| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti ile İsrail Devleti Arasında Tazminata İlişkin Usul Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 128 |
| Tarih: | 19.08.2016 |
CHP GRUBU ADINA ÖZTÜRK YILMAZ (Ardahan) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geç bir saatte İsrail anlaşmasını konuşuyoruz. Bu gece siyasi iktidarın dış politikada bugün burada görüştüğümüz 6 maddelik anlaşmayla caydırıcılığını kaybettiğinin tescil edildiği bir gece. Aynı şekilde, bu gece "..." (X)efsanesinin ve cazibesinin de bittiği bir gece. "İsrail terör devletidir. İsrail katildir. Biz oldukça, olumlu bir şey düşünemeyiz İsrail'le" efsanesinin de bittiği bir gecedir bu gece. Bu gece aynı zamanda isterdik ki İsrail'le ilgili bu konular son altı yılda nasıl kamuoyunda tartışıldıysa, nasıl iç politikaya malzeme edildiyse, nasıl sömürüldüyse, nasıl oya tahvil edildiyse, nasıl İsrail aleyhtarlığı ve Filistin sempatisi sandığa yansıtıldıysa, meydanlarda konuşulduysa bu anlaşmanın maddeleri de aynen o şekilde meydanlarda konuşulmalıydı; halk bilmeliydi, gerçekten İsrail aleyhtarlığının, bu kadar süre dillendirilen İsrail aleyhtarlığının bu maddelerde nasıl çöpe atıldığını bilmeliydi.
Şimdi, normalleşmeyi biz başından beri destekledik. Biz hiçbir ülkeyle ilişkilerin kötüleşmesini, ilişkilerin bozulmasını asla istemeyiz. Nisan ayında, Hükûmet hâlâ İsrail'le ilişkilerde üst perdeden konuşurken biz bir heyetle İsrail'e gittik; Tel Aviv'e gittik, Kudüs'e gittik, Ramallah'a geçtik, Batı Şeria'da görüşmeler yaptık, hem Filistin'de hem İsrail'de ve bu anlaşma daha o zaman yeni yeni kamuoyunun gündemine geliyordu. En ayrıntısına kadar bunu orada görüştük ve şunu anladık: Bizde bu konu kapatılmıştı, bir utangaçlık var çünkü söylenen sözler, atılan "tweet"ler ve konuşulan sözler hatırlanmak istenmiyordu. Karşı taraftaysa bu konuşuluyordu; parlamentoda konuşuluyordu, siyasi partiler bunu konuşuyordu ve en önemlisi İsrail basını bütün maddelerini ele almıştı. Her madde biliniyordu, sıradan vatandaşlara Kudüs caddelerinde sorsaydınız İsrail'in şartlarını size sayabilirdi ama bizim Hükûmette bakanlar bile, çoğu bakan bilmiyordu neyin konuşulduğunu. Böyle bir dönemden geçtik. Saklandı. Şimdi, ne oldu? Bu konu artık açığa çıktı. Neyin konuşulduğunu biliyoruz. Şu anda bu maddeler önümüzde, yarın kamuoyunun önünde olacak ve bundan sonra da bu konular en ayrıntılı şekilde tartışılıyor olacak.
Her zaman Hükûmetin deklare ettiği gibi, sanki Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararıymış gibi "Bizim üç şartımız var." deniliyordu; kendi başına deklare ettiği üç şart, kendi koyduğu bir çıta. Özür vardı; 2013 yılında Başkan Obama'nın aracılığıyla özür dilendiği söylendi. İkincisi; tazminat vardı. Tazminat konusu enteresandır. Bu anlaşma tazminatı düzenliyor güya; yalnız bu anlaşma, tazminatın içerisine sıkıştırılmış bir affı içeriyor, İsrail askerlerine bir affı içeriyor. İsrail askerlerinin hukuki ve cezai sorumluluktan kurtarılmasını, haklarında açılan davaların kapatılmasını, hiçbir davanın açılmamasını öngörüyor ve onun karşılığında bir tazminat veriliyor. 