| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 127 |
| Tarih: | 18.08.2016 |
MİTHAT SANCAR (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamuoyunun yakından takip ettiği Barış İçin Akademisyenler inisiyatifinin 11 Ocak 2016 tarihinde hazırladığı bir bildiri vardı, "Bu Suça Ortak Olmayacağız" başlığı altında yayınlandı. Ardından, bu bildiriyi imzalayanların kriminalize edilmesi süreci başladı. Barış İçin Akademisyenler girişimine destek olan, bildiriye imza atan çok sayıda akademisyen hakkında soruşturmalar başladı, üniversitelerde disiplin işlemleri yürütüldü, bazı akademisyenler hakkında da dava açma yoluna gidildi.
Bugüne kadar bu bildiriye imza atan akademisyenlerden birçoğu açığa alındı. Örnek olsun diye söyleyeyim: 17 akademisyen Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinde açığa alınmıştı, ardından başka üniversitelerde de, mesela toplam 37 kişi işten çıkarılmıştı, 588 kişi hakkında adli soruşturma açılmış, 516 kişi de disiplin soruşturmasına maruz kalmıştı. Yine, kamuoyunun bilgisi dâhilindedir, 4 öğretim üyesi hakkında da tutuklama kararı verilmişti. Bu işlemler bir süredir durmuştu, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından yeniden Barış İçin Akademisyenler Grubuna dâhil olan akademisyenler hakkında işlemler yapılmaya başlandı.
15 Temmuzdaki darbe girişimi elbette pek çok açıdan masaya yatırılmak zorunda, bunun bir boyutu da kamudaki tasfiyelerdir. Daha önce de belirttik, darbeyle doğrudan ilişkili olan, darbeye, darbenin planlamasına katılan, darbeye açık, doğrudan, fiilî destek veren kamu görevlileri hakkında disiplin soruşturması dâhil olmak üzere işlem yapmak bir haktır, meşru bir yöntemdir. Ancak, burada dikkat edilmesi gereken şey objektifliktir, adilliktir, tarafsızlıktır. Gerçekten, bu darbe girişimine doğrudan destek veren, bu girişimi örgütleyen örgüte doğrudan katılan, yöneticisi olanlar hakkında yapılabilir ve bunun mutlaka objektif bir süreç içinde gerçekleşmesi gerekir. Oysa, sık sık uyardığımız gibi, maalesef, Hükûmet ve pek çok kamu birimi bu ölçütlere riayet etmemiştir. Bir sürü, darbeyle ilişkisi olmayan pek çok insanın da bu süreçte mağdur edildiği bilgisi her gün kamuoyunun çeşitli araçlarından duyurulmaktadır.
Barış İçin Akademisyenler bu şekilde mağdur edilen grupların başında geliyor arkadaşlar. Biraz önce saydığım örnekleri 15 Temmuz sonrası için somutlaştırırsak, mesela, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesiyle ilgili verdiğim örnek 20 Temmuzdaydı. 21 Temmuzda akademisyenlere bir tebligat yapıldı ve bir iddia üzerine açılan soruşturma sonucunda "Görevden uzaklaştırıldınız." şeklinde bir yazı verildi kendilerine.
Yine, yakın zamanda Eskişehir Anadolu Üniversitesinde de aynı şekilde bir işlem yapıldı, 21 öğretim elemanı hakkında açığa alma işlemi gerçekleştirildi. Hakkâri Üniversitesinde 2, Tunceli Üniversitesinde yine 2 akademisyen açığa alındı. Mersin Üniversitesinde de 2 öğretim üyesinin işine son verildi. Son olarak da, 11 Ağustos 2016 tarihinde Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesinden 2 akademisyenin, Sivas Cumhuriyet Üniversitesinden de 3 akademisyenin açığa alındığı bilgisi geldi.
