GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:121
Tarih:02.08.2016

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 409 sıra sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun Teklifi'nin tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Bu düzenleme şeklen bir kanun teklifi olmakla birlikte içeriği Başbakan ve bakanlar tarafından kamuoyuna duyurulmuş, Komisyon görüşmelerinde de aynen Hükûmet tasarısı gibi Maliye Bakanı tarafından sunulmuş ve değerlendirilmiştir. İç Tüzük ve Mevzuat Hazırlama Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik hükümlerini aşmak için bu şekilde verildiği anlaşılan bu düzenlemenin gerekli bilgi ve değerlendirmeleri içeren düzenleyici etki analizi de bulunmamaktadır.

Yapılan düzenlemeyle ilgili sağlıklı bir analiz yapabilmek ve katkı verebilmek için Plan ve Bütçe Komisyonunda ısrarla talep ettiğimiz bazı bilgiler Maliye Bakanı tarafından verilmemiştir. Önceki uygulamaların mali boyutu, bu düzenlemeden beklenen gelir ve vazgeçilen kamu alacakları tutarı, vergi alacaklarının yıllar itibarıyla gelişimi, sektörel ve vergi mükellefleri niteliklerine göre dağılımı konusunda bilgi verilmemiştir. Daha da vahimi, Komisyonda dağıtılan vergi alacaklarına ilişkin tablonun sağlığı konusunda birçok soru işareti oluşmuştur. Sayın Maliye Bakanı da buna ilişkin endişelerini açıkça dile getirmiştir. Dolayısıyla, Hükûmetin ve Maliye Bakanlığının bu kanun teklifi üzerine rakam bazlı bir analiz çalışması yapmadığı da ortaya çıkmıştır.

Maliye Bakanının varlık barışıyla ilgili konuyu ayrı bir düzenleme olarak getirme sözüne rağmen, kapsamı daha da genişletilmiş bir şekilde bu kanun teklifinde yer almıştır. Hatırlarsanız, varlık barışıyla ilgili düzenleme 25 Temmuz 2016 tarihinde kabul edilen Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'a ait tasarının geçici 2'nci maddesinde yer almış, itirazlarımız üzerine Genel Kurulda tasarıdan çıkarılmış ve ayrı bir düzenleme hâlinde getirileceği sözü verilmiştir ama verilen söz tutulmamıştır.

Toplumun büyük kesiminin beklediği ve Milliyetçi Hareket Partisi olarak daha önce gündeme getirdiğimiz ve bu teklifin görüşmeleri sırasında da destek ve katkı verdiğimiz, vergi, sigorta primi ve diğer bazı kamu alacaklarının yapılandırılmasını öngören maddelerin arasına kara paranın aklanmasına imkân veren söz konusu madde de sıkıştırılmıştır. AKP'nin sıkça başvurduğu, olumlu konuları içeren maddeler arasına şaibeli ve sakıncalı özel düzenlemeleri yerleştirme uygulaması bu teklifte de kendini göstermiştir.

Hep, ısrarla vurguladığımız üzere, bu düzenlemeyle, konusu suç teşkil eden, gayrimeşru, hatta Türkiye ve insanlık aleyhine faaliyetlerden elde edilmiş varlıkların aklanmasına imkân ve fırsat verilmektedir. Söz konusu varlıkların Türkiye'ye getirilme işleminden dolayı ve bu işlemden hareket edilerek, hiçbir şekilde, herhangi bir araştırma, inceleme, soruşturma veya kovuşturma yapılmayacağı güvencesi verilmektedir. Yani bankalar ve gümrükler yurt dışından gelen varlıklar için, kara para da olsa şüpheli bildirimde bulunmayacaktır, bulunsalar bile MASAK dikkate almayacaktır; yapılan düzenleme bunu öngörüyor.

