| Konu: | Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 12 |
| Tarih: | 26.10.2016 |
HDP GRUBU ADINA FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, sevgili halkımız; az önce Sayın Bakana çocuk işçilerle ilgili, mülteci çocuk işçilerle ilgili yönelttiğim soruya aldığım cevap gerçekten şaşırtıcıydı. Aslında, Merter'de, İstanbul'da bir iki dükkâna giderek cevabı çok kolaylıkla bulunabilecek bu soruya maalesef "Yabancıların algı operasyonu." diye cevap aldım ama sizin o iki dükkâna giderek çok kolaylıkla cevabını öğrenebileceğiniz bir gücünüz yoksa bu, sizin sorununuz, onu bilemeyeceğim ama söz ettiğim çocuk işçilerdi, 15 yaş altı, on iki saatten fazla çalıştırılan, kot taşlama gibi yetişkinlerin dâhi zarar gördüğü bir işte çalıştırılan çocuk işçilerdi, mülteci çocuk işçilerdi. En azından, sorumluluk gerektiren bir makamda bulunan kişinin "Bunu soruşturalım, doğru mudur değil midir, bir bakalım." demesini beklerdim.
Evet, işçilere verilen 1.300 lira bile önce bireysel emeklilik kesintisi, sonra da vergi kesintisi tehlikesiyle karşılaştı. Vergi kesintisinin telafi edilmesi tabii ki anlamlıdır ancak işçiler hâlen açlık sınırı ile yoksulluk sınırı arasında yaşamlarını sürdürmeye devam edecekler.
Asgari ücret, son otuz altı yılda ekonomik büyümeye paralel büyüseydi işçilerin şimdi aldıkları 1.300 liranın çok daha üstünde bir asgari ücret olması gerekirdi. Oysa, asgari ücret, yalnızca bu son otuz altı yıllık dönemde yüzde 17 büyümüş. Mevcut 1.300 liralık ücretle 4 kişilik bir hanede tek kişi çalışıyorsa açlık sınırının altında, 2 kişi çalışıyor ise yoksulluk sınırının altında geçimlerini sürdürmekteler. Devrimci İşçi Sendikalarının açıkladığı gibi, asgari ücretlinin, 2 kişi çalışmasına rağmen çocuklarını yoksulluğa mahkûm etmemesi için asgari ücretin kimi sosyal desteklerle birlikte en az 1.900 lira olması gerekir, en az 1.900 lira. Bugün asgari ücrete zam yapıldıktan hemen sonra aslında tüketime, temel gıda maddelerine daha çok zam geldi. Bu nedenle, tüketim vergilerinin de düşürülmesi gerekir, asgari ücretten ise hiçbir şekilde vergi alınmaması gerekir. Eğitim, sağlık, ulaşım ise sadece asgari ücretliler için değil, herkes için ücretsiz olmalıdır, devlet olmanın gereği budur. Ancak, örneğin Kanada'da bütçe fazlası olduğu zaman bu fazla halka dağıtılırken bizde halka reva görülen sadece 1.300 liradan kesintilerin kaldırılması oluyor. Bizim tartıştığımız, aslında -çok fazla alkışla, birazdan birlikte onay vereceğimiz- sadece budur.
Sarayın harcamaları ise binlerce asgari ücretliye daha insanca bir yaşam sağlayacak düzeydedir. Aslında sayın halkımız, takdir sadece bizim değildir, sadece Meclistekilerin değildir, sizindir takdir. Yani ister sarayın ampullerini yakın isterse kendi ampullerinizi yakın, buna karar verecek olan da yine sizlersiniz.
Evet, bir başka can yakıcı gündeme geçersek: Sevgili Gültan Kışanak dün darbe teşebbüsünün araştırılması için Komisyona çağrılmıştı. Komisyonda AK PARTİ'li milletvekilleri darbecilerin sorgu yöntemleriyle Kışanak'ı birbiri ardına itham eden, yargılayan sorular sordular, bu durumu utançla seyrettik. Susurluk Hükûmetinin Bakanı Mehmet Ağar'a gösterilen saygıyı Gültan Kışanak'a göstermediniz. Belli ki bu aklı Süleyman Soylu'nun arkasındaki asıl içişleri bakanı olan Mehmet Ağar gibilerinden, devletin kadim kara kutularından alıyorsunuz.
Kışanak, Komisyonda "Buraya barış inancıyla geldim, oluk oluk kan akıyor ülkede, silahlar susabilir, bu sorunu barıştan başka çözmenin yolu yok." derken karşımda oturan AK PARTİ'li vekil "Çözeriz, çözeriz." diyerek açıkça Sri Lanka'yı örnek gösteriyordu, 40 bin insanın öldüğü, bugün yöneticilerin hâlen savaş suçlarıyla suçlandığı Sri Lanka'yı.
