| Konu: | Karadağın Kuzey Atlantik Antlaşmasına Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 123 |
| Tarih: | 09.08.2016 |
CHP GRUBU ADINA GAYE USLUER (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
15 Temmuzda gerçekleşen kanlı darbe girişimini bir kez daha nefretle kınıyorum ve demokrasi şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum.
Evet, 15 Temmuz bir darbe girişimiydi. 16 Temmuzda hepimiz yüce Meclis çatısı altında toplandık ve tüm siyasi partiler demokrasi, ortak değerlerimiz adına konuşmalar yaptı. Hepimizi birleştiren, bu ülkeye olan inancımız, bu ülkenin değerlerine olan inancımız ve demokrasiye olan inancımızdı ancak bir hafta sonra yüce Meclis çatısı altında 81 ilde olağanüstü hâlin ilan edilmesiyle parlamenter demokrasinin de hemen ardından rafa kaldırılacağının işaretini görmüş olduk.
Değerli milletvekilleri, sokaklara çıkmakla, akşamları toplanmakla, "Meydanlarda demokrasi mitingi yapıyoruz." demekle demokrasi olmaz. Demokrasi bir inanç işidir. Demokrasi sadece sandıktan ibaret olmadığı gibi, demokrasi insan haklarına saygıdır, demokrasi özgürlüklerdir, demokrasi eşitliktir.
Ülke OHAL'deyken, ülkede OHAL ilan edilmişken, bugün Meclisin bu hâline bakıyorum ve üzüntüyle izliyorum. Ülkenin bu hâli, ülkenin OHAL'i, görüyorum ki yüce Meclisi, yüce Meclise seçilerek gelmiş milletvekillerini hiç mi hiç ilgilendirmiyor. OHAL'in ardından endişe ettik "Cadı avı başlayacak." diye ve yine endişe ettik "Kurunun yanında yaş da yanmasın." diye. Ve bugün geldiğimiz noktada herkesin yanabileceğini görüyoruz; kuru da yanıyor, yaş da yanıyor, insanlar "imdat" diyorlar ve Meclis sıraları bomboş. OHAL'i ilan edenler, OHAL için "evet" oyunu kullananlar Meclisin sıralarını dolduramıyorlar ne yazık ki.
Bugün Türk Silahlı Kuvvetleri, askerî öğrenciler, yargı tüm aşamalarında ve eğitim esir alınmış durumda. Öğretmenler, öğrenciler, öğretim üyeleri, hepsi korku içinde "Ya ben de yanarsam ne olacak?" diye. Ve sizler diyorsunuz ki: "Her yere sızmışlar." Ancak ben de diyorum ki her yere sızarken neredeydiniz? Kim sızdırdı? Kim sızmasına müsaade etti?
Geçtiğimiz hafta bakıyoruz ki "Barış İçin Akademisyenler" grubundan yani "Bu suça ortak olmayacağız." diye bildirgeyi imzalayanlardan açığa alınanlar... Eskişehir'de Anadolu Üniversitesinde cuma günü 21 akademisyenin görevden alındığını biliyor musunuz değerli arkadaşlar? Veya biliyorsanız sizin canınız yandı mı? Benim canım yandı. Bugün FETÖ terör örgütüyle savaşacağız derken, terör örgütündeki kişileri işten el çektireceğiz derken barış bildirgesine imza atan akademisyenlerden ne istiyorsunuz?
Bu akademisyenler için soruşturma açıldı mı? Evet, açıldı. Bu akademisyenler için hukuksal süreçler devam ediyor mu? Evet, devam ediyor. Peki, sayın milletvekilleri, neden, neden FETÖ terör örgütü araştırılırken, FETÖ terör örgütüyle ilişkisi olan öğretim üyeleri üniversitelerde oturmaya devam ederken barış bildirgesini imzalayan akademisyenlerde eliniz var? Bu bir fırsattan istifadecilik mi, bu, cadı avının ta kendisi mi, sizlere soruyorum?
Bakınız, Türkiye'de vakıf üniversitelerinin öz geçmişine: İlk vakıf üniversitesi 1984 yılında Bilkent Üniversitesi olarak başladı, ardından Koç Üniversitesi, ardından Sabancı Üniversitesi.
Bakınız, önemli rakamlar: 1990-2000 yılları arasında Türkiye'de 19 yeni vakıf üniversitesinin açıldığını görüyoruz.
