| Konu: | AK PARTİ Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 8 |
| Tarih: | 18.10.2016 |
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisinin Meclisin iş takvimini düzenleyen grup önerisi üzerinde söz aldım. Öncelikle bu önerinin de çok güncel olmadığına, çok fizibil olmadığına, önümüzdeki hafta Adalet ve Kalkınma Partisinin yine Meclisin çalışma saatlerini düzenleyen yeni bir öneriyle geleceğine burada senet verebilirim. Bu, Adalet ve Kalkınma Partisinin her vesileyle her zaman yaptığı bir iş, uygulama. Şunu söylememiz lazım Adalet ve Kalkınma Partisinin kıymetli yöneticilerine: Siyasette belli mutabakatlar vardır, siyasetin yazılı ve yazılı olmayan kuralları vardır. Bu çerçevede -yazılı olmayan kimi mutabakatlardan- böyle, diğer siyasi partilerle istişare yapmadan, mutabakat sağlamadan "Meclisteki parmak çoğunluğuna güvenerek gündemi bu şekilde değiştiriyoruz." yaklaşımı doğru değil.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 121'inci maddesinin amir hükümlerine ve buna bağlı Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 128'inci maddesine -ki Anayasa hükmü sayılır o madde- bağlı olarak KHK'ların bir an önce görüşülmesi talebimizi yineliyoruz. Ancak, Sayın Turan'ın "Bu konuda bir çalışma var." demesinden şöyle bir umuda da kapıldım: KHK'larla ilgili olarak kantarın topuzunu fazla kaçırdıklarını görüp de kimi düzenlemeler, kimi olumlu değişiklikler yapılacaksa eyvallah.
Kaldı ki bu arada -gene grup önerisinde- Ticari İşlemlerde Taşınır Rehni Kanunu Tasarısı konusuna da müspet baktığımız için ve sanayi ve ticaret erbabı vatandaşların, KOBİ'lerin bu kanunu beklediğini bildiğimiz için yarın olumlu, yapıcı, iyi niyetli bir muhalefetin nasıl olduğunu da iktidar partisine göstererek belki de son bir iyi niyet adımı atacağız.
Ama, bundan sonra temennim... Parlamentonun gündemini belirleme yetkisi elbette çoğunluk partisinindir, belirlersiniz. Ben merak ediyorum: Muhalefetle mutabakatınız olmadan 85 maddelik millî eğitim torbasını ve fikrî ve sınai mülkiyet haklarını -180 maddeydi galiba-nasıl çıkaracaksınız, çok da merak ediyorum. Bu ülkeyi ayakta tutan şey mutabakattır. 29 Ekim 1923'te de öyleydi, Sivas Kongresi'nde de, Erzurum Kongresi'nde de.
Ben mevzu etmeyecektim, yarınki merkez yönetim kurulu toplantımızdan sonra belki kamuoyuna açıklarız diye düşünüyordum ama -burada enine boyuna konuşacağız- Sayın Turan'ın Ankara Valisinin aldığı karara değinmesi iyi oldu. Bu vesileyle ben de bu konudaki anlayışımızı ortaya koymak istiyorum. Bir ülke terör tehdidinden kaynaklı olarak ulusal bayramlarını kutlayamaz hâle geliyorsa vah ki vah, o ülkeye vah ki vah, çok vah! (CHP sıralarından alkışlar) Ve o ülkenin Hükûmeti, Parlamentosunun içinden çıkan Hükûmeti, onun milletvekilleri yeri geldi mi buraya gelip "Biz şöyle bir milletin torunlarıyız." diye hava atıyorsa bir kere o havayı atmaktan vazgeçecek. Kurtuluş Savaşı şehitlerinin kemikleri sızlar, cumhuriyeti kuranların kemikleri sızlar. Cumhuriyet tarihinin en büyük ayıbını işlemiş olursunuz. Terör tehdidi nedeniyle bayram kutlamamak bu milletin fıtratında yok kardeşim; bu millet tankın karşısında, topun karşısında, kılıç ile tüfeğin karşısında mücadele vermiş bir millet. Buradan muradınızın ne olduğunu anlamış değilim.
Elbette katılıyorum, cumhuriyetle ve Atatürk'le, Adalet ve Kalkınma Partisine oy veren seçmenlerin yüzde 90'ının sorunu yok; sorun sizin kafanızda, Adalet ve Kalkınma Partisinin kimi üst düzey yöneticilerinin kafasında. Size oy veren seçmenin de, Cumhuriyet Halk Partisine oy veren seçmenin de Atatürk'le ve cumhuriyetle bir sorunu yok. Sizin de büyük çoğunluğunuzun yok -siz derken yanlış anlaşıldı galiba- kimi AKP'lilerin sorunu var, isterseniz bunları kendi beyanlarıyla burada tartışırız. Gerek yok, bunları tartışmaya gerek yok.
