GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:3
Tarih:05.10.2016

ATİLA SERTEL (İzmir) - Sayın Başkanım, sizi saygıyla selamlıyorum. Açılışta demokrasi ve barış vurgusunu o kadar güzel yaptınız ki aynı vurguya katılmamak mümkün değil ancak Türkiye'de yaşananların sizin iyi niyetinizle örtüşmediğini belirterek konuşmama başlamak istiyorum.

Hayatını gazeteciliğe vermiş bir arkadaşınız olarak, fikir özgürlüğü, düşünce özgürlüğü, fikrin özgürce söylenmesi noktasında hangi görüşten olursa olsun siyasi görüşüne katılmasak da özgürlüğü savunan bir insan olarak burada söyleyeceklerimi sanıyorum, AKP'li milletvekili arkadaşlarımız dikkatle dinleyeceklerdir. Buraya çıkmadan önce 31 AKP'li vekil arkadaşımızı saymıştım, zaman zaman değişiyor, 21'e düşüyor, 23'e; yüzde 10 civarında bir vekil topluluğu bizi dikkatle izliyor; o da güzel. Şimdi, benim söyleyeceklerimin bir kulaktan girip diğer kulaktan çıkmamasını, dikkatle dinlenmesi gerektiğini vurgulamak istiyorum.

Arkadaşlar, Hayatın Sesi televizyonunu ya da Yön Radyo'yu ya da TV 10'u, başka kanalları darbeyle hiç ilişkilendirebilir misiniz? Onlar emeğin, özgürlüğün, özgürce dünya düşüncesini söylemenin ötesinde hangi faaliyette bulundu da darbenin, FETÖ'cülüğün hangi kanalından ses verdi de siz bunları kapatma cihetine gittiniz? Hayatın Sesi, Hayat TV işçilerin, emekçilerin boğazlarından kestiği lokmalarla ayakta durmaya çalışan ve işçilerin sesini Türkiye'ye taşımaya çalışan bir kanal. Milyon dolarlarla kurulmadı bu saydığımız kanalların hiçbiri; emekle kuruldu, dirençle kuruldu, mücadele içerisinde çıktı.

Şimdi, darbe aslında özgürlüklere karşıdır. Bu darbe gerçekleşmiş olsaydı inanın bundan fazlasını yapacaklarını düşünmüyorum, inanın. Özgürlükler açısından bakıldığı zaman, 12 Eylül ile AKP iktidarının kıyaslanması bile AKP'li vekiller ve iktidar için bir zül olması gerekmektedir, zül olarak adlandırmaları gerekmektedir. "Ya, bizi 12 Eylülle nasıl kıyaslıyorsunuz arkadaşlar?" diye isyan etmeniz gerekmektedir. "O zaman o kadar radyo vardı, şimdi bu kadar radyo var. O zaman o kadar gazete vardı, o zaman o kadar özgürlük vardı, şimdi yok." gibi bir anlayışla kendinizi 12 Eylülle kıyaslatıyorsanız bu ayıp gerçekten size yeter diye düşünüyorum. TÜİK rakamlarına da baktığımızda, 7 bin gazetecinin bu süreç içerisinde işsiz kalmasının ötesinde bu televizyonların, gazetelerin, radyoların gerçekten, kapatılmasıyla 2.500 gazetecinin de işsizliğe mahkûm edildiğini bilmenizi isterim. Sizinle zamanında aynı görüş paralelinde yürürken desteklediğiniz, hatta "Basın İlan Kurumunda 800 bin tirajı var kardeşim, ona göre resmî ilan alması lazım. Zaman gazetesi abone yapıyor kardeşim. Sen niye buna karşı çıkıyorsun? Resmî ilanlardan elbette ki 800 bin tirajla faydalanacak." diyenler biz değiliz, sizsiniz. Biz onun karşısında Resmi Gazete satışını savunurken siz 800 bin tirajına göre o gazeteyi beslediniz, kanalları beslediniz.

Biz birçok gazeteci meslektaşım, arkadaşımla televizyon programlarına çıktık. Gazeteciler Federasyonu ve Gazeteciler Cemiyeti Başkanı olarak o zaman da özgürlükleri savunuyorduk. Ergenekonda gazeteci arkadaşlarımız, aydınlar tutukluyken biz "Arkadaşlar, bu arkadaşlarımızı yargılıyorsunuz ve içeride tutuyorsunuz. Ancak, bu arkadaşlarımızın sonuçta beraat etmesi hâlinde Allah'tan başka kimse onların ömürlerine ömür katamaz." dediğimizde "Ya, zamanı gelince aklanırlar. Yatan yatar." diyen anlayışla siz karşımıza çıkıyordunuz. Bunlar doğru değildi arkadaşlar. Bugün de aynı uyarıları yapmakla mükellef hissediyorum kendimi, samimiyetle bunu yapıyorum.

Yine gazeteci kökenli olan ve darbeyle ilişkisi belirlenmemiş, eline silah almamış, herhangi bir kalkışmanın içinde olmamış insanları sadece görüşlerini yazdı ve beyan etti, bildirdi diye cezaevine atmak ve onları uzun süre içeride tutmak doğru değil arkadaşlar. Bu konunun da çok önemle altını çiziyorum.

