| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 126 |
| Tarih: | 17.08.2016 |
OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Saygıdeğer milletvekilleri, grubum adına, Ceylânpınar'da 22 Temmuz 2015'te 2 polisin evinde katledilmesi olayının Meclis araştırması suretiyle bir kez daha karanlığa ışık tutulması talebi ve çağrısıyla söz almış bulunuyorum.
"Cumhuriyet tarihimizin en büyük siyasi gelişmesi Kürt sorununun çözümü bağlamında nedir?" diye bana sorarsanız 2013'te başlayan ve maalesef akamete uğrayan çözüm sürecidir. "Cumhuriyet tarihi boyunca Kürt sorununun çözümü önünde engel ve provokasyon yaratma girişimlerinin en karanlığı hangisidir?" diye bana sorarsanız şüphesiz ki bunlardan bir tanesi de 22 Temmuz 2015'te Ceylânpınar'da uyudukları evde elleri ve ayakları bağlanmak suretiyle katledilen 2 polis memurunun öldürülmesi vakasıdır derim. Eğer ki bugün biz, Parlamentoda grubu bulunan siyasi partiler bu karanlık olayı aydınlığa çıkarmayı başarırsak, emin olun, darbe mekaniğinin bütün işleyen aksamlarını ve uzantılarını da açığa çıkarmanın kapısını aralamış oluruz.
Müsaadeniz olursa birinci olaya dönmek istiyorum. 20 Temmuz 2015'te Suruç'ta bir canlı bomba kendisini patlattı, 32 masum sivil genç kardeşimiz hayatını yitirdi. Canlı bomba Abdurrahman Alagöz'ün terör nitelikli aranan şahıs olduğu İstihbaratı, otuz beş gün önce yani 16 Haziran günü Suruç Emniyet Müdürlüğüne ulaştırılmıştı. Yine Suruç patlamasından üç gün önce, Urfa emniyeti, Suruç emniyetini "Canlı bomba saldırısı olabilir." diye yazılı bir şekilde uyarmıştı. Bütün bunlar dosyalarda mevcut. Ancak önlem alınmadı, tedbir alınmadı ya da göz yumuldu ve maalesef katliam gerçekleşti. Aradan kırk sekiz saat geçmeden, bu kez, Ceylânpınar'da 21 gününü 22'ye bağlayan gece yarısı bu katliam, bu cinayet gerçekleşti.
Değerli grup başkan vekilleri, Saygıdeğer Başkan, Sayın Bakan; öyle bir tuzak kurulmuş ki ve bu tuzak harfi harfine uygulanmış. 22 Temmuz günü cinayet gerçekleştikten sonra Ceylânpınar'da seyir hâlinde olan bir araç trafik kontrol noktasında durduruluyor ve o araçta bulunan 3 tane şahıs, aracın ticari alacak verecek meselesinden dolayı hacizli olmasından kaynaklı emniyet avlusuna çekiliyor. Emniyet avlusuna çekildikten gece saat 23.00'e kadar haciz işleminin kaldırılması konusunda çalışmalar yürütülüyor. O esnada aracın içerisinde bulunan şahıslar dışarı gidiyorlar, ekmek alıyorlar, zeytin alıyorlar, bankaya gidiyorlar para yatırıyorlar, getiriyorlar; hiçbir sıkıntı yok, bunlar bu olayla ilgili herhangi bir ithama maruz kalmıyorlar. Gece saat 23.30'da bir ihbarcı telefonu Ceylânpınar İlçe Emniyet Müdürlüğüne geliyor ve söz konusu olayı gerçekleştirenler olarak bu araçta bulunan 3 kişinin ismini veriyor. Gece saat 24.00 sıralarında bu 3 kişi Terörle Mücadele Şubesine teslim ediliyor. Ağır işkenceler, copla tecavüze varan ağır işkenceler, akla hayale gelmeyen işkencelere maruz kalıyorlar. Çok açık ve net söylüyorum: Şu anda tutuklu olan hiç kimsenin bu dosyayla uzaktan yakından bir ilgisi yok.
Şimdi, söz konusu dosya bir bütün olarak incelendiğinde ve bütün veriler alt alta, üst üste konulduğunda büyük bir kumpasla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz.
Aynı gün Urfa Valisinin yapmış olduğu açıklama: "Bugün saat on civarında Ceylânpınar ilçesi Beşevler mevkisinde 2 polis memurumuz ikamet ettikleri evde ölü olarak bulunmuşlardır. Biri Terörle Mücadele Şubesi, diğeri Çevik Kuvvette görevli olan polislerimizin evlerinin kapısında herhangi bir zorlama tespit edilmemiştir. Olayın aydınlatılmasına yönelik savcılık ve güvenlik güçlerimizin incelemeleri devam etmektedir. Kamuoyuna ilerleyen saatlerde yeni bilgiler verilecektir."
