| Konu: | Başbakanlığın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararı uyarınca ülke genelinde devam etmekte olan olağanüstü hâlin 19/10/2016 Çarşamba günü saat 01.00'den geçerli olmak üzere üç ay süreyle uzatılmasına dair tezkeresi (3/842) münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 5 |
| Tarih: | 11.10.2016 |
MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; olağanüstü hâlin üç ay uzatılmasına ilişkin tezkere hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlarken öncelikle, Hükûmetin Türkiye Büyük Millet Meclisine sunmuş olduğu bu tezkerenin belki de bugüne kadar sunulmuş olan bütün tezkereler içerisinde hiçbir gerekçe sunmadan, geçmiş üç ayın bir muhasebesini ve değerlendirmesini yapmadan sunulan bir tezkere talebi olduğunu görüyoruz ve Sayın Adalet Bakanının da konuşmasını bu siyasi parti sözcülerinin konuşmalarından sonraya bırakmasını da doğru bulmadığımı ifade etmek istiyorum. Madem gerekçe yazılmadı, hiç olmazsa Sayın Adalet Bakanının ilk konuşmayı yapmak suretiyle bu konuda bilgi vermesi beklenirdi.
Değerli milletvekilleri, olağanüstü hâl 15 Temmuzda yaşadığımız olağanüstü ve acı olayların bir yansımasıdır. 15 Temmuz akşamı Türk Silahlı Kuvvetlerinin içerisine sızmış cemaat kisveli bir terör örgütünün ülkemizi ele geçirmek amacıyla bir kalkışmasını ve saldırılarını yaşadık. Bu kalkışma yalnız seçilmiş Hükûmet veya milletvekillerine değil herhangi bir görüşe, siyasi partiye veya politikaya değil topyekûn millet iradesine, demokrasiye, Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün kurumlarına karşı yapılmıştır, Türk milleti tüm varlığıyla hedef alınmıştır. 15 Temmuz girişimi demokrasiyi askıya alma, millî iradeyi yok sayma teşebbüsüdür. 15 Temmuz, emperyalist iş birlikçilerin iç savaş denemesi, istila hamlesi, isyan girişimidir, Türkiye'nin bölünmesi için yapılan bir ihanettir. FETÖ, PKK ve IŞİD'in melun emelleri 15 Temmuz gecesi sonuca ulaştırılmak istenmiş, milletimiz ve millî iradenin temsilcisi olan milletvekilleri demokrasiye ve hukuka sahip çıkarak fiilî durumların oluşmasına fırsat vermemiştir. Ülkemiz çok hassas ve tehlikeli bir dönemden geçmektedir. Bu nedenle, değerli milletvekilleri, 15 Temmuz bir milattır. Türkiye olağanüstü ve gayrimeşru bir durumla karşı karşıya bırakılmışken, Türkiye Cumhuriyeti en karanlık günlerinden geçerken hiç kimse 15 Temmuz yaşanmamış gibi hareket edemez. O yüzden, 15 Temmuz herkes için bağlayıcıdır.
Değerli milletvekilleri, devletimiz ve milletimiz hiç bu kadar geniş çaplı bir organizasyonun, terörist grupların saldırısı altında kalmadı. Türkiye olağanüstü bir dönemden geçerken ülkemizin ve devletimizin birliği ve bütünlüğü için 21 Temmuzda Hükûmetin olağanüstü hâl tezkeresi oylandı. Bugün olağanüstü hâlin üç ay daha uzatılmasını görüşüyoruz. Bu görüşmeyi partiler arasında ve iktidar ile muhalefet arasında tesis edilen ilişkilerin çok özel ve hassas dengeleri içerisinde gerçekleştiriyoruz. Bu dengelerin Türkiye'nin bekasına yönelik tehdit bertaraf edilinceye kadar devam etmesi gerekmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi sadece bu çerçevede OHAL'e destek vermektedir.
Olağanüstü hâl anayasal bir uygulamadır. Olağanüstü hâlin gerektirdiği durumlarla Anayasa ve kanunlar içerisinde kalınarak mücadele etmek hukukidir, meşrudur. OHAL, demokrasimizi hukuk dışına çıkarmaz ve demokrasi dışına çıkarmaya da gerekçe olamaz. OHAL Anayasa'nın kurum ve kurallarıyla işlemesine engel değildir.