Şimdi, bu insanların darbe girişimiyle bir ilişkisi olmadığını hem çalışma arkadaşları hem bu işlemi yürüten rektörlükler hem de burada oturan siz sayın milletvekilleri gayet iyi biliyorsunuz. Eğer bu şekilde darbe girişimini bahane ederek kamuda işinize gelmeyen veya muhalif saydığınız, hoşunuza gitmeyen görüşleri olan insanları da tasfiye edecekseniz darbe girişiminin yarattığı büyük yaraya yeni adaletsizliklerle başka yaralar eklemiş olursunuz. Zaten sürekli söylüyoruz, darbecilerin de esas yapmak istediği, hoşlanmadıkları her şeyi bastırmak, tasfiye etmekti; demokrasiyi askıya almak, özgürlükleri durdurmak ve baskıyı artırmaktı. Şimdi, eğer, aynı yöntem burada, bu gerekçeyle, daha doğrusu darbeyle mücadele bahanesiyle uygulanacak olursa, o zaman darbe zihniyetini sürdürmek anlamına gelen bir durum yaratılmış olur. Darbeler sadece fiziksel olaylarla açıklanamaz, aynı zamanda bir zihniyet meselesidir darbecilik. Darbeciliğin zihniyeti -biraz önce özetlediğim- siyasal alanı ilga etmek, tek tip bir toplum yaratmak, otoriter bir sistem oluşturmak ve özgürlükleri olabildiğince yok etmek, ellerinden geldiğince yok etmektir.
Bu darbe girişimini fırsat bilerek Barış İçin Akademisyenler girişimine katılanların tasfiye edilmesi kabul edilemez. Esasen zaten olağanüstü hâl döneminde, şimdi bir fırsat olarak kullanılan bu yöntem ileride ciddi sıkıntılar yaratacaktır; yeni sıkıntılar, krizler belki de kamu yönetiminde ve toplumda belli ölçülerde bir kaosa neden olacaktır.
Bakın, Barış İçin Akademisyenler inisiyatifine mensup olan akademisyenlerle ilgili açılan soruşturmalarda açığa alma işlemleri bir süre yapıldı ama sonra durduruldu. Tam yedi ay, sekiz ay geçtikten sonra, şimdi olağanüstü hâl rejimi bahane edilerek bu akademisyenlerin açığa alınmasına yönelik yeni işlemler yapılıyor. Peki, yedi ay boyunca kamuda kalmalarında bir sakınca yoktu da yedi ay sonra mı, şimdi sakıncalı hâle geldi kamuda kalmaları?
Üstüne üstlük bütün bu akademisyenlerin ortak talebi tam da özgürlükçü bir Türkiye, akademide özgürlük, Türkiye'de demokrasiydi. Barış çağrısı yapmışlardı, tam da darbecilerin istemediği şeyler. Darbecilerin istediği neydi? Demokrasiyi askıya almaktı elbette ve bunun yanında, ayrıca, toplumsal kutuplaşmayı derinleştirmek, mümkünse bir iç savaşın şartlarını yaratmaktı. Buna karşı yapılması gereken ise tam tersidir; demokrasiyi savunmak gerekiyor, özgürlükleri savunmak gerekiyor, darbecilerin beslendiği zemini, darbe heveslilerinin fırsat olarak beklediği ortamı ortadan kaldırmak gerekiyor. Aksi takdirde, darbeyle mücadelede samimiyet testinde bütün kamu yönetimi, en başta Hükûmet sınıfta kalmış olacaktır. Ne zaman ki bir fırsatçılık oluşturulursa, ne zamanki bu tür ortamlar bir fırsat olarak kullanılırsa, en çok onu fırsat olarak kullanmak isteyenlere zarar vermiştir.
FETÖ örgütlenmesiyle ilgili burada çok şey söyledik. Şunu belirteyim tekrar: Evet, asıl sorumluları ortaya çıkarmak için yapılması gerekenler yapılmıyor. Kimler bu örgütün kamuda bu kadar güçlü bir şekilde yerleşmesinde belirleyici rol oynadı? Hangi siyasal kararlar darbe ortamını oluşturdu? Bunları araştıralım diye Mecliste oy birliğiyle, dört partinin ortak imzasıyla bir komisyon kurulması kararı alındı ama AKP bu komisyona, bildiğim kadarıyla şu saate kadar, henüz üye bildirmediği için komisyon çalışmaya başlayamıyor. Herhangi bir şeyin üstünü örtmek konusunda bir kaygısı mı var AKP'nin? Gerçeklerin ortaya çıkması konusunda bir korkusu mu var? "Sorumluluk acaba parti içine, partinin tepelerine, geçmişteki ve bugünkü yöneticilerine uzanır mı?" diye bir endişesi mi var? Bu sorulara açık cevaplar bekliyoruz arkadaşlar, darbeyle mücadelede samimi olduğunuzu görmek istiyoruz. Biz samimiyiz; demokrasi, özgürlük, hukuk devleti çerçevesinde yapılması gereken her şeyi yapmaya da hazırız.
Bu duygularla hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)