| Konu: | Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 10 |
| Tarih: | 20.10.2016 |
HDP GRUBU ADINA MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 418 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın ikinci bölümü üzerine Halkların Demokratik Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, değerli milletvekilleri, tabii, kanun tasarısı KOBİ'lerin, esnafımızın, çiftçilerimizin, serbest meslek erbabının borçlarından kurtulmasının ya da diğer bir deyişle finansa kolayca ulaşabilmesinin imkânlarını sağlayan bir kanun tasarısı. Buna bir diyeceğimiz yok. Elbette KOBİ'lerin, esnafın, çiftçinin kolayca sermayeye ulaşabilmesi açısından yasal bir düzenleme gerekiyor. Bu düzenlemenin de gelmiş olması faydalı ama bu hukuksal düzenlemeden önce asıl önemli olan, KOBİ'lerin, esnafın, çiftçinin içinde bulunduğu koşullar.
Şu anda çiftçilerimiz, esnafımız, küçük ölçekli işletmeler hatta KOBİ'ler neredeyse sabah dükkânını açıp, iş yerini açıp akşam siftah etmeden kapatmak durumunda. Yani, ortada borç batağına saplanmış, neredeyse günlük kazancı sıfıra inmiş KOBİ'lerin, esnafın ve çiftçinin bu koşullar içerisinde finans kullanması, kredi kullanması, yeniden borçlanması elbette imkânsız.
Bu yasal düzenleme bir yana ama içinde bulunulan koşullar içerisinde, hakikaten şehirlerin yerle bir edildiği bir ortamda, ülkemizde savaş koşullarının, iç huzurun ve barışın yerle bir olduğu bir süreçte ve istikrarın, güvenliğin olmadığı koşullarda bu yasal düzenlemenin, hukuksal düzenlemenin esnafa, çiftçiye, KOBİ'lere hiçbir katkı sunmayacağı ortadadır. Yani esnaf günlük siftah etmeden dükkânını kapatıyor dedik ama öte taraftan dolar 3 bin lirayı geçti. Yani, cebinde ya da bankada parası dolar bazında olan, ekonomik hiçbir üretim faaliyeti olmayan finans sahibi kapitalist ya da sermayedar hiçbir masraf yapmadan sermayesini 2'ye, 3'e katlarken, her gün üretim yapan ve emeğini de katarak yaşamını ikame ettirmeye çalışan esnafımız var olan sermayeyi de mevcut koşullarda kaybetmektedir.
Peki, bu duruma nasıl gelindi? Hepinizin bildiği üzere, 7 Haziran sonrası AK PARTİ tek başına iktidarı kurma imkânını kaybettiğinde şöyle bir açıklama yapılmıştı: "Halkımız krizi, kaosu tercih etti." Ve bu kriz ve kaos algısı üzerinden 24 Hazirandan itibaren de ülke çapında âdeta bir savaş konsepti dayatıldı. Halkın âdeta iradesini rehin alan, bunu kriz ve kaos söylemiyle ipotek altına alan AKP iktidarı 1 Kasım seçimlerinde -kendince- istenilen sonucu elde etti.
Peki, 1 Kasımdan sonra kaos ve kriz bitti mi? Tam tersine, 1 Kasımdan bu yana ülke daha derin bir kaosa, daha derin bir çıkmaza girdi, esnaf daha bir çalışamaz duruma geldi. Ülke içindeki savaş ve kaos sürecinde sadece ülke içinde kalmakla da yetinilmedi, Musul'da Irak'la şu anda bir savaş durumuyla âdeta -Başika'da- karşı karşıyayız. Yine, Suriye Rojava'da bir savaş yürütülüyor. Sanki orada atılan bombaların, bu savaşın maliyeti Hükûmet üyelerinin cebinden çıkıyormuş gibi, hamaset siyasetiyle âdeta kahramanlık destanları yazılıyormuşçasına kamuoyunda, halkta bilgi kirliliği ve algı operasyonları yürütülüyor. Hâlbuki, bu yürütülen savaşın bütün maliyeti, halktan alınan... Başta KOBİ'ler ve bu yasanın konusu olan yoksul halk kesimi, esnaf, işçi, emekçiler ve küçük esnaf olmak üzere onlardan alınan vergilerle bu savaş devam ettiriliyor. Bu savaşın devamı daha çok vergi, daha çok sömürü demektir.