Gelelim, 2000-2011 yılları arasına. Yani Adalet ve Kalkınma Partisinin yoğunluklu olarak Hükûmette olduğu döneme baktığımızda, 43 yeni vakıf üniversitesi açıldığını görüyoruz. Bugün 193 üniversitesi olan Türkiye Cumhuriyeti'nde, bu üniversitelerin tam 76'sı vakıf üniversitesi.
Değerli milletvekilleri, bu üniversiteleri, vakıf üniversitelerini, Yükseköğretim Kurulunun teklifiyle, yasayla sizler çıkardınız ve bugün kapattığınız, Fethullah Gülen terör örgütüyle ilişkili olduğu için kapattığınız 15 vakıf üniversitesini el birliğiyle, kol kola, birlikte açtınız -resimleri duruyor, videoları duruyor- Fethullah Gülen terör örgütüyle kimlerin, nasıl kol kola olduklarını, kimlerin, nasıl mutluluk içerisinde o okulları açtıklarını biliyoruz.
Peki, bu okulları kapattınız. Elbette ki terör örgütüyle ilişkisi varsa iyi de yaptınız kapatmakla ama bu okullarda öğretim üyesi olan kişilerin, bu okullarda çalışan idari personelin ve bu okullarda okuyan 65 bin öğrencinin vebali kimin üzerine kalacak?
Yine, dediniz ki 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yle bu okulları kapattıktan sonra: "Öğrencileri mağdur etmeyeceğiz." Gerçekten, vakıf üniversiteleri kurulurken, her vakıf üniversitesine ait bir garantör üniversite var ve dediniz ki: "Bu öğrencileri garantör üniversitelere yerleştireceğiz, bu okuldan mezun olan öğrencilere her iki okulun da diplomasını birlikte vereceğiz." Hatta bu arada bazı öğrencilere garantör üniversitelere ait kimlik belgelerini bile verdiniz. Sonra ne yaptınız? Vazgeçtiniz. Neden vazgeçtiniz bilmiyorum. Vazgeçtiniz ve bu defa dediniz ki: "Garantör üniversitelere değil, bu öğrencilerin üniversite sınavına girdiği yıldaki puanlarına bakılarak, yatay geçişte taban puan hesaba alınmaksızın, puanları nereyi tutacaksa bu öğrencileri oraya göndereceğiz."
Bize çok "mail" geliyor, bize sosyal medyada taciz edici çok fazla mesaj geliyor, bize çok telefon geliyor. Ama bize gelenden daha fazlalarının sizlere geldiğini biliyorum çünkü bu suç, bu vebal sadece ve sadece sizlere ait. 65 bin öğrencinin ailesi telefon açıyor "Çocuğum nerede okuyacak?" diye. Bir başka anne ağlayarak diyor ki: "Kızım intihar etmeyi düşünüyor." Bu çocukların vebalinin altından nasıl kalkacaksınız?
Hâlihazırda, Adalet ve Kalkınma Partisi OHAL'le tam da sıfır noktasında durmakta. Bence ne yapacağınızı siz de bilemez durumdasınız. Ancak, bizler, muhalefet partisi, ana muhalefet partisi olarak, mitinglerde "demokrasi" diye çığırtkanlık yapmak yerine, tam da çözümü birlikte oluşturmamız gerektiği noktasında durmaktayız. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, değerli siyasi parti temsilcileri; buradan hepinize sesleniyorum: Bu 65 bin öğrencinin sorununu çözecek yer yüce Meclistir. OHAL kapsamındaki kanun hükmünde kararnamelerle, 3 kişiyle, 4 kişiyle bu öğrencilerin sorunları asla ve asla çözülemez. Size iki önerim var; birincisi: Doğru olan, bu öğrencilerin garantör üniversitelere yerleştirilmesidir. Ancak, siyaseten bu noktada nasıl bir engelle karşılaştınız bilmiyoruz ama eğer bunu yapamıyorsanız, o zaman gelin el koyduğunuz üniversiteleri devlet üniversitesi hâline getirelim ve çocukların bu okullarda okumalarını sağlayalım.
Sözlerimi bitirirken, rahmetli Erdal İnönü'nün bir cümlesini belki aklınızda kalır diye tekrar etmek istiyorum: "Demokrasi su ise laiklik su testisidir. Su testisi kırıldığında bu toplumu hiçbir kuvvet bir arada tutamaz."
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)