmin olmazsa gider Diyanet İşleri Başkanlığına sorar. Yani bu saydıklarım bizler için bir tür bilirkişi. Memlekette yaşayan milyonlarca kişi içinden çıkamadığı, evde öğrendikleriyle cevap veremediği soruların kaynağını bu mercilerde arıyor. Soru neydi? "Doğum kontrolü caiz midir?" Vatandaşın biri bu soruyu sormuş ve Diyanet 2016...
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) - Müftüyü, imamı niçin küçümsüyorsunuz ki? Niçin küçümsüyorsunuz bunları?
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) - Lütfen, dinlerseniz Sayın Vekilim...
İMRAN KILIÇ (Kahramanmaraş) - Genlerinizde var, genlerinizde...
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) - Vatandaşın biri bu soruyu sormuş, Diyanet İşleri Başkanlığı 2016 takviminde bu soruya cevap vermiş. Cevap şöyle: "Hap kullanmak, deri altına hormon düzenleyici yerleştirmek, kondom kullanmak ve diğer yöntemlerle hamileliğin önlenmesi sağlığa zararlı olmadığı müddetçe caizdir." Yani bu cevaptan anlıyoruz ki sayılan yöntemlerle doğum kontrolü yapmanın dinen bir sakıncası yok. Bunu bilirkişi söylüyor ama bir de Türkiye'de her şeyi bilir kişi var. İşte, o her şeyi bilir kişi bir vakfın toplantısında şöyle buyurmuş, demiş ki: "Nüfus planlamasıymış, doğum kontrolüymüş hiçbir Müslüman aile böyle bir anlayışın içinde olamaz. Rabb'im ne diyorsa, Sevgili Peygamber'i ne diyorsa biz o yoldan gideceğiz." Ee, din kuralları konusunda Türkiye'deki en yetkili ve bilgili kurum yani bu işlerin bilirkişisi Diyanet İşleri Başkanlığı "Doğum kontrolü caiz." diyor, öte yandan Türkiye'nin her şeyi bilir kişisi "Caiz değil." diyor.
MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Reis ne derse o olur(!)
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) - Ben şimdi bu kürsüden dinen caiz olmayan bir konuda iddiada bulunsam, mesela, desem ki: "Rabb'im ne diyorsa o, kadınlar 4 erkekle evlenebilir." E takdir edersiniz ki kıyamet kopar. Diyanet İşleri Başkanlığı hem de zehir zemberek sözlerle beni tekzip eder, "Bunun söyledikleri doğru değil, dinen görüş bildirmek sadece benim tekelimdedir." der.
Şimdi, bunları neden anlattım. Türkiye'nin her şeyi bilir kişisi Diyanetin fetvasının aksine bir şeyi ulu orta söylediğinde Diyanet İşleri Başkanlığından ses çıkmadı, hâlen de çıkmıyor, çıkamaz da.
Sayın milletvekilleri, ben laik bir ülkenin milletvekiliyim. Bu kürsüden dinî konuları tartışmak gibi bir niyetim yok. Derdim şu: Diyanet İşleri Başkanlığını yürütmenin kontrolüne bıraktığınızda eğer o yürütme her şeyi bildiğini varsayıyor, kimseye danışmadan, sadece yanında yamacında beslediği birkaç meczubun söylediklerini dikkate alarak her şeyi kendi zihniyetine göre eğip bükmekten kaçınmıyorsa, dinimizi bile kendi zihniyetine uygun tahrif etmekten kaçınmıyorsa işte böyle şeyler olur.
SAİT YÜCE (Isparta) - Meczup kim, meczup? Diyanette meczup yok. Diyanet İşlerini konuşurken dikkatli konuş. Meczup senin yanında olabilir.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) - Gerek hukuk gerekse ceza muhakemesi hukukunda bilirkişi "Çözümü uzmanlık ya da özel teknik bilgiyi gerektiren hususlarda görüşüne başvurulmak üzere, hâkim ya da savcı tarafından görevlendirilen tarafsız kişiler." olarak tanımlanıyor ama şimdi görüştüğümüz tasarıda, yürütmeye bağlı olacak şekilde Bilirkişilik Danışma Kurulu, daire başkanlığı ve bölge kurulları kuruluyor. Danışma Kurulunun içinde Adalet Bakanlığı Müsteşarı, Hukuk İşleri Genel Müdürü, Ceza İşleri Genel Müdürü var. Bu kurulun başkanı Adalet Bakanlığı Müsteşarı. Ayrıca, Adalet Bakanlığı bünyesinde Bilirkişilik Daire Başkanlığı kuruluyor, Bilirkişilik Daire Başkanını Adalet Bakanı atıyor. Yani, diğer bir deyişle, tarafsız olması gereken bilirkişiler yürütmenin kontrolü altına veriliyor.
