GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:12
Tarih:26.10.2016

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 426 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi grubu adına söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, 2016 yılı Ocak ayında asgari ücretin net tutarı 1.300,99 TL olarak belirlenmiştir. Ancak, asgari ücretli, ekim ayından yani bu aydan itibaren yüzde 20 vergi oranına yakalanmış olup asgari ücretin net tutarı 69,91 TL azalmaktadır. Milliyetçi Hareket Partisi, yılın son üç ayında asgari ücretin 1.300 liranın altına düşeceğini baştan beri söylemiş, Hükûmeti uyarmış, bunun giderilmesi yönünde önerilerde bulunmuştur. Hükûmet bu uyarılarımızı bugüne kadar dikkate almamış, şimdi palas pandıras bu teklifi getirmiştir.

Bu teklifte, Gelir Vergisi Kanunu'nun 103'üncü maddesinde yer alan tarife nedeniyle 2016 yılı son üç ayında ücretlerde 1.300 liranın altına düşülmesi sonucu oluşacak kayıpların ilave asgari geçim indirimi yoluyla telafi edilmesi amacıyla bu düzenleme yapılmaktadır, asgari ücretin net tutarının 1.300 liranın altına düşmemesi amaçlanmaktadır. Ancak, yapılan geçici düzenleme, asgari geçim indirimiyle ilgili uygulanan sistemi bozmaktadır. Bu düzenlemeyle, ücretlinin bekâr veya evli olmasına ve çocuk sayısına göre belirlenmiş asgari geçim indiriminin amacına ve mantığına uygun olmayan sonuç ortaya çıkmaktadır. Ücretli çalışanlar arasında eşit bir uygulama öngörülmemektedir. Vergi kaçıranları, naylon faturacıları affetmeyi içeren düzenlemeleri büyük bir hevesle yapan Hükûmet, çalışanlara gelince kılı kırk yarmakta, çok ince hesaplar yapmaktadır. Ücret politikalarıyla çalışan kesim üzerinde baskıcı ve sindirici bir yönetim biçimini benimseyen Hükûmet, milyarder yaratma konusunda ise oldukça cömert davranmaktadır. Kriz dönemlerinde dahi milyarder sayısı artan Türkiye, gelir dağılımının en fazla bozuk olduğu ülkeler arasında ilk sıralarda gelmektedir.

Çalışanlar üzerinde ağır vergi yükü bulunmaktadır. Vergi kesintileri nedeniyle çalışanların eline geçen ücret yıl içinde giderek gerilemektedir. "Sabit gelirli" olarak tanımlanan çalışanlar vergi politikalarıyla azalan gelirli hâline gelmiştir. Görüyorsunuz, asgari ücretlinin bile vergi dolayısıyla yıl içinde ücreti azalmaktadır. Bu durum, vergideki adaletsiz yapıyı açık bir biçimde ortaya koymaktadır. Çalışanların vergi yükü mutlaka hafifletilmelidir.

Milliyetçi Hareket Partisinin asgari ücret konusundaki görüşünü, seçim beyannamelerinde yer verdiği ve daha önce kamuoyuyla defalarca paylaştığı üzere tekrar hatırlatmak istiyorum. Milliyetçi Hareket Partisi, net asgari ücretin 1.400 lira olması, böylelikle asgari ücretin açlık sınırının üzerine çıkarılması, asgari ücretlilere büyükşehirlerde aylık 100 lira ulaşım desteği verilmesi, asgari ücretten vergi alınmaması ve ücretlilerin asgari ücret kadar gelirinin vergi dışı bırakılması görüşündedir. Asgari ücretin vergi dışı bırakılması prim matrahını da düşüreceğinden, işveren maliyetinin AKP'nin belirlediği asgari ücrete göre oluşan maliyetten daha düşük olduğu görülecektir.

