GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:127
Tarih:18.08.2016

ENGİN ALTAY(İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Önerinin mahiyetine geçmeden önce bir hususun altını çizmekte fayda görüyorum. Bir ülkede demokrasiye yönelik kalkışmalar olabilir, darbe teşebbüsleri olabilir, bunlar milletin demokrasi kültürü, parlamenter demokratik sistemin oturmuşluğu çerçevesinde, tıpkı 15 Temmuzda olduğu gibi geri püskürtülür, bundan da hepimiz iftihar ederiz ama bu olaylardan sonra "Demokrasi kazandı." diyen iktidarın, şöyle kendine ve dünyadaki demokrasi algısına bir bakması lazım.

Elbette demokrasi kazandı, biz de bunun aksini söylemiyoruz ama bir ülkede sanatçılar, gazeteciler, akademisyenler sudan sebeplerle cezaevlerine atılıyorsa, karakollara tıkıştırılıyorsa yani iktidar sanattan, medyadan, bilimden ürker hâle geliyorsa o ülkede demokrasi, kazanan değil, kaybedendir; o ülkedeki demokrasi, sağlıklı ve nitelikli bir demokrasi de değildir. Hiçbir şüphem yok, iktidar partisine mensup siz sayın milletvekillerinin de Türkiye'de sağlıklı ve nitelikli bir demokrasi arzu ettiğinize inanıyorum, düşünüyorum, umuyorum ama ülkenin sanatçıları, gazetecileri, akademisyenleri elbette bir suç işlemişlerse gereği yapılsın ama sudan ve uyduruk sebeplerle, düşüncelerini ifade ettikleri için cezaevlerine atılıyorsa aslında 15 Temmuz, amacına ulaşmış demektir bir şekliyle. Onların amacı, zaten demokrasiyi tahrip etmekti, millî iradeyi gölgelemekti, Parlamentoyu itibarsızlaştırmaktı. Bir ülkenin Parlamentosu ülkenin sanatçılarına, gazetecilerine, akademisyenlerine yönelik yapılan bu basınca sessiz kalıyorsa şu veya bu saikle, 15 Temmuz amacına ulaşmış demektir. Dolayısıyla, Parlamentomuzun bu konuda bir parça daha -hiçbir siyasi parti ayrımı yapmıyorum- biraz daha yüksek hassasiyet göstermesi, Sayın Bostancı, bir zorunluluktur. Milletin bize verdiği emaneti layığıyla yerine getirmenin de bir gereğidir.

Sayın milletvekilleri, Sayın Başkan; saat 14.00'te Genel Kurulu açtık, görebildiğim kadarıyla Hükûmetin hiçbir sayın üyesi henüz Genel Kurulda değil. Son üç dört gündür üst üste Van'da, Mardin'de, Diyarbakır'da, daha bugün -çok taze- Elâzığ'da ve Bitlis'te alçakça, haince ve oldukça şiddetli terör saldırılarıyla Türkiye karşı karşıya.

Sayın milletvekilleri, bu koltuklarda otururken, Allah aşkına kendi kendinize şu soruyu sormuyor musunuz -yanlış anlamayın, kendim dâhil hepimize söylüyorum- kendimi eleştirerek söyleyeyim: Biz burada raf elması değiliz. Burada "millî irade", "millî irade", "millî irade" diye ahkâm kesmekle de millî iradeye saygı olmaz. Bir ülkenin şehirlerinde her gün bombalar patlıyorsa, birtakım odaklar bu bombaları patlatıyor, komut veriyorsa ve an itibarıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi olup biteni bilmiyorsa o Meclisin varlığının hiçbir değeri yoktur.

Ya, rica ediyorum sayın milletvekilleri, bizi dinleyen bir Hükûmet yok karşımızda. Hepimiz milletvekiliyiz. Bu millete gittiniz, köyüne, kasabasına, dağına gittiniz, siz bu millete ne dediniz ya? Ben size ne dediğinizi söyleyeyim. "Milletin malını, canını, namusunu koruyacağız." dediniz, "Milletin huzurunu, refahını, mutluluğunu tesis edeceğiz." dediniz, bunun dışında bir şey diyen varsa gelsin, söylesin. Mal, can, namus korumak için verdiğiniz sözle ilgili nasıl bu kadar duyarsız kalırsınız?

