GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: AK PARTİ Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:125
Tarih:16.08.2016

ENGİN ALTAY (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bir badire atlattık. Bu badireden sonra iktidar partisine mensup bir milletvekilinin şu sözünü hiç unutmam: "Meclise yönelik bu bombalı saldırı kulaklarımızın pasını sildi; birbirimizi duyar, işitir, anlar hâle geldik." dediydi, ben de inandıydım. Şimdi görüyorum ki durum tam öyle değil. Şoktan çıkılmış, travmadan çıkılmış ve maalesef iktidar partisi 14 Temmuz ayarlarına geri dönmüş. Hayırlı olsun, Allah bildiğiniz yolda sizi muvaffak etsin ama bu yol, yol değil, ben size söyleyeyim.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bütün grupların, siyasi partilerin 15 Temmuzdan sonra gösterdiği bu samimi, yapıcı, iyi niyetli yaklaşımdan iktidar partisinin ben gerekli çıkarsamaları yapmadığını düşünüyorum. Öyle ki daha bir ay yeni oldu -kırkı çıkmadı darbenin- siz tekrar çoğunluğunuza güvenerek, birbirinden çok farklı düşünen 3 muhalefet partisinin hiçbir uyarısını dikkate almadan, Parlamento çoğunluğuyla "İstediğimizi yaparız." noktasındasınız. Yaparsınız, hiçbir itirazım yok; millî iradeye saygı bunu gerektirir. Çoğunluk elbette Parlamentonun gündemini de belirler, istediği kanunları da çıkarır ama yarın başınıza bir taş daha düşünce bize gene "Hadi kucaklaşalım." falan demeyin bir daha, onu da söyleyeyim çünkü bu tasarı, değerli arkadaşlar, 411 sıra sayılı Tasarı -demin söylediğim gibi- birbirinden çok farklı düşünen 3 muhalefet partisinin 3'ünün de çokça çekince koyduğu bir tasarı. Birimiz kusurluyuz, ikimiz kusurluyuz, üçümüz de mi kusurluyuz? Demek ki bu tasarıda, ülke menfaatine olmayan, millet menfaatine olmayan, beytülmalin çıkarlarına uymayan işler var.

Bize düşen, milletin bize verdiği görev ve yetki çerçevesinde sizi uyarmak, sizi ikaz etmek, bu uyarıları olabildiğince de yapıcı bir şekilde ortaya koymak. Biraz sonra kanun başlayınca, Plan ve Bütçe Komisyonu Grup Başkanımız Sayın Temizel, bu kanunun -diğer partiler de şüphesiz yapacak- ne kadar sakıncası varsa, rezervlerimizi, çekincelerimizi, size ve yüce Meclis üzerinden yüce milletimize ortaya koyacak.

Bugün sabah itibarıyla yaptığımız görüşmelerde "Şunu bir elden geçirelim." teması, düşüncesi vardı. An itibarıyla, bu kanun üzerinde, grupların yeniden oturup bir değerlendirme yaptığına dair bir sonuç çıkmadı ortaya.

Bunları niye söylüyorum? Bunları şunun için söylüyorum: Yanlış yapmanın, "Ben istediğimi yaparım." mantığının, "Benim çoğunluğum var." mantığının yani siyasette bazen "güç şımarıklığı" diye de nitelendirdiğimiz, insan olarak -insanız- hepimizin zaman zaman yaşadığı ama sizin sıklıkla yaşadığınız bu çoğunluk ve güç şımarıklığının, size ve ülkeye bir hayrı yoktur sayın milletvekilleri, öyle bakın.

Ben, ayrıca şunu da merak ediyorum: Biraz önce, iktidar partisine mensup milletvekilleri diyor ki... 15 Temmuz noktasında Cumhuriyet Halk Partisine, Halkların Demokratik Partisine ve Milliyetçi Hareket Partisine niye teşekkür ediyorsunuz? Siz, bu darbenin sade size karşı yapıldığını düşünüyorsanız büyük bir yanılgı içindesiniz. Darbe millete karşı yapıldı, darbe Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı yapıldı. (CHP sıralarından alkışlar) Biz size teşekkür ederiz darbeye karşı durduğunuz için. Darbeye böyle bakın.

Yani buradan bir mağdur edebiyatı, bu darbe Başkomutana... Bir kere, "Başkomutan" işi de... Hem sivilleşeceğiz diyorsunuz hem Sayın Cumhurbaşkanına, her kürsüye çıkan "Başkomutanımız..." Sayın Cumhurbaşkanının, Anayasa'ya göre, o yetkisi, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına bir temsil yetkisinden ibarettir. Komuta merkezi, Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Böyle şey olur mu? (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)

Elbette, benim hiçbir itirazım yok, milletin oyuyla gelmiş bir Cumhurbaşkanıdır. Onun da dünkü açıklamaları herkesin kafasını karıştırdı, "Hiçbir şey, ben dâhil 15 Temmuzdan önceki gibi olmayacak." derken şunu ummak istedim ben: Sayın Cumhurbaşkanı Anayasa'daki 104 ile 105'i bir arada görecek, dolayısıyla bu kadar yetkiyle birlikte, bu sorumsuz hâlle bu kadar yetkiyi artık kullanamayacak. Sanki öyle okudum ama geldiğimiz noktada Sayın Cumhurbaşkanının yaklaşımının da böyle olmadığını anlıyoruz.