Asgari ücret üzerinden yapılan vergi, sigorta, fon gibi kesintiler çalışanların net ücretini azaltırken işverenlerin de maliyetini artırmakta ve kayıt dışı istihdama zemin hazırlamaktadır. Asgari ücret ile kayıt dışı istihdam ilişkisinin niteliği asgari ücretin yüksek olmasından çok, kesintilerin fazlalığı nedeniyledir. Yalnızca çalışanların ihtiyaçları dikkate alınarak belirlenmiş bir ücretin doğrudan vergilendirilmesi sosyal devlet anlayışıyla bağdaşmamaktadır. Bu nedenle, asgari ücretin vergi yükünün kaldırılması sosyal ve ekonomik bir mecburiyettir.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'ne göre, çalışan her kimsenin, kendisine ve ailesine insanlık haysiyetine uygun bir yaşayış sağlayan ve gerekirse her türlü sosyal koruma vasıtalarıyla da tamamlanan adil ve elverişli bir ücrete hakkı bulunmaktadır. Anayasa'mızın 55'inci maddesinde, asgari ücretin tespitinde, çalışanların geçim şartları ile ülkenin ekonomik durumunun göz önünde bulundurulması öngörülmektedir. Asgari Ücret Yönetmeliği'ne göre de asgari ücret, işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün şartlarına göre asgari düzeyde karşılamaya yönelik ücrettir. Asgari ücret belirlenirken maalesef Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri göz ardı edilmekte, TÜİK tarafından hesaplanan bir işçinin geçim şartları için gerekli harcama tutarı da dikkate alınmamaktadır.

Bugünkü asgari ücret sefalet ücretidir. Karın tokluğuna çalışan bir kişinin maliyeti bile bu asgari ücretten daha fazladır. Nitekim TÜRK-İŞ tarafından yapılan hesaplamaya göre, 2016 Eylül ayı itibarıyla, 4 kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken gıda harcaması tutarı yani açlık sınırı 1.386,22 liradır. Gıda harcamasıyla birlikte giyim, konut, ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçları için yapılması zorunlu diğer harcamaların toplam tutarı ise 4 milyon 515 bin 37 lira olmuştur. Buna göre, mevcut asgari ücret çalışanların gıda harcamasını bile karşılamamaktadır.

Ey Hükûmet, asgari ücretliler geçinemiyor. Aldıkları parayla, 1.300 lirayla nasıl geçinsinler? Sizlere soruyorum: Asgari ücretle geçinebilmek mümkün müdür? Acaba, asgari ücretle geçinilebileceğine dair Sayın Maliye Bakanının önerebileceği sihirli bir formülü var mıdır? Çalışanlar şiddetli geçim sıkıntısı nedeniyle borç batağına da girmiştir. AKP Hükûmetinin asgari ücretlileri, çalışanları nasıl borçlu hâle getirdiğini, nasıl süründürdüğünü, tüketici kredisi kullanımıyla ilgili resmî rakamlar açıkça göstermektedir.

Asgari ücret çalışanlara ailesiyle birlikte insanlık onuruna uygun bir yaşayış sağlayabilecek düzeyde olmalıdır. Asgari ücret işçinin emeğinin karşılığı olmalıdır. Asgari ücretten vergi alınmamalıdır. Asgari ücret mutlaka ve mutlaka açlık sınırının üzerinde olmalıdır. Bu kanun teklifi çalışanların beklentilerini karşılamasa da asgari ücretin net tutarının ekim, kasım ve aralık aylarında 1.300 liranın altına düşmemesini sağlayacağından Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu teklife olumlu oy kullanacağız.

Değerli milletvekilleri, çalışanların sosyal güvenlik sistemiyle ilgili de çözüm bekleyen birçok sorunu bulunmaktadır. Çalışan kadınların önemli bir beklentisi sigortalılık öncesi doğumlarını borçlanabilmektir. Kadınların doğum borçlanması yapabilmesi için doğumdan önce sigortalı olarak tescil edilmiş olmaları şartı aranmaktadır. Bu nedenle, kadınlar işe girmeden evvel yaptıkları doğum nedeniyle çalışma hayatından ayrı kaldıkları süreyi borçlanamamaktadır. Hâlbuki sigortalı olarak işe başlayıp bir müddet sonra işten ayrılan kadınlar bu esnada yaptıkları doğumları borçlanabilmektedir. Yine, emeklilik hizmetinden sayılmayan staj süresinde yapılan doğumlar da borçlanılabilmektedir.

