| Konu: | Yatırımların Proje Bazında Desteklenmesi ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 125 |
| Tarih: | 16.08.2016 |
HDP GRUBU ADINA OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; kırk yasada değişiklik yapan ve bana göre darbenin devamı niteliğinde olan yasa tasarısı üzerinde, 6 milyonluk iradeyi temsil eden ancak temsil etmiş olduğu 6 milyon iradeye rağmen yok sayılan, ötekileştirilen, kriminalize edilmeye çalışılan HDP Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Şüphesiz ki bu yasa tasarısı, yasalaşması durumunda, içerisinde barındırmış olduğu kimi maddeler itibarıyla yeni fay hatları açacaktır, yeni siyasi fay hatları açacaktır. Zaten şu anda yeteri miktarda fay hattı var. Yeni yaralar açacaktır. Zaten toplumun şu anda tedaviye, merheme ihtiyaç duyduğu yeteri miktarda yaralar var. Kırk yasada değişiklik öngörülüyor. İç hukuk açısından neresinden bakarsanız sakat bir anlayış, sakat bir pratik, sakat bir uygulamaya bir kez daha Parlamento tanıklık ediyor. Yetmiyor, Parlamento bu hatanın neredeyse zemini hâline dönüştürülüyor. Normal koşullarda bugün Parlamento çatısı altında bulunan bütün ihtisas komisyonlarından geçmesi gerekiyordu bu tasarı içerisindeki bütün maddelerin. Ama gelin görün ki sadece Plan ve Bütçe Komisyonunda irdelendi, tartışıldı. Anayasal denetimden geçmesi gerekiyor. Maalesef, anayasal denetimden geçmedi ve istişare hukukuna göre, müzakere hukukuna göre, ortak paydalarda buluşma hukukuna göre dizayn edilmesi gerekiyordu. Maalesef bunların hiçbir tanesi gerçekleşmedi. Müsaadenizle, Sayın Bakan da burada, sayın grup başkan vekili de burada, belki en son söyleyeceğim hususu başta ifade etmek istiyorum HDP Grubu adına: Gelin toplumsal yaraları derinleştirme, gelin toplumsal fay hatlarını derinleştirme, büyütme, yenisini eklemekten vazgeçin. Özellikle bu torba yasa içerisinde, Şırnak, Hakkâri ve belediyelere yönelik kayyum atama, yani darbe hukukunu getirme düzenlemelerini torba yasa içerisinden çekelim. Geriye kalan bütün maddeleri yine önergelerle, yine istişarelerle, yine tartışmalarla, ortak akılla oluşturmanın çabasını ortaya koyalım.
Müsaadeniz olursa ben tek tek maddeler üzerinde bir irdelemeye girmeyeceğim bugün. HDP Grubu olarak, insani, ahlaki, siyasi sorumluluğumuzun gereği olarak, bugün Parlamento çatısı altında bir kez daha çağrılarda bulunmak istiyoruz, bir kez daha ortak akla davet etmek istiyoruz, bir kez daha iktidarı kin duygusundan arınmaya davet ediyoruz, bir kez daha bu ülkeyi felakete sürükleyen politikalardan vazgeçmeye davet etmek istiyoruz.
Bundan on dört yıl önce, iktidar partisi, topluma, askerî vesayete karşı, ekonomik gelir dağılımındaki adaletsizliğe karşı, ama aynı zamanda, Türkiye'yi Avrupa Birliğine taşıyacak yeni bir bakış açısıyla ve şüphesiz ki Kürt sorununu çözmeye dair perspektif, temenni ve iddialarla toplumun huzuruna çıktı ve her seçimde almış olduğu reyden daha fazla bir temsiliyetle bu Parlamentoda yerini edindi. Daha fazla temsiliyet çünkü temsiliyette adalet ilkesini zedeleyen, ortadan kaldıran yüzde 10 barajı vardı ve HDP ilk defa bir darbe anayasasını deldi, cuntanın getirmiş olduğu Anayasa'yı deldi; halkın hür iradesine bugün çatışma zemini olan bütün sorunların -HDP perspektifi açısından baktığımızda- şiddetsiz, çatışmasız çözümüne olanak tanıyan bir sayfa açıldı; maalesef, o sayfa 8 Haziran sabahı itibarıyla tanınmadı, berhava edildi.