Aynı evde ikamet eden 3'üncü polisin hâlen ifadesine başvurulmamıştır. Aynı evde ikamet eden polisin, o gün gece saat 23.30'a kadar onlarla birlikte olmasına rağmen, dosyaya ifadesi dâhil edilmemiştir. Dolayısıyla, en büyük karanlık perdelerden bir tanesini bu oluşturmaktadır.
Yine, söz konusu polis memurlarının cenaze töreninde konuşan il emniyet müdürü aynen şunu ifade etmektedir: "Devletin tüm kurumlarına ve teşkilatlarımızın tüm hücrelerine giren örgütle de âdeta kol kola girerek ihanet sarmalını derinleştirmişler..."
BAŞKAN - Sayın Baydemir...
Sayın milletvekilleri, lütfen biraz sessizliğimizi koruyabilir miyiz, rica ediyorum, lütfen.
Buyurun Sayın Baydemir.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Sayın Başkan, bir dakikamı ekliyorsunuz. Teşekkür ediyorum.
"Bu örgütün teşkilatımızın içerisine sızdırdığı uzantıları aracılığıyla istihbarat zafiyetleri oluşturulmaya çalışılmış; ilimizin plaka tanıma sistemi, abilerinden aldıkları talimatla, kapatılarak asayiş ve terör olayları tırmandırılmıştır."
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işin esasına gelelim. Bu dosyada iki temel dayanak var: Bunlardan bir tanesi ihbarcı. İhbarcının kendisi şu anda kayıp, ifadesine başvurulmamış. İhbarcının abisi darbe girişiminden tutuklandı. İhbarcının bir diğer abisi cemaatin Urfa koordinatörü olduğu gerekçesiyle şu anda aranıyor.
Bir diğer husus: Bu dosyayı yürüten hâkim şu anda darbeden tutuklu.
Bir diğer husus: "Dosyaya esas delil oluşturan telefon yani HTS kayıtları Analiz Büro Amirliği görevlileri olarak soruşturma kapsamında değerlendirilmek üzere tanzim edilen ilişki ve irtibat raporu sonrasında HTS verileriyle yapılan çalışmalara ait verilerin tamamı şube müdürlüğümüz uhdesinde kopyası kalmayacak şekilde silinerek (shift+delete) imha edildiğine dair bu imza tutanağı tarafımızdan tanzim edilmiştir. Şanlıurfa Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü"
Yani bütün deliller bir şekliyle delili oluşturanlar tarafından karartılıyor, ortadan kaldırılıyor.
Müsaadenizle, bu olay, bir sayfanın kapanması, savaş sayfasının açılmasının bardağı taşıran son damlası olarak nitelendirilmişti. Dönemin Başbakanı tarafından aynen şu açıklama yapılmıştı: "Ama bardağı taşıran son damla bir gün sonra, 22 Temmuzda bir sabah erken bir vakitte İçişleri Bakanımızın aramasıyla geldi. 2 polisimiz Ceylânpınar'da gece uyurken ensesinden vurularak şehit edildiler. Dün hâlâ barıştan söz eden HDP sözcüleri var ya, bunun hesabını versinler. Verecekler, verecekler... 'Çatışmasızlık.' diyorlar ya, polislerimiz çatışma fırsatı bulmadan şehit edildiler."
Ben de müsaadenizle Sayın Başbakana çağrıda bulunuyorum: Gelin, el ele verelim ve bunların birlikte hesabını soralım. Eğer gerçekten gerçekle yüzleşmeye hazırsanız, gerçekle yüzleşmeye hazırsak bu vakayı aydınlatmak, darbe mekaniğini aydınlatmaktır. Bu vakayı aydınlatmak, kirliliğe, bir nevi kumpasa, bir nevi darbe mekaniğine aynı zamanda birlikte irade ortaya koymaktır.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; ahlaki, vicdani, insani ve ama aynı zamanda siyasi sorumluluklarımız var. Eğer bu sorumluluklarımızdan kaçmayacaksak bu vakanın araştırılmasına hepimizin "evet" reyi vermesi gerekiyor. Eğer, gerçekten, kirlilikler kime uzanırsa uzansın hesabı sorulsun istiyorsak, o zaman bunun yeri ve mercisi bu Parlamentodur. Eğer gerçekten çatışma ve çatışmadan kaynaklı ölümlerin, gerçeklerin üzerini örtsün istemiyorsak çatışmayı başlatan kıvılcım olan, fitili ateşleyen bu vakayı aydınlatmak durumundayız.
Bana göre, bu önergeye "Hayır." diyenler hem o 2 mazlumun vebalini taşırlar ama aynı zamanda, Suruç'tan bugüne değin öldürülen, çatışmalarda ölen bütün insanların da vebalini sırtlarında taşırlar. Gelin, birlikte bu vebali taşımayalım; gelin, birlikte bu karanlığın üzerine gidelim. Eğer biz bu karanlığı aydınlatırsak başka karanlıkların bu ülkeyi, bu coğrafyayı sarmasına da engel olmuş oluruz.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)