Değerli arkadaşlar, tabii, bu savaş konseptiyle beraber, biliyorsunuz, 15 Temmuz darbe girişimi süreci yaşandı. Aslında, baktığımızda, 15 Temmuz darbe süreci, on yıl boyunca FETÖ'yü karnında taşıyan, onu besleyen, büyüten, âdeta gürbüzleştiren AKP'nin 15 Temmuz günü FETÖ'yü doğurma günüdür. Deyim yerindeyse, 15 Temmuz süreci, AKP'nin on yıl boyunca beslediği ve kendi içinde barındırdığı FETÖ'nün doğumudur. Şimdi, 15 Temmuz sonrası, FETÖ'nün doğumundan sonra, tabii, doğum sancıları devam ediyor. Bu doğum sancılarını da AKP Hükûmeti muhalefeti susturarak, yine, kamuda 100 bini aşkın personeli, çalışanı görevden atarak, özellikle bütün muhalif kesimlerine yönelik baskıyı, şiddeti devreye sokarak, Halkların Demokratik Partisi başta olmak üzere tüm muhalif kesimleri, akademisyenleri, gazetecileri, hatta hatta daha da ötesi, yine, yasanın konusu olan esnafı, tüccarı bir şekilde fişleyerek, ki ortalıkta dolaşan söylentilere... Mesela, spesifik bir örnek vereyim, ismini zikretmeyeceğim ama bana bir işletmeci geldi, hangi bankaya gidiyorsa, yıllardır kredi kullandığı bankada kendisine şirketinin sarı listede olduğunun söylendiğini, dolayısıyla kredi verilemeyeceği şeklinde bir cevapla karşılaştığını ifade etti. Hangi bankaya gidiyorsa aynı söylemle karşılaşıyor. Şimdi, söz konusu şirket benzeri onlarca şirket, hastane, işletme, gayriresmî sarı listede yani FETÖ'cü olmadığı hâlde FETÖ yaftasıyla kredileri kesilmekte. Toptancıya gittiğinde toptancıdan benzer bir cevabı almakta. Özcesi, AKP, tıpkı siyasi alandaki operasyonlar gibi ekonomik alanda da operasyonlar yürütüp sermayeyi el değiştiriyor.
Değerli arkadaşlar, 15 Temmuz sonrası yaşanan süreci savaş üzerinden yürütmek bu ülkeye verilebilecek en büyük zarardır. Bakın, daha önceki gün Suriye Demokratik Güçleri bünyesinde "Ceyşul Suvar" denilen bir grup, diğer ismiyle Suriye Devrimcileri IŞİD'ten 5 köy aldı ama dün gece Türk Silahlı Kuvvetleri, IŞİD ve ÖSO birlikte bu 5 köye saldırdı. Şimdi, çok ilginç: IŞİD'ten alınan 5 köy ve alan grup Ceyşul Suvar, Suriye Devrimcileri. Yani, Suriye Demokratik Güçleri bünyesinde bir grup -içinde Kürtlerin, Türkmenlerin, Çerkezlerin, Arapların olduğu- YPG'nin dışında bir grup ve bu 5 köyü alıyor. Aynı gece hem ÖSO saldırıyor hem TSK hava kuvvetleriyle bombalıyor hem de IŞİD, ÖSO, TSK... Bu hangi zihniyet? Bu hangi mantık? Fiilen bu neye hizmettir? Bunu açıklamak gerekiyor. Bunun Türkiye'ye maliyeti... Bu zihniyet, bu politikayla AKP Hükûmeti yeni FETÖ'leri doğurmak zorunda kalacaktır. Bu sancılar geçmeyeceği gibi, 15 Temmuz sonrası sancılar daha da derinleşecek ve yeni FETÖ'lerle karşı karşıya kalmamız maalesef imkân dâhilinde olacaktır.
Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)