20 milyon dolar tazminat veriliyor ve ilave olarak, Türkiye'de açılan davaların, ayrıca buna ilaveten açılmış bir dava varsa, hâlâ diretiyorlarsa açmaya ve bunu sürdürmeye de kararlıysa bunun kurbanları, bu şehitlerin yakınları bu davaların bir şekilde tazminata dönüşmesi hâlinde bunu da Türkiye ödüyor. Yani anlaşma İsrail'i perdeliyor, tazminat Türkiye'ye rücu ediliyor. Yine Türkiye'nin ödemesi, İsrail'in tamamen 20 milyon doları verip hukuki, cezai süreçten muaf olmasını öngörüyor, hiçbir şekilde dava açılmamasını öngörüyor. "Uluslararası dava açılabilir." denildi Dışişleri Komisyonunda; ona da açıklık getirmek istiyorum: Siz yerel bazda, Türkiye bazındaki bütün davaların kapatılmasını, yolların kapatılmasını istiyorsunuz ve geçiyorsunuz, "Türk devleti, dışarıda bireylerin açacağı davaları da destekleyemez, bunları teşvik edemez, bunları savunamaz." diyorsunuz. Dolayısıyla, orada da bir caydırıcılık var. Buna rağmen hâlâ dava açılabilir, evet ama yolu tıkıyorsunuz. Niçin tıkıyorsunuz? Çünkü, İsrail askerlerinin yargılanmasını istemiyorsunuz, İsrail askerleriyle ilgili açılmış olan 34 tane davanın sonuçlanmasını istemiyorsunuz, sonuçlanan varsa da onları kapamak istiyorsunuz ve daha önemlisi, en önemli konu, İsrail askerleriyle ilgili ceza davaları veya haklarında çıkarılacak tutuklama müzekkereleriyle olaya karışan İsrail askerlerinin bir şekilde Türkiye'ye geldikleri zaman burada tutuklanmalarının da önünü kapatıyorsunuz. Bu anlaşma bir kapama anlaşması. İsrail askerleri her açıdan güvenceye alınıyor, hiçbir şekilde dokunulamıyor. Başka izah tarzı yok bunun. Ya, insan buna bu ölen insanlarla, bu şehitlerle ilgili bir madde koymaz mı? Onların da bir hatırası yok mu? Hiç mi bir madde konmaz buraya?
Bu Mavi Marmara gemisi doğrudan gitseydi Gazze'ye, Gazze'ye ulaşmış olsaydı, "Deniz ablukasını deldik." diye bundan övünecek miydiniz, övünmeyecek miydiniz? Gitti ve bu hadise meydana geldi. Şimdi duramıyorsunuz arkasında, savunamıyorsunuz çünkü bu konunun savunulacak hiçbir tarafı yok. Herkesin söylediği ortada, herkesin ne "tweet" attığı ortada, nasıl konuştuğu ortada. Bu konu, gerçekten, bizim için bir dönüm noktası oldu. Caydırıcılığımızın yerlerde süründüğü bir geceyi yaşıyoruz biz ve anlaşma yarın çıktığı zaman göreceksiniz, bir numaralı konudur İsrail askerlerinin kurtarılması. Hükûmetin getirmiş olduğu yasayla, 90'ıncı madde çerçevesinde kanun hükmünde olan bir yasayla İsrail askerlerinin güvenceye alınmasını konuşuyoruz biz bu gece.
Üçüncü konu ablukanın kaldırılmasıydı. Bakınız, "abluka" diyoruz, önce ablukaydı; sonra, ambargoya dönüştü zaman içerisinde gerçekle karşılaşınca; sonra, ambargonun hafifletilmesinden bahsettik; son dönemde de özellikle şu anlaşma gündeme geldikten sonra da "yaptırımların hafifletilmesi", giderek, eğer üç ay daha bu gündeme gelmeseydi herhâlde "hafifletilme" de atılacaktı. İnanın, bu kadar U dönüşü yaşadığımız bir geceyi yaşıyoruz.
Abluka kalkmıyor. Kimse ablukanın kaldırıldığını söyleyemez. Neden? Zaten ablukanın kaldırılmayacağının aslında bilinmesi gerekirdi. İsrail ablukanın kaldırılmasını yani deniz ablukasının kaldırılmasını -bizim anladığımız deniz ablukasının kaldırılması- bir egemenlik hakkı olarak görüyor, kırmızı çizgi, "Bundan vazgeçmeyeceğiz." diyor. İki: İsrail askerlerinin güvenliği, "Bundan vazgeçmeyiz." diyor ve güvenliğini sağlamış oluyor.
