GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:123
Tarih:09.08.2016

MİTHAT SANCAR (Mardin) - Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; evet, 15 Temmuz akşamı, gecesi, vahim ve kanlı bir darbe girişimi yaşandı bu ülkede. O günden bugüne bunun çeşitli boyutlarını hem Mecliste hem de kamuoyunun çeşitli alanlarında ayrıntılı bir şekilde tartışıyoruz.

Darbeye karşı tedbir olmak üzere çeşitli adımlar atılıyor, çeşitli düzenlemeler yapılıyor. Bunların arasında en dikkat çekici olanlarından biri de yargıda yapılan tasfiyelerdir. Daha önceki konuşmalarımızda da belirtmiştik, darbe girişimine katılan, darbeyi örgütleyen organizasyonun, çetenin, grubun, cuntanın herhangi bir şekilde içinde yer alan kişilerin kamudan tasfiye edilmesi bir haktır, devletin meşru hakkıdır, görevidir ama bunun mutlaka hukuk çerçevesinde, objektif araştırmalarla gerçekleştirilmesi de bir zorunluluktur. Aksi takdirde, sürekli vurguladığımız gibi, darbeci yöntemleri kullanarak darbe yöntemleriyle, darbe hevesleri ve planlarıyla mücadele etmeniz mümkün değildir. Bugüne kadar yargıdan atılan, açığa alınan, görevden alınan, haklarında soruşturma açılan hâkim ve savcıların sayısını net olarak bilmiyoruz, sürekli değişiyor çünkü; yani borsa işaretleri gibi yükseliyor, bazen, işte, istikrarlı gidiyor, düz çizgi çiziyor. Bu konuda da düzenli bilgilendirme yapmak Hükûmetin görevi, bu konuda bilgi istemek kamuoyunun en doğal hakkıdır. Özellikle, yargıda gerçekleşen tasfiyeler son derece önemli. Savcılar ve hâkimler görevden el çektiriliyor ya da açığa alınıyor. Peki, bu durumda bu hâkim ve savcıların daha önce başlattıkları soruşturmalar, açtıkları davalar, gördükleri davalar, yürüttükleri yargılamalar ve verdikleri hükümler ne olacaktır? Bunlarla yüzleşmeden, bu konuyu ciddi bir şekilde ele almadan adaletsizlikleri sonlandırmak mümkün olmadığı gibi, yeni dönemde çok daha ağır adaletsizlikler yaratma ihtimaliniz de yüksektir. Zamanında başlatılan, bundan birkaç yıl önce başlatılan KCK operasyonları bu toplumda son derece önemli sonuçlar yaratmış, çok ağır tahribatlara yol açmıştır.

Yine, bu operasyonların yapıldığı dönemde sürekli uyarılarda bulunulmuştur. Bunu o dönemki partimiz de temsilcileri ve sözcüleri aracılığıyla yapmıştır, kamuoyunda aydınlar, akademisyenler, hukukçular çeşitli uyarılarda bulunmuşlardır, sürekli Hükûmeti uyarmışlardır; bu yapılan operasyonların başka bir hesaba dayandığını, Kürt sorununda çatışmayı derinleştirme gibi bir planın bir parçası olduğunu çeşitli gerekçeler ve verilerle sürekli olarak açıklamışlardır ama Hükûmet o dönem bu uyarıları dikkate almadığı gibi, bizzat dönemin Başbakanı Sayın Erdoğan "Ben, bu davaları sahipleniyorum, bu operasyonların sonuna kadar arkasındayım." demiştir; hatta o kadar ileri gitmiştir ki bu operasyonları eleştirenleri vatan hainliğiyle suçlamıştır. Mecliste diğer iki partiyi, MHP ve CHP'yi bu operasyonların arkasında olmaya davet etmiştir; "Gelin, bir millî birlik havası içinde bu operasyonları sahiplenelim." demiştir. Şimdi, bakıyoruz "KCK operasyonu" adı altında yürütülen o büyük siyasi tasfiye ve kırım faaliyetinin programının içinde, bugün görevden alınan ya da soruşturmaya tabi tutulan savcılar ve hâkimler var. Rakamlar tam olarak önümüzde değil, tespit etmek kolay değil. Kaç tane savcı, kaç tane hâkim, bugün açığa alınan kaç savcı, kaç hâkim KCK davalarının sorumlularıdır, bunları da net olarak bilmiyoruz. Zaten bu araştırma önergesini vermemizin sebebi de budur. Bilmek istiyoruz, kamuoyunun da bilmeye hakkı var. Türkiye'de Kürt sorununda çok kanlı bir döneme girmeye yol açan, siyaseti tümüyle tasfiye etme gibi darbeci anlayışın en tipik özelliklerini taşıyan o operasyonlar neden yapılmıştır, kimler tarafından planlanmıştır, hangi savcı ve hâkimler aracılığıyla hayata geçirilmiştir? Sadece savcı ve hâkimler meselesi de değil, biliyorsunuz, operasyonların altyapısını güvenlik kuvvetleri, özellikle adli polis hazırlar.