Biz, bu kanunla tesis edilecek kurulların başına getirilecek olan insanların Diyanet İşleri Başkanından daha haysiyetli olmasını bekleyemeyiz. Yargıya intikal etmiş bir konuda, her şeyi bilir kişi, kendi kanaatini, sanki o konudan anlıyormuş gibi böyle ulu orta söylediğinde, sözünü ettiğim kurulların başında bulunan kişiler "Yahu, o öyle değil, böyle." demeye cesaret edemezler.
Sevgili arkadaşlar, memleket, kendi doğru bildiği şeyleri, etraflıca araştırmadan, bir bilene danışma ihtiyacı hissetmeden, miting meydanlarında kameraların önünde söyleyiveren; siyasi amaçları uğruna her türlü gerçekliği, hatta biraz önce anlattığım gibi, dinimizi bile çarpıtmakta bir sakınca görmeyen her şeyi bilir kişinin keyfî yönetimi altında. Başbakanımız, sağ olsun, kanunla kendisine bağlı kurumlar dâhil, bütün yetkileri her şeyi bilir kişiye devretmiş durumda.
12 Eylül döneminde, bir köşe yazarı, köşesinde bir fıkra anlatmış ve anlattığı fıkra yüzünden yargılanmıştı. Fıkrayı anlatmayacağım ama fıkra "Paşa da bilmez ama onun her dediği doğrudur." cümlesiyle bitiyordu. Gerçekten, 12 Eylül ve devamında Kenan Evren bilmediği konularda, bilmediğini de bilmediği için, bugün her şeyi bilir kişinin yaptığı gibi konuşup, ahkâm kesip duruyordu. Hiçbir işin aslının Evren'in dediği gibi olmadığını herkes biliyordu. Biliyordu bilmesine ama kimse korkusundan bunu söyleyemiyordu. Bakmayın siz bizim her şeyi bilir kişinin kendisini Özal'la, Menderes'le özdeşleştirmeye çalışmasına, gözünüzü...
BAŞKAN - Sayın Hatip, bir dakika.
Müzakere konusunun dışında bir konuşma yapıyorsunuz, sizi konudan ayrılmamaya davet ediyorum.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) - Sayın Başkan, sabrederseniz ne konuda konuştuğumu anlayacaksınız.
BAŞKAN - Ben anlıyorum ve o yüzden size bu ikazı yapma gereğini hissettim. Lütfen... Bunu da ilk ihtar olarak algılayabilirsiniz.
Buyurun, devam edebilirsiniz.
GÜLAY YEDEKCİ (İstanbul) - Şimdiye kadarki bütün konuşmalar konusunda mı yapılmıştı?
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) - Konuşmama da gerekli sürenin eklenmesini talep ediyorum efendim.
BAŞKAN - Buyurun, devam edin. Onun takdirini ben yaparım.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) - Şimdi, bakmayın siz bizim her şeyi bilir kişinin kendisini Menderes'le özdeşleştirmeye çalışmasına. Gözünüzü bir an için kapatın, Evren'li günlere dönün; aslında bu kişinin kiminle daha çok benzeştiğini anlayacaksınız. 12 Eylül dönemi bu memlekete hayır getirmedi, bugünler de getirmeyecek. O günlerde tesis edilen mevzuat yıllarca bu memleketin önünü tıkadı. Bugün yaptığımız düzenlemeler de yıllarca başımıza dert olacak.
