| Konu: | Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketinin Kurulması İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 128 |
| Tarih: | 19.08.2016 |
CHP GRUBU ADINA ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 413 sıra sayılı Türkiye Varlık Fonu Kurulmasına Dair Kanun Teklifi'nin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım.
Sözlerime başlarken öncelikle belirtmek istediğim konu şu: Tasarrufların yatırımların finansmanı için yetersiz olduğu, mevcut yatırım oranını artırmaya dönük ve atıl kaynakları reel ekonomiye kazandırmak üzere yeni finansman model ve tekniklerin yaratılmasına bu Mecliste hiç kimse karşı olmaz. Bu, önemli bir olaydır. Ancak, böyle bir gereksinimi karşılamak için yapılacak yasal düzenlemelerin, oluşturulacak kurumların yapısının, kurumlara verilecek görev ve yetkilerin ayrıntılı incelemelere dayandırılması, gerekirse örnek olaylarla yaptığımız düzenlemelerin hangi sonuçları vereceğinin test edilmesi, konular üzerinde uzun süre tartışılarak yeni seçenekler, alternatifler oluşturulması, dolayısıyla ancak bunlar yapıldığı zaman böyle düzenlemelerin bir anlam ifade edeceğini belirtmek istedik. Aksi takdirde, geçmişte yaşanan bir kısım iyi niyetli ancak sonradan toplum hafızasında kötü izler bırakan girişimlerde olduğu gibi, çok sayıda yatırımcıyla borçlu, büyük ve karmaşık bir yapının tasfiyesi için de burada saatlerce çalışır, kanun tasarıları üzerinde kafa patlatırız.
Tam bu aşamada, sizlere, 1980'li yılların başında olan bazı olayları hatırlatmak istiyorum: Meclisimizin yapısı gençlerden oluşuyor. Belki büyük bir kısmı bilmez ama 1983 yılından sonraki, 1984'e doğru giderken, seçimler sırasında Rahmetli Calp ile Rahmetli Özal arasında yapılan bir tartışmayı sizlere anımsatmak istiyorum. Bir televizyon programında liderlerden birisi kaynak yaratmak için köprüyü satacağını söylüyordu, Rahmetli Calp da "Sattırmam!" diye masaları yumrukluyordu. Daha sonradan, Özal Hükûmetinin yaptığı ilk iş, köprünün satılmasını sağlamak üzere -daha doğrusu satılması falan değildi- şu kanunu çıkarmak oldu: "Tasarrufların Teşviki ve Kamu Yatırımlarının Hızlandırılması Hakkında Kanun Tasarısı." 1984 yılının Şubat ayında çıktı bu kanun. Çok ilginç bir şekilde, "kamunun varlıklarını menkul kıymetleştirmek suretiyle satmak"tan bahsediliyordu.
Değerli arkadaşlar, yapılan olay aslında bir şey değildi. Bir borçlanma enstrümanı yaratılmıştı. Doğrudan doğruya "Devlet borç aldı." denmiyordu da "Köprü senedi karşılığında borç aldı." deniyordu. Hepsi ondan ibaret. Nitekim daha sonradan bu şekilde oluşturulmuş olan onlarca fonun tasfiyesiyle birlikte bu fonu da tasfiye ettik, kamunun başına, sırtına yüklenmiş olan milyarlarca liralık borçların da hepsini ödemek zorunda kaldık.
Burada bir maddeyi de size özel olarak aktarmak istiyorum. Daha doğrusu, bunların tartışması sırasında soruyorlar: "Yani, nasıl olacak bu gelir ortaklığı senedi? Nasıl değerlendireceksiniz? Kaç liralık hisse satacaksınız? Koskoca köprü kaç lira eder? Bunu nasıl değerlendireceksiniz?" falan denildiğinde yaptığı açıklama basit, aynen şöyle diyor: "Yılda 2 milyar TL gelir getiren bir altyapı tesisi için 10 milyar liralık ortaklık senedi çıkartacağım." Yani bu kârdan hareketle yatırımın değerini belirliyor. "Yüzde 20 kâr ettiğini varsayın." diyor, "Dolayısıyla, yüzde 100'ü bunun şu kadar milyar lira eder. Bunun bir kısmını hazinede bırakırım, geri kalan kısımlarını da insanlara satarım."