Peki, yine soruyoruz: O dönem o dosyaların verilerini toplayan, "dinleme" adı altında çok uyduruk belgeleri dosyalara sokan, hâkimlere ve savcılara bunları vererek davaları yönlendiren polis ekibinden, şeflerinden, görevlilerinden kaç kişi "FETÖ" dediğiniz örgütün üyesi olarak tutuklanmıştır, yargılanmıştır, açığa alınmıştır? Bunları açığa çıkarmak zorundayız, bunları bilmek zorundayız.

Yine bundan önceki bir konuşmamda söylemiştim, eğer hakikati saklarsanız bu hakikat ortadan kalkmaz ama sakladığınız hakikatler yaratacağı adaletsizliklerden dolayı toplumda yeni yaralara sebep olur. Bu yaraları iyileştirmezseniz, sürekli kanayan bir toplum vicdanı ve sürekli acı çeken toplum kesimleriyle karşı karşıya kalırsınız.

Eğer bir yarayı düzeltmek istiyorsanız, toplumsal yaraları düzeltmek istiyorsanız bunun yolu bellidir: Adalet ve hakikat. Adalete ve hakikate giden yolları kapatarak kendinizi rahatlatmaya çalışırsınız; bir süre rahatlayabilirsiniz ama bütün bu örttüğünüz hakikat, engellediğiniz adalet bir süre sonra karşınıza çok daha büyük bir sorun yumağı olarak çıkar.

Bugün, darbe girişimiyle mücadele adı altında yapılan tasfiyeler son derece keyfî bir hâl almıştır. Akademisyenlerle ilgili tasfiye programlarının ayrıntılarını başka vesilelerle Meclis gündemine taşımaya devam edeceğiz. Herkes kendi hesabını, özellikle Hükûmet çeşitli kesimlerle hesabını bu vesileyle görmek istiyor. Mesela Anadolu Üniversitesinde görevden uzaklaştırılan akademisyenlerin darbe girişimiyle ne alakası var? Bunların hiçbirinin cemaatle en ufak bir ilişkisi yok.

Şimdi, eğer samimi olacaksanız, darbeyle ilişkilerin nerede olduğunu, bu darbeye yol açan şartları hangi ilişkilerin hazırladığını gerçekten ortaya çıkarmak istiyorsanız, önce kendi içinizden başlayın. Önce, kendi içinizde, kaç kişi, bu örgütün güçlenmesi ve yükselmesi için, bu kadar büyük bir güce sahip olabilmesi için neler yaptınız? Önce kendi içinize dönüp bu araştırmayı yapın, sonra da insanlara mağduriyetler yaşatacak, bu şimdi uyguladığınız keyfî yöntemlerin ne kadar haksız olduğunu görün. Eğer darbecilikle mücadeleyi gerçekten samimiyetle yürütmek gibi bir niyetiniz varsa yaptığınız bütün şeylerin bedelini de ödemek zorundasınız.

Size bir yazardan bir pasaj aktaracağım, konuşmamı da bu pasajla sonlandıracağım. Diyor ki: "Yaptıklarınızın bedelini ödemek zorundasınız. Değer taşıyan tek hikâye bedelini ödediğinizdir. Ancak bedelini ödediğiniz bir hikâyeyi dönüştürme hakkınız ve gücünüz vardır, öteki türlüsü rezil bir durumdur."

Eğer gerçekten darbeyi, darbeciliği, darbe anlayışını ve pratiklerini mahkûm etmek ve sonuna kadar Türkiye'nin gündeminden çıkarmak istiyorsanız bugüne kadar yaptığınız şeylerin, bu darbede rolü olan faaliyetlerin, icraatların bedelini ödemek zorundayız. Hepimiz bu yüzleşmeyi yapmalıyız ama en çok, on dört yıldır iktidarda olan AKP yapmak zorunda, en çok bu Hükûmet yapmak zorunda. Bu yüzleşme çağrısı samimi bir çağrıdır. Hepinizi bunu dikkate almaya davet ediyorum.

Saygılarımla sizleri selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)