Türk yargı sistemini bilenler hem bilirkişilik kurumunun ne kadar önemli olduğunu hem de ıslah edilmeye ne kadar muhtaç olduğunu bilirler. Ancak önümüzdeki tasarı bu kurumu ıslah etme amacı taşımıyor, Hükûmetin Avrupa Birliğine uyum çerçevesinde verdiği söz gereği yapılması gereken bir iş. Bu yüzden böyle apar topar, doğru dürüst tartışılmadan önümüze getirildi. Her zamanki fırsatçılıkla, bir yandan "İşte, Avrupa Birliği istedi, biz yaptık." denilecek, bir yandan da Avrupa Birliğinin talep ettiğinin tam zıddı yapılarak bilirkişilik faaliyeti Hükûmetin kontrolü altına sokulacak. Amacınız hem Avrupa Birliği uyum yasaları adı altında işinizi görmek hem de "AB bize karşı. Bakın, yasa çıkartıyoruz, yine olmuyor." diye politika yapmak. Avrupa Birliği aptal değil. Yaptığınız bu yasanın AB uyum yasalarıyla alakası yok. Çıkartmak istediğiniz bu yasa bu işin ruhuna ters. Avrupa Birliği bunu söylediğinde yani "Bu yasa bizim istediklerimizi karşılamıyor." dediğinde "Gördünüz işte, Hristiyan birliği bize karşı." falan deme fırsatı doğacak. İyi de ne hâldeyiz, görmüyor musunuz? Kimse kendini güvende hissetmiyor, kimse hayatından memnun değil, hiç kimsenin yüzü gülmüyor. Hadi bizim yüzümüz gülmüyor ama sizin yüzünüz de gülmüyor. Hadi bizim çocuklarımız mutsuz ama sizin çocuklarınız da mutlu değil.
Uyarmadı demeyin, özellikle önümüzdeki seçimde üstü çizilecek olan arkadaşlar, biliyorsunuz, her birinizin üstü çizilebilir, her birinizin sadakati yetersiz bulunabilir ve bir dahaki dönem burada olmayabilirsiniz. Tecrübeyle sabit ki AKP'ye zamanında düşmanlık etmiş, AKP'ye her türlü hakareti yapmış olan kişiler yani "Soylu"lar, "Kurtulmuş"lar, "Türkeş"ler baş tacı ediliyor ama AKP'nin yükünü taşımış olan "Arınç"ların, "Gül"lerin ve daha nicelerinin başı dertten kurtulmuyor. İşte, burada sizin de başınıza çok dert gelebilir. Bu kanun, örneğin, sahip olduğunuz malın mülkün yok pahasına istimlak edilebilmesine imkân sağlayacak. Elbette sadece sizin değil, hepimizin malı bu kanunla beraber kolaylıkla müsadere edilebilir hâle gelecek. Yükseklerden bir emir geldiğinde, "Bu adam ya da bu kadın bize ihanet etti, cezasını kesin." dendiğinde bilirkişiler sizin malınızın, bizim malımızın mülkümüzün yok pahasına satılmasına uygun bir değer biçebilirler.
Kanunun geneli hakkında aslında benden önceki konuşmacılar teknik konuda çok şeyler söyledi, ben o yüzden fazla tekniğe girmedim. Maddelere girdiğimizde teknik konuları da konuşacağız ama son günlerde, bugün Adalet Komisyonunda da en son atlattığımız darbe girişimiyle ilgili bir şeyler söylendi, ben de bu kürsüden bir şeyler söylemek istiyorum. Ya, şu bizi yönetenlere söylemek lazım, milletin aklıyla dalga geçmeyi bırakmak lazım. En son, Sayın Başbakan "FETÖ AK PARTİ döneminde palazlanmamıştır. AK PARTİ içerisinde ne FETÖ ne de terör örgütü mensubu barınamaz." buyurmuşlar. Hadi bunu doğru kabul edelim. "Ne istediler de vermedik." diyen Sayın Kemal Kılıçdaroğlu muydu? Ya da onu da bırakın, Gülen Cemaati'ni kastederek "Aynı menzile farklı yollardan gidiyorduk." diyen Sayın Cumhurbaşkanı değil miydi? Madem "F tipi" sizin zamanınızda palazlanmadı, o zaman Sayın Cumhurbaşkanı neden çıkıp da "Biz bunlara müsamaha gösterdik, bundan dolayı hem Rabb'imize hem milletimize verilecek hesabımız var. Rabb'im de milletim de bizi affetsin." dedi? Başbakan mı doğruyu söylemiyor, Cumhurbaşkanı mı doğruyu söylemiyor?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Senin bilirkişiye ihtiyacın var Cemal.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) - Daha da komiği Yılmaz Bey, şimdi size göre Fetullah Cemaati okullara sızmış, hastanelere sızmış, GATA'ya sızmış, askerî liselere sızmış, harp okullarına sızmış. Nereye sızamamış? İmam-hatiplere sızamamış. Darbe girişiminde bulunan bu cemaat, size göre kozmik odaya sızmış, telefonlara sızmış, TÜBİTAK'a sızmış, hatta Rus uçağını düşüren F16'ya bile sızmış ama on dört seneden beri size seçim kazandıran, SEÇSİS'e sızamamış.
