GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Sokağa çıkma yasakları nedeniyle oluşan eğitim hakkı ihlallerini gideremediği, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından öğretmenlerin meslekten ihracı ve açığa alınmasında hak ihlallerine sebebiyet verdiği, mülakata dayalı sözleşmeli öğretmen alımıyla kadrolaşmaya ve eğitimde güvencesiz istihdama yol açtığı ve proje okulu uygulamasıyla eğitimin niteliğini değiştirmeyi amaçladığı iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergenin (11/12) ön görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:14
Tarih:01.11.2016

CHP GRUBU ADINA GAYE USLUER (Eskişehir) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; HDP Grubunun Millî Eğitim Bakanı Sayın İsmet Yılmaz hakkında vermiş olduğu gensoruya ilişkin Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle Genel Başkan Yardımcımız Sayın Bülent Tezcan'a menfur saldırıyı yapanı, bu ortamı yaratanları kınıyor, Genel Başkan Yardımcımız Bülent Tezcan'a acil şifa diliyorum.

Otobüsteki şortlu kadına tekme atan kişi, Genel Başkanımıza Mecliste yumruk atan kişi, Genel Başkan Yardımcımız Sayın Bülent Tezcan'ı vuran kişi; aslında hepsinde zihniyet aynı, arkasına aldığı siyaset aynı mantıkla işlemekte. Toplumsal yaşamımız parça parça oldu. Her sabah güne kaygıyla başlıyoruz, akşam yatarken yine kaygı içinde başımızı yastığa koyuyoruz.

"Osmanlı'nın yüz yıllık parantez arası." dediğiniz cumhuriyetimizin 93'üncü kuruluş yıl dönümünü OHAL'den istifade ederek bahanelerle engellemeye çalıştınız. 30 Kasıma kadar tüm mitingleri, gösteri yürüyüşlerini iptal ettiniz. Ne var 30 Kasıma kadar? 29 Ekim Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu, 10 Kasım Atatürk'ü anma günü; her ikisini de iptal etmeye çalıştınız. Buna karşın, Cumhuriyet Halk Partisi olarak tüm yurtta yurttaşlarımızla birlikte, sivil toplum örgütleriyle birlikte coşkuyla, sevgiyle ve inançla cumhuriyetimizin 93'üncü kuruluş yıl dönümünü kutladık. Çok şükür ki bu yıl devlet erkânından hastalanan olmadı.

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları bağlamında Nürnberg'deydim. Nürnberg'de faşist Hitler'in provalarını yaptığı, Nazi Partisi tarafından dokümantasyon merkezi olarak kullanılan müzeyi gezdik. Müzeden çıkarken faşizmi yüreğimde hissettim. Aslında, dokümantasyon müzesinde tam da bugün OHAL'deki Türkiye'de yaşadıklarımızı bir bir gördüm ve oradan çıktıktan sonra Nürnberg'deki meşhur mahkemelere gittik. O şaşaalı yaşamdan sonra, istediği biçimde insan yaratma arzusunda olan faşist diktatörün, eninde sonunda, o yüz binlerce hayatın kaybına neden olduktan sonra yargılandığı mahkemeleri gördüğümde biraz içim rahatladı ve buradan diyorum ki: Hiçbir suç ama hiçbir suç cezasız kalmamıştır, bu ülkede de hiçbir suç cezasız kalmayacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)

29 Ekim gecesi yani Cumhuriyet Bayramı'mızı kutladığımız o güzel günün gecesi bizlere, Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşayan yurttaşlara 93'üncü yıl hediyesi olarak 675 ve 676 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameleri çıkarttınız; yine binlerce ihraç, yine binlerce gözaltı ve 676 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yle rektör seçimlerini saraya bağladınız. Aslında, 18 Ağustosta bir yasa içerisinde, torbanın içinde küçücük bir nokta olarak rektör seçimlerini saraya bağlamaya çalışmıştınız ve bu yüce Meclis çatısı altında gelen itirazları gördüğünüzde geriye çekmiştiniz. Bunu burada bulunan herkes ve sizler mutlaka hatırlıyorsunuz. Ve buradan soruyorum size: Rektör seçimlerinin, rektörlerin nasıl atanacağının OHAL'le ilişkisi nedir? Sayın Bakan, rektör seçimlerinin OHAL'le ilişkisi nedir, sormak istiyorum.

