| Konu: | Sokağa çıkma yasakları nedeniyle oluşan eğitim hakkı ihlallerini gideremediği, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından öğretmenlerin meslekten ihracı ve açığa alınmasında hak ihlallerine sebebiyet verdiği, mülakata dayalı sözleşmeli öğretmen alımıyla kadrolaşmaya ve eğitimde güvencesiz istihdama yol açtığı ve proje okulu uygulamasıyla eğitimin niteliğini değiştirmeyi amaçladığı iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergenin (11/12) ön görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 14 |
| Tarih: | 01.11.2016 |
AK PARTİ GRUBU ADINA ZEYİD ASLAN (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi tarafından -Millî Eğitim Bakanıyla ilgili- sokağa çıkma yasakları sebebiyle eğitimin engellenmesi, ihraç edilen ve açığa alınan öğretmenler sebebiyle yapılan uygulamalar nedenleriyle verilen gensoru önergesi üzerinde grubum ve şahsım adına görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, biraz önce diğer milletvekili arkadaşlarımın da ifade ettiği gibi, Aydın'da bir saldırıya uğrayan Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sayın Bülent Tezcan'a geçmiş olsun diyor ve bu saldırıyı yapanları, millî iradeyi temsil eden herkese görevini yaptığından dolayı yapılan tüm saldırıları nefretle kınadığımı burada ifade etmek istiyorum. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar) Çünkü, bu milletvekilleri en zor şartlarda görev yapan, Meclisin bombalandığı saatlerde bile demokrasiye ve millî iradeye sahip çıkmak için, yetişebildikleri ölçüde, Meclise koşup gelen milletvekilleridir. O yüzden, millî iradeyi temsil eden ve en zor şartlar altında görev yapan tüm milletvekillerine yapılabilecek her türlü saldırı Meclise yapılmış bir saldırıdır ve Meclisin tüm üyeleri ve mensupları olarak ona karşı hep beraber durmak zorundayız.
Değerli arkadaşlar, gündem, ihraç edilen ve açığa alınan öğretmenler ve özellikle güneydoğu bölgesinde geçen yılın temmuz ayından beridir terörle verilen yoğun mücadele sebebiyle sokağa çıkma yasakları sebebiyle öğrencilerin eğitiminin engellenmiş olması.
Öncelikle, tabii ki öğrencilerin eğitiminin engellenmesine neden olan şeyin sokağa çıkma yasağı olduğunun, sokağa çıkma yasağının nedeninin de şehirleri işgal etmeye kalkıp fiilî durum oluşturmaya çalışan terör örgütüne karşı verilen etkin bir mücadelenin olduğunun altını çizmek gerekiyor. Bu sokağa çıkma yasakları durup dururken kendiliğinden ilan edilmedi. Orada özellikle son zamanlarda Suriye'de yaşanan olayları fırsat bilip orada kendine küçük kantonlar oluşturmuş birtakım güçlerin Türkiye'nin içerisinde de fiilî durum oluşturmaya ve kantonlar oluşturmaya yönelik gayretine ve çabasına devletin demir yumruğuyla cevap verilmesi bazı istenmeyen sonuçları elbette ki doğurmuştur. Ama tüm bu şartlara rağmen -Millî Eğitim Bakanı mutlaka biraz sonra istatistiki olarak bu bilgileri verecektir- orada sokağa çıkma yasağı sebebiyle okuluna gidemeyen çocukları başka okullara naklederek eğitimlerini devam ettirme noktasında devlet her türlü tedbiri almanın gayreti ve çabası içerisinde oldu. 300 bine yakın öğrenciden bahsediliyor, benim elimdeki bilgilerde 120 bin civarında. Bu öğrencilerin hepsi başka okullara nakledilmek suretiyle eğitimlerine devam etme imkânı sağlanmıştır.