Bununla beraber, değerli arkadaşlar, başından beri üç şey söyledik, diğer partiler de benzer şeyler söylediler, siz de üç aşağı beş yukarı aynı şeyleri söylediniz. Başımıza bir bela geldi, kanlı, vahşi, adi bir kalkışma püskürtüldü. Hep söylediğim gibi, bunu AKP püskürtmedi; bunu millet püskürttü, bunu Meclis püskürttü, bunu medya püskürttü. Ama "Buradan sonra ne yapılması lazım gelir?" dendiği vakit -yapılan zirvelerden de çıkan sonuç budur- gerek sarayda gerek Başbakanlıkta siyasi partilerle yapılan zirvelerde üç şey yapacaksınız, zor şey değil ama insaf, mantık içinde yapacaksınız, vicdan içinde yapacaksınız; hesaplaşacaksınız, hesaplaşacağız, bunlarla hesaplaşacağız. Ama hesaplaşmak, normalleşmenin önünde bir engel değil ya da normalleşme, hesaplaşmaya engel değil. Hesaplaşalım, normalleşelim, demokratikleşelim. Normalleşme de demokratikleşmeye engel değil. Ama siz şunu yaparsanız, "Gel buraya, sen falan bankaya para yatırmışsın, seni memuriyetten attım. Gel buraya, ben seni atamadım ama sen gidip şu okulda öğretmenlik yapmışsın, seni attım.", bu mantık doğru mantık değil. Üç beş gündür gerek Başbakandan gerek Cumhurbaşkanından şunu duyuyorum ama inandırıcı değil, "Sap ile samanı birbirine karıştırmayacağız, kuru ile yaşı ayıracağız. Bunu bir kin ve intikam projesine dönüştürmeyeceğiz." sözlerini Sayın Başbakan müteaddit defalar tekrar etti ama tam da yapılan budur, Türkiye'de tam da yapılan budur. Bilemeyiz, matematiksel olarak bu terör örgütü sadece sizin içinizde yok ki, her yerde var ama en çok sizin içinizde var, öyle görülüyor. Ayıklanacak, bir itirazımız yok ama şüphe üzerinden delile gidilmez, delil üzerinden suçluya, şüpheliye gidilir; çok genel bir kural. Bunu söyledik, burada da yanlış yapılıyor. Genel bir kural: Bir masum bir gece hapiste yatacağına bin şüpheli bir gece dışarıda gezsin. Hukukun kabul ettiği bir kural, buna da uyduğunuz yok. Velhasıl yanlış yoldasınız. Yolunuz yol değil, hâliniz hâl değil.

Şimdi, muhalefetten, bu konuda, 15 Temmuz itibarıyla başlayan Parlamentodaki bu ılıman, ılımlı iklimin, ilkbaharın sürmesini bu tasarı orta yerdeyken isteme hakkınız yok, bunu veremeyiz. Bu tasarıyı böyle dayatmanız, varlık fonunu... Burada "varlık fonu" diye başlıyor gelen tasarı, komisyonun kabul ettiği metinde adı değişiyor "yatırımların proje bazında desteklenmesi" diye ama sayın milletvekilimiz tasarıda varlık fonunun kurulacağını söylüyor.

Yani, arkadaşlar, sayın grup başkan vekilleri; burada çelik çomak oynamıyorsunuz. Parlamento kanun fabrikası değildir, kanunların yapıldığı yerdir; işleyecek kanunların, vatandaşın lehine, menfaatine olan kanunların yapıldığı yerdir. Bunun da altını çizmek istiyorum. Bu konuda muhalefet partileriyle bir mutabakat sağlanmazsa 19 Temmuzda tatili unutun, ay sonuna kadar tatili unutun. Muhalefet partileri olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün bize verdiği bütün imkânları kullanarak çalışacağız. Cuma günü de mi çalışmak istiyorsunuz? Hayhay, çalışalım. Cumartesi, pazar da mı çalışmak istiyorsunuz? Hayhay, çalışan demir ışıldar. Bu kanunun geçmemesi için, bu şekliyle geçmemesi için Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün bize verdiği bütün imkânları kullanacağız. An itibarıyla kullanmadık. Sizden bir ılımlı, olumlu haber bekledik ama görünen o ki böyle bir niyetiniz yok, hodri meydan! İç Tüzük'ün size verdiği haklar var, bize verdiği haklar var. Bu hakları millî irade adına, yüce millet adına kullanmak bizim boynumuzun borcu, bu kürsüde ettiğimiz yeminin gereğidir.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Yapma Başkan ya!

ENGİN ALTAY (Devamla) - Bunu yapacağımızı burada yüce milletimizin önünde beyan ve taahhüt ediyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)