Yurt dışındaki varlıklar başka kişilerin nam veya hesabına getirilebilecek, serbestçe tasarruf edilebilecek, istendiği zaman tekrar yurt dışına çıkarılabilecek, hiçbir vergiye tabi olmayacak yani kara, para sıfır maliyetle ülkemize girip, güzelce yıkanıp kısa sürede çıkabilecektir. Diğer mevzuat bir tarafa, sadece Türk Ceza Kanunu'nun "Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama" başlıklı 282'nci maddesinin uygulanmayacağı güvencesini vermek bile kara parayı davet etmek değil midir? Kara para, kirli para, kötü para gelmeyecekse bu güvence niye veriliyor? Amaç, denildiği gibi, millî ekonomiye kazandırmaksa niye bu varlıkların ülkemize gir-çık yapmasına imkân tanınıyor? Kimler, kimin adına para getirebilecek? Başkasının üzerinden varlık getirme ihtiyacı nereden doğdu? Böyle bir düzenlemeyi kimler talep ediyor? Bunlar, cevabını alamadığımız, izah edilemeyen sorulardır.

Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifiyle başta vergi ve sigorta primi olmak üzere bazı kamu alacaklarının yeniden yapılandırılmasına yönelik düzenleme de yapılmaktadır. Hükûmet sağlıklı bir rakam verememekle birlikte, 300 milyar lirayı aşan kamu alacağının yapılandırılması söz konusudur. Kamu alacaklarının yapılandırılması konusunda AKP döneminde 6'ncı düzenlemeye gidilmektedir. Özellikle 2008 yılından bu tarafa peş peşe çıkarılan kanunlar ve süreleri uzatan Bakanlar Kurulu kararlarıyla bu uygulama süreklilik kazanmıştır. Daha 2014 yılında 6552 sayılı Kanun'la getirilen yapılandırmanın süresi dolmadan yeni bir yapılandırma düzenlemesi yapılmaktadır. Görünen o ki Hükûmet, "vergi barışı", "varlık barışı" diye diye bir hâl olmuş ama bir türlü barışamamıştır.

AKP, esasen Türkiye'yi iyi yönetmediğini ikrar etmektedir. Vatandaşlarımızın borcunu ödeyemez hâle gelmesinin sorumlusu da elbette AKP iktidarıdır. Vergi ve diğer alacaklarla ilgili af düzenlemeleri devletin gelir yapısını bozmuştur. Sıkça çıkarılan af yasaları vergi sistemine olan güveni sarsmış, af konusunda toplumda sürekli bir beklenti ortamının doğmasına neden olmuştur. Her af gündeme geldiğinde bu affın bir zorunluluk olduğu, temiz sayfa açmak için gerekli olduğu, son defa affa gidildiği, artık etkin denetim yapılacağı, hızla vergi reformunun gerçekleştirileceği söylemleri hep havada kalmıştır. Bu türlü af düzenlemelerinin, borcunu zamanında ve düzenli ödeyen vatandaşlarımızı küstürdüğünü ifade etmemiz gerekmektedir. Vergisini düzenli ödeyenler her vergi affı kararından sonra haklı olarak "Hata mı ettik?" diye düşünmektedir, "Yıllardır vergilerimizi zamanında ödüyoruz, gerekirse faizle kredi kullanıyor ya da gayrimenkul satıp vergi ödüyoruz. Biz enayi miyiz?" diye büyük tepki göstermektedirler. AKP iktidarında, vergi kaçıranlar, vergisini zamanında ödemeyenler hep kazanmaktadır, vergisini düzenli ödeyenler cezalandırılmakta, vergisini ödemeyenler ise ödüllendirilmektedir.

Vergide af uygulamaları, vergisini zamanında ödeyen mükelleflere yapılan en büyük haksızlıktır. Bu uygulamalar, toplumda adalet duygusunu zedelemekte, vergiye gönüllü uyumu azaltmaktadır. Vergisini düzenli bir şekilde, zamanında ödeyenler vergi indirimi beklemektedir. Böyle bir düzenleme, hem onları psikolojik olarak rahatlatacak hem de vergi ödeme eğilimini olumlu yönde etkileyecektir.

Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilleri olarak Komisyonda verdiğimiz, üç yıl üst üste vergisini zamanında ödeyen mükelleflerin vergilerinde 5 puan indirim yapılmasına ilişkin önergemiz, Hükûmet ve AKP Grubu tarafından reddedilmiştir. Vergi kaçıranları, naylon faturacıları affetmeyi, kara para aklamayı içeren düzenlemeleri büyük bir hevesle yapan Hükûmet, artık toplumsal bir talep hâline gelen ve mutlaka yapılması gereken, dürüst mükelleflere vergi indirimi konusunda katı bir duruş sergilemektedir. Gerçi, Sayın Maliye Bakanı Komisyonda söz vermiştir ama biz de biliyoruz ki AKP'nin daha önceki maliye bakanları da öyle demişti ama sonuç ortada. Vergilerini üç yıl üst üste zamanında ödeyen mükelleflerin vergi oranlarında 5 puan indirim yapılması konusunda, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak burada da önerge vereceğiz. Temennimiz, bu önergemizin oy birliğiyle kabul edilmesidir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de yeterince vergi toplayamama ve vergideki adaletsiz dağılım kronikleşmiştir. Bugüne kadar sağlıklı bir vergi reformu yapılmadığı için, vergi adaleti sağlanmadığı için ve geniş bir kesimden vergi toplanmadığı için vergi yükü, esnafın, işçinin, memurun, asgari ücretlinin, dar ve sabit gelirlinin sırtında kalmıştır. Çalışanlar üzerinde adaletsiz ve ağır vergi yükü, bulunmaktadır. Çalışanların ücret ve aylıkları, vergi kesintileri nedeniyle yıl içinde aydan aya giderek azalmaktadır. Asgari ücretlinin bile vergi tarifesinden dolayı vergi oranı yükselmekte ve yıl içinde eline geçen ücreti düşmektedir.

Nitekim asgari ücretli, iki ay sonra yüzde 20 vergi oranına yakalanacak olup yılın son üç ayında 1.230 lira ücret alacaktır. Bu konudaki sorularımıza Sayın Maliye Bakanı gayet pişkince "Biz sözümüzü tuttuk, asgari ücreti 2016 başında 1.300 lira yaptık." diye cevap verebilmiştir. Asgari ücretin ekim ayından itibaren 70 lira azalacak olması, Maliye Bakanının umurunda bile değildir.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Yapma Sayın Vekilim.

MUSTAFA KALAYCI (Devamla) - Patronlardan, sırça köşklerde yaşayanlardan, faizcilerden ve rantçılardan yeterli vergi toplayamayan, onların bazı vergi borçlarını da "uzlaşma" adıyla silen Hükûmet, gözünü çalışanlara, asgari ücretliye dikmiş durumdadır. Hani AKP'nin vaadi vardı, rant gelirlerine vergi koyacaktı. 64'üncü Hükûmet Eylem Planı'nda "İmar planı değişiklikleri sonucunda ortaya çıkan değer artışından kamunun pay alması sağlanacak." denilerek 21 Mart tarihi verilmişti. Ne oldu? Tabii, yapılmadı, yapmazlar da. Zira o alan, AKP'nin koruma alanıdır, kendi mahallesidir. Rant işlerinin göbeğinde kimlerin olduğunu, imar düzenlemeleriyle kimlerin vurgun vurduğunu herkes biliyor, tabii, Hükûmet de biliyor. Sayın Maliye Bakanı, rantçılar hamuduyla götürürken bir şey yapmayıp da asgari ücretliden 70 lira

asgari ücretten 70 lira daha vergi kesmekten dolayı hiç mi vicdanınız sızlamayacak?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Yapmayın Sayın Vekilim.

MUSTAFA KALAYCI (Devamla) - Bu haksızlık hemen düzeltilmeli, asgari ücret tümüyle vergi dışı bırakılmalı, çalışanların vergi yükü mutlaka hafifletilmelidir.