Ama burada HDP bu gensoru önergesini verirken acaba gerçekten eğitim hakkını savunma niyeti mi taşıyor, yoksa gündemi başka noktalara çekip yeni gündem oluşturma peşinde mi? Eğer HDP gerçekten o bölgede yaşayan çocukların eğitim hakkını savunuyorsa öncelikle okulları yakılan bu çocukların okullarını yakanlara karşı seslerini yükseltebilmeli. (AK PARTİ sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Çocuklarını geleceğe hazırlamaya çalışan öğretmenleri öldüren alçak katiller sürüsüne karşı en azından devlete sesini yükselttiği kadar sesini yükseltebilmeli.
Geçtiğimiz ekim ayında Diyarbakır'da bir bildiri dağıtıldı. Burada Diyarbakır milletvekili arkadaşlar var. Orada PKK'nın alt birimi, sivil birimleri olduğunu iddia eden kimseler, sokaklarda, eğitim veren öğretmenleri bölgeyi acilen terk etmeleri, terk etmemeleri hâlinde başlarına gelecek sonuçtan kendilerinin mesul olduğunu ifade eden tehdit bildirileri dağıttılar. Peki, bu tehdit bildirileri dağıtılırken o çocuklara eğitim veren öğretmenlerin hukukunu savunmak ve onlar adına sesini yükseltmek için değerli HDP'li siyasetçi kardeşlerimiz ne yaptılar?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Hiçbir şey.
ZEYİD ASLAN (Devamla) - O okullar yakıldı, devlet bütün imkânlarını seferber edip yeniden onardı. Onardı, yine yakıldı. Niye yakıldı bu okullar? Kürt çocukları eğitim görmesin. Kürt çocukları eğitimsiz kalsın ki kalleş PKK'nın kucağına daha rahat düşebilsin, cahil kalsın ki dağa gitme noktasında daha kolay kandırılabilsin. Ama, eğitim hakkını savunduğunu iddia eden HDP'li siyasetçi arkadaşlarımın yakılan okullar, öldürülen öğretmenler, tehdit edilen öğretmenler, bunlarla ilgili bir irade ortaya koyduğunu görmüyoruz. Özellikle kendilerinin seçmeni ve bölgesinin insanlarının eğitim hakkını, çocuklarının eğitim hakkını savunmak için meydanlara çıktıklarını ve öğretmenleri tehdit eden, öldüren, okulları yakanlara karşı çocukları adına kalkan olduklarını görmüyoruz. Ama, bir taraftan bakıyoruz, çukur kazan, bu ülkenin şehirlerini işgal etmeye çalışanlara karşı yürütülen devletin operasyonlarına karşı koruma duvarı oluşturduklarını, canlı kalkan olduklarını görüyoruz. O yüzden, öncelikle bu gensoruyu veren HDP'nin eğitim hakkını koruma noktasında samimiyetini bir gözden geçirmesi gerekiyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şöyle bu PKK'nın öldürdüğü öğretmenleri bir göz önüne getirelim. Birkaç örnek vereceğim sadece, Şırnak'ta Yoğurtçular köyünde Şenol öğretmen okulundan alınıyor, köyün meydanına getiriliyor, bütün köylüler toplanıyor, bütün köylülerin önünde kafasına silah dayanıyor. Sonra bir ses "Sakın kurşun sıkma, bunlara boşa kurşun harcamayalım." ve sonra Şenol öğretmen bütün öğrencilerinin ve köylülerin huzurunda telle boğularak orada şehit ediliyor ve ardından o okul yakılıyor. Neşe öğretmen, yirmi bir günlük öğretmen, Tekirdağlı; babası kızını yalnız göndermiyor, Diyarbakır Bismil'e kendisi de beraber gidiyor. Yirmi bir günlük öğretmen, 21'inci gününde 21 yaşındaki Neşe öğretmeni PKK'nin kalleşleri köyün meydanında babasıyla beraber şehit ediyorlar. Yine, Tunceli Darıkent'te 6 öğretmeni birden... O günün gazete manşetleri ve o günün PKK'nın yayın organının ifadesi şu: "Darıkent'te 6 ülkücü öğretmeni infaz ettik." Neydi suçları? Öğrencilere ders vermek için gayret etmek, her türlü riski göze almak. Peki, bunlar yapılırken halk adına siyaset yaptığını iddia eden HDP'li siyasetçilerden hiç ses çıktığını duyanınız oldu mu?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Yok.