Bu anlaşma aslında, demin de söylendi, biz Dışişleri Komisyonunda söyledik, orada da ben belirttim, bu anlaşma bir mutabakatın mütemmim cüzüdür, güya "O mutabakat gerekçeye yansıtılmış." deniyor ama bütün bölümlerin yansıtılmadığını biliyoruz. Nereden mi biliyoruz? Söyleyeyim. Bir: Sizin üç şartınız vardı, İsrail'in de üç şartı vardı. İsrail'in üç şartından bir tanesi ve en önemlisi, Netanyahu'nun üzerinde en fazla durduğu İsrail askerlerinin güvenliğiydi yani yargısal süreçte yasal olarak yargıyı tamamen bloke etmekti, bu yapılıyor. İkincisi: Deniz ablukasıydı, hiçbir şekilde İsrail denizden zaten kimseyi yaklaştırmıyor, o da gerçekleşmiş oluyor. Üçüncü konu Hamas konusuydu. Bizim son altı yıldır Filistin konusuna Hamas gözüyle bakarak götürdüğümüz bir dava da Hamas konusuydu; bu belgede hiç birisi yok bunların ama bu, mutabakat metninde vardı. Nasıl geçiyordu? Mutabakat metninde mesela ne geçiyordu? "Türkiye ve İsrail kendi ülkeleri üzerinde veya üzerinden birbirine karşı herhangi bir terörist -terörist, altını çiziyorum- veya askerî faaliyete izin vermediklerini veya ülkeleri dışında bu tür faaliyetlere destek sağlamadıklarını beyan ederler. Bu amaçla, Türkiye ve İsrail bu tür faaliyetlerin toprakları üzerinden birbirine karşı herhangi bir örgüt -örgüt, altını çizmek istiyorum- veya grup tarafından girişilemeyeceğini, planlanamayacağını, uygulanamayacağını, yönetilemeyeceğini veya finanse edilemeyeceğini teminen her türlü gerekli tedbiri alır." deniliyor. Kimin için söyleniyor bu? Hamas için söyleniyor, Türkiye'deki Hamas için söyleniyor. Bu anlaşma esasen 2 kesimin satıldığı anlamındadır. 1) Kurbanların aileleri. 2) Hamas da satılıyor bu anlaşmayla. Bu mutabakatla bunu görüyoruz biz.
Şimdi, efendim, biz normalleşmenin olmasını isterdik, tabii ki istiyoruz, bunu baştan da söyledik. Normalleşme olurken Türkiye'nin öncelikle çok kolay şartlar ileri sürdüğünü görüyoruz. Her konuda bu böyle oluyor. Kırmızı çizgi ilan ediyoruz, sonra kırmızı çizgileri unutuyoruz. Şartlar ilan ediyoruz, şartlar yerine gelmiyor. Peki, bu, Türkiye'nin itibarını yerle bir etmiyor mu, Türkiye'nin caydırıcılığını yerle bir etmiyor mu? Bu bütün söylenenler yutulduktan sonra ortada zarar gören kimdir, Türkiye'nin itibarı değil mi? Bugün İsrail'le ve bir süre önce Rusya'yla, daha sonra belki Suriye'yle bu gelişmeler yaşanacak. Biz irtifa üzerine irtifa kaybediyoruz ve maalesef...
Biz hep diyoruz ya "15 Temmuzdan sonra yeni bir milat başlasın." Dış politikada bunun başlaması gerekiyor. Bir kere, tutamayacağımız, yapamayacağımız bir sözü vermememiz gerekiyor. Eğer bir söz verdiysek de onu yapmamız gerekiyor. Biz bunun çelişkisini yaşıyoruz çünkü bu, çok tatlı bir konu. Türkiye'de bununla seçimler kazanıldı, bu kadar hoyratça kullanıldı; sokaklarda, caddelerde, parklarda, meydanlarda bu konu gündeme getirildi, şimdi bir çark edilme var. Biz, şahsen, gelinen nokta itibarıyla bunun üzüntü verici olduğunu düşünüyoruz.
Şimdi, demin söyledim, bir üst mutabakat daha var. Bu mutabakatta ne geçiyor? Güya "yaptırımların hafifletilmesi" deniyor ya gerekçede, burada, bu mutabakatta o da geçmiyor. Doğrudan Gazze'ye gidecek sivil malların Aşdod Limanı'ndan, İsrail denetiminde, İsrail'in protokol kurallarına uygun olarak, İsrail'in güvenlik mülahazaları dikkate alınarak kontrollü bir şekilde Gazze'ye geçirilmesini öngörüyor ve İsrail'in kuracağı mekanizmalarla geçirilmesini öngörüyor. Yani siz Gazze'ye bir mal sevk ettiğiniz zaman Aşdod'tan bile gitseniz yine bir denetime, yine bir gözetime ve yine bir İsrail protokolüne ve mutabakatına ihtiyaç duyuyorsunuz, kendiniz geçemiyorsunuz. Yani şimdi "ablukanın kaldırılması, ambargonun hafifletilmesi" falan diyoruz ya... Yani burada doğrudan İsrail'in eline bir yetki veriliyor.