İki temel düsturdur bugün bizim içerisinde bulunduğumuz handikabın sebebi: Bunlardan bir tanesi, Türkiye'nin Suriye politikası yani özü itibarıyla Kürt karşıtlığı politikası, Orta Doğu coğrafyasında âdeta sıfır sorundan merhabanın verilebileceği tek bir ülkenin, tek bir dinamiğin kalmadığı bir zemine dönüştü. Bir diğeri de tek başına iktidar olma uğruna, bir kez daha, şiddete geri dönüldü.
Suruç ve Ceylanpınar; dönemin Başbakanının beyanıyla bardağı taşıran damla Ceylanpınar. İşte, bugün dosyalara bakıyoruz, altındaki imzalara bakıyoruz, savcılarına, hâkimlerine, polis şeflerine bakıyoruz, neredeler biliyor musunuz? Darbe girişiminden dolayı şu anda cezaevindeler ama o dönem bir iş birliği söz konusuydu, çok açık ve net söylüyorum, iş birliği söz konusuydu. Bugün darbeye en ilkeli, en net duruşu ortaya koyan HDP, neredeyse en ilkeli, en net duruşu ortaya koyan HDP ve cuntacılardan yıllardır çeken Kürt halkı, bir nevi darbenin faturasının çıkarılmış olduğu kesim hâline dönüştürülüyor.
Ben size bir yaşanmışlığımı ifade edeyim: Avukat stajyeriydim, devlet güvenlik mahkemesinde derdest olan bir davayı izliyordum; cumhuriyet savcısı esas hakkındaki mütalaasını okudu, "Yasa dışı örgüte yardım ve yataklık suçu işlendiği sabit olduğundan sanığa Türk Ceza Kanunu'nun 169'uncu maddesi gereği üç yıl dokuz ay hapis cezası verilmesine..." diye mütalaasını açıkladı. Mahkeme başkanı, sanığa sordu. Sanık Türkçe bilmiyordu. Tercümeden sonra kalktı, elini kaldırdı, dedi ki: "Sayın hâkim, "..."(*) Hâkim sordu mübaşire: "Ne demek "..."(*) "Sayın Başkan, Türkçe bilmiyor, 'Cezanın yarısı.' diyor." dediler. Hâkim döndü sordu muhtara: "Muhtar, niye yarısı?" Dedi: "..."(*) "Hâkim bey, senin başına yemin ederim ki yardım var, yardım verdim, geldiler, silahlıydılar, ekmek verdim ama yatak vermedim." "..."(*)
Hepinizin başına yemin ederim ki on iki yıl boyunca cemaatle olan hukukunuzda, ilişkinizde hem yardım vardı hem yatak vardı, hem yardım hem yatak... (HDP sıralarından alkışlar) Şimdi hem yardımın hem yatağın olduğu bir zemin içerisinde kalkıp bu cuntanın, bu darbenin, bu hukuk dışı örgütlenmenin, devlet içerisindeki hukuk dışı örgütlenmenin faturasını Kürt'e çıkarmak, kusura bakmayın, bir kez daha yetmiş yıllık devlet politikasına, "Alavere dalavere Kürt Mehmet nöbete" politikasına geri dönmektir. Bu politikayı reddediyoruz, HDP olarak bu politikayı reddediyoruz; bundan dolayıdır ki, gelin, bu uygulamalardan vazgeçin diyoruz. Bir kez daha dönüp geçmişimize, tarihimize bakalım. Öyle bir zemin içerisinde yaşıyoruz ki âdeta toplum "SS" yasasıyla, "SS" kararnamesiyle yürütülmek isteniyor. Nedir "SS" yasası, "SS" kararnamesi? Toplumda satın alabileceğin dinamikleri satın al, satın alamayacaklarını da sindir. İşte, bu yasa aynı zamanda onun yasasıdır çünkü toplum bir şekliyle, uluslararası büyük sermaye bireysel emeklilik sistemiyle, yerli ve yabancı büyük sermaye otomotiv sektörüne verilen ÖTV muafiyetiyle sus payı veriliyor, inşaat sektörü düşürülen faizlerle hızlandırılıyor, sus payları ve paylaşım için cumhuriyet tarihinin birikimi olan yüz yıllık kurumlar özelleştiriliyor ve buna kaynak oluşturuluyor. Biz ne susuyoruz ne de satın alabileceğiniz bir gücüz, bir yapıyız. Her iki politikaya da karşı çıkıyoruz ve karşı çıkmaya da devam edeceğiz.
