| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti ile İsrail Devleti Arasında Tazminata İlişkin Usul Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 128 |
| Tarih: | 19.08.2016 |
CHP GRUBU ADINA UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin ilerleyen, sabahın erken saatinde hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gün içinde ben de Eskişehirli polis kardeşimiz Muhammet Acar'ı -Van'da düzenlenen terör saldırısında yaralanmıştı- kaybettiğimizi öğrendim. Ona Allah'tan rahmet, hem ailesine hem Eskişehir'imize hem bütün ulusumuza -tabii ki diğer şehitler için de- başsağlığı, sabır diliyorum.
Mavi Marmara hadisesini gazeteci olarak yakından izleyenlerden biriyim. O yüzden öncelikle, anlaşmaya geçmeden önce, şunu hatırlatmak isterim: O dönem karşılıklı yapılan çok hatalar vardı. Tabii ki, en büyük, vahim, kabul edilemez hata İsrail'e ait olandı. Ama, filonun "Ablukayı deleceğiz." diyerek buradan gitmesine izin verilmesi de o dönemin bence önemli hatalarından biriydi. Ama ondan sonra İsrail'in buna uluslararası sularda orantısız bir şiddetle karşılık vermesi, saldırması ve 9'u yurttaşımız olmak üzere toplam 10 kişiyi katletmeleri asla kabul edilemezdi. Nitekim, ondan sonra ilişkiler, biliyorsunuz, sıfır düzeyine indi, sonra da belli koşullarla düzelmesi beklendi. Tabii ki bunların başında özür dilenmesi koşulu vardı, keza ölenlerin ailelerine mutlak surette tazminat ödenmesi vardı.
Aslında, bu hususlar 2011 yılının Eylül ayında Birleşmiş Milletler tarafından yapılan Palmer Raporu'nda net bir şekilde kayıt altına alınmıştı. Palmer Raporu şunu söylüyordu: Daha o gün, filoya düzenlenen saldırının birinci yılında, İsrail ablukasının meşru olduğunu kayda geçiriyordu.
Aslında bu raporu biz çok istedik, Türkiye çok istedi hatırlarsanız, dönemin Dışişleri Bakanı, Başbakanı BM'nin bu raporu hazırlamasını, ama, aynı zamanda bu rapor İsrail'in orantısız şiddet kullandığını kayda alıyordu, kendi kara sularına daha yaklaştığında bir operasyon yapabileceğini ve bu kadar şiddet uygulamadan yapabileceğini söylüyordu, bir de tabii, ülkemizi önlem almadığımız için itham eden bir rapordu ve hep tarafların itirazlarıyla kabul edildi.
Sonrasında ne oldu? Bir özür telefonu gerçekleşti. Gönül arzu ederdi ki resmî olarak kayıtlara giren, yazılı, aynı Rusya'dan bizim dilediğimize benzer bir özür olabilseydi. Daha sonrasında hep söylediğimiz, normalleşmenin koşulu olarak söylediğimiz, aslında Palmer Raporu'nda da şunlar şunlar yapılsın diye iki şey vardı: Birincisi özür, ikincisi tazminat, arkasından da ilişkilerin iyileştirilmesinden bahsediliyordu.
Normalleşme konusuna bizim bakışımızı ben bir kere daha vurgulayayım. Arkadaşlarımız, Sayın Genel Başkanımız, sayın genel başkan yardımcımız buradan sık sık değişik fırsatlarla söylüyorlar. Biz, Ulu Önder Atatürk'ün bize çizdiği "Yurtta sulh, cihanda sulh." çizgisi doğrultusunda, tüm dünyayla, özellikle müttefiklerimizle, dostlarımızla, ama bölge ülkeleriyle de yakın ilişkilerden, ulusal çıkarlarımız lehinde ilişkilerden yanayız. Buna İsrail de dâhildir tabii ki, ama İsrail'le sınırlı değildir. Mısır'la olsun Ürdün'le olsun bölgenin diğer önemli ülkeleriyle olsun iyi ilişkilerden hep yanayız.
Bence, İsrail'le ilişkilerin iyi olmasının bir başka önemli hususu, Filistinli kardeşlerimizin yıllardır çekmekte olduğu acıların son bulmasına katkı sağlayabilecek bir manivela olarak kullanabileceğimiz bu ilişkidir. O yüzden de biz normalleşmeyi hep destekledik, Türkiye-İsrail ilişkilerinin düzelmesi gerektiğinden yana olduk. Ancak bunu söylerken bugün önümüze gelmiş olan bu metni ille de gönülden, her şeyiyle destekliyoruz anlamına gelmiyor normalleşmeyi istemek. Hatta ve hatta bu metin -maalesef söylemek zorundayım- bizlerin hem kişi olarak hem ulus olarak onurunu kırıcı bir metindir çünkü bu metin, maalesef, aslında sanki orada İsrail'in kabul edilemez saldırısı altında hayatlarını yitiren yurttaşlarımızı sanki sorumlu tutmakta ve onların hiçbir yargı yoluna gitmemesi için bizim elimizi kolumuzu bağlayacak bir metindir. Hatta ve hatta eğer giderlerse bütün maddi sorumluluğun da Türkiye tarafından karşılanmasını hükme bağlayan bir metindir. Maalesef bu metnin önümüze böyle tek bir şekilde gelmesi son derece bence hem dış politika açısından hem kendi ulusal onurumuz açısından büyük hata olmuştur diye düşünüyorum.
