| Konu: | Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal'ın, (2/1038) esas numaralı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/65) münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 14 |
| Tarih: | 01.11.2016 |
ALİ AKYILDIZ (Sivas) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım, basınımızın ve Meclisimizin çok değerli emekçileri, ekranları başında bizleri izleyen saygıdeğer yurttaşlarım; hepinizi en içten sevgi, saygı ve muhabbetlerimle selamlıyorum.
Ben de konuşmama geçmeden önce, Sayın Genel Başkan Yardımcımız Bülent Tezcan'a yapılan hain ve çirkin saldırıyı kınıyorum. Bu saldırı, sadece Bülent Tezcan'ın şahsına ve Cumhuriyet Halk Partisine yapılmış bir saldırı değildir, bu, aynı zamanda halkın iradesinin temsil edildiği Türkiye Büyük Millet Meclisine yapılmış bir saldırıdır.
Ayrıca, dün Cumhuriyet gazetesine yapılan baskın sonrası gazete yöneticilerinin ve yazarlarının gözaltına alınmaları ülkemizde basın özgürlüğüne karşı işlenmiş bir cinayettir diye düşünüyorum. Kaldı ki Cumhuriyet gazetesi, 7 Mayıs 1924 tarihinden bugüne kadar cumhuriyetin, Atatürk devrim ve ilkelerinin açtığı aydınlanma yolunda aklın bağnazlıktan, bilimin dinden bağımsızlaşması, laiklik ilkesinin toplumca benimsenmesi için çaba gösteren bir gazetedir. Cumhuriyet gazetesi, laik, demokratik ve sosyal hukuk devletinin vazgeçilmezliği ve insan haklarının korunması için gazetecilik çizgisinin dışında hiçbir şekilde başka çizgiye sapmamıştır, demokrasinin savunuculuğunu yapmıştır. Bu nedenle Cumhuriyet gazetesine yapılan saldırıyı, baskıyı tekrar kınıyorum.
Değerli milletvekilleri, 10 Muharrem Kerbelâ matem gününde burada yapmış olduğum konuşmada bir şey söylemiştim "Kerbelâ bir semboldür, dünyanın neresinde insanlık zulüm görüyorsa orası Kerbelâ'dır." demiştim. Ama gelin görün ki bu Kerbelâlardan ders almadığımız için günümüzde de Kerbelâlar devam etmektedir. Bugün de gerek ülkemizde gerekse etrafımızda birçok Kerbelâ yaşanmaktadır.
Hazreti Muhammed "Âlimlerin ölümü âlemlerin ölümüdür." diye buyurmuştur. Büyük Moğol Hükümdarı ehlibeyt dostu Muhammed Olcaytu, Barak Baba'nın şehadeti üzerine hüngür hüngür ağlamaya başlar. Sorarlar "Ey hükümdar, sen ki o kadar savaş görmüş ve birçok yiğidini kaybetmiş bir kahraman olarak neden bu kadar feryat edersin?" Cevap verir: "Ben Barak Baba'ya değil, ki o zaten aradığını buldu, ben yaşadığım dünya onun gibi bir veliden mahrum kaldığı için feryat ediyorum." der.
Evet, işte biz Aleviler de yaşadığımız dünya İmam Hüseyin gibi bir ışıktan mahrum kaldığı için gözyaşı döküyoruz. Işığın söndürülüp karanlıkların hâkim olmasına ağlıyoruz. O ışıkların gelmeyeceğine ağlıyoruz. Kaybolanlar insani değerlerdir, onlar zaten bilerek ve isteyerek o şehadeti kabul etmişlerdir, kaybeden insanlıktır. Biz işte o kaybolan insanlığa ağlıyoruz. Oysa onlar için ölüm nedir ki? Bütün şehitlerin yüzsuyu hürmetine, döktüğümüz gözyaşlarımızın yüzsuyu hürmetine bağışlanma diliyoruz. Gözyaşı rahmettir, gözyaşı teslimiyettir. Allah rızasına dökülen gözyaşı da rahmet olarak o kişiye döner.
Babası İmam Hüseyin'in şehadeti üzerine, Hazreti İmam Zeynelabidin, ehlibeyt sevgisini sadece gözyaşlarıyla ayakta tutabilmiştir çünkü sürekli evin etrafı sarılı ve konuşması yasak. Onu ziyaret edenler, İmam Zeynelabidin'e sadece gözyaşlarıyla mukabelede bulunabiliyorlardı. Rivayet edilir ki yolunu şaşıran birisi Hazreti İmam Zeynelabidin'e yanaşır ve yol sorar: "Ey can, ben yabancıyım, kimsesizim, bana yardım eyle, bana yol göster." İmam Zeynelabidin, söylenenleri duymaz, pürdikkat, kesilmekte olan bir koçu izlemektedir ve dikkatlice yüzüne bakılınca yardım etmesini istediği kişinin ağlamakta olduğunu görür, dayanamaz sorar: "Niçin ağlarsın?" Cevap şamar gibidir: "Ey yabancı, şu kesilen koçu görüyor musun? Ona önce su verdiler, sonra da boğazladılar. Benim babama suyu bile vermeden boğazladılar." "Baban kimdir?" "Âlemlerin rahmeti Hazreti Muhammed Mustafa'nın torunu İmam Hüseyin'dir." der. Şimdi gözyaşlarını döken iki kişi olmuştur ve o yabancı bir kez olsun İmam Zeynelabidin'den ayrılmayarak tüm yaşamını ona bağışlamıştır.
Değerli milletvekilleri...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ AKYILDIZ (Devamla) - Başkanım, tamamlıyorum, tutanaklara geçsin.
BAŞKAN - 37'nci maddenin görüşüldüğü bu bölümde ilk konuşmacı Sayın Sarıbal'a bir dakika süre vermiştim. Eşitlik yapalım. Bu ekleme bir dakikalık süreler burada kalsın, noktalansın.
Buyurun.
Bir dakika süre size de veriyorum.
ALİ AKYILDIZ (Devamla) - Teşekkür ediyorum.
Ve İmam Zeynelabidin "Zulüm nefsimdendir, ilahî rahmetini benden esirgeme, bana yardım eyle, lütuflarını ihsan eyle." diye gözyaşlarıyla dua edermiş. Gözyaşı dökmesini bilmeyenin içinde sevgi ve bağlılık olmaz. Riyasız sevmenin kanıtıdır gözyaşı.
Konfüçyüs der ki: "Elmas nasıl yontulmadan kusursuz olmazsa kişi de acı çekmeden olgunlaşamaz." Evet, o acı da İmam Hüseyin'in acısı olursa, o acı da ehlibeytin acısı olursa, o acıyı sadece Aleviler değil cümle âlem ağlar, cümle âlem çeker. Yüreğinde vicdan olan her insan ağlar, tıpkı bizlerin ağladığı gibi.
Sevgili milletvekilleri, muharrem ayının 13'üncü gününün tatil edilmesiyle ilgili çok değerli milletvekili arkadaşımın vermiş olduğu kanun teklifi bu anlamda bizler için çok çok önemli. 13'üncü gün yaklaşık... Bu ülkede yaşayan 20 milyonun üzerinde Alevilerin kurbanlarını kesmeleri, ibadetlerini yapmaları ve aşurelerini pişirmeleri adına bu kanun teklifini önemsiyorum ve "evet" oyu vereceğinizi düşünüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)