| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 122 |
| Tarih: | 03.08.2016 |
ŞENAL SARIHAN (Ankara) - Değerli Başkanım, değerli kâtip üyesi arkadaşlar, yazman arkadaşlar, basın üyeleri ve çok sevgili milletvekili arkadaşlarım; söz konusu konuya ilişkin her iki arkadaşımız da -Meral arkadaşımız da Erkan arkadaşımız da- görüşlerini ifade ettiler ve Meral Hanım özellikle cezaevlerinin bugün içinde bulunduğu duruma ilişkin olarak son derece geniş bir değerlendirmede bulundu. Ben bunları fazlasıyla yinelemeden, hukuk sistemi ne demektedir, hukukun karşısında cezaevindeki koşulların ne olması gerekir; bunlara ilişkin görüşlerimi kısaca ifade edeceğim. Olağanüstü hâlin hukuka uygun yürümesi konusundaki Erkan Vekilimizin görüşlerine de katıldığımı ifade etmek isterim.
Her hâlükârda var olan hukukun koruması altında olan cezaevlerimiz, tutuklular ve hükümlüler olmalı. Olağanüstü hâlin getirdiği yeni düzenlemelerin temel insan haklarına aykırı olmaması gerektiğine ilişkin düzenlemeler uluslararası planda acaba hangi sözleşmelerle bağıtlanmış ve özet olarak ya da öz olarak neyi ifade ediyorlar? Kısaca onların adlarını vermekle yetineceğim.
"Mahpusların Islahı İçin Asgari Kurallar" diye ifade edilen Birleşmiş Milletler kuralları 1977 tarihlidir. Hapsedilenlerin ve Tutulanların İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlıkdışı veya Onur Kırıcı Muamele veya Cezaya Karşı Korunmasında Sağlık Personelinin ve Özellikle Doktorların Görevine Dair Tıbbi Ahlak Prensipleri 1982 tarihlidir. İzleyen kurallar ise 1988, 1990 gibi tarihlerdedir. Örneğin "Mahpusların Islahı İçin Temel Prensipler" adıyla prensipler vardır, "ıslah" sözcüğünü tırnak içine alır çünkü esas olarak, tutulan, gözaltına alınmış olan ya da cezaevine alınmış olan, tutuklu ya da hükümlü konumunda olan insanların temel hakları vardır.
Şimdi, bu haklara ilişkin olarak, "Herhangi Bir Biçimde Tutulan veya Hapsedilen Kişilerin Korunmasına İlişkin Prensipler" başlığıyla düzenlenmiş olan 1988 tarihli prensipler, bütün yasaların temeli olan kurallardır. Ne der? İnsani tarzda muameleyi koşul olarak koyar; hukuka uygun davranma, hak kısıtlama yasağı, yargısal denetim hakkı, ayrımcılık yasağı, işkence yasağı, tutuklu ve hükümlüyü ayrı tutma, hukuka uygun tutma, bilgilendirme, savunma hakkı, hak bildirimi, aileye bildirim, avukat yardımı, avukatla irtibat koşulu, ikamete yakın yerde tutma ve itirafa zorlamama gibi kuralları ifade eder.
Şimdi biz, kendi iç hukukumuzdaki düzenlemeye bakalım. "Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun"dur bizim cezaevlerinin koşullarını düzenleyen kanunumuzun adı. Burada, infazda temel ilke diye belirlenen ilkelerin temelinin adalet olduğu ifade edilir. Temel ilke adalet ilkesidir yani adil davranma ilkesidir. Güvenlik ilkesi (j) fıkralarında falan düzene girer yani cezaevinde güvenliğin sağlanması açısından alınacak önlemler, adil davranma ilkesiyle örtüşerek değerlendirilebilir.
Şimdi, burada, infazda temel ilkenin Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'umuzda nasıl biçimlendiğini kısaca okumak istiyorum. Deniliyor ki: "Bütün bu kurallar, ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, doğum, felsefi inanç, millî veya sosyal köken ve siyasi veya diğer fikir yahut düşünceleri ile ekonomik güçleri ve diğer toplumsal konumları yönünden ayrım yapılmaksızın ve hiçbir kimseye ayrı tutma koşulu gösterilmeksizin uygulanır."
Genel kuralları şöylece bir size ifade etmeye çalıştım. Şimdi, içinde bulunduğumuz durum yani 667 sayılı Kararname'nin getirdiği düzenlemelere dönerek bakmak istiyorum. Cezaevleri, Foucault'nun deyimiyle -bunu buradan daha önce de söylediğimi anımsıyorum- bir kötülüktür. Cezaevinde tutmak neden kötülüktür? Çünkü insanı özgürlüğünden yoksun tutar. Bu kötülüğü engellemek için insanın temel hak ve özgürlüklerini korursunuz. Sadece, onu topluma zarar verme yani bulunduğu cezaevinin sınırına çıkmama gibi bir engelle karşılamış olursunuz ki bu en büyük kötülüktür yani sizin bir kafes içine hapsedilmiş olmanız en büyük kötülüktür.