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Buna karşı öğrencilerin eğitim hakkını savunmak için bu kalleş teröristlere karşı kalkan olduklarını göreniniz oldu mu?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Nerede!
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Ben görmedim.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) - Biz de görmedik.
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Yine, daha yeni Kızılay'da bir saldırı yapıldı, canlı bomba saldırısı PKK tarafından, burada birçok insan hayatını kaybetti ama eğitimi konuştuğumuz için sadece birkaç öğrenciden bahsedeceğim. 16 yaşında Destina, 15 yaşında Atakan, bunlar lise öğrencisi çocuklar, otobüs beklerken PKK'nın kalleş bir saldırısında hayatlarını kaybettiler. Üniversite öğrencisi, hukuk fakültesi öğrencisi Nusrettin ve Başak; iki arkadaş, el ele, PKK'nın kalleş bir saldırısında Kızılay'da can verdiler. Tokatlı, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi öğrencisi Kerim bu saldırıda can verdi. Bunlar da öğrenciydi. Peki, bu öğrencilerin ölümünden sonra PKK'nın yaptığı bu kalleş katliama karşı sesini yükseltenleri duydunuz mu?
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Cenazesine gittiler.
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Şurada, hemen yanı başımızda, 29 kişinin katledildiği canlı bomba saldırısında bu canlı bomba talimatını veren terörist, Diyarbakır Lice'de güvenlik güçleri tarafından öldürülünce, bugün "Niye gözaltına alındı, tutuklandı?" diye feveran ettiğimiz Gültan Kışanak, en başta cenazesinin başında duruyordu. Bu mu insana verdiğimiz değer? Bu mu insanlığa verdiğimiz değer? Bu mu öğrenciye, bu mu öğretmene, bu mu eğitim hakkına, bu mu yaşam hakkına verdiğimiz değer? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Hesap verecek.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Hesabı kimin vereceği belli olacak.
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Elbette ki bunları sorgulamadan, bunlara değinmeden HDP'nin gensorusunu anlamak mümkün değildir.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Hesabı kimin vereceği ortaya çıkacak.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Hesap verecekler.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Sen merak etme, merak etme. Hesap günü geliyor, merak etme.
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Bu öğretmenler niye açığa alındı? Durup dururken, keyfî olarak "Biz 11 bin küsur öğretmeni işten atalım." mı dedi devlet? Elbette birtakım sebepleri ve kriterleri var. Eğer siz derslerde PKK propagandası yapacak kadar cesur davranabiliyorsanız, eğer siz Kandil'in çağrısıyla okullarda ve derslerde boykot yapıyor ve öğrenci ve velilerini boykot yapmaya teşvik ediyorsanız, eğer siz PKK bağlantılı gösterilere kendiniz katıldığınız gibi okulunuzdaki çocukları da alıp götürüyorsanız, eğer siz "piknik ve gezi programı" adı altında dağa çocuk göndermenin yolunu açıyor ve bunu teşvik ediyor, bunun altyapısını oluşturuyorsanız, sosyal medya hesaplarınızla devlete "katil" diyorsanız, elbette ki devlet buna sessiz kalmayacak, elbette ki devlet bunu yapanlardan hesap soracak. İşte, bugün yapılan da PKK propagandası yapan, öğretmen değil, âdeta PKK'nın bir neferi gibi çalışan, kendini öğretmen olarak göstermeye çalışanlara karşı yapılmış bir işlemden ibarettir. Devletten maaş alacaksın, devletin ekmeğini yiyeceksin, devletin her türlü sosyal imkânlarından faydalanacaksın, ondan sonra da kalkıp devleti yıkmaya yönelmiş terör örgütünün destekçisi olacaksın! (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Elbette buna birileri ses çıkaracak.
