GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:10
Tarih:20.10.2016

MHP GRUBU ADINA MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) - Aziz Türk milleti, saygıdeğer milletvekilleri; Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Tasarısı'nın ikinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Gazi Meclisi ve siz saygıdeğer milletvekillerini ve ekranları başında bizleri izleyen aziz Türk milletini saygılarımla selamlıyorum.

Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Tasarısı ikinci bölümü üzerinde yaptığımız hazırlık çerçevesinde bir konuşma yapmayı doğal olarak düşünüyordum fakat benden önce kürsüye gelen CHP'li kıymetli hatip özellikle son dönemlerde gündemde yer alan başkanlık sistemi tartışmaları ekseninde, Sayın Genel Başkanımızın adını da zikretmek suretiyle, doğruyu yansıtmayan bir beyanda bulundu. Öncelikle bununla ilgili açıklamalarımı paylaşıp ondan sonra söz aldığım kanun tasarısı hakkında yaklaşımlarımızı ortaya koymak istiyorum.

Evet, ne yazık ki -hemen hemen şu ifadelerle- benden önceki sayın hatip "İhlaller var, bunu herkes kabul ediyor, Bahçeli de böyle diyor. Bahçeli ne diyor? 'Cumhurbaşkanı Anayasa'yı ihlal ediyor. Öyleyse fiilî durumu Anayasa'ya uygun hâle getirelim.' diyor." demek suretiyle, gerçeği asla yansıtmayan bir ifadede bulundu. Sayın Genel Başkanımız, geçtiğimiz hafta salı günkü grup toplantısında, Türkiye'deki fiilî durumu ortaya koyan büyük resmi gözümüzün önüne koymuş ve o çerçevede partimizin yaklaşımlarını ifade etmiştir. Evet, Türkiye'de Anayasa'nın bu yönüyle ihlal edildiği doğrudur ama Sayın Genel Başkanımızın "Fiilî durumu Anayasa'ya uygun hâle getirelim." gibi bir beyanı, ne geçtiğimiz hafta salı günkü grup konuşmasında ne bu haftaki grup konuşmasında ne aralarda bu konunun geçtiği, başta Siyaset ve Liderlik Okulumuzun açılış programı olmak üzere, hiçbir yerde bu çerçevede bir ifadesi olmamıştır. Şimdi, bu, tam da aslında şu anda içinden geçtiğimiz süreçte Sayın Genel Başkanımızın o açıklamaları yapmasına sebep olan durumu kendiliğinden ortaya koymaktadır.

Saygıdeğer milletvekilleri, gerçekten, 1982 Anayasası'nın yürürlüğe girdiğinden bu yana tartışmalı olan bir boyutu vardır, o da şudur: Hiçbir sorumluluğu olmayan, evet, bizim Anayasa'mızda Meclis üye tam sayısının dörtte 3'ünün çoğunluğuyla ve sadece vatana ihanet suçlamasıyla suçlandırılabilen, bunun dışında hiçbir siyasi sorumluluğu bulunmayan ama buna karşılık, hiçbir klasik parlamenter sistemde bulunmayan yetkileri üzerinde taşıyan -ki bunların önemli bir kısmı daha önceki Cumhurbaşkanları tarafından kullanılmamıştır- ama bir de onun üzerine, 2007 yılında yapılmış olan Anayasa değişikliği sonucunda, 2014 yılının Ağustos ayı itibarıyla ilk defa Cumhurbaşkanının doğrudan halkın oyuyla, milletimizin oyuyla seçilmiş olmasından dolayı artan meşruiyeti çerçevesinde anayasal sistemimizde bir çarpıklık olduğu, hükûmet sistemi çerçevesinde doğrudur. Dolayısıyla, bu hükûmet sisteminin tercihinin netleştirilmesi gerektiği de doğrudur. Bu bizim şu anda en önemli meselelerimizden bir tanesidir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim de parti programımız ve seçim beyannamemiz başta olmak üzere partimizin tüm tutum belgelerinde, parlamenter sistemin güçlendirilmesi gerektiği yönünde bir tercihimizin olduğu da doğrudur ama karşımızda koskoca bir hakikat de durmaktadır ki, özellikle 2014 yılının Ağustosundan bu yana hemen hemen her gün Anayasa ihlal edilmektedir. Anayasa'mızın 101'inci maddesi hükmü açık; Cumhurbaşkanı tarafsızdır, varsa partisiyle ilişkisi kesilir. Evet, gerçekten de 2014 yılından bu yana Cumhurbaşkanı bu 101'inci maddedeki hükme aykırı olarak fiilen partisiyle ilişkisini kesmemiştir. Cumhurbaşkanı bu çerçevede Anayasa'da ifade edilen yeminini ihlal etmektedir. Bunun karşısında da Sayın Başbakan bu durumun fiilî duruma uygun hâle getirilmesi noktasında bir tercihlerinin olduğunu ortaya da koymuştur.