Diğer taraftan, erkekler sigortalılık öncesi askerlikte geçen süreleri borçlanabilmektedir. Erkeklerin askerlikte geçen süreleri borçlanabilmeleri için askerlikten önce sigortalı olarak tescil edilmiş olma şartı aranmamaktadır. Bu itibarla, Anayasa'nın eşitlik ilkesi uyarınca ve sigortalılar arasında norm ve standart birliği sağlanması amacıyla tüm sigortalı kadınlara ve erkeklere eşit haklar verilmelidir. Kadınların sigortalılık başlangıç tarihinden önce yaptığı doğumları da borçlanabilmeleri amacıyla 5510 sayılı Kanun'da gerekli değişiklik mutlaka yapılmalıdır.

Çalışanların bir başka sorunu çıraklık ve staj sürelerinin boşa gitmesidir. Çıraklık ve staj süreleri sigortalıların hizmetine sayılmamaktadır. Çıraklık ve staj süresine mutlaka borçlanma hakkı tanınmalı, hizmete sayılmalı, bu süreler sigortalılık başlangıç tarihinde dikkate alınmalıdır. Uygulamada bir yandan çırak ve stajyer öğrenci olarak çalışanlar sigortalı sayılıp çırak ve stajyer olarak çalışmaya başlanılan tarih sigortalılık başlangıç tarihi olarak kabul edilirken diğer taraftan bu hakların sadece kısa vadeli sigorta kollarıyla sınırlı tutulması, dolayısıyla emeklilik hizmetine sayılmaması eşitsizliğe ve mağduriyete neden olmaktadır. Hâlbuki doğum, askerlik, aylıksız izin, doktora veya uzmanlık, avukatlık stajı gibi bazıları bir çalışma ya da sigortalılık olmaksızın geçen süreler borçlanılabilmektedir. Hâl böyleyken çıraklık ve stajyerlikte geçen sürelerin hizmetten sayılmaması açıkça çelişkidir, eşitlik ve hakkaniyetle bağdaşmamaktadır. Anayasa'nın eşitlik ilkesi de dikkate alınarak uygulamada adaletin sağlanması ve yaşanan mağduriyetin giderilmesinin yanında, mesleki eğitimin özendirilmesine de katkıda bulunmak amacıyla aslında fiilen bir çalışmaya ve sigortalılığa dayanan çıraklık ve staj süreleri hizmetten sayılmalı, geçmiş hizmetler için borçlanma hakkı verilmeli ve bu süreler sigortalılık başlangıç tarihi olarak esas alınmalıdır.

Çalışanların yine çok önemli bir sorunu emekli olamama sorunudur. Ülkemizde anayasal güvence altına alınan sosyal güvenlik hakkı ve bu güvenliğin sağlanmasına yönelik uygulamalar yıllar itibarıyla irdelendiğinde eşitlik ve adalet ilkesinin gerektiği şekilde tesis edilmediği gözlenmektedir. Sosyal güvenlik politikalarının en önemli amaçlarından birisi, insanlar arasında oluşturduğu güvenlik ağlarıyla toplumsal eşitsizlikle mücadeleyi desteklemektir. Bu anlamda, devlet, tüm bireyler için eşit hak ve yükümlülükler içeren bir sosyal güvenlik sistemi kurgulamakla yükümlüdür. Uygulamada karşılaşılan sorunlara çözüm üretilirken de temel bakış açısının sosyal güvenlik hakkından yararlanmayı kolaylaştırıcı ve hak yoksunluklarını asgariye indirgeyici bir bakış açısı olma zorunluluğu vardır. İşe başladıkları tarihte yürürlükte olan mevzuata göre emeklilik için gerekli prim ödeme gün sayısı ve sigortalılık süresini tamamladıkları hâlde, bir başka ifadeyle emekli olma hakkını elde ettikleri hâlde sonradan yaş şartına tabi tutulmaları birçok vatandaşımızı mağdur etmiştir. Emeklilikte yaşa takılan vatandaşlarımıza emekli aylığı bağlanmadığı gibi bir de genel sağlık sigortası primi ödemekle karşı karşıya kalmışlardır. Kanunla aranan prim ödeme gün sayısını dolduran, dolayısıyla yıllarca gerekli primleri ödemiş olan vatandaşlarımızın yaş haddinin dolmasını beklediği dönemde genel sağlık sigortası primini ödemediği ileri sürülerek sağlık yardımından yararlandırılmaması bir başka haksızlıktır. Emeklilikte yaşa takılanların kimine beş sene, kimine yedi sene, kimine on sene yaştan vurmuş. Bu insanları yaşı nedeniyle kimse işe almıyor. Maddi sorunlarından dolayı çocuklarını okutamıyorlar, ailelerinin geçimini sağlayamıyorlar, bu insanlar ne yerler ne içerler hiç düşünülmüyor.

