| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 127 |
| Tarih: | 18.08.2016 |
GAYE USLUER (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün Bitlis'te, Elâzığ'da yine şehitlerimiz var, yine yaralılarımız var ama yüce Meclisin görevi, bizlerin görevi bu kürsüden sadece ve sadece terörü lanetlemek, sadece ve sadece başsağlığı dilemek değildir. Bizlerin görevi, bu Meclis çatısı altında terör sorununa çözüm getirmektir.
Bugün Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu dedi ki: "Ne istediniz de yanınızda olmadık? Gelin, terörü bitirme eylemini hep birlikte gerçekleştirelim."
Darbeyi Araştırma Komisyonu bu Meclis çatısı altında kurulsun kararı alındı. Meclisteki 3 partinin üyelerini belirlemesine karşın Adalet ve Kalkınma Partisi mevcut milletvekilleri içerisinde Komisyona üye olacak milletvekili bulamadı. Bırakın lanetlemeyi, gelin eyleme geçelim; bırakın üzgün olmayı, bırakın ağlamayı, gelin eyleme geçelim.
Barış İçin Akademisyenler birliği 11 Ocak 2016'da "Bu suça ortak olmayacağız." bildirgesinin altına imza attılar. Ne oldu? Sayın Cumhurbaşkanı başta olmak üzere Hükûmet yetkilileri, üniversite rektörleri bu akademisyenleri terör destekçisi, vatan haini ilan ettiler, açıkça hedef gösterdiler.
Değerli milletvekilleri, şiddetle ilgili endişelerin ifade edilmesi teröre destek olmak ile eş anlamlı değildir. Bu arada, bir büyük ne dedi: "Ya bendensin ya düşmanımsın." Başka ne dedi: "Önünde profesör, doçent, bilmem ne olması kimseyi aydın yapmaz. Bunlar kapkaranlık insanlardır."
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) - Doğru dedi.
GAYE USLUER (Devamla) - Başka ne dedi: "Karanlık, mandacı aydın müsveddeleri."
Değerli milletvekilleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 10'uncu maddesi "Bir ülkede ifade özgürlüğü yoksa ne özgür bir ülkeden ne de demokrasiden söz edemezsiniz." demektedir. Yine, aynı sözleşme içerisinde kanaat sahibi olma özgürlüğü, bilgi ve kanaatlere ulaşma özgürlüğü, bilgi ve kanaat açıklama özgürlüğü de yer almaktadır. Bilmiyorsanız buradan tekrar etmek istiyorum: Hükûmeti eleştirme özgürlüğü de bu kapsam içerisinde yer almaktadır.
15 Ocak 2016'da Cumhuriyet Halk Partisi parti meclisi bildirgesini bir kez daha sizlerle paylaşmak istiyorum. Ne dedik: "Her türlü terörü 'ama, fakat, lakin' olmaksızın kınıyoruz, lanetliyoruz. Terörün insanlık suçu olduğunu kabul ediyoruz. Ancak ifade özgürlüğü demokrasinin olmazsa olmaz ilkelerindendir. Şiddet çağrısı olmazsa, şiddet çağrısı içermezse ifade özgürlüğünü destekliyoruz." Başka ne oldu sürecin devamında? Kraldan çok kralcı geçinen rektörler, bu akademisyenler için soruşturmalar açtılar, işten atılmalar yaşadık ve tedbiren uzaklaştırmalar uygulandı.
15 Temmuzda evvelce adına "Fethullah Gülen cemaati" dediğiniz, evvelce adına "Fethullah Hocamız, efendimiz" dediğiniz, bugünse yine sizin tarafınızdan ismi konan FETÖ terör örgütünün darbe girişimiyle karşı karşıya kaldık, hepimiz karşı karşıya kaldık ve bugün şükürler olsun ki el birliğiyle bu darbe girişimi önlendi. Askerî darbe veya bir terör örgütünün girişmek istediği darbe önlendi. Sivil ve askerî önlemler aldınız, alıyorsunuz. Meclisi çalıştırmak yerine Meclis dışında bu işlerle uğraşıyorsunuz. Peki, soruyorum size: Bu süreçte Türkiye siyasetinde istikrar sağlanabildi mi? Türkiye siyasetinde yumuşama sağlanabildi mi? Ve yine sizlere soruyorum: Türkiye siyasetinde şiddette azalma oldu mu? Bunların cevabını sizlere bırakıyorum.
Gelelim bugüne. 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında hızla OHAL ilanı oldu. Bir Başbakan Yardımcısı dedi ki: "OHAL'in ilanıyla birlikte Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni rafa kaldırıyoruz." Bunu başkası demedi, bunu bir Başbakan Yardımcısı medyanın önünde söyledi ve gerçekten ifade özgürlüğü, akademik özgürlük hızla ve yeniden rafa kaldırıldı. Elbette ki Türkiye özel bir süreçten geçiyor. Elbette ki özel bir süreç içerisinde olağanüstü önlemlerin alınması doğrudur ancak âdeta ifade ve düşünce özgürlüğünün ezildiği, çiğnendiği günlerden geçiyoruz, giderek baskıların çoğaldığı günlerden geçiyoruz. 12 Eylül 1980 darbesini hatırlayın. O günlerin mağdurları sizler değildiniz, o günlerin mağdurları yine bu sıralarda oturan Cumhuriyet Halk Partililerdi. 12 Eylülün en büyük amacı üniversitelerde ifade özgürlüğünü yok etmek, biat kültürünü kalıcı olarak inşa etmekti. Ne oldu? Başaramadılar.
Değerli milletvekilleri, üniversiteler, siyasi baskılara karşı seslerini yükseltemezlerse kendi iplerini de kendileri çekmiş olurlar. Buradan bu kürsü aracılığıyla sadece sizlere değil üniversite rektörlerine de sesleniyorum. Baskı dönemleri gelip geçicidir, bu dönem de geçecektir, iktidar da değişecektir ama haysiyetsizlik baki kalacaktır.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Bir de tarih ver.
GAYE USLUER (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bizleri ekranları başında izleyen akademisyenler, üniversite rektörleri, bırakın nabza göre şerbet vermeyi; bir bilim insanına ne yakışıyorsa, bir bilim insanı ne yapacaksa ona göre davranın. Bilin ki bağımsız ve demokratik akademik anlayış, her ne olursa olsun onurlu bir biçimde devam edecektir.
Değerli arkadaşlar, bir ülkede demokrasiden bahsedebilmek için, bir ülkede "demokratız" diyebilmek için meydanlara çıkıp demokrasi çığlıkları atan kişilerin aynı zamanda demokrat kişiler olması gerekir. Demokrat kişilerin olmadığı yerde demokrasi olmaz. Bilim insanının, sanatçının, basının susturulduğu ülkede hiç ama hiçbir şekilde demokrasiden bahsedilemez. Akademide hukuksuz soruşturmalar, gözaltına almalar, görevden uzaklaştırmalar derhâl ama derhâl son bulmalıdır.
Değerli milletvekilleri, demokrasi konusunda bir aya yakın sürece meydanlarda durdunuz, uykusuz kaldınız, haydi bakalım, ne kadar demokratsınız hep birlikte görelim.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)