Sayın Genel Başkanımız da işte geçen hafta yani on gün kadar önce bu durumu ortaya koymuş ve böylesi hassas bir dönemde, özellikle de 15 Temmuzdan sonra paradigmanın değiştiği gerçeği karşısında da Hükûmet sistemi tartışmalarını bitirmek gerektiğini ortaya koymak suretiyle bunun açıklığa kavuşturulmasını, netleştirilmesini ifade etmiştir. Ama ne yazık ki her partiden sözcüler, yetkililer, sorumlular çeşitli platformlarda bunu istedikleri gibi, arzuladıkları gibi, işlerine nasıl geliyorsa öyle ifade etme, öyle değerlendirme ve bunun üzerinden propaganda yapmayı tercih etmektedir. Dün gene AKP'den bir sayın yetkili, sanki buraya öneri gelmiş, öneri buradan kabul edilmiş, kabul edildikten sonra referandum aralığında kalmış gibi referanduma tarih bile biçmiştir. Akşam hemen hemen tüm televizyon programlarında, kiminde Milliyetçi Hareket Partili yetkililerin olduğu kiminde olmadığı çerçevede bu mesele tartışılmaktadır.

Bu, işte bizim yıllardır ifade ettiğimiz, esasen bir tahterevalli siyasetinin bir görünümüdür. Nedir tahterevalli siyaseti? Bir ucunda iktidar partisi, bir ucunda ana muhalefet partisi, gerçeklerimizden ayrı, gerçeklerimize aykırı olarak kimi zaman da Türkiye'nin gerçek gündemiyle ilgili değil. "Biz bir şey söyleyelim, oradan bunun karşısında başka bir şey gelsin, bunları tartışalım. Böylelikle tabanlarımızı konsolide edelim, oylarımızı muhafaza edelim."

En başta da ifade ettim, Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Tasarısı'nı görüşüyoruz. Neler var bunun içinde, ikinci bölüm de dâhil olmak üzere? Yani çiftçi, esnaf, KOBİ öyle zor durumda -ki biz bu kanun tasarısını da Komisyon aşamasında destekledik, yanlış gördüğümüz yerlerin düzeltilmesini de temin ettik- mevcutlarının değil, müstakbel alacaklarının bile rehnedilmesi ihtiyacıyla karşı karşıya durumda. Böylesi bir gerçekle karşı karşıyayız yani ülkemizin, milletimizin gerçek gündemi bu. Bunu çözmek için bir kanun tasarısı görüşüyoruz ve 15 Temmuzdan bu yana pek çok kararname var. İlk defa bir kanun tasarısı üzerinden böylesi önemli bir konuyu görüşüyoruz ve bunu çözüme kavuşturmak durumundayız. Çünkü gerçekten bir borç batağı, borç sarmalı içinde burada konu edilen kişilerden birinin çocuğuyum ben. Gerçekten esnafımız, KOBİ sahibimiz zor durumda ekonomik açıdan. Bunların durumunu nasıl çözebiliriz, bunlara nasıl finansman bulabiliriz, borçlarını nasıl ödemelerini sağlayabiliriz, bunları konuşacağımız bir tasarı çerçevesinde, ne yazık ki üzülerek söylüyorum, benden önceki CHP'li hatip çıkıyor, hem de gerçeği yansıtmayan bir şekilde "Devlet Bahçeli 'Anayasa'yı fiilî duruma uygun hâle getirilim.' dedi." diyor. Doğru değildir, böyle dememiştir, böyle bir açıklaması yoktur. Doğrusu da bu değildir ama şu doğrudur: Bir taraftan bir fiilî durum var, bir taraftan da bir anayasal çerçeve var. Bunların birbirine uyumlu olmadığı da koskoca dağ gibi bir gerçek olarak karşımızda. Bu durumu netleştirmek gerekiyor. Bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak tercihimiz, parlamenter sistemin sorunlarını parlamenter sistem içerisinde çözmek, bu çerçevede de parlamenter sistemi güçlendirmekten yana. Ama, A partisi "Biz bu sorunların çözümünde başkanlık sistemini tercih ediyoruz." diyor; B partisi de "Biz bunu her halükârda tartışmayalım, biz doğrudan doğruya parlamenter sistemden yanayız." Ama, A partisi yüzde 50'nin oyunu almış ve bu noktada bir tercihe sahip. Bunu getirmesin mi? Getirsin bunu tartışalım, tartıştıktan sonra millet adına burada hareket eden, milletin iradesini yansıtan Türkiye Büyük Millet Meclisi ne derse odur. Eğer buradan 330'u aşan bir çoğunlukla bir netice çıkarsa millete gidilir, millet ne derse gene başımızın gözümüzün üstündedir. Millet iradesine dayanan parlamenter rejim bunu gerektirir. Türk milliyetçisi olarak, Türk milliyetçiliğinin yegâne siyasi partisi olan Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim de söylediğimiz bundan başka bir şey değildir. Buradan çağrım; hiç kimse bizim yaklaşımlarımızı çarpıtmaya çalışmasın, kendi istediği gibi anlamaya, anlatmaya çalışmasın. Biz ne dediğimizi biliyoruz, Allah'ın izniyle milletimizin de bizim ne dediğimizi bildiğini biliyoruz.

Yüce milletimizi de sizleri de saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)