Değerli milletvekilleri, esnafımız ve çiftçimiz de ağır vergi ve prim yükü altında ezilmektedir. Bu yıl esnafın ödeyeceği aylık sigorta primi yüzde 29, çiftçinin aylık sigorta primi ise yüzde 35 oranında artırılmıştır. AKP, prim yükünün hafifletilmesi için işverenlere sağladığı 100 liralık prim desteğini esnafımıza ve çiftçimize vermemiştir. Mevcut primlerini ödeyemeyen esnaf ve çiftçiler, sağlık hizmeti alamaz hâle düştüğü için 29 Eylül 2015 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla 2015 yılı sonuna kadar kamu sağlık hizmetlerinden ücretsiz yararlanmaları sağlanmış, 14 Aralık 2015 ve 21 Haziran 2016 tarihli Bakanlar Kurulu kararlarıyla da bu süreler altışar ay uzatılmıştır. Bu Bakanlar Kurulu kararları esnafımızın ve çiftçimizin ne hâllere düşürüldüğünü açık bir şekilde göstermektedir. Esnaf ve çiftçilerin vergi ve prim yükü hafifletilmeli, 100 liralık prim desteği, esnaf ve çiftçilere de verilmelidir. Ayrıca primlerini düzenli olarak ödeyen çiftçi ve esnaf da işverenlere sağlanan 5 puanlık prim indiriminden yararlandırılmalıdır.

Sayın Başbakanın 4 Temmuz 2016 tarihinde verdiği bayram müjdeleri arasında primlerini zamanında ödeyen BAĞ-KUR'lulara 5 puan indirim yapılacağı da yer almıştı. Henüz bu düzenleme yapılmadı. Sayın Başbakan esnaf, çiftçi ve muhtarlara "Vecibenizi yerine getirin ve bu haktan yararlanın." demişti ama Hükûmet kendi vecibesini, verdiği sözü henüz yerine getirmemiştir.

Geçmişte esnaf olarak çalışmış ya da çiftçilik yapmış birçok kişi, bu çalışmalarına dair vergi mükellefiyeti, oda kaydı gibi resmî belgeler olmasına rağmen sigortalılık kayıt ve tescili olmadığı gerekçesiyle bu çalışma sürelerini hizmetlerine saydıramamış olup bu nedenle emekli olamamaktadır. Söz konusu süreler, daha önce kayıt ve tescil olma şartı aranmadan esnaf ve çiftçilerin hizmetine sayılmalı, geçmiş hizmetlerin borçlanılmasına imkân verilmelidir. Çıraklık ve staj süreleri de emeklilik hizmetine sayılmalıdır. Uygulamada, bir çalışma ya da sigortalılık olmaksızın geçen süreler dahi borçlanılabilmekteyken fiilî bir çalışmaya dayanan çıraklık ve staj sürelerinin sadece kısa vadeli sigorta kollarıyla sınırlı tutulması, haksızlığa, eşitsizliğe ve dolayısıyla mağduriyete neden olmaktadır. Yaşanan mağduriyetin giderilmesinin yanında, meslekî eğitimin özendirilmesine de katkıda bulunmak amacıyla çıraklık ve staj süreleri hizmetten sayılmalı, geçmiş hizmetler için borçlanma hakkı verilmeli ve bu süreler, sigortalılık başlangıç tarihi olarak esas alınmalıdır.

Esnaf ve çiftçi BAĞKUR emeklileri ülkemizde en düşük emekli aylığı bağlanan kesimlerdir. AKP, emekliler arasındaki maaş adaletsizliğini gidereceğini vadetmesine karşın yerine getirmemiştir. İntibak düzenlemesi olarak takdim edilen kanunla, sadece 2000 öncesi SSK emeklileri için kısmi bir iyileştirme yapılmış, diğerleri görmezden gelinmiştir. BAĞKUR emeklilerinin mağduriyeti hiç dikkate alınmamıştır. Emekli aylıkları arasındaki eşitsizlik ve adaletsizlikler mutlaka giderilmelidir.

Emekliler, banka promosyonu için sekiz yıldır mücadele vermektedir. Memurlar sekiz yıldır alıyor, işçiler sekiz yıldır alıyor, milletvekilleri sekiz yıldır alıyor ama emekliler bir türlü alamıyor. Önceki Başbakan Sayın Davutoğlu, Türkiye Emekliler Derneğinin 21 Ekim 2015 tarihli genel kurul toplantısında emeklilerin promosyon almaya başlayacağını söylemiş, sayın bakanlar sürekli umut veren açıklamalar yapmış ama hâlâ alamıyorlar. AKP Hükûmeti bunu bile becerememiştir.