Görevden uzaklaştırmalara bakarsak, İçişleri Bakanlığına sızmış, Ulaştırma Bakanlığına sızmış, Millî Eğitim Bakanlığına sızmış ama o bakanlar hâlâ orada oturduğuna göre demek ki siyasilere sızamamış.
Bu örgüt, basın-yayın organlarına sızmış, örneğin -dün öğrendik- Cumhuriyet gazetesine sızmış, defalarca cemaat tarafından mahkemeye verilmiş Sözcü gazetesine sızmış, radyolara, televizyonlara sızmış ama bu nasıl iş, kendisine methiyeler düzen havuz medyasına sızamamış.
Bu ne hınzır bir dinci örgüttür ki Komünist Partiye sızmış, CHP'ye sızmış, HDP'ye sızmış, MHP'ye sızmış, sızamadığı tek parti AK PARTİ. Vallahi pes, billahi pes. Yani bu kadarı şeytanın bile aklına gelmez. Ya, biz milleti aptal mı zannediyoruz? 17-25 Aralığa kadar bunlarla ne kadar yakın olduğunuzu hepimiz biliyoruz. Ruh ikiziydiniz, aynı menzile giden kardeşlerdiniz. Bunu ben söylemiyorum, Sayın Cumhurbaşkanı söylüyor.
Darbe Komisyonunda dinledik, 17 Aralıktan sonra Fetullah Gülen'e kim elçi gönderdi? Kim "Savaş baltalarını gömelim." dedi? Eğer o gün bir anlaşma sağlansaydı 25 Aralık olacak mıydı? Fetullah Cemaati yani 17 Aralıktan önce hepinizin ayrı ayrı övgü düzdüğü Hoca Efendiniz yine terörist olacak mıydı? CHP'li 14 milletvekilinin mi Fetullah Gülen'le fotoğrafı var? Benim Genel Başkanımın kardeşi mi darbeci general? Ankara'yı parsel parsel satan belediye başkanı CHP'li mi? Daha dün Fetullah Gülen Cemaati olmaktan gözaltına alınan, bugün tutukluluğa sevk edilen Bucak Belediye Başkanı CHP'li mi? Benim Genel Başkanım mı asrın kumpas davaları için "Ben bu davanın savcısıyım." dedi? Sizin milletvekilleriniz mi Fetullah Gülen ve cemaati tarafından zindanlara atıldı, hapishanelerde çürütüldü? Sınav soruları çalınarak devlete yerleştirilen memurlar CHP'li mi? Bank Asya'nın açılış kurdelesini benim Genel Başkanım mı kesti? Ya da Pensilvanya'ya seslenip "Bitsin bu hasret." diyen kimdi?
Arkadaşlar, ne olur aklımızla dalga geçmeyi bırakın. Tamam, bir felaket atlattık. Bu darbe başarılı olsaydı şimdi bu kürsüde darbeciler oturuyor olacaktı, biz hapishanelerdeydik. Darbe başarısız oldu, şimdi hapishanelerde olan onlar. Methiyeler düzdüğünüz, palazlandırdığınız, her istediklerini verdiğiniz cemaat eğer muvaffak olsaydı sizinle birlikte bizi de yok edecekti, laik cumhuriyetin yerinde yeller esiyor olacaktı. Ne olur hatalarınızı kabul edin. Hatasını görmeyen doğruyu bulamaz. Şimdi, Fetullah Cemaati'nden boşalan yerleri başka cemaatlere teslim etmeyin.
Biz, hem F tipine hem M tipine hem S tipine yani tipi ne olursa olsun her türlü tarikata ve cemaate dün de karşıydık bugün de karşıyız, yarın da karşı olacağız ama siz, örneğin Fetullah Cemaati'yle dün beraberdiniz, bugün karşısınız, yarın ne olacağını inanın ben de bilmiyorum.
