| Konu: | Yatırımların Proje Bazında Desteklenmesi ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 125 |
| Tarih: | 16.08.2016 |
EMİNE NUR GÜNAY (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yatırımların Proje Bazında Desteklenmesi, İki İl Merkezinin Değiştirilmesi ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerine şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Sizleri ve yüce Divanı saygıyla selamlıyorum.
2001 krizi sonrası Türkiye ekonomisi yeniden yapılandırıldı, sağlam temeller üzerine inşa edildi ve dünyada hiçbir ekonominin geçmediği stres testlerini son sekiz yılda başarıyla geçti.
2008 ve sonrası küresel ekonomik kriz, jeopolitik konumu nedeniyle çevre ülkelerde yaşanan kaos ve iç savaşların yansıması, bu ortamı fırsat bilen bazı terör gruplarının harekete geçmesi, 2013 yılı itibarıyla siyasi istikrara yönelik iç ve dış saldırılar ve en son 15 Temmuz kalkışma girişimi.
Sizden bir an gözlerinizi kapamanızı rica ediyorum. Kendinizi dünyanın en güçlü ekonomilerinden bir ülkede hayal edin ve şu olayların yaşandığı senaryoyu düşünün: Ülkede darbe girişimi oluyor, Cumhurbaşkanı öldürülmek isteniyor, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi bombalanıyor. Başbakanın aracına ateş açılıyor, bakanlar teslim alınmaya çalışılıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi bombalanıyor. Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları rehin alınıyor, komuta zinciri tamamen bozulup astsubaylar generallere emir vermeye çalışıyor. Emniyet müdürlükleri, Özel Kuvvetler sürekli bombalanıyor. Savaş uçakları başkent ve ülkenin en büyük şehri üzerinde sürekli alçak uçuş yapıyor ve bombalıyor. Halk sokaklarda tanklar tarafından eziliyor, üzerlerine helikopterden zırh delici kurşunlar yağdırılıyor. Basın ve yayın organları canlı yayında basılıyor. Binlerce üst düzey asker ve kamu görevlisi görevden alınıyor, tutuklanıyor. Dünyanın sözde önde gelen derecelendirme kuruluşlarından bir tanesi ülke notunu düşürüyor.
Şimdi, gözlerinizi açın ve düşünün, o ülkenin ekonomisi ve finansal sistemi ne olurdu hem de aradan daha kırk sekiz saat geçmeden ilk iş günü yani pazartesi sabahı? Bankacılık sistemi ve borsalar sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi açılabilir miydi? Hiçbir yasaklama ve engelleme gelmeden herkes parasını çeker veya yatırır, döviz veya altın alır satar, parasını dünyanın istediği yerine transfer edebilir miydi? En ufak bir engelleme olmadan ithalat işlemleri devam edebilir miydi? Döviz sepet bazında sadece yüzde 6 mı değer kaybederdi? Borsa sadece yüzde 13 mü değer kaybederdi? Bunların hiçbiri senaryo veya tiyatro değil, gerçek ve buna rağmen Türkiye, milleti ve devletiyle dimdik ayakta.
İddia ediyorum, Türkiye, ekonomisi ve finansal sistemi en sağlam ekonomilerden bir tanesi. Çünkü, olabilecek en sert siyasi ve ekonomik testlerden geçti. Acaba dünyada kaç ülke bu testlerden bu başarıyla geçebilirdi? Türkiye ekonomisi sağlam temeller üzerine yapısal reformlar ve konjonktürel düzenlemelerle yoluna devam edecek.
Değerli milletvekilleri, sizlerle bu sağlam temellerin yapı taşı olan birkaç parametreyi paylaşmak istiyorum. Birincisi, mali disiplin. Avrupa Birliği tanımlı bütçe açığımızın gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı yüzde 0,2'dir, Maastricht Kriteri eksi yüzde 3, yükselen piyasaların ortalaması eksi yüzde 4,5; birçok Avrupa Birliği ülkesinde bu oran yüzde 4 ile yüzde 12 arası değişmektedir.
Mali disiplini gösteren önemli ikinci parametre, kamu harcamalarının gayrisafi yurt içi hasıla içindeki oranı. Maastricht Kriteri'ne göre bu yüzde 60'ken Türkiye'de yüzde 33 yani OECD ortalamasının dörtte 1'i, Avrupa Birliği ortalamasının da üçte 1'idir. 2002 yılında yüzde 43 olan faiz giderlerinin gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 11'e düşmüştür.