AKP Hükûmeti, emeklilikte yaşa takılanların sorunlarını görmezden gelmekte, dertlerini bilmemekte, hâllerinden anlamamaktadır. Emeklilikte yaşa takılanların dertleri erken emeklilik değil, haklarını almaktır. Onlar AKP Hükûmetinden bir lütuf beklemiyor, onlar sadaka değil haklarını istiyor. Emeklilikte yaşa takılanlar görmezden gelinmemelidir, emeklilikte yaşa takılanlar için bahaneler üretilmemelidir. Bir haksızlığın giderilmemesinin hiçbir haklı gerekçesi olamaz. Emeklilikte yaşı bekleyen vatandaşlarımız yıllardır haklarını aramakta, Türkiye Büyük Millet Meclisinden çözüm beklemektedir. Emeklilikte yaşa takılanların yaşadığı mağduriyetleri giderecek düzenleme mutlaka yapılmalıdır. Meclisteki tüm siyasi partiler olarak bu soruna bir çözüm bulabiliriz. Hiç olmazsa emeklilikte yaşa takılanlardan genel sağlık sigortası primi alınmaması, prim ödeme gün sayısını doldurmakla birlikte işsiz kalanlara işsizlik sigortası ödeneği verilmesi yaşanan mağduriyete kısmen çözüm getirecektir. Milliyetçi Hareket Partisi bu yönde bir düzenlemeye de katkı ve destek vermeye hazırdır.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde çalışma hayatıyla ilgili çözüm bekleyen onlarca sorun bulunmaktadır. Bu kapsamda, toplumun tüm kesimlerine insana yaraşır iş fırsatlarının sunulduğu, iş gücünün niteliğinin yükseltilip etkin kullanıldığı, çalışma şartlarının iyileştirildiği, ücret-verimlilik ilişkisinin güçlendirildiği, iş sağlığı ve güvenliğinin sağlandığı bir çalışma hayatı ve iş gücü piyasasının oluşturulması için gerekli yapısal reform ivedilikle yapılmalı ve önlemler alınmalıdır.

Taşeron işçilik çalışma hayatının en temel sorunu hâline gelmiştir. İnsan onuruna yaraşır, düzgün iş tanımını yok sayan taşeron işçilik uygulaması çalışma hayatının dengelerini bozmuş, ekonomik ve sosyal olarak büyük bir tahribata neden olmuştur. Kölelik sistemiyle eş değer bir hâle gelen ve kabul edilemez olan bu uygulamaya dönük politikalar bir an önce terk edilmelidir. AKP Hükûmeti, taşeron işçileri yıllardır oyalamakta ve aldatmaktadır. Kamuda çalışan taşeron işçilere kadro verileceği sözlerine karşın bugüne kadar hiçbir şey yapılmamıştır. Bizzat bir önceki Başbakan tarafından tüm taşeron işçilerine müjde verilmiş, bunun üzerine taşeron işçiler âdeta bayram sevinci yaşamış ancak ayrıntılar açıklanınca hayal kırıklığına uğramışlardır. Kamuya alınacağı açıklanan taşeron işçiler zaten kamu işinde çalışmakta ve yargı kararlarına göre kamu işçisi sayılmakta olup, esasen kamunun kadrolu personeli olmayı beklemektedir.