12 Eylülde askerî darbeyle hapsedilen 17 yaşındaki o genç devrimci kadını bugün, otuz altı yıl sonra tekrar bir darbede hapsettiniz. Ayrıca, 15 Temmuzdaki darbeciler Gültan Kışanak'a ne yapacaklardıysa bugün siz aynısını yapıyorsunuz. Yani bugün darbe girişimi falan yok, darbe aslında devam ediyor, devam eden, süregiden bir darbe var. Bugün sıradan insanları hapsederken ve özellikle de bizimle, HDP'yle uğraşırken ne yapıyorsunuz biliyor musunuz? Kamuflaj, sadece kamuflaj. Darbeci siyasilere, yüksek mevkidekilere dokunamadığınız için hedef şaşırtmaya çalışıyorsunuz ama başaramayacaksınız. Her zulmün bir miadı vardır, bu da son bulacak.
Bugün ihaleleri, kamu arazilerini yandaş şirketlerine veren, kamu binalarını yok pahasına paravan STK'lara devreden, kolayca aldıkları kredileri halkın yararına değil, birlikte iş tuttukları şirketlerin yararına kullanan belediyeler hâlen başlarında kendilerini zengin etmiş AKP'li belediye başkanlarıyla yönetiliyorlar. Oysa, halkın parasının tek kuruşu heba olmasın diye gecesini gündüzüne katarak çalışan, kendi ikbali için tek bir adım atmamış tertemiz bir insan Gültan Kışanak ise AKP'nin savcılarının iddianamesiyle gözaltına alınıyor, evi aranıyor, halkın belediyesine el konuluyor.
Bana yargıdan söz etmeyin, sıkıyönetim mahkemelerinde de avukatlık yaptım ben, o zaman da olanları gördüm; bugün olanların gerçekten daha beter olduğunu birçok meslektaşım da söylüyor. O nedenle, bugünkü savcıların kalkıp da talimatsız hareket ettiklerini bize anlatmaya, halka anlatmaya çalışmayın.
Bakın, YARSAV'ı hareket edemez hâle getiriyorsunuz, Murat Arslan hâlâ gözaltında. Kadınlar için siyaset yapan, kadınlar için belediyede daire başkanlıkları açan, erkek ve devlet şiddetine karşı mücadele eden, hiçbir zaman, hiçbir mevkide gözü olmamış, kadın mücadelesiyle kadınlarla yan yana duran Kışanak bugün gözaltında. Unutmayın, kadınlar söz veriyor ve diyor ki: "Güçlenen, itiraz eden, boyun eğmeyen tüm kadınlara verilmiş bu gözdağını asla kabul etmiyoruz."
Gültan Kışanak ne zamandır müfettişlerin belediyeden çıkmadığını, kent için yapılacak projelerin engellendiğini söylüyordu. Yine de belediyenin tüm kaynaklarını seferber edip çalışıyor, yeni projeler oluşturuyordu. Dün Komisyondan "Belediyede çok işim var." diyerek ayrıldı. Aynı zamanda da trajikomik ama şunu söyledi: "Ben gideyim bir an önce de ben gitmeden kayyum atanmasın."
Evet, şunu iyi bilin ki eşitliğe ve özgürlüğe inanmış hiçbir kadına diz çöktüremezsiniz. Diyarbakır Cezaevindeki işkencelerden çıktığında dahi barış için mücadele etmekten vazgeçmeyen bir insanı ise asla susturamazsınız. 12 Eylülün açtığı yaraları onun ağzından dinleyin şimdi ama sizin de bugün aynı yöntemleri kullanarak, bunları yaptığınızı bilerek dinleyin Gültan Kışanak'ın sözlerini. Şöyle diyor: "Biz Türkiye'deki diğer insanlar gibi darbe olduğunu TRT'den öğrenmedik, Diyarbakır Cezaevinde dayak yiyerek öğrendik. Çok dayak yedik, mazgallardan izlenirdik. Cezaevi Komutanı Esat Oktay köpeğiyle beraber içeri girerdi. Saatlerce bağırırdı: 'Burası kadın koğuşu, burası bizim namusumuz.' Esat Oktay bana altı ay boyunca, köpeği Co'nun kaldığı kulübede 'Ben Kürt değilim, Türk'üm.' demediğim için hücre cezası verdi. Yaşadıklarım, ruhumun derinliklerinde derin yaralar açtı. Hâlâ vücudumda fiziksel izlerini taşıyorum. Ayak bileklerimde söndürülen sigaraların izleri, falaka izleri hâlâ duruyor." Evet, Gültan Kışanak o güzelim beyaz saçlarını boşuna ağartmadı. Siz şimdi kimi alt etmeye, kime boyun eğdirmeye çalışıyorsunuz? Nedir bu düşmanlık?
Evet, dün Amerika'da 6 mühendis bir yazılım firmasından istifa etti. Erdoğan'ın Türkiye'de insanların gizli bilgilerini elde etmek, onların özel konuşmalarını ele geçirmek için yapılmış olan bir yazılım programı Türkiye'ye satıldığı için "Erdoğan'ın çılgınca planlarına alet olarak pişmanlık içinde hayatımızı sürdürmeyeceğiz." diyerek istifa ettiler. Peki, sizin içinizde bunu diyebilecek hiç mi kimse yok?
Yaşam onurdur, yaşam herkes için başkalarına zulmetmeden var olmaktır. Bugün bütün demokrasi güçlerine de çağrımdır: Faşizme karşı omuz omuza mücadele etmeden dünyanın hiçbir yerinde mücadele kazanılmamıştır.
Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)