Peki bu ne demektir? 1) Biz Gazze üzerindeki İsrail ambargosunu tanımış oluyoruz. 2) Gazze üzerindeki İsrail egemenliğini de böylece tanımış oluyoruz çünkü Mavi Marmara gemisinin gidiş amacı, oraya giderek o ambargoyu yıkmak, orada uygulanan kuralları altüst etmekti. Şimdi bu anlaşma o çarkı geri döndürüyor. Bizim bunu bilmemiz lazım.
Sayın Bakanımız burada, mutlaka cevap verecektir. Bu anlaşmada İsrail'in Gazze üzerindeki egemenliği bir nevi örtülü olarak tanınmış oluyor. Yani hiç kimse çıkıp "Bu ambargo hafifledi." diyemez. Bu, bizatihi ambargonun daha fazla ağırlaşmasıdır. Ayrıca gidecek malzemeler, sevk edilecek malzemeler sükûnet devam ettiği sürece olabilir. Sükûnetin olmadığı bir zamanda sükûnetin olduğuna kim karar verecek? İsrail karar verecek. Yani "Evet, sükûnet bozuldu bugün." derse sizin tırlarınız Aşdod Limanı'nda indirildikten sonra Gazze'ye geçemeyecek. Dolayısıyla, bunları bilmemiz gerekiyor. Yani, bir anlaşma yaptık, her konuda olduğu gibi manşetler atılıyor: "Zafer!", "Bu başarıdır." Başarı falan yok. Yani, bunda bir başarı gören varsa açıklasın, burada bir başarı yok. "Normalleşmeyi istiyor musunuz?" Elbette istiyoruz ama bu Pirus Savaşı gibi bir şey. Yani, her şey altüst olduktan sonra bir tek normalleşme kalıyor.
Bir başka konuya müsaadenizle değinmek istiyorum ve bitirmek istiyorum gecenin geç saatinde. Şimdi, bu davalar kapatıldı. Yasa çıkacak ve bu yasa nasıl uygulanacak, o da belli değil. Mahkemelere gidecek, o mahkemelerde bazı davalar kapatılacak, bazı davalar devam edecek, devam edenleri tabii ki Türkiye tazmin edecek, daha sonra ortaya çıkacak tazmin konusunu. Peki, sonra ne olacak yani sonra ne olacak? Siz bir vatandaşınızın hakkını yani normalde insan haklarından doğan şikâyet etme hakkını bile önlemiş oluyorsunuz. Bu kadar korumacılık... Ve nasıl önlüyorsunuz? Tazminat verdiğiniz ailelerin elinden feragatnameler alıyorsunuz ve İsrail'e gönderiyorsunuz ki "Biz aldık, bak başardık." diye. Sonuçta bu anlaşma budur.
Bu anlaşma her açıdan eleştiriye açık bir anlaşmadır. Bu çok tartışılacaktır. Ayrıca, İsrail'le ilişkilerde de maalesef bir kara lekedir. Yani, Türkiye'nin her zaman bir üstünlüğü olması gerekir, bir cazibesi olması lazım, bir yüksek moral zemini olması gerekir. Bu aşınmıştır bu gece. Sabah Herald gazetesinde -İsrail gazetesinde- ve başka gazetelerde bir başarı öyküsü anlatılacaktır çünkü öne sürdükleri bütün şartlar gerçekleşmiş oluyor. Deniz ablukası olmuyor zaten, İsrail askerleri tam güvenceye alınmış oluyor, Hamas'a da zincir vurmuş oluyorlar.
Ayrıca, merak ediyorum, bu Hamas konusu niye hiç gazetelerde geçmiyor. Biz, Hamas yüzünden Batı Şeria'yla ilişkilerimizin açılmasına sebep olmadık mı? Filistin'in birlik ve bütünlüğü konusunda maalesef Hamas yüzünden Batı Şeria'daki yönetimle alınganlık içerisine girmedik mi? Şimdi, bu da satılmış oluyor. Peki, bu konuya, Hamas konusuna değinmeyi hiç düşünmüyor musunuz? Bakınız, bu mutabakatta var, burada var, Hamas'la ilgili maddedir bu. Bunun FETÖ terör örgütüyle, PKK'yla falan da alakası yok, burada adres bellidir. Diplomatik bir lisanla ancak bu şekilde ifade edilebilir. Buradaki adres Hamas'tır, Hamas'ın faaliyetlerine zincir vurulmasıdır, "terör" olarak lanse edilen aktivitelerin engellenmesidir.
Bunları belirtmek istedim ve umarım bir ders alırız, bundan sonra üç ay önce söylediklerimizi üç ay sonra yutmayız.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)