YÖK, 3 profesörün adını Cumhurbaşkanına gönderecek, Cumhurbaşkanı bir ay içinde eğer bu 3 profesörden birini rektör olmaya layık görmezse yeniden isim bildirilmesini isteyecek. Bunun karşılığında, on beş gün içerisinde YÖK yeni bir bildirimde bulunmazsa, hazret kimi istiyorsa onu atayacak. Rektörlük seçimleri 12 Eylül darbesinden sonra şahtı, sizin on dört yıllık iktidarınızda şahbaz oldu.

Üniversitelerde asıl hizipleşme rektörlük seçiminin YÖK ve Cumhurbaşkanı ayağında olmaktadır. Damdan düşen kedi en iyi anlar derler. 2007 yılında Eskişehir Osmangazi Üniversitesinde en yakın rakibimden yüzde 30 fazla oy alarak rektör adayı seçildim. (CHP sıralarından alkışlar) Yükseköğrenim Kurumundaki mülakatta yine 1'inci sırada olmama karşın, Sayın Abdullah Gül göreve geldiğinin beşinci gününde, ondan sonraki davranışlarının ne kadar tarafsız olacağına işaret eder bir şekilde 2'nci sıradaki adayı atadı.

Peki, hizipleşme ne zaman ortaya çıktı biliyor musunuz? Hizipleşme, öğretim üyelerinin sandığa gidişi sırasında çıkmadı. Çok seviyorsunuz sandığı, her fırsatta "Millî irade bizi sandıktan çıkardı." diyorsunuz. Peki, siz sandıktan çıkabiliyorsunuz da koskoca profesörler, koskoca öğretim üyeleri, kendilerini yönetebilecek rektörleri seçmekten âcizler mi?

Asıl hizipleşme, Cumhurbaşkanının 1'inci olanı atamamasından sonra başlamakta. Bunu da hepiniz zaten biliyorsunuz.

ALİ ŞEKER (İstanbul) - Sandık çalındı.

GAYE USLUER (Devamla) - Hatta, bugün görevden aldığınız -adını vermeyeyim- bazı rektörler, 6'ncı sıradan atanan bazı rektörler adaylık çalışmaları sırasında ana bilim dallarına giderek "Beni Cumhurbaşkanı ilk 6'ya girmem sonucunda, 1 oy bile alsam atayacak. Ben sizlerle tanışmaya geldim, ister oy verin, ister oy vermeyin." dediğini ben de biliyorum, sizler de biliyorsunuz.

Kamuoyunda tartışılmaksızın, akademide tartışılmaksızın, Mecliste müzakere edilmeksizin, kanun hükmünde kararnameyle saraya bağlı rektörler yani dayatmayla atanan rektörler nasıl çalışacaktır? Cumhurbaşkanının siyasi ideoloji doğrultusunda çalışacaktır. Yani ehliyeti boş verin yani liyakati boş verin, esas olan sadakattir. Sadakat döneminin kanun hükmünde kararnamesiyle atanacak rektörler hepinize kutlu olsun. İcazetli rektörlük dönemi bu 29 Ekimde başlatılmıştır.

Ve yine buradan soruyorum sizlere: Boğaziçi Üniversitesinde 12 Temmuz 2016 tarihinde rektörlük seçimleri yapıldı. Profesör Doktor Gülay Barbarosoğlu -bu ismi iyi dinleyin- oyların yüzde 86'sını almasına karşın hâlâ ataması yapılmadı. (CHP sıralarından alkışlar)

Soruyorum sizlere ve soruyorum buradan Sayın Cumhurbaşkanına: En çok oy alan Sayın Gülay Barbarosoğlu'nu atamama nedeniniz nedir, neden atamasını yapmıyorsunuz?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Anayasa kendisine yetki veriyor da onun için.

GAYE USLUER (Devamla) - Bundan sonraki adım korkarım mevcut rektörlerin istifasını istemek olacak. OHAL'le birlikte önce dekanları istifa ettirdiniz. O dekanları atayan rektörler hâlâ görevlerinin başında, YÖK sapasağlam ayakta. Öğretim üyelerini açığa aldınız, öğretim üyelerini ihraç ettiniz, öğretim üyelerini tutukladınız. Peki, üniversitelerde üst makamlarda oturmaya devam edenler, YÖK'te üst makamlarda oturmaya devam edenler, Millî Eğitim Bakanlığındaki bürokratlar, partinin içindeki siyasiler, FETÖ'cüler ne olacak? Onlara niçin dokunmuyorsunuz, bunu da öğrenmek istiyorum.