Ben, bu Parlamentonun, kendi içinde bulunduğum on dört yılda da, kurulduğu yıllarda da bu kadar reflekssiz, bu kadar uyuşmuş, afyon yutmuş âdeta bir hâlini, geriye dönük Türk siyaset hayatını bilen biri olarak hiç yaşamadım. Allah aşkına, sayın milletvekilleri, bir ayağa kalkın, içinizden çıkmış olsa da, güven oyu vermiş olsanız da, burada oturan -ruhları burada galiba, kendileri yok- Hükûmete nasıl bir soru soramazsınız? "Ne oluyor kardeşim?", "Bu millet, bu ülke nereye gidiyor?" nasıl diyemezsiniz sayın milletvekilleri? Sizi vicdana davet ediyorum, insafa davet ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Ben kürsüden başsağlığı dilemiyorum, içimden Cenab-ı Allah'a niyetimi söylüyorum. Bu kürsü başsağlığı dileme kürsüsü değil kardeşim; bu kürsü bu ülkede olup bitenlere, yaşanan olumsuzluklara müdahale etme kürsüsüdür. Ayıptır, ben utanıyorum, vallahi de billahi de biraz da siz utanın, böyle şey olamaz! Bir kişi çıksın söylesin, Elâzığ'daki saldırıda kaç can kaybımız var, bilen var mı? Bitlis'teki saldırıda kaç can kaybı var, bilen var mı? Bu, ayıp değil mi? Bu, günah değil mi? Tamam, tanka, topa direndik, saygınlığımızı da bir parça muhafaza ettik böylece ama Türkiye'de olup bitenleri sade siz izlemiyorsunuz, Türkiye'nin yol gitmeyen en ücra köyünde, çok küçücük, eskiden "paska" diye tarif edilen evlerde bile şimdi çatıda bir çanak var. Yani Ankara'nın göbeğindeki vatandaş ile şimdi il statülerini ellerinden almak istediğiniz Hakkâri ve Şırnak'ın en ücra köyündeki vatandaş da olup biteni izliyor. Ücra bir köyde gariban bir çiftçi, köylü Mehmet amcadan daha çok şey bilmiyorsunuz ve bu, doğru değildir; burası Parlamentoysa, bu doğru değildir sayın milletvekilleri. Bir siyasi mülahaza, bir polemik yapmak istemiyorum. "Efendim, bu PKK'yı...", "Şurada şunu yaptınız, burada bunu yaptınız." demek istemiyorum, bugün o gün değil. İnsanlar ölmüş, üst üste bombalar patlamış, ağır yaralılar var, insanlar can çekişiyor, Türkiye Büyük Millet Meclisinin hâline bak. Yani, ben, şahsen, bunu, bugün meydana gelen bu olay sonrası, Parlamentonun açıldığı saat itibarıyla dört saat geçmiş, şuraya bir sayın Hükûmet üyesinin gelip bilgi vermemesini, bir Meclise yapılabilecek, dolayısıyla millî iradeye yapılabilecek en büyük hakaret olarak addediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Ben addediyorum. Siz addeder misiniz bilmem. Hükûmetin buna hakkı yok. Burası çare müessesesi. Elbette tartışalım, münakaşa edelim, bundan korkmayalım.

Tabii, bu 15 Temmuz sonrası olan ilkbahar havası devam etsin istiyoruz, ama rahmetli Demirel'in bizzat bana söylediği bir söz var. Bir anıyı anlatayım size. Bir ziyaretimde, "Sizi Mecliste münakaşa ederken görünce, çok şükür demokrasi işliyor diye seviniyorum." dedi.

Bu münakaşalar nezaket kuralları içinde olursa, ahlakı, edebi içinde olursa Türkiye'nin menfaatinedir. Yoksa, oturalım, çoğunluk, azınlık, odur, budur. Elbette münakaşa edeceğiz. Ettiğimiz münakaşa milletin menfaati içindir, ettiğimiz münakaşa Türkiye'nin geleceği içindir, ettiğimiz münakaşa milletin bize verdiği yetkiyi bihakkın kullanmak ve bu kürsüde ettiğimiz yemine sadakat içindir.

Sayın Başkan, sizden rica ediyorum, lütfen, bu Parlamentonun daha fazla küçümsenmesine riyaset makamı olarak seyirci kalmamalısınız. Bu Parlamentonun gerçekten bir Parlamento mu olduğunun, yoksa yürütme organının vesayetindeki bir manivela mı olduğunun -olmadığının- ispat edileceği gün bugündür. Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütün saygıdeğer üyelerini Türkiye Büyük Millet Meclisinin onurunu korumaya davet ediyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)