| Konu: | 667 Sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (1/746) ile İç Tüzük'ün 128'inci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı Tezkeresi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 7 |
| Tarih: | 13.10.2016 |
SELİNA DOĞAN (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Divan, sayın milletvekilleri; 15 Temmuz gecesi yaşadığımız darbe girişimi tüm siyasi partilerin ortak ve kararlı tutumuyla engellendi malumunuz. Oysa sosyal medya, iktidar partisi sözcülerinin, milletvekillerinin, yandaş yazarlarının, "FETÖ" adı verilen terör örgütüne ilişkin düzdükleri övgülerle dolu. Bunları bir kez daha hatırlatma gereği duymuyorum. Ancak, dönemin Başbakanının "Ne istediler de vermedik?" sözünü anımsatmak yeterli olacak. "Ne istediler?", "Neyin karşılığında istediler?", "Ne verdiniz?", "Onlar size ne verdi?" Bu sorular cevaplanmadan darbeyle mücadelenin inandırıcı olmayacağı kanaatindeyiz.
Şimdiden tarihe "en fazla aldatılan parti" olarak geçen AKP'nin aslında aldatılmadığını, çıkar çatışmasına girdiğini de biliyoruz. Dolayısıyla, "Aldatıldık." demek bir pişmanlık değil, bir pişkinlik aslında.
Sormak isterim: Bugün OHAL kapsamında tutukladığınız, işten çıkardığınız, yurt dışı yasağı koyduğunuz kişiler de tıpkı sizin gibi aldatılmış olamazlar mı? "Aldatıldık." diyerek milletten ve Allah'tan af dilemek bir suçun üzerini örtmeye yeter mi? Hukuk sizi affeder mi? Vefat etmiş siyasetçileri de suçlarınıza ortak etmek bu suçu hafifletir mi? Devletin en kritik kadrolarını darbe girişiminde bulunacak kadar büyüyen bir örgüte teslim edenlerin Allah önünde vereceği hesaba biz karışamayız ancak FETÖ'nün bir dönemki suç ortakları da aynen FETÖ gibi hukuk önünde hesap vermek durumundadır. Peki, ülkeyi darbe girişimine götüren siyasi ortamı hazırlayan AKP iktidarı bu girişimin ardından ne yapmıştır? İlk günden itibaren tüm darbecilerin yargılanması ve hak ettikleri cezayı alması konusunda net bir tutum almıştır. Ancak Sayın Cumhurbaşkanı "Bu darbe bize Allah'ın bir lütfudur." diyebilmiştir. Zaman içindeki uygulamalar da bu sözün anlamını açığa çıkarmıştır. Görülmüştür ki AKP bu darbe girişimini araçsallaştırarak darbecilerle hesaplaşma kisvesi altında tüm muhalefeti dayanaksız ithamlarla cezalandırma niyetindedir.
Özetle, FETÖ darbesi amacına ulaşsaydı bu toplum kesimlerinin yaşayacağı tüm kıyım ve mağduriyetler bugün de fazlasıyla yaşatılmaktadır. İnsanlar topluca işten çıkarılmakta ve hepsine de benzer gerekçeler söylenmektedir. İşten çıkarılanların aileleriyle birlikte şu an yüz binlerce kişi mağdurdur. Birçoğunda isnat edilen suça dair maddi delil dahi bulunmamaktadır. Hukuk kuralları tamamen tersine çevrilmiş, biz vekillerden kefil olmamız talep edilmektedir. Oysa, bir kişiye isnat edilen bir suç varsa isnat eden suçu ispatlamakla yükümlüdür, biz vekiller aksini ispat etmek durumunda olmamalıyız. Bununla birlikte, on binlerce kişinin pasaportu iptal edilmiş, yurt dışında çalışanlar, öğrenciler, gazeteciler, avukatlar ve daha birçok meslek grubu havaalanlarında geri çevrilmektedirler. Biz milletvekillerine bile bilgi verilmemekte, bazı pasaportlar geri verilmekte ancak bu defa neden geri verildiği dahi söylenmemektedir. Yani en temel insan haklarından olan çalışma hürriyeti, seyahat etme hürriyeti, bilgi edinme hakkı, eğitim hakkı, çalışma hakkı açıkça ihlal edilmektedir. Darbeyle böyle mücadele edileceğini zannedenler yarın yeni bir aldatılma durumuyla karşı karşıya kalabilirler.
Bu kararnamenin 3'üncü maddesindeki düzenleme de aynı anlayışı içermektedir. Hâkim ve yargıçlar, yüksek mahkeme üyelerinin meslekten çıkarılmasına imkân verilmektedir terör örgütüyle bağlantıları olduğu iddiasıyla.
Dikkatinizi çekerim: Çıkarma kararı mahkeme kararıyla değil, belirlenen kurul ve komisyonların kararıyla verilmektedir. Bunun için bir yargılamaya dahi gerek yoktur. Böylelikle "Hiçbir organ kaynağını Anayasa'dan almayan bir yetki kullanamaz." ilkesi ihlal edilmektedir.
Bu düzenlemeyle hâkimlik teminatı ortadan kalkmış, yargı bağımsızlığı yok edilmiştir. Hâkimler ve yüksek mahkeme üyeleri asılsız bir suçlama ve ihbarla meslekten çıkarılabilmektedirler. Kendilerini güvencede göremeyen bu hâkimlerin vereceği kararlar karşısında kim kendini güvencede hissedebilir?
Dolayısıyla, bu hukuka aykırı kararname nedeniyle ülkemiz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından ciddi miktarda tazminatlara mahkûm edilebilecek ve bu tazminatlar da vatandaşın cebinden çıkacaktır.
Yani eğitim ve staj süresinin liyakatin gelişmesine yapacağı katkı henüz mesleğe atılmış hâkim ve savcılarla bunun önemi yok sayılmaya devam edilecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SELİNA DOĞAN (Devamla) - Sayın milletvekilleri, bizim bu konuyla ilgili duruşumuz nettir. Basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü, inanç özgürlüğü, örgütlenme hakkı, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı darbenin panzehiridir. Bu nedenle, az önce burada okunan önergemizin kabulünü sizlerden rica ediyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Doğan.