2002 seçim beyannamenizi hatırlatmak istiyorum, unuttuğunuzdan emininim çünkü. "Nitelikli eğitim" diye bir başlangıç vardı Sayın Adalet ve Kalkınma Partili vekil arkadaşlarım, diyordu ki burada: "Yaşadığımız sıkıntıların çoğunun kaynağı ve çözümü eğitimde saklıdır." Çok doğru. "Partimizin eğitimde temel hedefi fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirmektir." Siz neyi seçtiniz? Altın nesillerin yetişmesini seçtiniz.

Ve 2002 seçim beyannamenizde üniversiteler için şöyle demişsiniz: "Rektör, dekan, bölüm başkanı, ana bilim dalı başkanı, enstitü müdürü gibi her kademedeki akademik yöneticinin seçimle iş başına gelmesini sağlayacak yasal düzenlemeler yapılacaktır." Hani nerede? On dört yıl geçti üzerinden? "Eğitimde reform" diye diye on dört yıl geçirdiniz. Eğitimde, Sayın Bakanım, nicelik ve nitelik sorunları devam ediyor. Altın nesil yetiştirmekten vazgeçtiniz. Aslında, on dört yıldır eğitimi anahtar teslimi Fetullah Gülen Cemaati'ne vermiştiniz. OHAL'in ilanından beri kurtarmaya çalışıyorsunuz ve Sayın Cumhurbaşkanı diyor ki "Yerli ve millî nesil yetiştireceğiz." Diyorum ki bu yerli ve millî nesli bir tarif etseniz de hepimiz öğrensek, nasıl yerli ve nasıl millî olunuyor?

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) - Sizin gibi, tam sizin gibi!

GAYE USLUER (Devamla) - Millî Eğitim Bakanlığının başındaki "millî" kelimesini kaldırıp sadece eğitim bakanlığını oluşturmuşken, yerli ve millî eğitim, yerli ve millî insan modeli sizin gibi olacak.

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) - Bizim gibi, bizim gibi olacak.

GAYE USLUER (Devamla) - KPSS sonuçlarına göre en yüksek puanı alanların 3 katı kadar kişi alınacak öğretmen sayısıyla bağlantılı olarak başvurdular, sözlü mülakata alındılar. Aslında, torba yasayla gelmişti bu, itiraz etmiştik, demiştik ki "Sözlü mülakat demek torpil demektir, sözlü mülakat demek kayırma demektir, kendi insanını çekme demektir" Ancak, baktınız ki itiraz çok, onu da kanun hükmünde kararname ile getirdiniz.

Sayın Bakan, sözlü mülakatla ne iyi öğretmeni seçebilirsiniz ne de eğitimde kaliteyi sağlayacak kitleyi yaratabilirsiniz. Bakınız, "Sözlü mülakatta herkes için ortak zarflar oluşturuldu, zarf seçimiyle sorular soruldu." dediniz ama Türkiye'nin değişik yerlerindeki jürilere baktığımızda, sanki kendi aralarında sözleşmişler gibi aynı soruları sormuşlar; "Reis kim?", "Gezi nedir?", "Gezi'de neredeydin?", "Namaz kılıyor musun?" demişler. Şimdi, bu soruların sorulması tesadüf olabilir mi? Nasıl söz birliği ettiler? Tabii, bu noktada, dinlemek belki işinize gelmiyor ama kimi kime şikâyet edeceğiz, işin acı tarafı da bu aslında.