Şimdi, bu bir fondur değerli arkadaşlar, bunun adı fon. Fena bir fon değil, iyi bir fon aslında, bakmayın, kötü olarak kurulmamış. Ancak bu şekilde elde edilen kaynakların nasıl değerlendireceğini belirlemek çok önemlidir. Siz bütün bunlardan elde ettiğiniz borçlarla belirli bir süre sonra yeni yatırımları ya da mevcut yatırımın daha fazla gelişmesine, üretici yatırımlara kaynak ayırmayı sağlamazsanız, cari harcamalarınızda kullanırsanız bu fonların geleceği yoktur, bunlar belirli bir yere ulaşamazlar.
Değerli arkadaşlar, işte, şimdi, aradan bu kadar yıl geçtikten sonra biz de yeni bir fon yapıyoruz. Bu fon, 1950'li yıllardan beri mevcut olan, birçok ülkenin başvurduğu, kullandığı ancak son yıllarda çok popüler olan bir fon. Bunlara ulusal varlık fonları deniyor. Ulusal varlık fonlarıyla biraz önce söylediğim borçlanma enstrümanı olan fonlar arasında çok önemli bir farklılık var. Borçlanma, bugün yapılan harcamaların, bu harcamalarla yapılan yatırımları, gelecek nesiller de kullanacak, onlar da bundan yararlanacaklar mantığıyla bugünün maliyetini gelecek nesillere de yansıtmak. "Ben alırım, bugün yaparım, bir kısmını da onlar ödesinler." demek, borçlanma bu. Varlık fonlarının bu konuyla ilgisi yok. Varlık fonları, bugün kullanılan kaynaklardan gelecek nesiller de yararlansın diyerek belirli bir miktarın ayrılıp belirli amaçlar için kullanılması, fark bu. Gelecek nesillere masraf aktarmak, yükümlülük aktarmak... Gelecek nesiller yararlansın diye fon oluşturup bunların gelirleriyle gelecek nesillerin refahını artırmaya çalışmak.
Gelecek nesillere pay aktarılabilecek olaylar genellikle petrol gibi, madenler gibi veya diğer varlıklar gibi bu tür kaynaklara sahip olanlar tarafından kurulan fonlar. Petrol gelirleri müthiş şekilde yüksek olan bazı ülkeler, bu kaynağın belirli bir süre tükeneceğini varsayarak ya da bilerek buradan elde edilen gelirlerin bir kısmını alıyorlar, bu fonun içerisine koyuyorlar, bu fonu değerlendirmek suretiyle de petrol gelirleri bittiği zaman kendilerine bir gelir sağlamaya çalışıyorlar ya da Şili'nin yaptığı gibi, bakır madenlerini buraya koyuyor. Bakır madenleri de tükenecek belirli bir süre sonra ama bakır madenlerinden elde edilen geliri buraya koyduğu andan itibaren oradan elde edilen geliri bakır madenleri tükendiği zaman bile bunu kullanacak; bu, böyle olacak.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu iki enstrümanı birbirine karıştırmadığınız zaman kuracağınız yapı çok farklı olacak. Ha, burada "Doğal varlığı olmayan, petrolü olmayan ülkeler ne yapıyor?" diyeceksiniz. Bu ülkelerden cari fazla veren ülkelerde bu cari fazla ilanihaye bu şekilde sürmez çünkü cari fazlalar da şu andaki kaynakların kullanılmasından ötürü veriliyor, yaratılıyor. O zaman "Bu cari fazlanın belirli bir kısmını ben gelecekte rekabet edebilir ekonomileri yaratmak için ayıracağım, bunu sürdüreceğim." diyebilir, örneğin Kore. Kore yaratmış olduğu cari fazlanın büyük bir kısmını bu şekilde fonlara ayırıyor ve ilginç bir şekilde fonlarını tanımlarken de şirketlerin teker teker araştırma geliştirme faaliyetleriyle uğraşamayacakları, yapamayacakları ya da satın alamayacakları buluşları, "know-how"ları, patentleri satın alıyor, onları fona koyuyor, sonra şirketlere diyor ki: "Gelin, bunları kiralayın siz." Böylece, gelecekle ilgili olarak, örneğin bu yeni araçlarla ilgili olarak pil teknolojilerini, vesairelerini satın alıyor, çıkaracağı araçlarda onları kullanacaklara onu kiraya veriyor, bu çok önemli bir olgu oluyor. Cari fazlası da olmayan, varlığı da olmayan ülkeler de kaynaklarından belirli bir kısmını özel olarak ayırıyorlar, çok somut ve spesifik bir amaca ayırıyorlar. Fransa, kurmuş olduğu varlık fonuyla ülkesinin ulusal varlıklarının, stratejik olarak çok önemli olan varlıklarının başkalarının eline yok pahasına geçmesini önlemek için bu fonu kullanıyor, yok pahasına gidecek olan stratejik yatırımların hepsini bu fon sayesinde korumaya alıyor.
