| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti ile İsrail Devleti Arasında Tazminata İlişkin Usul Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 128 |
| Tarih: | 19.08.2016 |
MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu görüştüğümüz Türkiye-İsrail Anlaşması, özellikle dış politikada hamasetin ve iç politikaya yönelik propagandanın ne gibi sonuçlara yol açtığını ve ülkenin çıkarlarına, imajına zarar verdiğini gösteren de bir durumdur.
Muhterem milletvekilleri, özür nasıl dilenir? Mesela, Türkiye'nin Rusya'dan -bir mektup yazarak- özür dilediği gibi mi dilenir? En azından İsrail'in Türkiye'den dilediği özrün böyle bir özür olmasını doğrusu beklerdik fakat 22 Mart 2013 tarihinde, Obama'nın araya girmesiyle Netanyahu'yla yapılan bir telefon görüşmesinde eski sürece geri dönülmesi temennisinde bulunulan bir telefon konuşması yapılıyor ve bununla da Türkiye'de iç kamuoyuna sanki özür dilenmiş gibi bir izlenim verilmeye çalışılıyor ancak bu konuda rivayet muhtelif; açık bir özür dileme yok, resmen bir mektup söz konusu değil. Dolayısıyla, İsrail'in Türkiye'den bu Mavi Marmara hadisesi nedeniyle özür dilemediği gayet açık. Bu, kabul edilemez bir durumdur değerli arkadaşlar.
Bir diğer dikkat çekici husus -eğer dikkatimden kaçtıysa bilemiyorum ama dile getirilmedi- bu anlaşma Kudüs'te imzalanıyor. Bildiğimiz kadarıyla İsrail'in başkenti Tel Aviv. Yani, bir tarafı Ankara'da, anlaşma metnine baktığınızda bu anlaşma Ankara ve Kudüs'te 28 Haziran 2015 tarihinde her biri eşit derecede geçerli Türkçe, İbranice ve İngilizce dillerinde ikişer nüsha olarak imzalanmıştır." diyor ve iki ülkenin Dışişleri müsteşarları tarafından imzalanıyor. Bunu, Hükûmetin sayın bakanları açıklamak zorundadırlar Neden Kudüs'te imzalanmıştır bu? Yani, Türkiye'ninki Ankara'da imzalanıyor da acaba bu Kudüs'ün İsrail'in başkenti olduğunun zımni bir kabulü müdür, böyle mi yorumlamamız lazım veya nasıl yorumlamamız gerekir, bunun mutlaka açıklanması gerekir.
Tazminatın da tazminat olmadığı, bir ödenti, âdeta lütuf gibi... Keşke böyle bir anlaşma yapılmasaydı da Türkiye Cumhuriyeti bu lütuf gibi ödentinin misliyle karşılığını kendi mağdur vatandaşlarının mağduriyetlerini giderici bu harcamaları yapsaydı. Bildiğimiz kadarıyla açılan davalardaki toplam tazminat talebi 14 milyon lirayı buluyor ancak İsrail "20 milyon lira verdim, istediğin gibi de dağıt." diyerek, zamanın da yetersizliği nedeniyle aslında hem iç hukuk bakımından hem uluslararası hukuk bakımından Türkiye'nin, Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşlarının pek çok hakkına, hukukuna da mâni olan bir anlaşma. Hiçbir hak da iddia edilemeyecek ve yargı yolunu da kapatan ve Mavi Marmara şehitlerinin ruhunu inciten ve ailelerinin de feryadına neden olan bir anlaşmayla karşı karşıyayız. Burada "Ödeme yaptı İsrail." diyerek kurtulamayız. Ödemenin şekli ve niteliği de fevkalade önemli.
Bu görüşlerle, değerli arkadaşlar, Milliyetçi Hareket Partisi olarak İsrail'le yapılan bu anlaşmayı Türkiye'nin ve milletimizin, Türk milletinin çıkarları bakımından doğru bulmak mümkün değil ve diğer ülkelerle de olduğu gibi elbette İsrail'le de Türkiye Cumhuriyeti hükûmetlerinin ve devletinin iyi ilişkiler içerisinde olmasını arzu ederiz, yalnız bu şartlar içerisinde değil. Bu kötü bir ilişkidir ve neticede, imzalanan anlaşmalar da öyle iç politikada 31 Mayıs 2010'dan bu yana yıllarca atılan hamasi nutukları ve birtakım kışkırtıcı kitleleri yanlış yönlendiren ve imaj veren birtakım boş, hamasi propaganda sözlerini de tekzip etmektedir.
Bu düşüncelerle muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)