Şimdi, örnekleri verilebilir ama zaman yok. Terörist cenazelerinde okulu tatil eden okul müdürü ve öğretmenler var. Buna seyirci mi kalınacak? Buna sessiz mi kalınacak? Bizim çocuklarımızı emanet ettiğimiz öğretmen "Şimdi ders zamanı değil, ayaklanma, "..."(x) zamanı." deyip çocukları PKK eylemlerine gönderecek, buna sessiz kalınacak! Elbette sessiz kalınmayacaktı ve sessiz kalınmadı ve bundan sonra da daha ağır bir şekilde gereği neyse yapılmaya devam edecek.
Değerli arkadaşlar, herkesin artık şunu bilmesi gerekiyor ki: Sınıfta öğretmen, meydanda terörist; gece PKK'lı, sabah memur; yok öyle yağma, bu dönemler artık bitmiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ve buradan değerli HDP'li siyasetçi kardeşlerime sesleniyorum: Lütfen gelin, sorunun parçası değil, çözümün parçası olun. Lütfen gelin, umudun düşmanı değil, umudun dostu olun.
Kürtlerin tarihteki en büyük katilinin PKK olduğunu daha önceki konuşmamda söylemiştim, bir kez daha altını çiziyorum. Kürtlerin tarihindeki en büyük katili olan PKK'nın sözcülüğüne soyunmaktan, onları meşru hâle getirmeye çalışmaktan, onlar adına hak hukuk mücadelesi vermekten vazgeçin de, onlara kalkan olmaktan vazgeçin de Kürtleri katleden bu PKK'lılara karşı, Kürt halkına kalkan olmaya çalışın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Eğitim sistemi?
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, aslında, girmek istemiyordum ama bir cümleyle... Tabii, 15 Temmuzu yaşadı Türkiye ve 15 Temmuzdan sonra birçok şey değişti. Neticede, burası bir siyaset kürsüsü, bu kürsüye Cumhurbaşkanı gelip kendi hakkını savunma imkânına sahip değil. Cumhurbaşkanının avukatı değiliz ama neticede, milletin yüzde 52 oyla seçtiği bir Cumhurbaşkanının hukukunu korumak da millî iradenin temsilcisi olan Meclisin görevidir diye düşünüyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi, durup dururken Sayın Kılıçdaroğlu çıktı, Cumhurbaşkanımıza "Beyefendi, 15 Temmuz gecesi Marmaris'te tatil yapıyordu." gibi istihzai, alaycı ve iftira atan bir cümle kullandı, "Meclis çalışırken sen tatil yapıyordun." dedi. Bütün Türkiye biliyor ki Sayın Cumhurbaşkanımız, o gece milletiyle beraber meydanlarda olabilmek için bütün riskleri göze alıp, canını ortaya koyup İstanbul'a her türlü şartta inmeyi başardı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Peki, bu soruyu soran Sayın Kılıçdaroğlu neredeydi, ne yaptı? Saat onda Ankara'dan İstanbul'a uçtunuz, 23.15'te İstanbul Havaalanı'na indiniz...
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Sen yanında mıydın?
ZEYİD ASLAN (Devamla) - ...biraz VIP salonunda oturdunuz, sonra, kendi ifadenizle, Bakırköy Belediye Başkanıyla birlikte, Bakırköy Belediye Başkanının evinde olayları izlemek üzere Bakırköy Belediye Başkanının evine gittiniz.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Bir de "Tankın üstüne çıkacağım." diyordu.
