| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 128 |
| Tarih: | 19.08.2016 |
CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP'liler aksini söylese de memlekette işler hiç iyi gitmiyor. İşler, dışta da iyi gitmiyor, içte de iyi gitmiyor. Ne kadar makyajlanmış ekonomik verilerle halkın gözünü boyamaya çalışsanız da işler ekonomide de iyi gitmiyor. Ne kadar "Rusya'yla barıştık, İsrail'le anlaştık." deseniz de işler dış siyasette de iyi gitmiyor. Her gün memlekette bombalar patlıyor, insanlar ölüyor, çocuklar öksüz, yetim kalıyor yani işler içte de yolunda gitmiyor; halk moralsiz, yoksul, korkuyor ama siz Türkiye'nin şahlanışı hikâyelerini anlatmaya devam ediyorsunuz.
15 Temmuz gecesi teşebbüs edilen şey başarılı olsaydı şimdi hiçbirimiz burada olmayacaktık. Bizim yerimize, kerameti kendinden menkul, gücünü halktan almayan başka birileri memleket hakkında kararlar veriyor olacaktı. Herhâlde hepimiz hemfikiriz ki onların yerinde bizim olmamız daha iyi; halkımız da bizimle aynı fikirde, darbe gecesi canı pahasına tankları durdurdu ama halkın terör örgütüne bizi tercih etmesi kimseyi aldatmasın. Türk halkı bizden de memnun değil. Nasıl olsun? Halkımız 15 Temmuz gecesi çok büyük bir taarruza maruz kaldı. Darbe girişiminin başarısız olması iyi bir şey ama daha iyisi hiç olmamasıydı, hiç olmamalıydı; oldu. Başarısız olması iyi ama olmaması daha iyiydi. Peki, olmasının mesulü kim? Mesulü biziz, hepimiz ama sorumluluğu paylaşmaya razı geldik diye hiç kimse heveslenmesin. Elbette, AKP'nin sorumluluğu en önde gelenidir, AKP'nin suçu herkesin suçunu bastırır. Rivayet edilir ki Normandiya Çıkarması zaferinden sonra, o çıkarmayı yöneten General Eisenhower'a bir gazeteci sorar: "Bu zafer, bu başarı kimin?" General Eisenhower bir soruyla karşılık verir, der ki: "Çıkarma başarısız olsaydı kimi asacaktınız?" Yani, demem odur ki memlekette işler yolunda gitseydi kim ödülü alacaktıysa yolunda gitmeyen şeylerin hesabını da onun vermesi gerekiyor yani sizin yani AKP'nin.
"Oldu ama önlendi." üzerinden bir zafer inşa etmeye çalışmanın hiçbir manası yok, olmamalıydı. Bu manasız ve acemice girişim daha başlamadan haber alınmalıydı, önlenmeliydi. İstihbarat enişteye emanet edilmemeliydi. İşte bu istihbarat zafiyeti büyük bir kabahattir ama tek kabahat bu değil. Orduda Fethullah Cemaati'nin örgütlenmesi önlenmeliydi. Bunda da herhâlde, on dört seneden beri memleketi yönetenlerin sorumluluğu en önde gelenidir. Evet, bu cemaat uzun süreden beri orduya sızmaya çalışıyordu ama AKP döneminde orduya yerleştirildi. Bakın eski YAŞ kararlarına, oradan gerçekleri göreceksiniz. Sadece cemaatin orduya yerleştirilmesi bile Yüce Divanlık bir suç, istihbarat zafiyetinden daha ağır bir suç. Ama, daha büyük bir kabahat var: Memleketi üzerinde dış düşmanların oyun oynayabileceği kadar kırılgan hâle getirmek. Bu, hepsinden daha büyük bir kabahat. Hatırlatıyorum, darbe gecesinden sonra İtalya Dışişleri Bakanı "Türkiye'den bir mülteci akınına hazırlıklı olmalıyız." dedi. Macaristan'dan benzer açıklamalar geldi. Türkiye hızla Suriyeleşmeye doğru yuvarlanıyor. Biz sadece manasız ve beceriksiz bir darbe teşebbüsünü engelledik, o darbe teşebbüsünün yeşerttiği iklim hâlâ devam ediyor.
Evet, arkadaşlar, Türk demokrasisi 15 Temmuz gecesi çok büyük bir badire, bir kaza atlattı. Arabası kaza atlatan bir şoför ne yapar; gaza mı basar, frene mi basar? Şüphesiz frene basar. Ama, siz ne yapıyorsunuz? Fren yerine gaza basıyorsunuz. Örneğin, dün burada yasalaşan torba tasarı -kimseyi incitmek gibi bir amacım yok ama- geçen hafta getirilen bu tasarı, çok küstahça, çok haddini şaşırmışçasına hazırlanmış bir tasarıydı. Yahu, siz başımıza ne gelirse ders alacaksanız? Hangi ara buldunuz bu cin fikirleri? Biz topyekûn demokrasi için seferber olmuşken, siz milleti demokrasi için meydanlara göndermişken, arkada, ellerinizi ovuşturup fırsat bu fırsat diye mi bakıyordunuz? Reisiniz "Devleti sıfırdan kuracağız." derken kendinize biçtiğiniz rol devleti sıfırlamak mıydı? Kimin aklına gelir Meclisin, Sayıştayın denetiminden uzak bir fon, varlık fonu kurmak, hiçbir yasayla bağlı olmadan bu fona sınırı belli olmayan çok büyük paralar aktarmak? Döneminizde miktarı katbekat artırılan örtülü ödeneklerde para mı bitti, yeni bir örtülü ödenek mi oluşturuyorsunuz? Peki, bu fonun denetiminden neden kaçıyorsunuz, neden Sayıştaydan, Meclisten denetletmiyorsunuz? Ya, zamanında muhalefetin denetimine kulak tıkamasaydınız Fethullah Cemaati devletin kadrolarına bu kadar azgınca, bu kadar saldırganca sahip olabilir miydi?