Bakın, bu yasa içerisinde yine, çatışmalarda hayatını yitirmiş olan ailelerimize ÖTV'siz araç alma hakkı, fırsatı veriliyor. Ne kadar güzel değil mi, alkışlanacak bir husus değil mi? Oysa, bu toplumun evlatlarını koruyun, evlatlarını; çatışmalarda ölmesini önleyin, ölmesini. Gelin, beraber bunu yapabiliriz, bunu başarabiliriz. Nasıl mı? 2013'te nasıl başardıysak yine aynı şekilde bunu başarabiliriz, bunu sağlayabiliriz.
Bu itibarla da bu yasa, bir kez daha söylüyorum, şerden daha büyük şerler çıkarma yasasıdır ve bunu ifade ederken lütfen, bir tehdit olarak da algılamayın. Ben on yıl boyunca kadim şehir olan Diyarbakır'ın büyükşehir belediye başkanlığını yaptım. Ne demek oluyor? Hakkında soruşturma açılmış, cumhuriyet savcılığı tarafından herhangi bir konuda soruşturma açılmış bir belediye başkanını bakanlık, valilik veya kaymakamlık görevden alabilecek. Suçların şahsiliği ama aynı zamanda "masumiyet karinesi" diye bir husus vardır. Hakkında her iddia olunan kişi nasıl suçlu kabul edilebilir?
Bugün itibarıyla, bu yasa geçtikten sonra, ben açık ve net söylüyorum, Kürt coğrafyasında DBP'li tek bir belediye başkanı dışarıda kalmayacak, tamamı görevden alınacak. DBP'li neredeyse tek bir meclis üyesi kalmayacak, hepsi içeri alınacak, hepsi görevden alınacak ve yerine kayyum atanacak. Peki, buradaki yazı doğru mu, değil mi; Allah'ınıza, dininize, imanınıza, kitabınıza bu yazı doğru mu, yalan mı? Ben size soruyorum: Egemenlik kayıtsız şartsız milletin midir? E, yalan, yalan!
AHMET YILDIRIM (Muş) - Yazıda doğrudur.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Egemenlik kayıtsız şartsız milletin olsa bu milletin Meclisi, bu milletin Parlamentosu halkın yüzde 76'sının, yüzde 80'inin, yüzde 52'sinin, -her neyse- yüzde 55'inin oyuyla seçilmiş olan belediye başkanını nasıl İçişleri Bakanı görevden alabiliyor yahu? Nasıl alabiliyor? (HDP sıralarından alkışlar) Yetmiyor, o da yetmiyor, belediyenin mal varlığına valilik el koyabiliyor, Bakanlık el koyabiliyor; yetmiyor, 1982 cunta Anayasası ha, cunta Anayasası mali özerklik vermiş belediyeye, el koyuyor. Bu nedir Allah aşkına, bu nedir? Eğer biz bilmiyorsak kuliste gelin bize anlatın, bu nedir? Bizim algıladığımız ne biliyor musunuz? Bunun adı sömürge hukukudur, sömürge hukuku. (HDP sıralarından alkışlar) Sömürge hukukudur. Bir vali yetmiyor bir diğer valiyi atıyorsunuz büyükşehir belediyesine, ilçe belediyesine bir başka kaymakamı atıyorsunuz; tabiri caizse bir başka şefi atıyorsunuz. Bundan üretim olmaz. Yaşadım ben, Büyükşehir Belediye Başkanıyken Sur Belediye Başkanımız görevden alındı. İki yıl boyunca kim Sur Belediyesini yönetti biliyor musunuz?