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Şimdi, Ağustos 2010, referandum kampanya süreci, Sayın Kılıçdaroğlu Kral FM'de konuşuyor, diyor ki: "Eğer bu ülkede darbe olursa o tankın önüne ilk önce ben geçerim." Şimdi, ben buradan soruyorum, cumhuriyeti kurduğunu iddia eden Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanına buradan soruyorum: Siz havaalanından çıkarken her taraf tanklarla kuşatılmıştı, askerler doluydu orada, onların arasından geçtiniz, gittiniz. Niye orada durup da "Siz kimsiniz? Ben, cumhuriyeti kuran Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanıyım. Bu cumhuriyetin yok edilmesine, demokrasinin aksatılmasına müsaade etmem. Bu tanklar beni çiğnemeden buradan geçemez." diye niye seslenemediniz, niye seslenmediniz? Hadi tankın altına yatmadınız Metin gibi, hadi tek başına Boğaz Köprüsü'nde onlarca tankın ve silahın karşısında kafasına silah dayanmasına rağmen direnen Safiye Bayat kadar cesaret göstermediniz, bari iki kelam edeydiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) En azından, tankın önüne yatamıyorsanız da "Bu tank burada niye var arkadaş? Siz ne yapmaya çalışıyorsunuz?" diye niye demediniz?
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Sen neredeydin?
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Şimdi, eğer birilerini sorguluyorsanız sizin de o süreçte dik duruşunuzu göstermeniz lazım.
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) - Mehmet Dişli'yi Kılıçdaroğlu mu yerleştirdi Genelkurmaya? Darbeci Mehmet Dişli'yi Kılıçdaroğlu mu yerleştirdi Genelkurmaya?
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Hani Çin atasözü var ya, başkasının camına taş atarken kendi camına taş geleceğini bileceksin.
Değerli arkadaşlar, bu konuyu uzatmayacağım, bununla ilgili aslında söylenebilecek çok şey var ama 15 Temmuz bu ülkede birilerinin maskesini düşürmüştür. (CHP sıralarından gürültüler)
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) - Televizyona bağlandılar, Genel Kuruldan televizyona bağlandılar.
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Dinle!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...
ZEYİD ASLAN (Devamla) - 15 Temmuz, sadece bu ülkedeki değil, dünyadaki maskeleri de düşürmüştür. Kendilerini demokrasinin beşiği kabul eden Avrupa'nın, kendilerini dünyanın jandarması kabul eden Amerika'nın tüm maskeleri düşmüştür.
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) - 2004 MGK kararını Kılıçdaroğlu mu yok saydı?
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Burada millî iradeye, demokrasiye, cumhuriyete saldırı varken sesini çıkarmayan ve uzun süre sessiz kalan Avrupa ve Amerika'nın günler sonra yaptığı açıklamalarda, darbeye maruz kalan millete değil, milletin tedirginliğini değil, darbecilerin akıbetinin tedirginliğini ifade ediyor olması da nasıl iki yüzlü bir anlayışın içinde olduklarını açıkça göstermiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Dünyada kendilerini demokrat kabul edenlerin maskesi düştüğü gibi bu ülkede de birçok insanın maskesi ve birçok kurumsal yapının maskesi düşmüştür. Bir zaman bu ülkede insanlara "Makarnaya, kömüre iradesini satıyor, bidon kafalı, göbeğini kaşıyan adam." diye aşağıladığımız o halkın, yine birilerinin "Televizyonlarda alt yazıyla darbe geçse bunlar sokağa bile çıkamaz, caminin avlusundaki müezzin ezan okumaya gidemez." diye aşağılanan bu halkın, 15 Temmuz gecesi maskeleri nasıl düşürdüğünü gördük. Ve 15 Temmuz gecesi "cumhuriyet" dediğinde, "cumhuriyeti kutlamak" dediğinde yeri göğü inletip meydanlara inenlerin, tankları, topları gördüklerinde evlere nasıl sindiğini gördük ve bu millet bunların maskesini düşürdü. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Marketlere gittiler, bankamatiğe gittiler.
TURABİ KAYAN (Kırklareli) - 12 Eylülde neredeydiniz? 12 Eylülde kimin koltuğunun altındaydınız?
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Bu millet, su sıkan TOMA'ların üstüne çıkıp şov yapanların nasıl sahte bir devrimci olduğunu, tankların altında vücutlarını ikiye bölerek gösterdi... (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aslan, teşekkür ederim.
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Bir dakika yok mu?