"Millî bayramları statlardan sokaklara taşıyalım." diye kanunu siz değiştirmediniz mi? Doğru da yaptınız kısmen. Yani "Stada, salona çocukları toplayıp, çocuğu üç saat dikip de valiyi, kaymakamı, belediye başkanını dinletmek doğru değil." diyen siz değil miydiniz? "Bunları millet sokakta kutlasın, meydanda kutlasın." diyen siz değil miydiniz? Sizdiniz. Ne oldu şimdi? "Efendim, bir tehdit var." Tehdit vardı, Çanakkale'de de tehdit vardı, 15 Mayıs 1919'da da bir tehdit başladı, Kurtuluş Savaşı'nın bütün merhaleleri tehdit, risk doluydu; bugün sizin taşıdığınız riskten daha büyük riskler vardı. Bu millet böyle tehditlere pabuç bıraksaydı bu topraklarda şimdi 16 tane ayrı devlet bayrağı olurdu. (CHP sıralarından alkışlar)
Rica ediyorum -Hükûmet nerede? Burada- Sayın Hükümete rica ediyorum. Tabii, yarın partimiz ayrıca bir karar alır bu konuda ama ben şahsen 29 Ekim'de Ankara meydanındayım Sayın Bakanım, sizi de bekliyorum oraya, sizi de bekliyorum. Bu cumhuriyet bizim değil, hepimizin cumhuriyeti. Herkes buradaki varlığını, nefes alışını Kurtuluş Savaşı şehitlerine, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e borçlu olduğunu unutmamalıdır. Aksini bir ihanet sayarım, aksini bir nankörlük sayarız; bunu kabul etmek mümkün değil. (CHP sıralarından alkışlar)
Şunu da söyleyeyim: 15 Temmuz demokrasimiz açısından, parlamenter sistem açısından çok kıymetli, çok kayda değer, çok önemlidir. Yalnız, 15 Temmuzu bu anlamda önemli kılan yeni bir kazanımımız var. Bizim on küsur yıldır size anlatamadığımız, demokrasinin yazılı olmayan kuralları çerçevesinde izah ve ispat edemediğimiz direnme hakkı 15 Temmuzla birlikte meşru haklardan biri olmuştur. Dolayısıyla, bu millet, AKP'lisiyle, CHP'lisiyle, MHP'lisiyle, HDP'lisiyle 15 Temmuzda darbecilere karşı, ülkede tam bir belirsizlik varken, Başbakan bir devlet kara yolunda, Cumhurbaşkanı bir uçaktayken direnme hakkını kullanıp darbeyi nasıl püskürttüyse o millet 29 Ekimde de -şayet Hükûmet bir geri adım atmazsa- o direnme hakkını âlâsıyla kullanacaktır, hiç şüpheniz olmasın.
Türkiye'yi germeyin; Sayın Bakan, Türkiye'yi kamplaştırmayın, insanları ötekileştirmeyin. Bir ülkede Cumhuriyet Bayramı kutlanamıyorsa o ülkede o bayrak direkten aşağı insin, öyle şey olur mu! (CHP sıralarından alkışlar) Bir ülkenin kurucusunun ve kurtarıcısının ölüm yıldönümünde toplu olarak insanlar ellerinde bayraklarıyla ülkenin kurucusunun, önderinin, kurtarıcısının kabrine gidemiyorlarsa o ülke bağımsız değildir kardeşim. Ben Türkiye Cumhuriyeti'ni tam bağımsız bir ülke diye biliyorum ve Türkiye Cumhuriyeti tam bağımsız bir ülke olarak yoluna devam edecek.
Buradan samimi, dostane, iyi niyetli bir uyarı yapıyorum Hükûmete. Sayın milletvekilleri, bunun sizinle bir ilgisi yok; bunun üst akılla ilgisi var, Hükûmetle ya da Hükûmetin üst aklıyla ilgisi var. Ben onu bilmem, benim muhatabım Hükûmet, Sayın Bakan da burada.
ERTUĞRUL SOYSAL (Yozgat) - Kutlayacağız bayramı, kutlayacağız.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Sayın Bakan, sizi 29 Ekimde Kızılay Meydanı'na davet ediyorum.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Gelecek, gelecek.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Cumhuriyetin Bakanı olduğunuzu -biz biliyoruz, bir şeyimiz yok- orada herkese göstermenizi bekliyorum.
BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Bakan gelir.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Tekrar altını çizerek söylüyorum: Türkiye Cumhuriyeti bir terör tehdidinden dolayı bayramını kutlayamaz hâle gelmişse o cumhuriyete uğurlar olsun, o devlete de uğurlar olsun; öyle devlet bana lazım değil. Bu ülke, bu millet cumhuriyetine de, Atatürk'üne de hep beraber, sizlerle beraber sahip çıkmak zorundadır. Bunu yapmak öncelikle bu asil milletin vekilleri olarak sizlerin, bizlerin görevidir.
Hükûmeti bu vesileyle tekrar uyarıyorum. 29 Ekimde cumhuriyet Bayramı bugüne kadar olduğundan daha görkemli bir şekilde, daha heybetli bir şekilde, daha şanına yaraşır bir şekilde kutlanmalıdır ve bunda görev öncelikle Hükûmete düşer.
Evet, çok doğru söylediğiniz bir şey var, cumhuriyet ve Atatürk Cumhuriyet Halk Partisine ait değil. Cumhuriyet de, Atatürk de, laiklik de Türk milletinin malıdır, Türk milletine aittir. (CHP sıralarından alkışlar) Ama, içinden bazen bu konuda meczuplar, sapkınlar, inkârcılar, hainler çıkmıyor değil. 29 Ekim 1923'te de karşı devrimciler vardı, şimdi de var doksan beş yıl sonra; fark şu: O zamanki karşı devrimcilerin ayağında cizlavit vardı, şimdikilerinkinde iskarpin var; o zamankilerin kafasında sarık, fes vardı, şimdikilerin boynunda kravat var; bu kadarcık bir fark var. Ama, biz milletçe sizlerle, hep beraber karşı devrime, karşı darbeye geçit vermeyeceğiz, laik, demokratik cumhuriyeti sonsuza kadar yaşatacağız. Parlamentomuza güveniyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)