AHMET YILDIRIM (Muş) - Şimdi içeride.
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Şimdi darbeden yargılanan bir vali yardımcısı.
Yahu, Allah'tan korkulur. Biraz akıl, biraz akıl, biraz akıl... Bu nasıl bir kindir, bu nasıl bir öfkedir ki esir almış ha, âdeta esir almış. Oysaki bu darbe mekaniği, cunta mekaniği hepimize bir fırsat verdi; bir kez daha siyaset mekanizmasını işletmek, bir kez daha diyalog zemininde bir araya gelmek ve bir kez daha çatışmasız bir toplum inşa etmek. Çok açık ve net, bu bir darbe hukukudur, bu bir sömürge hukukudur, bu aynı zamanda şiddete davettir. (HDP sıralarından alkışlar) Yapmayın, yapmayın, yapmayın...
Bugün bizim yapmamız gereken, şiddeti tahrik etmek, teşvik etmek değil şiddeti durdurmaktır. Kayıtsız ve koşulsuz HDP olarak şiddete karşıyız kimden gelirse gelsin çünkü şiddetin bizi götürebileceği sağlıklı, sıhhatli bir liman yoktur. Bundan sonraki şiddet, çok açık ve net söylüyorum halklarımızı, daha açık bir ifadeyle Kürtleri, Türkleri, Sünnileri, Alevileri, diğerlerini, ötekileri karşı karşıya getirme riskini bünyesinde barındıran bir şiddettir. Cunta, şükürler olsun ki, başarılı olmadı ama şu andaki üst akıl Türkiye'yi iç savaşa götürmekte kararlı, ısrarlı. Biz bunu anlamıyoruz, biz buna anlam veremiyoruz.
İkinci bir husus: Şırnak, 1990 yılında -bir deli bir kuyuya bir taş atar, kırk akıllı çıkaramaz- güvenlik perspektifiyle, sadece ve sadece güvenlik perspektifiyle, daha fazla asker, daha fazla çatışma, daha fazla erzak, daha fazla ölüm diye il yapıldı. Aradan yirmi altı yıl geçti. Ne değişti? Aynı mantık, aynı saik Şırnak'ı il yapıyor; aynı mantık, aynı saik Şırnak'ı il statüsünden çıkarıyor. Ya, Allah aşkına yediden yetmişe Şırnak bir yıldır zaten cezalandırıldı. Şırnak'ın yarısı yok şu anda, bütün binalar bitti, kül oldu. Kasrik Boğazı ile Şırnak merkeze kadar o 30 kilometrelik halka içerisinde tamı tamına 68 bin insan şu anda çadırda yaşıyor çadırda, derme çatma barakalarda yaşıyor. Olması gereken, yapılması gereken, o darbeci generallerin yakıp yıkmış olduğu o şehrin yaralarını sarmak idi, o şehri yediden yetmişe cezalandırmak değil.
Kürt halkının neredeyse manevi dünyasının, Kürt halkının kültür dünyasının, Kürt halkının edebiyat dünyasının, Kürt halkının tarihinin baş şehirlerinden bir tanesidir Hakkâri. Buradan Hakkâri'ye, Şırnak'a binlerce kez selam olsun. (HDP sıralarından alkışlar) Hakkâri'yi ve Şırnak'ı ilden düşürmek demek topyekûn Kürt halkına "Ben senin dilini, kültürünü, kimliğini tanımıyorum." demektir. Belediyelere kayyum atamak, sömürge valisi atamak demek, Kürt halkına bu çatı altında, Türkiye Büyük Millet Meclisinde "Ey Kürtler, senin yerin yoktur." demektir. Kürtler ne yapacak o zaman, ben sorarım size; ne yapacak, ne yapmalı? Siz Kürt olsanız ne yaparsınız? Bunca işkence, bunca çabaya rağmen, bunca el uzatmaya rağmen ötekileştirme, dışlama; nedir bunun çaresi? Çok açık ve net söylüyorum: Bunun çaresi kavga değil, milliyetçilik, ırkçılık zırhından, zihniyetinden sıyrılmaktır; tarihten dersler çıkarmaktır.