Değerli arkadaşlar, ulusal varlık fonunun işlevi aşağı yukarı bu şekilde tanımlanıyor. Peki, biz ne yapıyoruz? Bizim ne yaptığımızı kanunun amaç maddesinden okuyayım direkt olarak: "Kanunun amacı sermaye piyasalarında araç çeşitliliği ve derinliğine katkı sağlamak, kamuya ait olan varlıkları ekonomiye kazandırmak, dış kaynak temin etmek, stratejik, büyük ölçekli yatırımlara iştirak etmek, Türkiye Varlık Fonu ve bu fonun alt fonları kurmak..." olarak belirliyor kanun amacını.
Değerli arkadaşlar, bu, klasik varlık fonları tanımlarına uyan bir tanım değil. Bu, çok net bir şekilde piyasalardan bir borçlanma hedefinin olduğu, piyasalardan kaynak sağlamak üzere kurulduğu izlenimini yaratıyor. Maddenin bu şekilde kurulması, Türkiye'nin yıllardan beri geliştirmeye çalıştığı sermaye piyasası açısından bir tehdit oluşturuyor çünkü burada tanımlanan görevlerin hemen hemen tamamını bizim sermaye piyasalarımız yapmaya çalışıyor. Açıkça bunların bir de devlet fonu tarafından yapılmaya başlanması, özel sektörün sermaye piyasalarını kullanma imkânının kısıtlanmasını ve burada ciddi anlamda bir risk yaratılmasını gündeme getiriyor. Dolayısıyla bu, uzun süreden beri yaratmaya çalışmış olduğumuz bu piyasalara karşı ciddi anlamda bir sorun oluşturacak gibi gözüküyor. Kaldı ki bu fonun devlete ait olması, üstelik de bu piyasalara müdahale ederken devlet müdahalesi olabileceği endişelerinin yaratılması ister istemez yatırımcıların da kafasında kocaman bir soru işareti uyandırıyor.
Değerli milletvekilleri, bu yasalaştırmaya çalıştığımız teklif konusunda iki konuya dikkatinizi çekmek istiyorum:
Bunlardan bir tanesi ulusal varlık fonlarının ayırıcı özelliğinin kamu fonu olmasıdır. Kamu fonunun bütün sermayesini, bütün varlıklarını kamu verir. Dolayısıyla, bu şekilde kurduğunuz kamu fonlarının tamamının devlete ait olması nedeniyle, devletin varlıklarını aktarmanız nedeniyle bir temel sorunla karşılaşırsınız. Daha önceden kurmuş olduğunuz devlet varlıkları veya devlet kuruluşlarıyla ilgili tanımlanmış olan görevlerin sürdürülüp sürdürülmeyeceği konusu. Eğer bunları sürdürmemek üzere onların varlıklarını alıp da işlevlerini dışladığınız takdirde buradan doğacak olan sorunların çok önemli olacağına özellikle dikkatinizi çekmek isterim. Devlet fonlarına bu tür kaynaklar devredilirken neyin hangi amaç için ve neyi sağlamak üzere aktarıldığını çok iyi belirtmek gerekiyor. Ancak, yaptığımız tasarının içerisinde, daha doğrusu kanunlaştırmaya çalıştığımız tasarının içerisinde Bakanlar Kurulu bu konuda inanılmaz bir yetkiye sahip. Yani Türkiye'nin bütün varlıklarının hepsini nakit, gayrimenkul, maden, yer altı kaynağı, yer üstü kaynağı, her şeyini olduğu gibi bu fonun içerisine aktarma yetkisine sahip.