Öte yandan, yapılan açıklamalar dahi bugüne kadar hayata geçirilmemiş, umut tacirliğine devam edilmiştir. Sayın Başbakan geçtiğimiz günlerde "Taşeronlarla ilgili konuyu biliyoruz, hem onları memnun edecek hem de kamuyu memnun edecek bir müjdeyi açıklayacağız. Hiç merak etmesinler." demiştir. Ne müjdesi Allah aşkına! Kaç senedir müjde veren siz değil misiniz? Son olarak bir önceki Başbakan seçim müjdesi olarak vermedi mi? Hükûmetin eylem planına göre, 2016 yılının ilk üç ayı içinde bu düzenlemeyi yapacaktınız. Ne oldu? Önceki hükûmetin ve Başbakanı Sayın Ahmet Davutoğlu'nun verdiği söz sizi bağlamıyor mu? Tabii ki verebilecek bir cevabınız yok ama ortada bir gerçek var ki yandaşlarınızla birlikte taşeron işçilerin sırtından geçiniyorsunuz ve rant sağlıyorsunuz.

AKP taşeronlaşmayı politikasının esası olarak uygulamakta ve bundan da siyasi nema sağlamaktadır. Taşeron firmalarca alınan işçilerin tamamı AKP'li siyasetçilerin referanslarıyla işe alınmaktadır. Taşeron firma işçileri işten çıkarma tehdidiyle AKP'ye oy vermeye zorlanmakta, AKP'nin siyasi mitinglerinin kadrolu elemanı olarak kullanılmaktadır. Taşeron firmalar daha çok kâr elde edebilmek için daha fazla işçiyle yapılması gereken işi daha az işçiyle yapmaktadır. İşçiler günde sekiz saatin üzerinde, fazla çalıştırılmakta, çoğu zaman haftalık izin bile kullandırılmamaktadır. Taşeron işçilere mesai ücreti ödenmemektedir. Taşeron işçilerin maaşları da düzenli verilmemekte, hakları gasbedilmektedir. Taşeron işçilerin ücretlerinin gecikmeli ödendiği, sözleşme gereği ödenmesi gereken ödemelerin ya hiç ödenmediği ya da eksik ödendiği Sayıştay raporlarına bile yansımıştır. AKP Hükûmeti bu sömürüye, bu soyguna açıkça göz yummaktadır.

Milliyetçi Hareket Partisi, yargı kararlarını da dikkate alarak, kamuda sürekli hizmetlerde çalıştırılan taşeron işçilere kadro verilmesini savunmaktadır. Bu konuda öteden beri birçok kanun teklifi de vermiştir. Taşeron işçilerin sorunları artık çözüme kavuşturulmalıdır. Bu kölelik sistemine, bu sömürü düzenine artık son verilmelidir. AKP iktidarı işsizliği önlemeye yönelik politikalar uygulamak yerine, işsizliğin olumsuzluğunu fırsata dönüştürerek bir sömürü düzeni kurmuştur. Bugün birçok kamu hizmeti başta taşeron işçileri olmak üzere, sözleşmeli, 4/C'li, vekil, geçici, fahri ve İŞKUR elemanı statüsünde çalıştırılan personel eliyle yürütülür hâle gelmiştir. AKP'nin siyasi nema sağlama amacıyla sürdürdüğü bu uygulamaların en büyük mağduru, yandaş olmayan ve bu yollarla iş bulamayan işsiz gençlerimizdir. Bunlar, girdiği merkezî sınavı kazanarak ataması yapılmayan, bir türlü sıra gelmeyen, sıra gelmeden de kadroları başka yollarla doldurulan milyonlarca gencimizdir. AKP Hükûmeti, yıllardır atanmayı bekleyen milyonlarca KPSS mağduru gencimizin haklarını yemiş ve yemeye devam etmektedir.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

Kanun teklifinin hayırlara vesile olmasını diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)