45 gazete kapattınız 15 Temmuz sonrası. Sonra 16 televizyon kapattınız, sonra 15 dergi kapattınız ve 22 radyoyu kapattınız. Yetinmediniz, geçen gün yani dün 12 televizyonu, 11 radyoyu daha kapattınız. İMC TV, Hayatın Sesi TV, Denge TV, Jiyan TV, Zarok TV, Van TV, Yön Radyo... Yön Radyonun türkülerinden korktunuz arkadaşlar; sözünden, sazından, telinden, türkülerden çekindiniz, korktunuz. Böyle bir şey olabilir mi? Bunlar toplum kesimi tarafından dinlenen kanallar. Örneğin Yön Radyo, Alevi kesimine seslenen, türkülerini çalan bir radyo. Yine TV 10, aynı kesime seslenen bir televizyon. Bunları hangi suçla hangi iştirak içerisinde gördünüz de şırak diye kapattınız?

Arkadaşlar, TRT'ye kalsaydınız darbe o akşam gerçekleşebilirdi biliyor musunuz? Ben TRT'nin kanalını izlediğimde inanılmaz bir şey gördüm. Darbe bildirisini okuyordu bir hanımefendi. İyi sesli bir spikerdir, iyi tanırım kendisini. Darbecilerin bildirisi okunurken o sırada Sayın Cumhurbaşkanı hiç sevmediği ve zaman zaman cezalandırdığı, zaman zaman da vergi müfettişleriyle ayağına çağırdığı kanala, o yasakladığı İnternet, o yasakladığı sosyal medya -Twitter- üzerinden resmiyle, sesiyle çıktı. İyi ki o kanallar var ve iyi ki o kanallar yaşıyor arkadaşlar. Eğer TRT'ye kalsaydık vaydı ki hâlimize vay; neydi, ne yapacaklardı, onu merak ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Sevgili arkadaşlar, bu ülkede bazı şeyleri çok açık konuşmak lazım. Bankaya para yatırdı diye polisi, öğretmeni, memuru, işçiyi alıyorsunuz, işinden ediyorsunuz, aşından ediyorsunuz, açlığa ve sefalete mahkûm ediyorsunuz. Peki, aynı bankadan milyon dolar kredi çekerek boğazda yalı alan AKP çığırtkanı bir gazeteci hanımefendiye ve eşine niye hâlâ büyük kanallarda AKP savunuculuğunu üstlendiriyorsunuz? (CHP sıralarından alkışlar) Soruyorum, bu doğru mudur, hak mıdır, bunu soruyorum.

Sevgili arkadaşlarım, AKP çığırtkanı olunabilir, buna saygı duyarım ama oradan nemalananlara hiç saygı duymam. Düşüncesini maddi menfaat karşısında değil de namusluca ve onurluca savunacak herkesin elini sıkarım ama "Ver bu taraftan, biraz da bu taraftan." diyen anlayışla, düzen anlayışıyla, Ersin Düzen anlayışıyla hareket ve o beslenen medyanın sonuçta size de hayır getirmeyeceğini sözlerime eklemek istiyorum.

Sevgili arkadaşlarım, sözlerimi bitireceğim. Hüseyin Avni Mutlu'yu hatırlıyorsunuz. Hüseyin Avni Mutlu İstanbul Valisiydi. Gezi olayları sırasında çocuklarımız vurulurken, Berkin Elvan 14 yaşında kurşunlanırken, insanların üzerine TOMA'larla gaz sıkılırken, boğulurken, öldürülürken, işkence edilirken, çocuklar sakat bırakılırken, gözleri plastik mermiyle çıkarılırken İstanbul Valisiydi Hüseyin Avni Mutlu. Twitter'da da Gezicilerle alay eden ve onları küçümseyen randevularıyla da çok iyi hatırlanır İstanbul Valisi. Ben geçen gün bir yetkiliye söyledim: "Hüseyin Avni Mutlu'yu hatırlıyor musunuz?" dedim. "Hatırlıyorum." dedi. "Şimdi nerede?" dedim. "Şimdi Silivri'de." dedi. İşte, Silivri'de olunabiliyor. Demek ki -AKP iktidarının güdümünde, emrivaki- sorgusuz ve sualsiz devletin valisi olacağın yerde AKP'nin valisi olursan sonunda gidersin Silivri'ye.

Bir şeyi daha hatırlatmak istiyorum. Benim hemşehrim Hüseyin Çapkın. Hayatım boyunca da siyaseten hiç örtüşmedim, ne zaman karşı karşıya gelsem onunla kavga etmişimdir. Ama adamı çiftliğinden aldınız, İstanbul'a emniyet müdürü yaptınız. Şimdi nerede? Mal varlığına el koydunuz, Silivri'de.

Arkadaşlar, size son sözlerimi söyleyeyim: Size güven olmuyor. Siz hemen kandırılmaya açık ve hemen kandırmaya yatkın ve insan harcamaya açık bir partisiniz, sonunuz ilk seçimde gelmiştir.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.