Değerli arkadaşlar, Meclisin bu konuda dikkat etmesi gereken konu bu. Meclis hiçbir yetkisini, alt ve üst sınırlarını belirlemeden Bakanlar Kuruluna kullanma yetkisi veremez, vermemek zorundasınız; bu, bütçe hakkının bir gereğidir. Eğer siz bunu sınırsız bir şekilde devrederseniz bütçe hakkınızı devretmiş oluyorsunuz, işte bu da Anayasa'ya aykırı bir durumdur. Bu konu, buradaki tartışmalar sırasında mutlaka ve mutlaka çözülmesi gereken bir konudur.
İkinci önemli konu da dikkatinizi çekeceğim konu: Devletin bütün varlıklarını aktarıyorsunuz sınırsız bir şekilde. Aktardığınız andan itibaren devletin bu varlıklarının kullanılmasıyla ilgili daha önceden kamu kaynaklarının kullanılmasına dönük olarak yapılmış bütün yasaların tamamından bunu istisna tutuyorsunuz, diyorsunuz ki: Bu yasalara tabi olmayacaksın, şu yasaya tabi değilsin, 5018'e tabi değilsin, İhale Yasası'na tabi değilsin, kısacası hiçbir şeye tabi değilsin, özel hukuk hükümlerine göre yapacaksın işlemlerini.
Değerli arkadaşlar, kamunun bir kaynağını sınırsız bir şekilde alıp ondan sonra da hiçbir kamu denetim veya yasasına tabi olmadan bunları kullandırmaya kalkarsanız burada devlet kavramını tartışmaya açmış olursunuz. Bu olmaz, bu kesin olarak olmaz.
Fonun kurulmasıyla ilgili bir karşıtlığımızın olmadığını belirttik, fonun doğru kurulması gereğini anlattık, özellikle de fonun gelecek nesillere, bugünün kaynaklarını gelecek nesillerin de yararlanması için taşıması gerektiğini de anlattık; o zaman kuruluşunu da doğru yapacaksınız, kuruluşunu buna göre yapacaksınız. Sanayimizi geliştirmek istiyorsanız, ben şu, şu, kaynakları kullanıyorum ama bununla şu amacı gerçekleştireceğim diye çok net olarak tanımlayacaksınız bunu. Kurulacak alt fonlarda bütün bu tanımların hepsinin yapılması zorunludur, aksi takdirde, şu anda sizin olan, Anayasa'mıza göre sizin olan, bu Meclisin olan bütçe hakkını başka birine sınırsız bir şekilde devretmiş olursunuz.
Kamu fonu olduğunu söyledik. Devletin bütün kaynaklarının, gelirlerinin bile tahsis edilerekten aktarıldığını da söyledik. Peki, bununla ilgili uygulamalar ve harcamalar nasıl denetlenecek? Biraz önce konuşan iki değerli arkadaşım da bu konuya dikkat çektiler. Dikkat çekmeden geçilecek bir konu değil. Çünkü, Anayasa'mızın 165'inci maddesi var, kamu kaynaklarıyla kurulacak olan bu tür işletmelerde veya kuruluşlarda devletin, daha doğrusu Meclisin kendisinin yapacağı denetimin ne şekilde gerçekleştirileceğine ilişkin düzenlemeyi şart koşuyor.