166 okulu proje okulu yaptınız. Kriterler belli, dediniz ki "Proje okulu olacak okulların tarihi ve kültürü eski olacak. O ilde en başarılı 5 okul arasında olacaklar ve TEOG sınavında da yüzde 1'lik dilimdeki öğrencilerin olduğu okullar olacak." dediniz. Yani Türkiye'nin en başarılı, en gözde, tarihi, kültürü zengin okullarını hedeflediniz. Neden hedeflediniz? Bu okullarda eğitimde bir sorun yok, bu okullarda zaten en iyi öğrenciler var, bu okulların öğretmenlerinde de sorun yok. Eğer amaç eğitimde nitelik artırmaksa, bu okullar yerine bu okullardan daha az iyi okulları seçseydiniz, o daha az iyi okulları proje okulları yaparak iyileştirseydiniz. Tabii, iyiyi yapmak zor ama iyiyi bozmak, dağıtmak kolay. "Proje okullarında dört yılı doldurmuş olan öğretmenlere rotasyon" dediniz aynı yönetmelikte. Hatta "Okul müdürü uygun gördüğü takdirde bir dört yıl daha okulda kalabilirsiniz gibi." de bir iyilik koydunuz. Aslında, "öğretmene rotasyon" denilen bu uygulama, iyi öğretmenlere, okuluyla özdeşleşmiş öğretmenlere sürgün cezalandırmasından başka bir şey değil.

Ve 21 Temmuzda tüm ülkede OHAL ilan ettiniz, baskı, zulüm ve mağduriyetlerin adresini kanun hükmünde kararnameler yaptınız. 90 binden fazla işten alınan kamu çalışanı, 50 binden fazla ihraç, 30 binin üzerinde tutuklama. Mağdur öğretmenler hâlâ insafınızı bekliyor göreve geri iade edilebilmek için.

Ve bu arada tutturdunuz "Yenikapı ruhu" diye. Bakınız, sizin "Yenikapı ruhu" dediğiniz, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra bizim hissettiklerimizle eğer aynıysa biz hâlâ aynı yerdeyiz. Bizim, sizin "Yenikapı ruhu" dediğinizden anladığımız, toplumsal uzlaşıydı; bizim anladığımız, ortak akıldı, demokrasiydi, özgürlüklerdi, eşitlikti. Ancak, sizin Yenikapı ruhunuzun toplumsal korku, toplumsal baskı ile "Türkiye bölünecek." yaygarasıyla tek adam diktasını meşrulaştırmak, adını da "Türk tipi başkanlık" koymak olduğunu kısa sürede öğrendik. Eğer sizin Yenikapı ruhundan anladığınız bunlarsa buradan diyorum ki o ruha hep birlikte el Fatiha.

Sizlere bir kitaptan bahsetmek istiyorum. Belki kitabı okumamışsınızdır, filmini seyretmişsinizdir. Her ikisi de yoksa hiç olmazsa iki saatlik filmi seyredin diyorum: Ölü Ozanlar Derneği; hem bir kitap hem iyi bir sinema filmi. Aynı, Sayın Bakanım, proje okullarıyla özdeşleştirdim. Bu kitapta eğitim sisteminde bir dayatma var, öğrenci-öğretmen ilişkisindeki mesafeyi eleştiren bir kitap. Proje okullarındaki baskı ve dayatma da aynı bu kitapta olduğu gibi. Kitabın sonunda öğrenciler okul müdürüne, o despot okul müdürüne karşı çıkıp sıraların üstünde bağırmaya başlıyorlar; aynı Kabataş Lisesinde, aynı Vefa Anadolu Lisesinde, aynı Kadıköy Anadolu Lisesinde olduğu gibi öğretmenlerini savunuyorlar. (CHP sıralarından alkışlar)

Ve Sayın Bakan "Proje okulları için yaygara koparmayın." diyorsunuz ama ben de diyorum ki Sayın Bakanım, lütfen bu çocuklara kulak verin, lütfen bu çocukları dinleyin, dinleyelim, bir şey söylüyorlar. O kitaptaki öğretmen şunu demişti: "Kim ne derse desin, sözcükler ve düşünceler dünyayı değiştirebilir." Ve ben de diyorum ki gençlerimiz, öğretmenlerimiz, aydınlık geleceğimizin berrak düşünceleri, bu ülkeyi de, bu dünyayı da karanlıktan kurtaracak onlardır. O berrak düşünceleri bulandırmanıza izin vermeyeceğiz.

Sözlerimi bitirirken... Dün, değerli bilim insanı, dürüst siyasetçi Erdal İnönü'nün ölüm yıl dönümüydü. Kendisini rahmetle anarken onun bir cümlesini de tekrar etmek istiyorum: "Olağanüstü hâl, olağanüstü hukuksuzlukların kanun hükmüne bağlanmasıdır."

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)