Şimdi, bugün, cezaevlerinde, özellikle son dönemde, 15 Temmuzdan önce ifade ettiğimiz hak ihlallerinin tırmanışı vardı. Bu konuda partimizin hazırladığı büyük bir kitabımız ve raporumuz söz konusu, eski ve yeni raporlarımız söz konusu ama bugün, olağanüstü hâlin ilanıyla birlikte tam anlamıyla bir hak gasbı cezaevlerinde ortaya çıkmış bulunuyor. Bir noter vekâlet almak için en az 4 kez cezaevine gitmek zorunda kalıyor, bir avukat görüşme yapabilmek için önce vekâletine sahip olmak durumunda. Aileler, içerideki insanlarla, cezaevlerine gözaltından getirilmiş olmalarına ve kamuoyundaki yaygın, gözümüzle gördüğümüz işkence olgularına rağmen yakınlarıyla görüşebilmek için süre beklemek durumunda kalıyorlar. Birinci derecedeki yakınları dışındaki yakınlarla görüşme imkânları verilmiyor. Avukatlarla dahi görüşme imkânları, biraz önce de ifade ettiğim gibi, zor bela sağlanıyor. Otuz güne çıkarılmış olan gözaltı sürelerinin zaten mevcut hukuk sisteminin üzerinde bir düzenleme getirmesi ve baskı, şiddet, kötü muamele, işkence iddialarının ve iddianın ötesinde olgularının da varlığı karşısında cezaevlerinin nasıl doldurulduğu durumuyla karşı karşıyayız. Ama şimdi ne oluyor? Yeni alınan insanlara, haklarındaki iddialar kanıta bağlanmadan, söylemler ya da bazı tespitler üzerinden içeri alınmış olan insanlara yer açmak için, zaten üst üste olan cezaevleri yeni nakillerle yeniden doldurulmaya başlanıyor.
Örneğin dün arka sıralarda, belki buraya dikkatimi de veremeden dakikalarca Bakırköy Cezaevinden Silivri Cezaevine nakledilmiş olan 33 kadın arkadaşımızın can güvenlikleri yerinde mi değil mi, ne durumdalar, ailelerin kapı önündeki bekleyişlerine cezaevi idaresi ne zaman yanıt verecek; bununla ilgili cezaevi müdürlüğüyle uğraşmakla zamanımı geçirdim ve Sayın Silivri Cezaevi Müdürü yirmi beş dakika beni telefonda bekleterek telefona herhangi bir yanıt vermedi. Bir vekil dahi insanların yaşamları konusunda bilgi alabilmek, en azından dışarıdaki insanlara "İçeridekiler yarasız beresiz, sağ." diyebilmek için bir cezaevi müdürüyle muhatap olmayı başaramadı. Fakat söylüyorum, olumlu bir şey, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünü aradım, bir dakikada bana yanıt verdi. Yanıtının sağlığı ya da sağlıksızlığı konusu ayrı bir tartışmadır. Ama dedim ki, rica ettim "2 avukat arkadaşımız görüşemiyor, içeri girsinler, görüşme yapsınlar, müvekkillerini görsünler, kapı önünde birikmiş olan ailelere çocuklarının can güvenliği, sağlığı hakkında bilgi versinler." Gece yarılarına kadar bu sağlanamadığı gibi, 2 avukat derdest edilip sokağa bırakıldılar.
Gözaltı süreçlerinde avukatların hangi muameleyle karşılaştıklarına bizzat tanık olmuş olan bir arkadaşınızım. Şimdi, tutuklu ve hükümlülerin -biraz önce sayıp okudum size- en önemli hakları savunma haklarıdır, savunma haklarının birinci aşaması da avukatla ilişkiyi ifade eder. Avukatıyla görüşemeyen, avukatına ulaşamayan, avukat görüşmelerini yasaya rağmen, mevcut ana, temel yasamız olan cezaevleri güvenlik yasasına rağmen bir dinleyicinin eşliğinde ancak yapabilecek olan, görüşmesi bir gardiyan tarafından rahatlıkla kesilebilecek olan, savcı tarafından avukata kuşku düşürülerek herhangi bir işaret, herhangi bir ek bilgi getirdiği iddiasıyla avukatın avukatlık görevinin engelleneceği -ki bunlar, söylediğim şeyler 667 sayılı Olağanüstü Hâl Yasası'nda var, hikâyeler anlatmıyorum- böyle bir avukatın nasıl savunma yapacağı, böyle bir sanığın savunma hakkını nasıl koruyacağı, kuşku altındaki bir avukatın, kendisine güvenilmeyen bir avukatın savunma görevini cezaevinde nasıl sürdüreceği konusu son derece tartışmalı bir durumdur. Değerli arkadaşlar, "Destan yazdık." iddiaları, yazılan destanlar hukukla beslenmezse, adaletle beslenmezse, eşitlikle beslenmezse, insan haklarına saygıyla beslenmezse -defalarca buradan ifade etmeye çalıştım- kısa sürede gölgelenir, kısa sürede kararır ve o destanlar ne yazık ki olumsuz destanlara dönüşür. Devletin, yönetenlerin dışarıdaki halkın iradesini, halkın özgürlüklerini ve demokratik haklarını koruyarak beslemesi ve yükseltmesi gerekir ama açık söyleyeyim ki bu olağanüstü hâl ilanıyla olmaz. Bu, işleyen, yürüyen meşru hukukla olur.
Saygılar sunarım. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)