Bizler muhalefet partisi olarak, ana muhalefet partisi olarak bu tasarıya elimizden gelen bütün desteği vermeye çalıştık, çalıştık ama içimize sinen bir tasarı ortaya çıktı mı derseniz buna olumlu yanıt vermiyoruz, içimize sinen bir tasarı ortaya çıkmadı. Belki ciddi anlamda üzerinde çalışılsa ve uğraşılsa öyle bir sonuç elde edilebilirdi. Özellikle denetimi, özellikle de hangi amaç için hangi fonun kullanılacağını, şu anda değerlendirilmeyen fonun hangi amaçla değerlendirilmediğini, bundan sonra nasıl değerlendirileceğini görecek, ona göre de belki o fonun işlevlerini yerine getirmesine toplum olarak da, Meclis olarak da sahip çıkacaktık; bu olmuyor. Bunun yanında bir de denetimi eğer eksik olarak kurarsanız işte o zaman sorun çok daha fazla büyüyor.
Kurulmuş olan denetim fonuyla ilgili olarak, denetim sistemiyle ilgili olarak özellikle fonu kuran idarenin amiri durumunda olan kişilerin denetçilerinin de kendilerinin atanması bir boşluk olarak ortaya çıkıyor. Bu hususların buradaki görüşmeler sırasında kesinlikle değerlendirilmesi gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, bir fon kuruyoruz; daha doğrusu, önce bir şirket kuruyoruz, bu şirkete devrettiğimiz varlıklarla da o şirket fonlar kuruyor, fonlar alt fonlar kuruyor. Böyle bir sistem getiriyoruz; tasarının tamamını konuşurken bu devam edip gidecek. Kamu fonunu kuruyoruz, kamunun bütün varlıklarını sınırsız bir şekilde... Hatta tasarının ilk geldiği hâlinde devlete tahsisli, kamuya tahsisli gayrimenkuller de dâhildi ve bizim bu Meclis de fonun içerisine giriyordu o zaman. Meclisin binası da dâhil olmak üzere her şeyi bunun içerisine koyuyorduk, devrediyorduk. Dolayısıyla da bu arada hiçbir kanuna tabi değil diye kuralsızlaştırıyorduk, denetim sistemini de fonu kuranın inisiyatifine bırakıyorduk.
Şimdi, değerli arkadaşlar, böyle bir fona nasıl güvenilir? Böyle bir fon... "Aa, ne kadar serbest ya, ne kadar güzel, istediği gibi para kazanır." diye insanlar yatırım yapmaz buraya. Bir yabancı yatırımcı "Ya, bu fon ne kadar serbest bir fon; ona da tabi değil, buna da tabi değil, denetime de tabi değil." diye bir şeye para yatırmaz. Olmaz bu yolla; o nedenle bu fonun güvenilir kılınması lazım. Güvenilir kılınmasını nasıl sağlayacaksınız?
Değerli arkadaşlar, çok farklı alandan bir örnek vermek istiyorum: Bizim var olan veya işte varlığı konusunda tereddütlü olduğumuz bir kurumumuz var ombudsmanlık diye. Bir denetim organı olarak kuruyoruz onu. Ombudsmanlığın çıktığı ülke İsveç ama ombudsmanı en itibarlı olan ülke Danimarka. Diğer ülkeler anayasalarına koymuşlar bunu, müthiş kanunlar yapmışlar, şunu yapmışlar, bunu yapmışlar ama Danimarka çok sıradan bir ombudsmanlık kurumu yapmış birkaç basit cümleli kanunlarla. Ama, şu anda dünyanın en itibarlı ombudsmanları Danimarka ombudsmanları. Niye? Ombudsmanların kişiliğinden. Siz bu kanuna ne yazarsanız yazın, bu kanuna ne kadar denetim koyarsanız koyun ya da koymayın, hiçbir şey koymayın, eğer bu fonları yönetecek olan insanlar bu güveni verip bütün yatırımcıların hepsine objektif kriterlerle hesap veren, saydam, evrensel hukuk kurallarına saygılı, istenildiği zaman da istenilen bilgilerin ulaşılacağı bir fon hâline getirmezlerse Türkiye bir varlık fonu kurma şansını boşu boşuna harcamış olur. Olayımız budur.
Bu şansın harcanmamasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)