Ülkemizi OHAL uygulamasına götüren sebepler hepinizin malumudur. Bu sebeplerin tahammül ve kontrol edilebilir düzeye gelinceye kadar OHAL'in devam etmesinde fayda vardır. Ancak unutulmamalıdır ki OHAL bir dönemsel süreçtir. Bu özelliği itibarıyla süre, konu, maksat ve yetki bakımından sınırları belirlenmiş bir dönemdir. OHAL içerisinde dönemin gerektirdiği konuların dışına çıkılmaması için azami gayret ve özenin gösterilmesi gerekir. Gerek 20 Temmuz gecesi OHAL kararını açıklayan Sayın Cumhurbaşkanının konuşmasında yaptığı vurgular gerekse Meclise gönderilen kanun hükmünde kararnamelerin gerekçelerinde yer alan ifadeler OHAL'in maksat bakımından sınırlarını çizmiştir. 667 ve 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerin gerekçeleri, OHAL'de, aynı zamanda, terörle mücadelenin etkin bir şekilde sürdürülmesi hususuna dikkat çekmektedir. OHAL sadece FETÖ değil, bütün terör örgütleriyle mücadele için atılmış ve atılması gereken bir adımdır. OHAL kararına ilişkin göz önünde bulundurmamız gereken en önemli hususlardan birisi budur. OHAL'in yetki ve sınırları itibarıyla her türlü darbe teşebbüsü ve terörle mücadeleyle sınırlı olması gerekir. FETÖ'yle mücadele ederken PKK'yı bu mücadelenin dışında tutamazsınız. FETÖ'nün sosyal ve ekonomik ağı deşifre edilip çökertilmeye çalışılırken PKK'nın şirketlerini, sivil toplum örgütlenmesini, finansman ağını görmezden gelemezsiniz. Dolayısıyla, bir kez daha vurgulamak istiyorum: OHAL dönemi içerisinde PKK'yla da etkin mücadele edilmesi için düzenlemeler yapılması gerekmektedir. Olağanüstü hâlde terörle mücadele edilirken yapılacak düzenlemelerde bu amacın ve olağanüstü hâl süresinin dışarısına çıkacak düzenlemelerden özenle kaçınılması gerekmektedir. Terörle mücadeleyle alakası olmayan devletin kurumsal yapılanmasını dizayn etmeye yönelik düzenlemelerin OHAL içerisinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Anayasa ve İç Tüzük'le Meclise verilen yetki ve sorumluluklar Türkiye'nin olağanüstü gündemden çıkması için kullanılmalıdır. Meclis kendi gündemine dönerek bu çalışmalarını bir an önce yerine getirmelidir. Bu çerçevede, kanun hükmünde kararnamelerin Mecliste bir an önce görüşülerek yasalaşması gerekir. Kanun hükmünde kararnamelerde yetki Hükûmettedir, sorumluluk da Hükûmetindir. İktidarın kanun hükmünde kararnamelerin Meclis sürecine ilişkin bir komisyon hazırlığında olduğunu biliyoruz. Bu komisyonun çalışmasını ve verimli bir sonuca ulaşmasını temenni ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, darbe teşebbüsüyle, terörle ve fiilî durumlarla mücadele edilirken konjonktürel değil, ilkeli davranılmalıdır. Darbe girişimi bir fiilî durum yaratma gayretiydi ve buna hepimiz karşı çıktık. Şahsi ve keyfî bir yönetim arzusu da bir fiilî durumdur ve buna da hep birlikte karşı çıkmamız gerekmektedir. Eğer demokrasiye inanıyorsak ilkeli davranma mecburiyetimiz vardır. Olağanüstü hâl içerisinde FETÖ'yle mücadele edilirken bu örgütün devlet, sivil toplum ve finansal yapılanmaları kesinlikle ortaya çıkarılıp hesap sorulmalıdır. Ancak, mücadelenin meşruluğunu tartışmaya açacak ve terör örgütünün kendi lehine kullanabileceği istismar ortamı yaratılmasından özenle kaçınılması gerekir. Örneğin, FETÖ'yle mücadeleyi devletin kurumsal yapılanmasında köklü bir değişime gerekçe gösteremezsiniz, FETÖ'yle mücadeleyi muhalifleri tasfiye edecek ve sindirecek bir sürece de dönüştüremezsiniz. Sadece devletin denetim ve onayıyla faaliyet gösteren banka, okul, dershanelerle bağlantısı olduğu için kimse terörist ilan edilemez, OHAL dönemi devrisabık yaratmak için kullanılmamalıdır.