Tabii, bir de -arkadaşlarımız da bahsetti- bu metin eksik bir metindir. Bir de mutabakat metni var, sizlerin şu anda elinde, önünde olmayan ama Komisyonda hem Dışişleri Bakanlığı yetkilisinin hem Komisyon yetkililerinin olduğunu söyledikleri bir de metin var ama bunu biz bilemiyoruz. Altında imza olmayan bu metnin açıklanmamasının bence tek bir sebebi var, o da o metinde Türkiye'nin, kamuoyunun duymaktan çok hoşlanmayacağı ifadelerin olduğudur. Nedir bunlar? Bu metinde çok büyük olasılıkla Türk yargısına talimat vardır "Mutlak surette bu anlaşmayı uygulayın, kimsenin dava açmasına izin vermeyin." diye. Yine bu metinde büyük olasılıkla ablukanın -az önce söyledim- daha Palmer Raporu'ndan beri, bizim isteğimizle kurulan BM Raporu'ndan bu yana bilinen Palmer Raporu'nda söylediği gibi Gazze'ye uygulanan ablukanın meşru olduğuna, devam etmekte olduğuna ve Türkiye'nin gerekçede bahsedilen tüm yardımlarının mutlak surette İsrail onayıyla, İsrail izniyle ve İsrail üzerinden karadan, yani doğrudan Gazze'ye, Gazze Limanı'na gönderilemeyeceğine, mutlak suretle İsrail üzerinden gidebileceğine ilişkin ifadeler vardır muhtemelen ve para göndermek istediğinizde dahi yine İsrail'in onay vereceği bankalar üzerinden gönderilmesi... Bunların hepsi, tabii, İsrail'in Gazze üzerindeki egemenliğini tanıdığımızı, gördüğümüzü ve bunu kabul ettiğimizi ifade eden unsurlardır.
Tabii, bir de yine İsrail Başbakanı Netanyahu'nun bu anlaşma kamuoyuna açıklanırken Roma'da yaptığı bir konuşma var. İsrail Başbakanı "Bu anlaşmanın bize verdiği ilk konu, İsrail ordusunun şu anda yargılanmakta olan ve gelecekte yargılanabilecek komutanlarının ve askerlerinin sivil ve adli soruşturmalardan korunmasıdır." diyor. Evet, bu anlaşma önümüzde zaten ama önümüzde olmayan metne ilişkin de bir şey söylüyor, "Bu anlaşmanın verdiği ikinci konu, Gazze şeridinin deniz güvenlik ablukasının sürecek olmasıdır. Bu bizim en üst güvenlik çıkarımızadır. Bundan asla taviz vermeyi düşünmedim bile." diyor. Tabii ki İsrail Başbakanı bunu söyleyebilir. Bunun karşısında bizim de söyleyeceğimiz sözler olmalıdır ama bunu söyleyebilmek için iktidarıyla muhalefetiyle, hep beraber, bizim önümüze bu metin konulmak durumundadır. Komisyonda söylenen şuydu: "Anlaşmanın gerekçesi bu mutabakat metnini içermektedir." Ben bunun böyle olduğunu düşünmüyorum. Öyle olsaydı o mutabakat metni hepimizin önünde olurdu şu anda.
Buradan, paylaşılan metinden görebildiğim kadarıyla sanki suçlu biziz, sanki suçlu o insanlar ve onların ailelerinin dava açmaması için, İsrail'in korunması için her türlü önlem alınıyor ama bunun karşılığında sadece bir 20 milyon dolarlık -onun da lütuf olarak verildiği ifade edilen- ödeme yapılacağı ifade ediliyor. Ama, dediğim gibi, bizim görmediğimiz bu mutabakat metninde eninde sonunda ortaya çıkacaktır bu ve gerekçeyle aynı olmadığını Türkiye kamuoyu görecektir. Hem yargıya talimat hem ablukanın bir kez daha kabulü ve İsrail'in Gazze üzerindeki egemenliğinin Türkiye tarafından tanındığına ilişkin hepimizi incitecek, üzecek ifadeler olmasından çok büyük kuşku duymaktayız.
Sonuç olarak "Bu süreçten ne geçti?" derseniz tabii ki normalleşme hepimizin istediği, arzuladığı bir şeydir ama böyle ulusal onurumuzu incitecek bir metinle keşke bu olmasaydı, keşke -dediğim gibi- beş yıl önce daha Palmer Raporu'nda, BM Raporu'nda söylendiği gibi yapılsaydı ve Türkiye, halkımız, kamuoyu "Ablukayı ortadan kaldıracağız." diye kandırılmasaydı çünkü "ablukanın kalktığı" diye bir şey yok. Daha o günden BM Raporu'nda da söylenen şey, ablukanın meşru olduğu yönündeydi. Biz o raporun tarafıydık, bir kere daha hatırlatmak isterim.
Bir kez daha mutabakat metninin önümüzdeki günlerde kamuoyuna açıklanması gerektiğini düşünüyorum. Bu metin maalesef -bir kez daha altını çizeyim ki- sanki orada hayatını kaybeden vatandaşlarımızı, şehit olan vatandaşlarımızı sorumlu tutar bir şekilde İsrail'e kalkan olacak bir metin şeklindedir. Keşke böyle gelmemiş olsaydı. Umut ediyorum ki dış politikada bundan sonra böyle vahim hatalar yapılmaz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)