Gelin bir kez daha ezber bozalım, hep beraber ezber bozalım. Bu sorunun adı "Kürt ve kürdistan sorunu"dur. Kürt ve kürdistan sorununun çözümü siyasidir, zemini Parlamentodur, diyalogdur, ortak paydalarda buluşmaktır; şiddet değildir. Bu şiddet, tıpkı 1 Kasım öncesi şiddet gibi, nasıl ki 1 Kasım öncesi şiddet tek başına AK PARTİ'yi Hükûmet yaptıysa, AK PARTİ'yi iktidar yaptıysa bu şiddet de bir müddet darbe mekaniğinin o kirli kısımlarını halı altına sermenize katkı sunabilir, toplumun sorgulamasının önüne geçebilir ama emin olun, nasıl ki o zaman yılana sarıldınız ve yılan daha sonra sokmaya çalıştıysa bugünkü ittifak da, Kürt'e karşı, Kürt düşmanlığına dair oluşan ittifak da âdeta yılana sarılmaktır. (HDP sıralarından alkışlar) Çünkü kim faşizme sarılırsa faşizm eninde sonunda onu ısırır.
Yazıktır, günahtır. Çocuklara yazıktır, günahtır. Dün ölen çocuğa yazıktır, günahtır. O masumlara, o bebelere, Taybet analara, aynı zamanda Miray bebelere; hepsine yazıktır, günahtır. Parlamentonun sorumluluğu, bizlerin sorumluluğu -açık ve net söylüyorum- biat etmek değildir, gerçekleri haykırmaktır. Bir kez daha ayna tutuyoruz. Bir kez daha, gelin yol yakınken, henüz telafisi imkânsız değilken bu yasa tasarısını bu akşam istişare edelim. Ben çağrıda bulunuyorum: Grup başkan vekillerimiz, bu akşam yemekte bir araya gelin, "Ne yapabiliriz?" diye istişarede bulunun.
Bir şey daha ifade edeyim: Çatışma durmalı bu ülkede. PKK'nin de şiddeti durmalı, devletin de şiddeti durmalı, AKP'nin de şiddeti durmalı; durmalı bu ülkede; işkenceler durmalı, toplu cezalandırmalar durmalı. Daha dün Ceylânpınar ilçemizde bir ilçe yöneticimiz gece yarısı gözaltına alındı ve reddediliyor, "Yok." deniliyor. Bakın, yeni bir süreç başlıyor, yeni bir süreç. 1990'lar tekrar canlandırılıyor. Eğer şiddeti durdurmak istiyorsak -ki biz bu konuda açığız, netiz, bugüne kadar ortaya koymuş olduğumuz duruşu fazlasıyla sürdürürüz- gelin, hep birlikte tecridi kaldıralım. Tecrit barışa darbedir, tecrit şiddete davetiyedir. (HDP sıralarından alkışlar)
Tecridin kalkmasıyla birlikte Parlamento çatısı altında bir kez daha diyalog, müzakere zeminini oluşturan bir ortak akıl komisyonunu oluşturalım. Görün bakın, bu ülke dinamikleriyle birlikte, Kürt'üyle birlikte, Kürdistan coğrafyasıyla birlikte bütünün parçası olarak nasıl bütün zorlukları, bütün zahmetleri göğüsleme kapasitesini ortaya koyabiliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Ama siz Kürt'ü yok sayarsanız Kürtler varlığını, kendisini tanımayan hiçbir kudrete teslim etmeyecektir, armağan etmeyecektir.
En derin saygılarımı sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)