FETÖ'yle mücadelede yaşanan mağduriyetler hepimizin malumudur. Milletimizin kaygıları ve huzursuzluğunu biliyorsunuz. Adalet bıçak sırtındadır. Adaleti tesis etmek devlet olmanın en temel sorumluluğudur. Kanun hükmünde kararnamelerle yaşanan mağduriyetlerin giderilmesi gerekmektedir. Uzatılan olağanüstü hâlin bunun için bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Yargı sürecini kişiselleştirecek, objektif bilgi ve belgelere dayanmayan uygulamalar bu dönemde mutlaka düzeltilmelidir. Ancak adaleti tesis etmek için yapılması gereken bir başka şey daha vardır: Adaleti tam anlamıyla tesis etmek için paralel devlet yapılanmasının tüm unsurlarının tespit edilerek yargı önüne çıkarılması gerekmektedir. Olağanüstü hâlin bu ikinci üç aylık döneminde "yurtta sulh konseyi" isimli ihanet oluşumunun bütün unsurları ortaya çıkarılmalıdır. Bu terör konseyinin siyasi, askerî, ekonomik ve bürokratik alanlarındaki elebaşları mutlaka yargı önüne çıkarılmalı, milletimize açıklanmalı ve hesap sorulmalıdır. Binlerce kişi görevlerinden uzaklaştırılıp tutuklanırken örgütün tepe yönetiminin flu kalması toplumumuzdaki adalete olan inanç ve güveni zedeleyecektir.
FETÖ'yle mücadele kapsamında adalet duygusu çerçevesinde değinmek istediğim bir diğer husus da mücadelede tespit edilen milat meselesidir. Başbakan Sayın Yıldırım, 13 Ağustosta, FETÖ'yle mücadelede milatlarının 17-25 Aralık olduğunu açıklamıştır. Miladı bu şekilde tespit etmek meseleyi kişiselleştirmek ve bir AKP-cemaat kavgasına indirgemektir. Oysa bir terör örgütüyle mücadele edilirken bir örgütün gelmiş geçmiş hiçbir faaliyetini görmezden gelemezsiniz. Bir örnek vermek istiyorum: Bugün 2010'da yapılan KPSS sınavıyla kamu kurumlarına yerleşen herkes incelenmektedir. Belli ki bu sınav hakkında şaibeler olduğu kabul edilmektedir. Ancak, bu şaibeli sınav hakkında dönemin Başbakanı Sayın Erdoğan, 11 Temmuz 2012'de, sınavın son derece başarılı, temiz ve sorunsuz geçtiğini ifade etmiştir. Hâl böyleyken, madem çıpayı 17-25 Aralık 2013'e atıyorsunuz, 2010 KPSS neden gündemde? Madem 2010 KPSS gündemde, o zaman bu sınava arka çıkan siyasiler ve bürokratlar nerede?
OHAL'in bu ikinci dönemi çok kritik bir süreçtir. Dün, bugün, yarın perspektifiyle ucu kime uzanırsa uzansın FETÖ'nün bütün ilişkilerinin ortaya çıkarılması gerekmektedir. Yine, FETÖ'nün siyasi ayağı üzerine özenle gidilmeli, bazı iktidar mensuplarının ve sözcülerinin her partinin kendi temizliğini yapması gerektiği, bugüne kadar özenle kendi partilerinde temizlik yapıldığı, "Bizde hiçbir FETÖ'cü barınamaz, siyasi gücü ve konumu olanların korunduğuna dair ifadeler yalandır." gibi açıklamalara bakılmaksızın FETÖ'nün siyasetteki yapılanması da mutlaka deşifre edilmelidir. Sorumluluk Hükûmettedir. FETÖ'cüleri tespit edip yargıya teslim edecek olan Hükûmettir. Hükûmetin "Her parti kendi temizliğini yapsın." demesi FETÖ'yle mücadelede Hükûmetin zımnen başarısız kaldığını itiraf etmesidir. Muhalefet partilerine FETÖ'yü kendi içlerinde temizlemesi için talimat vermeye kalkmak yerine, öncelikle FETÖ'den muhalefet partilerine kimlerin sızdığına dair somut bilgilerin paylaşılması gerekmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bu konuda en hassas parti olarak, elimize ulaşan belgelerin gereğinin yarım saat içerisinde sonuçlandırılacağının da altını çizmek istiyorum. Bu çerçevede, iktidar partisinin de kendi bünyesinde nasıl bir temizlik yaparak arındığının kamuoyunda merak edildiğini de hatırlatmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, 15 Temmuz gecesini hatırlayan hiç kimsenin ülkemizin huzur, güven ve barışa kavuşması için olağanüstü tedbirlerin alınmasına karşı çıkmaması gerekir.