Değerli milletvekilleri; başta kamyoncular olmak üzere nakliyeci esnafımız, her gün geriye gitmekte, sigorta primi ve vergilerini ödeyememekte, birçoğu son çırpınışlarını yaşamaktadır. Taşımacılık yapabilmek için zorunlu olan yetki belgelerinin ücretleri çok yüksektir. Ayrıca, uygulamada pek çok problemle karşılaşılmaktadır. Nakliyeciler yük değil, dert taşımaktadır. Ülkemizde bulunan kamyonların çoğu, takoza çekilmiş durumdadır. Çalışanlar da 10 numara veya yanmış yağ kullanarak tekerlerini döndürmeye çalışmaktadır. Acilen bu kesime yönelik bir iyileştirme yapılmalıdır. Denizcilerimiz ÖTV'siz akaryakıt alabilirlerken kara yolu taşımacılığı yapan esnafımız bu imkândan yararlanamamaktadır. Bu uygulama maalesef taciri esnafa karşı koruyan bir uygulamadır. Nakliyeci esnafına da vergisiz akaryakıt verilmelidir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, başta taksici, kamyoncu, minibüsçü, otobüsçü olmak üzere, tüm şoför esnafına bir kereye mahsus KDV ve ÖTV alınmadan araçlarını yenileme imkânı getirilmesini de savunuyoruz. Milliyetçi Hareket Partisinin bu vaadinden esinlenen önceki Başbakan Sayın Davutoğlu 12 Mayıs 2015 tarihinde "Ticari taksi, hatlı minibüs, servis aracı, özel halk otobüsünüzü 2016 yılı sonuna kadar yenilerseniz ÖTV'nizi biz ödeyeceğiz." diye şoför esnafına müjde vermişti. Ayrıca, araçlara takılacak kamera ve GPRS bedelini vergiden düşüreceğini, minibüsçülerin motorlu taşıt vergisi konusundaki sorununu çözeceğini, halk otobüsleri tanımını kanuna ekleyeceğini söylemişti. On beş ay oldu ama hiçbir şey yapılmadı, şoför esnafı seçim vaadiyle kandırıldı.

Bu defa, şimdiki Başbakan Sayın Yıldırım, 4 Temmuz tarihli bayram müjdelerinde "Aracını yenileyeceksen ÖTV almadan yenileyeceksin; bundan taksi, dolmuş, minibüs, otobüs, kamyon ve kamyonet yararlanacak. Bu muazzam bir şey, otomotiv ve taşımacılık sektörü canlanacak. Araç eskidikçe maliyetler artıyor; tamir, bakım parası artıyor, işletme giderleri artıyor; bundan kurtulacak vatandaşımız, aracı da cillop gibi yeni olacak, daha ucuz alacak. Hem kendi hem üretici kazanacak, sonunda Türkiye kazanacak." demişti. Bu sözlere ne oldu? Şoför esnafına verdiğimiz sözlerin üzerine mi yattınız? Siz nasıl bir iktidarsınız? Başbakanlar söz verir de yapılmaz mı? Bu söz derhâl yerine getirilmelidir.

Şoför esnafımız, ÖTV indiriminin hurda teşvikiyle desteklenmesini istemektedir. Ülkemizde hâlen 500 binin üzerinde araç hurdaya ayrılabilir durumdadır. Sınai üretimde demir ve çelik hurdasının çok önemli bir girdi olduğu ve hurda ihtiyacının önemli bir kısmının ithalat yoluyla karşılanabildiği dikkate alındığında, ÖTV indirimi ve hurda teşvikinin birlikte uygulamaya konulmasının çok olumlu sonuçları, ekonomiye çok önemli katkıları beraberinde getireceği açıktır. Uygulama, esnafın daha konforlu ve verimli bir şekilde ticari hayatlarına devam etmelerini sağlayacak ve ekonomik ömrü biten araçların yerine, çevreye daha az zarar veren ve daha güvenli yeni model araçların kullanılmasına da imkân getirecektir.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)