Şimdi gelelim olayın başka bir tarafına: Sayın Cumhurbaşkanımız -hatırlarsınız- bu menfur darbeyi Allah'ın bir lütfu olarak nitelendirmişti, yenilerde de Sayın Başbakan "Başkanlığın kapısı 15 Temmuz gecesi açılmıştır." buyurdular. Ya, bu darbe parlamenter demokrasiye karşı yapılmadı mı? O gece milletvekillerimiz de içerideyken bu darbeciler bu Gazi Meclisi bombalamadı mı? Nasıl oluyor da parlamenter demokrasinin karşıtı olan başkanlık sisteminin yolu, kapısı 15 Temmuz gecesi açılmış oluyor? 15 Temmuz gecesi darbe üzerine kaleme alınan ve Sayın Meclis Başkanıyla beraber 4 parti liderinin imzaladığı bildiriden aynen okuyorum: "Unutulmamalıdır ki Türkiye Büyük Millet Meclisi, Kurtuluş Savaşı'nı yöneten, Türkiye'nin demokrasiye geçişini gerçekleştiren, demokratik parlamenter sistemi yıllar içinde geliştirmiş bir milleti yokluk ve yoksulluktan alıp muhasır medeniyet seviyesine çıkarmanın mücadelesini vermiş bir Meclistir." diyor, sonra da diyor ki: "Türkiye Büyük Millet Meclisi milletin demokrasiye sarsılmaz inancını yansıtmayı sürdürecektir. Milletin Meclisi ve milletvekilleri milletin emanetini yere düşürmemiştir ve düşürmeyecektir." Bu bildirinin altında Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Başkanı, Başbakan Sayın Binali Yıldırım'ın da imzası var. E, şimdi size soruyorum: Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu? Hem bu bildirinin altında imzan olacak hem de "Başkanlığın kapısı 15 Temmuz gecesi açılmıştır." diyeceksiniz. Vallahi, benim aklım bunu almıyor.
SAİT YÜCE (Isparta) - Bu anlattıklarınızın kanunla ne ilgisi var? Hakikaten, fikirlerinizi öğrenmek istiyoruz kanunla ilgili.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) - Sevgili arkadaşlar, defalarca dile getirdik, Cumhuriyet Halk Partisi her türlü darbeye karşı ama Cumhuriyet Halk Partisi darbe fırsatçılığına da karşı. Biraz önce değindim, fırsatçılıkta pek mahirsiniz. Darbeyi fırsat bilip olağanüstü hâl ilan ettiniz ve kanun hükmünde kararnamelerle darbeyle alakası olmayan bir sürü kanun değiştirdiniz. Anayasa'nın amir hükmüne göre, kanun hükmünde kararnameler olağanüstü hâl süresince geçerli olmak üzere çıkarılıyor ama siz, olağanüstü hâlin ilan edildiği 20 Temmuzdan bu yana 100'den fazla kanunda kalıcı değişiklik getirdiniz. Hani bazıları: Zabitan ve Askeri Memurların Maaşatı Hakkında Kanun; Uçuş, Paraşüt, Denizaltı, Dalgıç ve Kurbağa Adam Hizmetleri Tazminat Kanunu; Millî Mayın Faaliyet Merkezi Kurulmasına İlişkin Kanun; bunlar sadece birkaçı. Ya, bunların darbeyle, Fetullah Cemaati'yle ne alakası var? KHK fırsatçılığı yaparak, her fırsatta "millî irade, millî irade" diyerek övgüler düzdüğünüz milletin iradesine saygısızlık yapmıyor musunuz? Bunların, bu kanunların Mecliste görüşülmesi gerekmiyor mu? Ya da KHK'larla açığa aldığınız, işten attığınız, F tipi cemaatle hiçbir alakasının olmadığını sizin de bildiğiniz, tek suçları AKP'li olmamak olan binlerce KHK mağduru da bu anlayıştan kaynaklanmıyor mu? Yoksa, Anayasa Mahkemesi zaten bizde, CHP istediği kadar başvuruda bulunsun, biz Meclisi devre dışı bırakırız, canımızın istediği gibi at koştururuz düşüncesinde misiniz? Sorduğuma bakmayın, elbette cevabı biliyorum; bu düşüncedesiniz. Yani, şimdi, farkındayım, Bilirkişilik Kanunu'yla çok paralel bir konuşma yapmadım ama bunların da söylenmesi gerekiyor.
Şimdi, sizin darbeden önce ya da 17-25 Aralıktan önce övgüler düzdüğünüz, şimdi de amansızca üzerine gittiğiniz Fetullah Cemaati'yle ilişkinizi görünce aklıma eski Türk filmlerinden bir sahne geliyor: Nikâh masası, nikâh memuru, gelin, damat; tam nikâh kıyılacak, kalabalıktan biri çıkar ve der ki: "Durun, siz kardeşsiniz. Ya, ne yapıyorsunuz? Durun, siz kardeşsiniz." (CHP sıralarından alkışlar)
Teşekkür ederim.