İkinci parametre, güçlü finans ve bankacılık sistemi. Bankacılık sektörümüz şu anda dünyada en güçlü sektörlerden, özellikle gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında bunu çok net görmekteyiz. Yasal sınır yüzde 8 olmasına rağmen, BDDK hedefinin de yüzde 12 olmasına rağmen, sermaye yeterlilik oranı yüzde 15'tir. Sermaye/öz kaynak rasyosu 2002 yılında yüzde 36'yken 2 katına çıkarak yüzde 78 olmuştur. Takipteki alacakların toplam krediler içindeki oranı yüzde 3,4'tür, dünyadaki en düşük oranlardan biridir. Esnek para politikası ve Merkez Bankasının anında gerekli müdahaleleri yapmasıyla bu zor test dönemlerinde bile dalgalanmaların boyutu çok sınırlı kaldı. Merkez Bankası 18 Temmuz Pazartesi sabahı piyasaların açılmasından önce bir açıklama yaptı, finansal piyasaların etkin işleyişine yönelik 7 tedbiri paylaştı. Bankalara sıfır faizle kredi imkânının sağlanması, limitsiz likidite ve limitsiz tutarda teminat döviz deposu sağlanması, elektronik fon transfer ve elektronik menkul kıymet transfer işlemleri tamamlanıncaya kadar sistemin açık tutulacağı garantisinin verilmesi piyasalarda güven oluşturdu. Böylece hem likidite sıkışıklığı yaşanmadı hem de milletimiz ellerindeki yaklaşık 11 milyar tutarındaki dövizi Türk lirasına çevirdi. Siyasi ve askerî darbeye karşı dimdik durdukları gibi milletimiz ekonomik darbeye de geçit vermedi.
Ekonomimizde hassas olan ve sürekli gündemde olan iki konuya da açıklık getirmek istiyorum, bunlardan ilki cari açık, ikincisi dış borçlar. Cari açık 2011 yılında miktar olarak en yüksek düzeye ulaştı, 74,4 milyar dolar oldu, 2015 yılı itibarıyla 32,2 milyar dolar oldu. Ancak, hepimiz biliyoruz ki ekonomide mutlak değer değil, oranlar önemlidir. Yani cari açığın gayrisafi yurt içi hasılaya oranına bakarsak 2011 yılında eksi yüzde 9 iken 2015 itibarıyla eksi yüzde 4,5'a gerilemiştir. Uluslararası kabul edilen eşiğin de eksi yüzde 5 olduğunu hatırlatmak isterim. Dış borç toplamı 2015 sonu itibarıyla 398 milyar dolar olurken kısa vadeli dış borçlar 102 milyar dolar, uzun vadeli dış borçlar 296 milyar dolar olmuştur. Ancak yine bu değerleri gayrisafi yurt içi hasılaya oran olarak analiz etmemiz gerekir, aksi hâlde yanıltıcı sonuçlar elde edilir. Örneğin toplam dış borç 2002 yılında 130 milyar dolarken 2015 yılında 398 milyar dolara çıktı diyoruz. Ancak dış borcun gayrisafi yurt içi hasıla içindeki oranına baktığımızda 2002 yılında yüzde 56 iken 2015 yılında yüzde 55 olmuş yani aslında oran düşmüştür.
Dış borçlarda ikinci hassas nokta özel sektör borçları, hatta kısa vadeli özel sektör borçları. 2002 yılında 43 milyar dolar olan borç 2015 yılında 292 milyar dolara çıkmış, gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı yüzde 19'dan yüzde 41'e yükselmiştir. 2002 yılında özel sektörün kısa ve uzun vadeli borçları sırasıyla yüzde 6 ve yüzde 13 iken 2015 yılında kısa vadeli borç oranı yüzde 13, uzun vadeli borç oranı ise yüzde 29 olmuştur. Kısa vadeli borç 2 kat artarken uzun vadeli borç yaklaşık 3 kat artmıştır yani risk priminin azalması ve piyasadaki güven nedeniyle uzun vadeli borca yönelme olmuştur. İşte, bu performans geçmişte en ufak bir krizde ağır hasarlar alan Türkiye ekonomisinin artık çok daha büyük krizleri rahat atlatmasını sağlıyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, yapmamız gereken, sağlam makroekonomik temeller üzerine mikro odaklı yapısal reformlarımız ve güçlü demokrasimizle devam etmektir. Evet, yolumuza gerekli düzenlemeler, teşvikler ve desteklerin yanı sıra yapısal reformlarla devam edeceğiz. Bu kanun tasarısı da bazı destek ve teşvikleri kapsamaktadır; kapsamında kültür, sağlık, eğitim, güvenlik, yerel yönetim, ekonomi alanlarında para piyasası ve reel sektöre yönelik teşvik, destek ve düzenlemeler bulunmaktadır.
2013 yılından itibaren siyasi, askerî ve ekonomik darbe girişimlerine maruz kalan ülkemiz; milleti, devleti, medyası, silahlı ve güvenlik güçleriyle en güzel cevabı vermiştir. Buradan, kayıtsız kalan uluslararası kamuoyunu da kınıyorum. Evrensel insan hakları, Avrupa Konseyinin demokratik değerleri çerçevesinde nasıl bu kadar sessiz kaldıklarını merak ediyorum. Demokrasinin tanımı nedir, ülkelere göre tanım değişiyor mu? Tüm dünyayı "ama"sız ve "ancak"sız evrensel değerlere sahip çıkmaya davet ediyor, terörün her türünü lanetliyorum.
Genel Kurulda görüştüğümüz kanun tasarılarımızın milletimize hayırlı olmasını, ülkemizin siyasi ve ekonomik destanlar yazmasına vesile olmasını diliyor, milletimize şükranlarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)