Gerek FETÖ'yle mücadele çerçevesinde terör örgütü mensuplarının devlet kadrolarından temizlenmesini gerekse topyekûn terörle mücadele için olağanüstü hâli normal bir devlet reaksiyonu olarak görüyoruz. Ülkemizin ve milletimizin güvenliği ve geleceği her türlü siyasi tartışmanın üzerindedir. Bize göre OHAL, millete, millî iradeye karşı alınmış bir karar değildir, olmamalıdır. OHAL, Türk milletini ve Türk devletini hedef tahtasına oturtanlara karşı alınmış anayasal, olağanüstü bir tedbirdir. OHAL, FETÖ'yle ve her türlü terörle mücadele için bir vasıtadır. Ancak, belirtmeliyim ki OHAL'in sonsuza kadar, ilanihaye süremeyeceği de açıktır. Bir an önce hukuk sisteminden siyasete kadar ülkemizdeki dengelerin oturtulması ve olağan döneme geçilmesi, demokratik süreçlerin olağan bir şekilde işletilmesi gerekmektedir. Bu geçişte partiler arası müzakere ve uzlaşma kültürü çok önemlidir. 15 Temmuz sonrası siyasette oluşan uzlaşıya en fazla katkıda bulunması gereken ve dikkatli bir çizgi ve üslup takip etmesi gereken Hükûmettir, iktidardır. Bu çerçevede bir kez daha altını çizmek istiyorum ki hiçbir gerekçeyi demokrasiden kopuşa, ara rejimlere veya rejim değişikliklerine dayanak kabul edemeyiz. FETÖ ve diğer tüm terör örgütleriyle dün, bugün, yarın perspektifinden "ama"sız, "fakat"sız, "lakin"siz mücadele edilmelidir. Türk milletinin ortak geleceğinin hukuk ve demokrasi olduğu ilkesiyle parlamenter ve anayasal sisteme bağlılığımızı güçlendirmeliyiz.
Elbette 15 Temmuzu unutmayacağız da unutturmayacağız da ancak 15 Temmuza giden yolu da unutmayacağız. Her türlü darbeye karşı çıktığımız gibi, her türlü fiilî durumlara, demokrasi ve hukuk dışı arayışlara, Anayasa'nın yok sayılmasına da karşı çıkıyoruz, karşı çıkacağız. Öncelikle vatanımız, milletimiz, kardeşliğimiz, istiklalimiz için hassasiyet göstermeye devam edeceğiz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak 15 Temmuz gecesi nasıl darbe girişimine ilk darbeyi vuran bir siyasi parti olmuşsak, darbe girişimine karşı ilk karşı çıkışı yapmışsak bugün de bu ilkeli duruşumuzu devam ettiriyoruz. Bizim için muhalefet olmak, siyasi çıkarlar uğruna ülkemizin önceliklerini görmezden gelip durumdan çıkar ummak değildir. Bu sebeple çözüm üretilmesi, yapıcı olunması; yanlışın nasıl düzeltileceğinin muhasebesinin hep birlikte, iktidar ve bütün muhalefet partileriyle birlikte göstermemiz gerekir. Terörle mücadelede dün nerede durduysak bugün de aynı yerdeyiz ve bu duruşumuz değişmemiştir. Sadece muhalefet olsun diye duruşumuzu değiştirecek değiliz, biz hem muhalefetiz hem de millî mukavemet bilinciyle hareket ediyoruz. Ülkemiz terörizmin kanlı hançerinin ucundayken devleti yönetenlere sırtımızı dönemeyiz. Bugün verdiğimiz destek Türk milletinin, Türkiye Cumhuriyeti'nin dirlik ve birliğinin muhafazası içindir. 15 Temmuzun yarattığı travmanın geçmesi ve ülkemizin üzerindeki kara bulutların bir an önce dağıtılması için OHAL gereklidir ancak tekrar ediyorum ki bu OHAL ilanihaye devam edebilecek bir durum değildir. Milletimizin ve devletimizin bekası için her türlü çabayı ve kararlılığı göstermeye devam edeceğiz.
Sonuç olarak, üç ay daha uzatılan OHAL uygulamasının ülkemize bir an evvel huzur, sükûn, esenlik getirmesini, demokrasi ve hukukun sarsılmaz bir şekilde tahkim edilmesini ve adaletin tesis edilmesini yürekten diliyor, yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Akçay.