Örneğin, cumhuriyet tarihinin en büyük kazanımlarının, örneğin Türk Dil Kurumunun, Türk Tarih Kurumunun mallarının satılması fikri nereden çıktı? Allahtan etkin muhalefetimizle bu maddeyi geri çektiniz.
Peki, gece yarısı Cumhurbaşkanının istediği rektörü azletmesiyle ilgili önergeyi nasıl verdiniz? Cumhuriyet Halk Partisi önergeye tüm gücüyle karşı çıkmasaydı, tüm milletvekilleriyle Genel Kurula gelip buraya oturmasaydı onu yasalaştıracaktınız. Bizim muhalefetimizle onu da geri çektiniz. Hakkâri ve Şırnak il olmaktan çıkarılıyordu. Muhalefetin tepkisiyle bu yanlış da düzeltildi.
Arkadaşlar, muhalefet sizi denetlemek için var, yanlış yaptığınızda doğru yolu göstermek için var. Bizim sesimize kulak tıkarsanız doğruyu bulma imkânınız yok; bize ihtiyacınız var. (CHP sıralarından alkışlar)
15 Temmuz gecesi bu Meclisin üstüne bombalar yağarken 3 muhalefet partisi de buradaydı, bu kürsüdeydi. İşinize gelince muhalefete "Gel.", işinize gelmeyince de kulaklarını tıka; yok öyle yağma.
Gelelim dış politikaya... Uluslararası ilişkilerdeki hezimetlerinizi millete "zafer" diye sunmakta çok mahirsiniz. En son, Rusya ve İsrail meselesi. "Rus uçağını ben düşürttüm." "Hayır, ben düşürttüm." diye devletin en üst kademesindeki olayı sahiplenme çabasına değinmeyeceğim. Bugünse uçağı Fethullahçılar düşürmüş oldu.
Ben o gün yaptığım konuşmada şunu söylemiştim: Rusya 1 uçak, 2 pilot kaybetti; biz ise Suriye üzerindeki tüm haklarımızı kaybettik. Bu sıralardan o zaman beni yuhalamıştınız. Peki, bugün ne oldu? Siz o zaman bu uçak hadisesini millete "zafer" diye sunmuştunuz; şimdi Cumhurbaşkanı, Putin'e uzun uzun mektuplar yazıp barışmak istedi, Amerika'yla ilişkiler bozulunca Rusya'ya yanaşma ihtiyacı hissetti. Dış politika, sabah kalktığınızdaki duygularınıza göre yönetilecek, dün "ak" dediğinize bugün "kara" denilecek bir alan değil.
Bakın, buradan iddiayla söylüyorum: İlk önce "Kardeşim Esad", sonra "Katil Esed" olan Suriye Devlet Başkanı, yarın, gene "Kardeşim Esad" olabilir.
Peki, bu arada olanların hesabını kim verecek? Sınır kentlerimize yağan bombaların hesabı kimden sorulmalı?
Peki, dün Dışişleri Komisyonundan geçen, bugün görüşeceğimiz İsrail anlaşmasına ne demeli? Şunu söylemek lazım: İsrail devletinin Türkiye'ye ödediği tazminat falan yok. Tasarıda diyor ki: "İngilizce metin esas kabul edilir." İngilizce metinde ne diyor? "Tazminat" İngilizce "redemption", "tazminat" demek.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) - Hukuk davalarının sonucu ortaya çıkan tazminatlar...
CEMAL OKAN YÜKSEL (Devamla) - ..."Indemnity." Ama anlaşmada ne diyor? "Compensation" yani "Telafi etmek." Yani, İsrail, 20 milyon dolar vererek öldürdüğü vatandaşlarımızın canlarını telafi ediyor.
Peki, bizim şart koştuğumuz, Gazze ablukasının kaldırılması nerede? Anlaşmada yok. Yani İsrail diyor ki: "Kaç para senin vatandaşının canı? Al, sesini kes." İsrail'e üç 30 paraya sattığınız bizim canlarımız.
Sayın Cumhurbaşkanı o zaman "Ben gönderdim." demişti, şimdi "Bana mı soruyorsunuz." diyor. Siyasetin her alanında, yola beraber çıktıklarınızı sattığınız gibi, şimdi de Mavi Marmara'da ölenleri satıyorsunuz. Gelin, bu işten vazgeçin.
Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)